24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Temmuz 2018 TASARIM: EMİNE BİLGET Barbarlar ulurken… Yunanistan’da görülmemiş,duyulmamış bir yangında çocuklar, kadınlar, erkekler, binlerce ağaç, binlerce hayvan, binlerce börtü böcek cayır cayır yanarken “Oh olsun” diyenlere söylenecek bir çift sözüm var. İnsanoğlunun en değerli özelliği merhametli olmak sizleri terk etmiş. Yanan ağaçlar, soluksuz kalan çocuklar sizlere sadece dayanılmaz bir keyif veriyor. Oysa biz merhametli bir ülkeydik, ne oldu bize? Yıllardır sağ iktidarlar ruhumuzdan merhameti çaldı. Bizleri birer tüketim robotuna çevirdiler, asıl ölüm bu; merhametini yitirmiş bir ülke! Kendimizi yeniden hatırlamamız gerek, şimdi size bir belgesel filmden söz edeceğim. Tahsin İşbilen’in yaptığı “Asya Minör Yeniden” adlı belgesel. Şöyle; İkinci Dünya Savaşı zamanları Almanlar, Yunanistan’ı işgal etmiş, adalar birer birer Almanların eline geçiyor ve her türlü zulüm başlıyor. Kim itiraz ediyor kurşunu yiyor, çocuklar ve kadınlar aç, öylece bekliyorlar. Adalardan Samos Adası, en direnişçi ada, partizanı en çok ada ve çare yok partizanlar, çocuklar ve kadınlar derme çatma teknelerle kendilerini Türkiye’nin karasularına atıyorlar. Kimileri Karaburun’a çıkıyor, kimileri Aliağa’ya, kimileri Kuşadası’na. Geldikleri ülke savaşa girmese de savaş nedeniyle yiyeceği içeceği kıt bir ülke ama gelenler komşudan gelmiş, buyursun gelsinler. Son ekmekler kardeşçe paylaşılıyor, evler açılıyor, yataklar seriliyor ve yaklaşık 3 bin Yunan mültecisi yaşama şansına kavuşuyor. Belgeselde konuşanlar çok güzel hikâyeler anlatıyorlar. Birini anlatmadan geçemeyeceğim. Gece vakti su alan bir sandalla yirmi partizan denize açılmış; ay yok, deniz karanlık ama partizanlar Türkiye kıyılarına yaklaştıklarını hissediyorlar ve hep bir ağızdan Enternasyonal’i söylemeye başlıyorlar. Deneyimli bir partizan onları uyarıyor: “Yapmayın arkadaşlar, tedbiri elden bırakmamamız gerek.” Partizanlar seslerini daha da yükseltip yanıt veriyorlar: “Yapma bre Yorgo artık özgür topraklardayız! Özgür!” Sonra onları karşılayan Türk balıkçılara da şarkıyı öğretiveriyorlar. Bir hikâye daha var ki, bu beni ağlatıyor. Komşudan gelenlere evini açan bir ev sahibi, evde ne varsa sofraya koyuyor ama açlıktan titreyen hiçbir Yunanlı yemeğe geçmiyor. Lanet olsun uydurulan hikâyelere, ev sahibi bir süre sonra onların yemekler belki zehirlidir diye uzak durduğunu anlıyor, bunun üstüne ev ahalisine “haydi yemeğe başlayın!” diye adeta emir veriyor. Yunanlılar biraz mahcup yemeğe uzanıyorlar. Bir de “bitlerimiz birbirine karıştı” diye bir söz var. O zamanlar hem Anadolu hem de gelen mülteciler bit içinde, misafirlere en güzel yataklar yapılıyor ama bitler birer ikişer bembeyaz çarşafların, yastıkların üstünde dolaşmaya başlıyor. O zaman Yunanlı bir direnişçi gülerek Türk dostuna sarılıyor ve “artık bitlerimiz birbirine karıştı biz kardeş olduk” diyor. Ve ikisi de gülerek bir şarkıya başlıyorlar. Bir zamanların merhametli ülkesini düşünürken birden aklıma Suriye’den savaştan kaçıp ülkemize sığınan mültecilerden yoğun bir nefret duymamıza neden olan ne diye düşündüm. Bu böyle çok kez tanık oldum. Bence bu nefreti körükleyen, bizim merhametimizi en çok çalan AKP iktidarı oldu. Çünkü ironik bir biçimde her Suriyeliyi gördüğümüzde, farkında olmadan Tayyip Erdoğan’ın savaş politikası aklımıza geliyor ve en kolay Suriyeli mülteciyi suçluyoruz. Kaç kez, onlara şöyle bağırıldığını duydum: “Git Tayyip sana baksın!” Öfkemiz başka bir yöne kaydı, merhametimiz kilitlendi. Şimdi yeniden merhametimizi geri almak zorundayız. Bir kız çocuğuna uzattığınız bir bebek bile önemli. Şimdi organize olup komşuya en azından bir geçmiş olsun mesajı iletmeliyiz. Çünkü 1999 depreminde onlar bizim yanımızdaydı. Bunu ne çabuk unuttuk, ne çabuk içimizdeki ırkçılık şaha kalktı. Barbarlar gibi sadece kötülük haykırıyoruz! Unutmayın bizi dünya Asya Minor olarak bilir yani Türkçesi biz Anadolu’yuz! Not: “Asya Minor Yeniden” filmini YouTube’dan izleyebilirsiniz. 29 TEMMUZ 2018 SAYI: 33898 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:47 03:52 04:22 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:19 13:10 16:52 05:37 13:02 16:54 06:03 13:25 17:14 Akşam 19:50 20:15 20:34 Yatsı 21:15 21:51 22:06 yorum 13 Adnan Hocacı mafyanın ilk büyük vurgunu, kuşkusuz örgütün en azılı elemanlarından olup kardeşini ve yeğenini de dahil eden Oktar Babuna’ya hiç de gerekmeyen ilik nakli için 1999 yılında bir stadyum dolusu binlerce gönüllüden toplanan kan örnekleri oldu. O yıllarda Milliyet’in Paris muhabiri ve Radikal yazarıydım. İyi yetişmiş zengin aile çocuklarını sahte mehdilik, hakiki fuhuş tuzağına düşürmesiyle tanınan Adnan Hoca’nın, sandığımızdan çok daha organize bir suç örgütü olduğunu 160 bin donörün arasından 120 bin örneğin seçildiği kan bağışı kampanyasıyla öğrendim. Düzmece uyum testleri için ABD ve Almanya’ya gönderilen bu kan örneklerinin akıbeti, o gün bugündür resmen meçhul… Ancak gayri resmi bir tahmin zor değil: Yıllık cirosu 17 milyar dolarlık küresel kan ticaretinin yüzde 70’ini ABD gerçekleştirirken; bu kanın plazmasını ayırarak kanser ilacı yapımında kullanan dört dev firma Big Pharma, Octopharma, Baxter ve Grifols, ciroyu da dörde katlıyor. Ama bir o kadar kazanç da toplumların pek çok yönelimini açığa çıkaran DNA ticareti üzerinden sağlanıyor. Düşünün ki DNA ayrıştırıcı teknik donanım üreten birkaç şirketten yalnız birinin, “DNA’nın Google’ı” namıyla tanınan ve İllumina gibi veciz bir adı olan ABD’li firmanın borsa değeri 25 milyar dolar! HHH Adnan Hocacılara yapılan son polisiye operasyon, mafyanın ABD’de yerleşik mensubu Ferit Erden Rahvancı’ya ait PinnerTest şirketi üzerinden kan ticaretini kesintisiz sürdürdüğünü ortaya çıkardı. Düzmece alerji testleri gerçekleştirmek için bazıları pek ünlü kişilerden toplanan ve sonuç raporları ya hiç gelmeyen ya da uyduruk binlerce kan örneğinin akıbeti de farklı değil: Adnan Hoca mafyası, kanını Çakma Mehdi, hakiki DNA vereni alerji testi yapılacak diye dolandırırken aynı kanı büyük olasılıkla Amerikalı DNA laboratuvarlarına satarak kazancını ikiye katlıyordu! Bu alerji testi tezgâhının mafyaya ait A9 kanalında Adnan Hocacı doktorlar Oktar Babuna ve Ahmet Günay tarafından yapılan propagandası, (nedense?) YouTube’da hâlâ dönüyor: https://www.youtube. com/watch?v=8amHhm2F5ds Casusluk, salt devlet sırlarını yabancılara satmak değildir. Günümüzde, Adnancı mafyanın çaldığı kanla yaptığı ticaret ve DNA kaçakçılığı da uluslararası jargonda sağlık sanayii casusluğudur! Ve Adnancıların ilaçtan tarıma pek çok sektöre hizmet eden sağlık sanayii casusluğunu engellemek, ABD ile mücadele demektir! HHH Üstelik bu mafyanın ABD ile bağlantısı, salt sanayi casusluğu değil. Adnan Hocacılık, tıpkı FETÖ gibi fikir temelinde de Amerikalı olup, Amerikan yardımıyla beslenip büyütülmüştür. Her iki örgütün Ergenekon, Balyoz, Deniz Kuvvetleri’ndeki casusluk davaları gibi kumpas davalarda ve zaten şantaj kasetine dayalı tüm kumpaslarda el ele çalıştığı unutulmamalıdır. Çakma kanıtları Adnan Hocacı teknisyenler üretip koymuş, FETÖ’cü yargı mensupları da bulmuş gibi yapmışlardır. Adnan Hoca mafyasının ABD ile “inanç birlikteliği”ne dayalı fikir, yani dini yönlendirmesine gelince… 2000’li yılların başında,Türkiye’de Erbakan tayfasının Darwin’i karalama gayretine bakarak eğitimde dinci yaratılış safsatasının dayatılacağını anlamıştım. Uzunca bir süre, Evrim teorisini savunan çok sayıda makale yayımladım. 2005 yılında, internette adıma 10’dan fazla site açıldığını farkederek şaşırdım! “minegkirikkanatacevap.org”, “gkirikkanat.com”, “minekirikkanatacevap.wordpress.com” gibi adreslerle açılan bu sitelerin bir süredir Harun Yahya’lığa soyunan Adnan Oktar tayfasının marifeti olduğunu anlamakta gecikmedim. HHH Değerli dostum ve avukatım Dr. Başar Yaltı, siteleri kapattırmak için harekete geçti. Ama siteleri kuran ve yönetenlere ilişkin araştırmaları, sahte isimlere, sahte şirketlere ve posta kutularına çıkıyordu. Adnan Hocacılarla girdiğim ve yıllardır süren hukuki boğuşmada, bu siteler hâlâ kapatılmadı, hâlâ aktif! Zaten Adnancı mafyaya yönelik kapsamlı operasyonda, mal varlığına el konulduğu gibi hiç olmazsa şimdiden örgüte ait tüm internet sitelerinin de kapatılması beklenirdi ki, bu da yapılmadı. Adnancılar içerde, ama bilişim dünyasındaki varlıkları sürüyor! Bu mafya gerçekten bitirilmek isteniyor mu? Emin değilim. Devamı haftaya… Takas, sakat bir hayal! Çünkü tersten bile sakat! lbeotCirncuu“mv”nahtauarneblavaşetktnıa.atwnamwnımawuh.ımaszhemt@etgtamn.aciol.mcom Akil adamlar dağılınca, ve Başkomutanımızın, Külliye, belli ki külliyen “Bu millet asker bir mil “akıldanelere” kaldı. lettir. Onun ruhundaki Ve belli ki, onlardan biri o hassasiyeti ve inceliği de “Fetullah’ı geri almanın de kaybetmek iste en sağlam yolu ‘takas’tır!” miyoruz!” diye buyur diye Reis’i ikna etti. masından birkaç saat İmam kiminle takas edi sonra, bedeli askerlik lir? Elbette papaz ile! Amerika ile papaz olmayı göze aldıktan Takasa, makasa gelmekyasalaştı. “Peygamber Ocağı” olarak sonra, papazı bulmak kabul ettiğimiz Balinaların şarkılarına ne olacak? Bir kambur balina var ekranda. Yalnız. Okyanusun sonsuz maviliğinde aşk şarkısını söylüyor. Peki, onu duyan zor değildir. Amerika kendi işbirlikçisinin askerlik artık ban var mı? Ülkemizde yüzlerce (yoksa binlerce mi?) “görevli” Amerikalı vardır. Bunlardan bir kısmı da öteden beri din adamıdır. (Daha önceleri “Barış Gönüllüleri” idi.) Tesadüf bu ya, rahip Brunson da dinsel icrayı faaliyet için Fetullah gibi İzmir’i seçmiştir. (Belki iştahlarını kabartan, İzmir’e takılan o münasebetsiz unvandır.) işini kendisi bitirir ama asla teslim etmez. Etmeyecektir. HHH Yaz sıcağında “ıslak imza” ile CHP’de kurultay toplama faaliyeti sürerken, Reis ise kendi kongresini 18 Ağustos’ta toplamaya çoktan karar verdi. Hedefini de açıkladı: “Türkiye’yi 2023 yılına taşıyacak kadroyu seçmek.” kalar için “Kredi Kucağı Faiz Tuzağı”dır. “Hassasiyet” ile “incelik” buyruğu gereği iktidar vekilleri ani bir önerge ile 31 Aralık 1993 tarihini 1 Ocak 1994 tarihine çevirdiler (Bu değişiklikten kaç akraba gencinin daha yararlandığını ise Allah bilir!). Kamu bankalarının şimdiden açıkladığı “yüzde 1.67”lik “bedelli faiz kredisi”ni dinen ve iktisaden Milyonlarca yıl boyunca sadece deniz canlıların sesleri duyuluyordu okyanuslarda. Balinaların aşk şarkıları binlerce kilometre uzağa ulaşıyordu. Carl Sagan, ünlü “Kozmos” kitabında, bu şarkıların 15 bin kilometre uzağa kadar ulaşabildiğini anlatır. İnanılmaz… Ya bugün? Dünya denizlerindeki 54 bin gemi ve bin 200 petrol platformuyla öyle bir gürültü yaratıyoruz ki… Yaşamını balinaların seslerini incelemeye adayan Katalonya Üniversitesi’nden Michel Andre, “Okyanuslardaki gürültü, şehir İzmir Emniyet Müdürlüğü “15 Ne demiş atalarımız? bir tuzak sayanlar çıkabilir. (Reis gürültüsüne eş bir seviyeye ulaştı” diyor. Temmuz hain darbesini” izleyen Erken kalkan yol, erken evlenen acaba bedelli faizi için ne düşünü Bu gürültü sadece balinaların iletişimini haftalarda Rahip Brunson’ı der döl alır. yor bir bilsek! bozmakla kalmıyor. Onları sağır ediyor. Gemi dest etmiştir. Suçu mu? “Milli güvenlik aleyhi ne faaliyette bulunmak.” Oysa kendisi 20 yıldan beri Türkiye’dedir. İnancını ve “mesleğinin” gereğini karınca kararınca yerine getirmektedir. Trump’ın deyimi ile “mazbut bir aile babası ve inanç adamıdır”. Diplomasi ve devlet idaresi 18 yıl bir kuşak demek. İkinci kuşaklarını yetiştiriyorlar. Muhalefet ise hiç değilse yerel seçimlere yetişmelidir. Yerel seçimlere sadece 7.5 ay var. İstanbul, Ankara ve öteki büyük kentleri AKP’den kurtarmak ve iktidarı sarsmak için en son umuttur. CHP yönetiminde ise tık yoktur. Ama iktidarın hep savunduğu “ilahi adalete” aykırı olan husus şudur: Artık, “En yüce makam olan şehitlik mertebesine” ulaşma hakkı ve fırsatı sadece fakir fukara çocuklarının tekeline bırakılmıştır. Bu da 15 bin TL’si olanlara yapılmış en büyük haksızlıktır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu haf lere çarpıyorlar. Balinaları sadece iklim değişikliği ve de nizlerde yarattığımız kirlilik tehdit etmiyor. Andre’ye göre balinaların toplu intiharının nedenlerinden biri de bu gürültü. “İnsan kaynaklı gürültünün öldürücü olabileceği hiç aklımıza gelmezdi” diyor ünlü bilim adamı. BBC, “Geleceğin teknolojilerini yaratan dehalar”la yaptığı söyleşiler kapsamında görüşmüş Michael Andre ile. “Deniz Temiz” dergisi de son sayısında Andre ile yapılan rö demek, dirayet ve kabiliyet sahibi “Koltuk sevdası” lafı dolaşıp taki hutbeyi bu konuya ayırmalı portaja yer vermiş. iseniz “mütekabiliyet” demektir. duruyor. Bu sevda elbette siya ve kredi faizi ile bedelli askerlik Kıyıya vuran balinaları inceleyen Andre, ku Eğer biz de örneğin, İzmir’deki setin kaçınılmaz gerçeğidir. Yeter yapılmasının ağır bir “şehitlikten laklarından doku örnekleri almış, duyu organ Amerikalıdan daha fazla Türk ve Müslüman yaşayan Florida’da “mazbut bir aile babasını” imam olarak görevlendirememiş isek önce bu derdimize yanmalıyız!.. Sonra da devletçe ve milletçe gırtlağa kadar “dolar borcu”na batmış iken, “takas”a yeltenip makasa gelmiş olmanın enayiliğine doymalıyız. Çünkü papaz Brunson ne ka ki haklı ve hak edilmiş bir sevda olsun. Taraftarlarına 9 kez düş kırıklığı yaşatmış bir sevda, “koltuk sevdası” bile olmaktan çıkmış kuru, boş ve hatta gariban bir sevdadır. Öyle sevda çekene, “çekil artık kenara!” demek, yeni bir koltuk meraklısının değil, dinamizme, değişime ve yeniliğe inanan herkesin hakkıdır. kaçma günahı” sayılacağı cemaate anlatılmalıdır. “21 günlük eğitim” ise gençlere tanınmış “Hatıra fotoğrafı çekme” ve “Selfi” fırsatıdır. Komutasında onurla, biraz da keyifle kısa dönem askerlik yaptığımız, Van İl Jandarma Komutanı şehit Albay Bekir Temel’in “4 ayda hıyar yetişmez. Asker nasıl yetişir?” yolundaki vasiyetini de larının hasar gördüğünü saptamış. Peki, ne olacak? Uluslararası Denizcilik Örgütü daha 2014 yılında, gemilerin daha sessiz inşa edilmesi ve yönetilmesine yönelik rehber yayımladı. Ama henüz somut bir adım yok. Çevreciler, “En azından gemilerin rotaları, balinaların daha az olduğu bölgelere göre belirlenebilir. Sonra gemiler 10 knotluk hızın altında seyredebilir. Balinalara çarpsa bile ölümcül bir sonuç yaratmaz” gibi öneriler getiriyorlar. Dinleyen kim… dar Amerika’nın adamı ise imam HHH not ederek konuyu kapatalım. Kaldı ki 1986 yılında getirilen av yasağına Fetullah da o kadar onlarındır ta Ekmekten rakıya, soğandan Darısı bedelli paraları bütçe karşın, Japonya sözde “bilimsel amaçlarla” en başından beri. Vermezler ve akaryakıta zamlarla bütçeyi ka açığını kapatacak sayın Türk balina avcılığını sürdürüyor. Norveç ve İzlanda Feto’yu bize yedirmezler. patamayan iktidar, sonunda mil gençliğine. da her fırsatta bu yasağa karşı çıkıyor. HHH KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kambur balinaların “aşk şarkılarına” gelince… 1960’lardan beri balinaların şarkıları üzerine incelemeler yapılıyor. Bu işin öncüle rinden Amerikalı Zoolog Roger Payne aynı zamanda balinaların koruma altına alınması için yoğun çaba harcayan bilim insanlarından. Balinaların şarkılarındaki çeşitliliğe ilk dikkati çekenlerden biri de o. Zaman içinde şarkıların ne denli değiştiğini saptayan da o. “1960’ların balina şarkıları, 1970’lerdekinden daha güzeldi” diyor Payne. Her çiftleşme döneminde erkekler, dişileri şarkılarıyla cezbetmeye çalışıyormuş. Arala rında yoğun rekabet varmış. İnsan merak ediyor. Türkiye’deki âşıklık ge leneğindeki gibi bir “atışma”, kambur balinalar arasında da yaşanıyor mudur? Sonra ne tür melodiler, hangi tonlar dişileri cezbediyor? Bilmiyoruz. Denizlerdeki gürültü kirliliği, balinaların şar kılarını da etkilemiş. Daha sessiz şarkı söyle meye başlamış kambur balinalar. Mavi balina gibi bazı türler suskunlaşmışlar. Hawaii’de Maui adasında bir grup, balinalar konusunda farkındalık yaratmak amacıyla her kış balinaların şarkılarını internet üzerinden canlı olarak yayımlıyorlar. “The Whalesong Project” ekibinin internet sayfalarına bağlanıp, balina seslerini dinliyo ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com rum. Çeşitli müzisyenlerin balinaların şarkılarıyla birlikte yaptıkları düetler de var sitede. George Kahumoku, balinaların şarkılarına Hawaii gitarıyla eşlik ediyor. Dinlerken, uzak ülkelerin, bembeyaz ıssız kumsalların, masmavi denizlerin görüntüleri canlanıyor insanın gözünde. “Balinalar şarkı söylemeye devam etsin” diyor grup üyeleri. En ünlü balina müziği muhtemelen Paul Winter ve Paul Halley’in 1987 tarihli “Whales Alive” albümü olmalı. Fakat en etkileyicisi L. Shankar’ın “Vision”u. Jan Garbarek de var albümde. “İnsanı sahiden de okyanusun mavi derinliklerine götürüyor” demişti müziği dinleyen bir dostum, “Fakat neden bu kadar hüzünlü” diye sormuştu? Yanıt vermemiştik. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle