18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 26 Temmuz 2018 ‘Devlet bizi eve2 EDİTÖR:SİBELBAHÇETEPE TASARIM:İLKNURFİLİZ mahkum etti’ Engelli çocuğu bulunan aileler yaşadıkları zorlukları “Devlet bizim çocukları gözden çıkarmış durumda. Hayatın içinde tecrit ediliyoruz, ne yapacağımızı bilmiyoruz” sözleriyle özetliyor Aaileler, engelli çocuklarının dünyaya geleceğini öğrendiği andan itibaren ne yapacağını, nereye başvuracağını, sonrasında ise nasıl davranması gerektiğini bilmiyor. Devletin desteğinin yetersiz olduğunu vurgulayan aileler “Çocuklarımızı dışarıya çıkartamıyoruz. Yükün büyük kısmı ailenin üzerine bırakılmış. Biz öldükten sonra bu çocukların hali ne olacak korkusuyla yaşıyoruz” diyorlar. ‘Buzdolabın varsa zengin sayılıyorsun’ Yazı dizisinin son gününde engelli çocuğu olan ailele eşyalar olduğu için bile maddi yardım bağlanmamıştı. Devlet bizim rin yaşadıklarını gündeme getir çocuklarımızı sahip çıkmadığı için mek istedik. Her bir ailenin hika genelde anneler, benim gibi haya yesi farklı ancak yaşadıkları he tın içinden tecrit edilmekte, iş ha men hemen aynı. Eğitim ve sağlık yatından çekilmekte, eve mahkum hakkından yeteri kadar yararla olmaktalar. ” namama, ulaşım güçlüklerini aşamama, iş hayatına katılamama, ‘Hayal kurmayı bile sosyal ve gündelik hayatta engellerle karşılaşma ve daha pek çok unuttuk’ sorun ailelerin bir türlü aşamadığı Otizmli çocukların haftada en engellerden bazıları. az 40 saat eğitim alması gerekti 12 yaşındaki otizmli Mehmet ğini ancak ülkemizde bunun haf Cengiz S.’nin annesi Vefa S. “Ön tada 2 saat ile sınırlandırıldığını celikle bir otizmli çocuk annesi anlatan anne Vefa S. “Verilen eği olarak Türkiye’de yasalarla bir sü tim de eğitim olsa bari.. Kurum rü şey yazılmış olabilir ama 12 yıl larda nitelikli uzman bulmak çok da pek de elle tutulur bir haktan zor. Başka alanlardan olan insan yararlandığımızı söyleyemem. O lar bazen birkaç haftalık kurslar yüzden bizim yavrularımız en te dan geçirilerek bazen de buna bi mel haklarından ‘engellenmiş’ ol le gerek kalmadan ‘uzman’ diye dukları için engelli bireyler olarak çocuklarımıza sözde eğitim ver zor olan hayatlarını daha da zor mekte, bu şekilde çocuklarımızın lanarak yaşamaya devam ettiri en önemli yılları boşa harcanıp yorlar” diyor. gitmektedir” “Devlet ba diyor. Anne na göre bizim Vefa S. yaşa çocuklarımı dıklarını şöyle zı gözden çı özetliyor: kartmış maa “Öncelikle lesef...” diyen engelli birey anne Vefa S. ler hakkında şöyle devam bilgi ve duyar ediyor: lılık içinde ol “Yükün bü mayan, maa yük kısmı lesef çocukla nı ayakta kal rını da bu bi makta zorla linçte yetiştir nan ailenin meyen akra üzerine bırak Anne Vefa S. (sağda) oğlu ile birlikte balardan baş mış. Bu yüz layarak yaşa den de aileler çaresizce yalan, yal dığımız semt nış ama o kadar da pahalı bir sürü lerdeki komşularımızdan, sokak yöntemleri denemeyanılma yön taki vatandaşlardan, toplu taşıma temiyle çocuğuna sağlamaya uğ araçlarındaki insanlara kadar her raşırken zaman kaybetmekte ve an, her yerde kötü bakıştan tutun bu maddi yükün altından çıkama kırıcı konuşmalardan yaralayıcı ve makta, bu da ailelerde zaten çocu zaman zaman kavgalara hatta ha ğun teşhisiyle birlikte alınan trav yati tehlike yaratacak muamelele manın gittikçe derinleşmesine, so re kadar yaşamaktayız. kalmamız nuçta ailelerde parçalanmalara, yetmiyor gibi, çocuğu Üniversite boşanmalara getirip çıkartmakta mezunu olarak mesleğimi bıraka dır. Bu süreçte devletten asla her lı uzun yıllar oldu. Eşim giderleri hangi bir psikolojik ve ya maddi karşılamak için 7/24 çalışıyor de destek sağlanmamaktadır. Devlet sem yeridir. Hiçbir sosyal aktivi belli bir kesime kısıtlı maddi des temiz yok gibi. Ailecek bir aktivite tekte bulunuyor, bu doğru. Mesela yapmamız çok zor. Maalesef eşler aile geliri kişi başına asgari ücre olarak baş başa kalmayı, beraber tin üçte birine denk gelen ailelere kendimize zaman ayırmayı bırakın çok komik bir rakamla sözde des hayal kurmayı bile unuttuk. Tek tek oluyor. Ama bu rakamın üzeri derdimiz biz öldükten sonra bu ne 10 lira çıkıldıysa sizi zengin gö çocuk ne olacak? Keşke yüzbin rüyor. Sadece bu da yetmiyor, evi lerce defa kendi kendimize sorup nize gelip kontrol yapılıyor, kol ama cevabını asla bulamadığımız tuklarınız, buzdolabınız falan var bu çözümsüz soruyu sorabilece sa zengin sayılıyorsunuz. Bir arka ğim ve gözüm arkada ölmeyece daşıma ‘evinizde elektrik süpürge ğim bir cevabı alabileceğim yetkili si var mı?’ diye sormuşlardı ve bu devlet birimleri olabilseydi...” ‘Çocuğumuzu dışarı çıkaramıyoruz’ Zihinsel engelli 15 yaşındaki İdris T.’nin babası Mehmet Ali T. ise çocuklarını dışarı çıkaramadıklarını ve eğitimden çok fazla yararlanamadıklarını söylüyor. Baba Mehmet Ali T. çocuklarını dışarı bile çıkaramadıklarını belirterek “Çocuğumuzu dışarıya çıkartamıyoruz. Çocuğumuz ne yazık ki saldırgan, bundan dolayı da eğitime çok kısıtlı götürebiliyoruz. Biz yaşamda yalnızca nefes alıyoruz, devletten de sadece bakım parası alıyoruz” diyor. Mehmet Ali T. oğlu İdris ile Çocuklarının 8 aylıkken farklı olduğunu anladıklarını ve doktor doktor gezdiklerini kaydeden baba, şöyle devam ediyor: “ÖTV indirimi alıp bir araba alalım diye düşündük. Yüzde 87 rapor verdiler ve alamadık. Şu an da toplu taşıma aracına bindiremiyoruz. 8 aylıkken annesi ve babası olarak çocuğumuzun diğer çocuklardan farklı olduğunu anladık. Devletin bize sağladığı haklar bakım parası ve eğitim parası var ama eğitime gidemiyoruz. Çevremiz yani bizi yakından tanıyanlar ‘Allah yardımcınız olsun, bu çocuğu neden tedavi ettirmiyorsunuz’ diyorlar. Ben, annesi ve abileri İdris’le aynı zamanda uyur ve onun uyandığı saatte kalkarız.” ‘Dünyanın sonu gibi geldi’ 3yaşında bir tür kas hastalığı olan Duchenne Müsküler Distrofi (DMD) teşhisi konulan Taha, tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürüyor. Taha’nın annesi Meliha T. ilk teşhis konulduğunda kendini çok kötü hissettiğini belirterek, “Bir daha kendimi toparlayamayacağım sandım, sanki dünyanın sonu gibi geldi” diyerek yaşananları anlatıyor. Anne Meliha T. şöyle devam ediyor: “Bir daha kendimi toparlayamayacağım sandım, dünyanın sonu gibi geldi. Çok zor dönemlerdi. Bunu atlatamayacağımı hissettim ve benim için bir bitiş noktası gibi geldi. 1.52 ay yapılacak bir şey yok diye evden hiç çıkmadım. Sonra Cerrahpaşa’da bir doktora gittik, Taha’nın kas hastası olduğu ve fizik tedavi görmesi gerektiği söylendi. Hastaneden çıkınca Kas Hastalıkları Derneği‘ne gittik. Burada ne yapmamız gerektiğini detaylıca anlattılar. Taha o zaman 4 yaşındaydı. O günden beri fizik tedaviye ve havuza devam ediyor.” ‘Bana umut oldu’ Bir gün Omurilik Hastalıkları Derneği’ne gittiğini söyleyen Meliha T. orada gördüğü engelli bir kızın hayatını nasıl etkilediğini şu sözlerle anlatıyor: “O gün orada gördüğüm kızın kolları ve bacakları yoktu. O an korktuğumu hissettim. Ama kız o kadar mutlu, o kadar ne DMD hastası olan Taha, yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Taha, eğitimine açıköğretimde devam ediyor. şeliydi ki.. Bir kadın ‘Sen nasıl bu kadar mutlusun?’ diye sordu. Kız şöyle dedi: ‘Neden mutlu olmayayım ki? Gülebiliyorum, görebiliyorum, nefes alabiliyorum. Gülmemem için bir sebep yok.’ O kızın konuşmasından çok etkilendim ve o günden beri de daha güçlüyüm.” Eğitimine açıköğretimde devam eden Taha, bu süreçte de büyük zorluklar yaşamış. İlk 5 yıl büyük sıkıntı yaşamadıklarını ancak okul binasının yıkılmasının ardından başka okula geçmek zorunda kaldıklarını ifade eden anne Meliha T., “Taha’yı okulun 4. katına ve asansörü olmayan binaya vermişler. Müdürle bu konuda çok tartıştık. Taha’yı en azından giriş katına vermelerini rica et tim ama kabul etmediler. Daha sonra Milli Eğitim Bakalığı’na gittim, oğlumu başka okula aldırdım” diyor. ‘Öncelik yok’ Devletin sağladığı imkânlardan yararlandıklarını ve kimi zaman yetersiz kaldığını söylüyor anne, şunları söylüyor: “Genel olarak bazı yerlerde asansörlerin bulunmaması ya da asansör olsa bile engellilere öncelik verilmemesi gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Hastanelerde, normal hayatta her yerde yaşıyoruz bunu. Servisler de bazı zamanlarda yetersiz kalabiliyor. Oturduğumuz ev binanın 4. katında ve asansörümüz yok” diyor. BİTTİ dizi [email protected] Ecevit’e veda: Umut 13 CHP’nin yeni programını yazma sürecinde Ecevitler’le yakın dost olmuştuk. Şimdiki kabasaba, saldırgan yönetici dilinin aksine, herkese karşı çok nazik ve zarif davranan bir aileydi Rahşan ve Bülent Ecevit çifti. Her olgun insan gibi, özellikle gençlere, akademisyenlere ve benim gibi “genç akademisyenlere” (kırk yıl öncesinden söz ediyorum) daha bir özenli davranırlardı. 1978’de hükümeti kurduğunda da bu dostluğumuz, ben hiçbir siyasal veya bürokratik görev istemediğim için, resmi görevlendirmeler dışında devam etti. Milli Eğitim, Kültür, Turizm, Gençlik ve Spor Bakanlıkları ile ilgili danışmanlık yapıyordum. Boşalan milletvekillikleri için 1979’da yapılan ara seçimlerdeki 50’lık hezimetten sonra Ecevit, istifa etti. Derken, 1980 askeri darbesi, Ecevit’in hapse girmesi, 1982 Anayasası, askeri yönetimin YÖK aracılığı ile üzerimde uyguladığı “sakalını kes” baskısının maskaralığı ve benzeri fırtınalar bizi ailecek İstanbul’a fırlattı. HHH Ankara’dan gözyaşları içinde ayrılmadan önce, eşimle birlikte Oran’a Ecevitler’e vedaya gittik. Rahşan Hanım’ın, her zamanki nezaket ve zarafeti ile ikram ettiği çayları içerken Türkiye’nin geleceğini konuştuk. Bülent Bey, hizip çatışmalarından dolayı CHP’den bütünüyle umudunu kesmişti. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, zaten bu tarihten çok önce, bana “BaykalTopuz çekişmesinden bıktığını” ve “Genel Başkanlıktan ayrılmayı düşündüğünü” belirtmişti.. Bu veda ziyaretimizde, sonradan “Demokrasimizle Yüzleşmek” adlı kitabımda uzun uzun irdelediğim parti içi siyasete ilişkin sorunlardan çok şikâyet ediyor ve “Bu koşullarla Türkiye’de politika yapılamaz” diyordu. Esas olarak, parti örgütlerinin yeterince çalışmadıklarını söylüyor ve ayrıca parti içi hizip çatışmalarına kaynaklık etmelerinden yakınıyordu. Üstelik, örgütlerin çıkar gruplarının etkisinde kaldığını ve yerel çıkar çatışmalarını, ülke sorunlarının önüne geçirme eğilimleri olduğunu belirtiyordu. Bu sakıncaları ortadan kaldırmak için önerdiği model ise, resmi parti teşkilatlanması yerine, yüz yüze temasa dayalı, aile benzeri, birincil gruplar gibi karşılıklı güvene dayalı çalışan yepyeni bir örgütlenme biçimiydi. Ben, siyasete egemen olan çıkarcılığın ve hizipçiliğin bu yüz yüze ilişki biçimi ile de önlenmesinin çok zor olduğunu, yurt çapında örgütlenecek bir siyasal partinin zorunlu olarak resmi teşkilat biçimini kullanması gerektiğine işaret ettim. Konuşmamızın sonuna doğru Bülent Bey, “Askeri darbeden sonra Demokratik Rejime, saksıda büyütülen bir çiçek gibi özen gösterilmesi gerekir” dedi... Ne kadar haklı olduğunu bugünlerde bir kez daha görüyoruz! SENİ HAVASIZ VE SUSUZ BIRAKIP SOLDURMAYA ÇALIŞIYORLAR: DİREN DEMOKRASİ ÇİÇEĞİ! ‘Mucize gibi’ 14yaşındaki zihinsel engelli Boran T.’nin annesi Hüsniye T. ise yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Sosyal haklarımız var fakat tümünden yararlanmıyoruz. Eğitim haklarımız var yeterli değil. Uzman eğitimcilerin ilgilenmesi gerekiyor. Bu konuda yeteri kadar eğitimci de yok. Özellikle ailelerin eğitilmesi çok önemli. Boran özel eğitim ve de bu yıl iş eğitimi alacak. Haftanın iki günü de havuza gidiyoruz. Şu an zor da olsa mucize gibi heceleyerek okuyor. Bizler bilinçli olursak çocuklarımıza daha çok destek oluruz. Sokakta, yolda yürürken çok zorlanıyoruz. Bütün sorunlara rağmen Boran iyi ki benim oğlum, onunla gurur duyuyorum. ” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle