28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 14 Temmuz 2018 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Yeni Türkiye adaleti haber 9 ‘Barış Akademisyenleri’ni ‘Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız’ diye tehdit eden Sedat Peker beraat etti Sur, Cizre ve Silopi başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar sırasında yaşanan insan hakları ihlallerine karşı “Bu suça ortak olmayacağız” adlı “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi”ni yayımlayan 1128 akademisyeni, kendisine ait internet sitesinde yazdığı, “Sözde aydınlar çanlar ilk önce sizin için çalacak” başlıklı yazıda, “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız!!!” diyerek tehdit eden Sedat Peker, 11 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı Sedat Peker davada, yasal unsurları oluşmadığı için her iki suçlamadan da beraat etti. Anadolu Adliyesi 20. Asli ye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuksuz sanık Peker katılmadı. Duruşmada, bazı müşteki akademisyenler ile taraf avukatları hazır bulundu. Neyi kastettiği belli Akademisyenlerin avukatı Oya Meriç Eyüboğlu, söz alarak sanık Sedat Peker’in iddianameye konu tehdidindeki korkunç sözlerinin muhatabının müvekkilleri akademisyenler olduğunu belirtti. Avukat Eyüboğlu, “Sanık söz konusu tehdit içerikli sözleri ile imzacı akademisyenleri kastediyor. İnsanların kan larında duş almak ibaresi ile vahşi bir cinayet kapsamından bahsettiği açıktır. Dolayısı ile bunun ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir” dedi. Sedat Peker’in müvekkillerini somut bir şekilde tehdit ettiğini söyleyen avukat Eyüboğlu, “Sadece sanığın sabıka kaydına bakarak suç işleme eğilimini görebiliriz. Sonuç olarak sanığın bir suç örgütü lideri olduğu biliniyor. Dolayısı ile sanığın neyi kastettiği bellidir” ifadelerini kullandı. Sanık avukatı Turgay Özdoğan, “Müvekkilimiz milliyetçi kişiliği haiz bir kişi dir. Kendisi teröre destek veren kişileri uyarmak amacıyla söz konusu metni ele almıştır. Müvekkilim esasında devletin bekasının herkes için önemli olduğunu belirtmek amacıyla metni ele almıştır. Müvekkilim bahsedildiği gibi olumsuz özelliklere sahip biri değildir. Yılın işadamı olarak seçilmiş biridir” dedi. Davayı karara bağlayan mahkeme, sanık Peker’in üzerine atılı “tehdit” ve “suç işlemeye tahrik” suçlarının unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraatına karar verdi. l İSTANBUL/Cumhuriyet BARIŞ AKADEMİSYENİ Kitaplarını vermediler HAKAN DİRİK Haklarında soruşturma açılarak önce açığa alınan Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki (DEÜ) Barış Akademisyenleri, yaklaşık 1 yıl sonra geçen hafta KHK’yle ihraç edilmişti. Dün DEÜ İktisat Fakültesi’ne giderek odasındaki özel eşyalarını ve kitaplarını almak isteyen Prof. Dr. Ayşen Uysal’a izin verilmedi. Uysal, “Savcılık arama yaptıktan sonra odayı açabileceklerini söylediler. Bir yıldan fazla süredir kapalıydı. Fareler kullanıyordu odayı. Zaten açığa aldılar, YÖK’e, MİT’e nereye gerekiyorsa bildirdiler. 1 yılın sonunda kitaplarımı almama neden izin vermiyor sunuz?” dedi. Uysal’ın avukatı Arif Ali Cangı, rektörlüğün tutumunun özel hayata müdahale anlamı taşıdığını belirterek “Bu kadar doğal bir şeyin yerine getirilmemesi mağduriyetin katmerlenmesi anlamına geliyor. Bu işlemin geciktirilmesi suçtur, özel hayata müdahaledir” diye konuştu. l İZMİR Gönensin için TGC’de de anma toplantısı yapıldı. Gönensin mezarı başında anıldı Usta gazeteci Okay Gönensin, ölümünün birinci yılında kabrinin bulunduğu Üsküdar’daki Nakkaştepe Mezarlığı’nda anıldı. Anma törenine kardeşi Koray Gönensin, kızları Lerzan Gönensin Gönensin ve Fezan Rama zanoğlu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyeleri ve Vatan gazetesinden gazete ciler katıldı. Okay Gönensin’in her zaman tarafsız bir gazeteci olduğunu dile getiren Koray Gönensin, “Hem çok üzgü nüz, hem çok arıyoruz, hem özlüyoruz. Türkiye’nin önemli kıymetlerinden bir tanesiydi. Her zaman olduğu gibi değeri sonradan anlaşılacak olan birisiydi. Bence en önemlisi taraf olmayan bir gazeteciydi. Bu devirde tarafsız kalabilmek çok zor bir meziyet. Bütün hayatı boyunca her konuda, mesleğinde de taraf olma yan, gerçeği arayan, gerçeği bilmek ve göstermek isteyen iyi bir insan, iyi bir ağabey, iyi bir gazeteciydi” dedi. TGC’de panel Gönensin için üyesi olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce Cağaloğlu’ndaki TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda bir panel düzenlendi. Pek çok gazetecinin katıldığı panele konuşmacılardan “Okay’ın Kitabı”nın yazarı Aytekin Hatipoğlu ise geçirdiği beyin kanaması nedeniyle katılamadı. l İSTANBUL/Cumhuriyet KURTULUŞ ARI İstanbul Beşiktaş’taki Abbasağa Parkı’nda düzenlenen forumda “Adaleti yeryüzüne çıkaracağız” pankartı asıldı. Foruma HDP’li Oya Ersoy, CHP’li Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker’in yanı sıra Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, Cumartesi Anneleri’nden Hayrettin Eren’in kız kardeşi İkbal Eren de katıldı. Eren, Soma annelerini, Cumartesi Annelerini ve Gezi annelerini bir araya getiren tek şeyin adalet ara ‘Adalet arayışında’ buluştularyışıolduğunuvurguladı. Soma’da katledilen madencilerin yakınları benzer acıları yaşayan ailelerle bir araya geldi Yargı kararıyla bir kez daha göçük altında kalan 301 madenci ailesinden birkaçının başlattığı ve pazartesi günü HSK önünde sona erecek “Adaleti Yeryüzüne Çıkarıyoruz” yürüyüşünde ilk durak Çanakkale’ydi. İskele Meydanı’nda basın açıklaması yapan aileler, “Adaleti de çocuklarımız gibi toprağa gömdüler” dedi. Basın açıklamasına, siyasi parti, sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle yurttaşlar da katıldı. Acılı annelerden madenci Uğur Çolak’ın annesi Gülsüm Çolak, “Zaten istediğimiz bir karar çıkacağını da beklemiyorduk. Adaletin, zenginin değil de fakirin yanında olduğu bir günü ne zaman göreceğiz? 16 Temmuz’da tüm sivil toplum kuruluşları ve adalet arayan diğer insanlarımızla birlikte HSK’nin önünde olacağız” dedi. Madenci Bilal Malkoç’un annesi Fatma Malkoç da, “Ölünceye kadar ‘adalet’ demeye devam edeceğim. Çocuklarımız için, ezilenler için adaleti yeniden tesis edeceğiz” diye konuştu. Abbasağa’da forum Madenci annelerinin yürüyüşünde bir sonraki durak ise İstanbul Beşiktaş’taki Abbasağa Parkı’nda düzenlenen adalet forumu oldu. “Adaleti yeryüzüne çıkaracağız” pankartının asıldığı foruma HDP Milletvekili Oya Ersoy, CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, Cumartesi Anneleri’nden İkbal Eren de katıldı. Annelerin Soma’dan bir avuç toprak bir avuçta kömürü kavanoza koyup getirmeleri dikkat çekti. Soma faciasında oğlunu kaybeden İsmail Çolak, “Emekli madenciyim. Ocaklara ömrümü vermişim. Hayatımı verdiğim ocaklara, oğlumu verdim. Bunu asla kader, fıtrat kabul etmiyoruz. Düpedüz katliamdır” dedi. l ÇANAKKALEİSTANBUL/Cumhuriyet Ölüler empati yapamaz Karar çıktı. Fazladan bile yatırmışız adamları. Mahkemeye hapishaneden gönderdiğim son dilekçede, yargıçlardan bir mahkum hayal etmelerini istemiştim: Ölümüne neden olduğu insanların her biri için sadece 7 gün hapis yatacak bir mahkum. Duvara takvim olarak 301 ölünün isimlerini asıp; her pazartesi birinin adını silebilir; “seninkini de yazdım” diyerek. Bunlar nasıl hayaller, hapishane yaramadı sana diyebilirsiniz. Yok. Ben iyiyim ama yargıçların bu kurgudan ürperip hüküm kurmadan önce daha dikkatli düşüneceklerini umdum herhalde. Oysa yaşamın; hiçbir kurguda uydurulamayacak kadar acımasız olabileceğini bilecek yaştayım. Başka şey için söylenmiştir ama hatırlamamak mümkün değil; “Allez! sterile retournelles Lavie, est vraie et criminelle” (La Forgue) “Haydi! kısır tekerlemeler Hayat gerçektir ve suç teşkil eder” Bir kere daha biz kısır tekerlemelerimiz ile uğraşırken “gerçek hayat” hepimize karşı “suç teşkil etti”. Biz, hukuk, mahkeme, iyi hal, indirim tekerlemesiyle uyurken onlar gerçek ihtiyaçları için harekete geçtiler. Yine biz öldük. Yani öldüler, öldüm ve öldün. Yaralılara ne oldu? Ben çalışmadığınız yerden bir tane sorarak başlayayım: Yaralılara ne oldu? Diyebilirsiniz ki “Ne demek ne oldu? Allah’a şükür ölmediler, taburcu oldular, ailelerini yanına döndüler...” “Hayır, hayır; davada onlar için ne oldu?” (Tek kişilik bir hücrede tutulduğum için gerçekte kimsenin bana bir şey soruduğu yok tabii. Sokratik nedenlerle sorucevap yapıyorum diye kendimi avutuyorum ama elbette işin Olric ile sohbete benzeyen bir yanı da var.) “Ha! Öyle sorsana ölüler için hapis yatılırken, yaralılar için de hükmen yatılmış sayılacak” “Hükmen ne demek? Hani Almanlar yenildiği için biz de...” “Evet, evet onun gibi bir şey işte” “Hiç değilse, hafta sonlarının yaralılar için yatıldığı ilan edilse” “Sebep?” “Benim tanıdıklarım var, belki onlar da biraz ferahlar” “Ah! Gerçekten mi, görüşüyor musun? İyilerdir inşallah” “O günden sonra bir daha asla uyurken ışıkları kapatamamış olan var mesela; bronş Ahlaksız, çıkarcı, çapsız sendikacıyla ları iyice söndüğü için evde merdiven bile empati yapıyoruz. çıkamadığı halde emeklilik için maluliyeti “O da işçi sınıfından, bu kadar başa yeterli kabul edilmeyip çalışmak zorunda rabiliyor, önceliği ekonomik mücadeleye olan var. Ağır klinik psikiyatri ilaçları olmadan vermiş, patronlar yeni sendikaya izin elinin titremesini kesemeyen, bir de sürekli vermiyor, burada çalışmak çok zor...” çığlık duyduğunu iddia eden var; doktor Hayır! Yirmi bin işçinin on sekizinci yüzyıl çınlamadır o diyormuş.” şartlarında çalıştığı koca maden havza “Tamam tamam anladım; yeterli. Ailelerinin sında bir tane bile düzgün sendika çalış yanına döndüler, yaşıyorlar neticede yani...” tıramayacak kadar çapsız olduğunuz için “Öyle de denebilir; ölenlerin karıları, ço öldüm! Ölü empati yapmaz. cukları, ana babalarıyla her gün karşılaşıp utanan da var, o günden sonra bir daha ‘Hepimiz hesap vereceğiz’ karısına dokunamadığı için benim hiç çocuğum olmayacak diye geceleri ağlayan da...” Hepsinin acısı ve kalıcı sakatlıkları Hiçbir “adli/akademik” iddiası, adalet hevesi bulunmayan korkak bir yargıçla, yeteneksiz savcıya empati yapıyoruz. promosyana gitti. “Bir seferde 301 tane öldürebilirseniz; 200 tane de yaralamanıza izin veriyoruz; ücretsiz, cezasız...” Anlayacağınız sürümden “HSK kulağını bükmüş, bakan aramış, çoluk çocuk sahibi, meslekten çıkarılmaktan korkmuş, bunun gibi kaç taneyi atmışlar, bağımsızlıkları kazanılıyor. Oysa bakın uygulan ması gereken nasıl basit ve sade bir kuraldı: “Bir yasa veya sözleşme sizi, güvenceleri yok...” Hayır! Önünüzdeki yasayı uygulamaktan acizsiniz, o yüzden katillerim cezalandırılmıyor. Ölü insanlar zarar görmesin diye bir şeyi yapmakla görevlendirmişse ve siz bu görevinizi, onların empati yapmaz. Beceriksiz meslek odasına, birliğe, konfederasyona empati zarar göreceğini bilerek yapmadığınız için insanlar ölmüşse, onları kasten öldürmüş gibi yapıyoruz: “Tabii hem ölen mühendis var hem tutuklanan, oda ne yapsın? Bu işlerde dengeli sayılırsınız. Ama yargıç davranmak lazım, zaten duruma uygun bir indirim yapabilir.” İşte Ceza Kanunu’nun 83. maddesi bu kadar imkânlar sınırlı, önümüzdeki yıl kongre var, sol grubu riske atmak olmaz...” Hayır! Siz mes açık ve uygun. Eğer uygulamış olsalardı, bu sanıklar kalan ömürlerini hapiste geçirirlerdi. Kozağaçlı, Soma’da 2014 yılı mayıs ayında polisin müdahalesi sonrası gözaltına alınmıştı. leğinizi doğru düzgün inşa edip, mücadele etmediğiniz için öldüm. Ölü empati yapmaz. O madene indim ve gördüm. Çocuğunun ölüsüne de dirisine de sa Binlerce sayfa okudum, yüzlerce tanıkla konuştum. Bu ülkenin en iyi avukatla hip çıkmayacak kadar düşkün yüzlerce aileye empati yapıyoruz: “Onlar çok yok rıyla birlikte çalıştım. sul, cahiller, kandırılmışlar, öteki çocuklar Bize güvenin; orada olan tam olarak var, torunların, geleceği için...” Hayır! buydu: TCK 83. Dört yıldır her şeylerini ortaya koyarak Şimdi söylendiği gibi, ihmalin, unut burada bekleyenlerden daha yoksul kanlığın taksirin dünyası değil o maden; daha cahil değildiler. Anlayışa değil ayıp para hırsı için her gün bilerek bir adım lamaya ihtiyaç var. Bir avuç dışında da daha risk almanın, ahlaksızlığın dünya vanıza sahip çıkmadınız. Çürümüşsünüz. sıydı. Ve elbette artık şu her birisi “Cumhu “O zaman Niye?!” riyet tarihinin en önemli seçimi” olan ve “Ne Niye?” artık neredeyse yılda bir yapılan şenlik “Niye bu insanlar öldü; niye her şey lerle oyalanmayı bırakıp kendine boydan bu kadar açıkken failleri doğru düzgün bir bakması gereken solcular! cezalandıramıyoruz? Niye bunca acı bizi Neden işçi sınıfının, katledilen yoksul hiç ilerletmedi, niye bu kadar karamsarız, ların, milyonların sesi, sözü, aklı, örgütü niye hiçbir şey değişmiyor, düzelmiyor?” olamadılar? Empatiye gerek yok. Hepimiz Niye? külahımızı önümüze koyup hesap vereceğiz. Evet hiçbir şey düzelmiyor çünkü “em Yoksa daha çok ölürüz. Ölürler. Ölürsün. pati” yapıyoruz. Oysa biz ölüyüz! Ölü Ve sanıyorum anlatabildim: Ölüler em empati yapmaz. pati yapamaz. Liberalizmden doğan otoriter kapitalizm Neoliberalizmin egemenliğinin ve ona eşlik eden “muhafazakâr devrim”in (tabir Margaret Thatcher tarafından kullanılmıştır) öncüsü, 1973’te General Pinochet’nin darbe ile demokratiksosyalist yönetimi devirmesiydi. Neoliberalizmin fikri kaynaklarından Hayek, 1981’de, Şili’de yayımlanan El Mercurio dergisinde, köktenci bir iktisadi liberalizmle diktatörlüğün, yeni kapitalizmle otoritarizmin birbirini tamamlamasını övüyordu: “Şahsen liberal bir diktatörü, liberalizmi eksik bir demokratik hükümete tercih ederim.” Günümüzde dünyada yükselen otoriter kapitalizm dalgasının arkasında yatan siyaset felsefesini Hayek çok açık dile getirmişti. Şöyle devam ediyordu o söyleşide: “Benim şahsi kanaatim, örneğin Şili’de, diktatoryal bir yönetimden liberal yönetime geçişe şahit olacağız.” Hayek için söz konusu olan liberalizm, “Keynesci devrime son veren bir karşıdevrim” olarak tanımladığı neoliberal ilkelerin hâkim olmasıydı. Bugün neoliberal küreselleşmenin yarattığı güvensizleştirme, düzensizleştirme, kurumsuzlaştırma dalgasına karşı yükselen toplumsal tepkilerin, yeni bir otoriter kapitalizm modeline yönlendirilmesine şahit oluyoruz. İyi yönetişim adı verilen, siyaseti siyasetsizleştirme modelinin yönlendirdiği, liberal kurum ve politikaların iflası üzerine yükseliyor yeni otoriter kapitalizm. Toplumsal ilişkilerin bütünüyle metalaştırılmasının, yalnız piyasa ekonomisi değil piyasa toplumu kurulması (Birinci AKP hükümeti programında yer alan hedeflerden biri) yönünde adımlar atılmasının yarattığı güvensizlik, sendikasızlaştırma, gelecek endişesi ve sosyal kutuplaşmalardan besleniyor. Neoliberal küreselleşmenin yarattığı tepkileri, çoğunlukla sağ popülist liderler bir karşı tepkiye dönüştürüp, iktidara geliyorlar ya da iktidarı etkileyecek siyasal güç biriktiriyorlar. Eşitsizlikler yeniden yükseliyor. Düşük eğitimli gençler, birkaç kentte (“küresel kentler”) yoğunlaşan yeni iş olanaklarının dışında kalan taşra halkları, bazı ülkelerde göçmen kökenliler, bazılarında yaşlılar ve fabrikaları ucuz emek ülkelerine taşınmış kalifiye işçiler ekonomik ve sosyal alandan dışlanıyor. Ücretlerin ulusal gelir içindeki payı azalırken hemen her yerde yüksek gelir grupları ve büyük özel şirketlerin üzerindeki vergi yükü azaltılıyor. Bu durumda emekçilerin bu düzene baş eğmesini sağlayacak yeni iktisadi disiplin yöntemlerinin işleyebilmesi için önce yurttaşların siyaseten disiplin altına alınmaları gerekiyor. Ülkelerin özelliklerine göre önemli farklar sergilese de otoriter kapitalizmin asli varlık nedeni bu. Kapitalist kurumlaşma ile demokrasi arasında genetik bir ilişki yok. 1970’lerin sonunda başlayan, 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan sosyal devlet kurumlarını yıkma amaçlı muhafazakâr karşıdevrim, devletin, kamu kurumlarının içinin boşaltılmasını hedefliyordu. Şimdi devletin bir şirket gibi yönetilmesini ideal yönetim biçimi olarak savunuyor. Bu nedenle siyasal iktidarı dengeleyen ve denetleyen karşı güçleri ve kurumları düşman belliyor. Putin’in “dikey iktidar” olarak övgüyle tanımladığı, Putinizmin alameti farikalarından biri olan, bütün devlet yetkilerinin bir elde toplanması ve kurumların bütün özerkliklerini kaybetmesi, bu otoriter kapitalizmin ideal yönetim modelini oluşturuyor. Birçok ülkede, ücret artışları yerine banka kredilerine ulaşım kolaylaştırılarak, hem finans kapitalizmine alan açılıyor hem emekçi orta sınıfların otoriter kapitalizme rıza göstermesi sağlanıyor. Bazı iktisatçılar bunu “özelleştirilmiş Keynescilik” olarak tanımlıyor. Sistemin kaybedenlerinin öfkeleri göçmenlere, azınlıklara, yabancılara ve elitlere yöneltiliyor. Tepkilerin, otoriter kapitalizmin nimetlerinden esas yararlanan çevreye, iktidarın etrafında oluşan klana benzer yapıya karşı yönelmemesine özen gösteriliyor. Medyanın sıkı denetimi, yargının bütünüyle bağımlı olması bu nedenle son derece önemli. Bütün gücü elinde tutanın “kendi kendini denetlediği”, şirket gibi yönetilen bir devletin ahbapçavuş ekonomisine yol açması kaçınılmaz. Amerikalı ünlü gangster Al Capone, kapitalizmi “egemen sınıfın düzenlediği meşru haraç rejimi” olarak tanımlamıştı. Günümüzde kültürel muhafazakârlıkla desteklenmiş otoriter kapitalizmler karşısında, mesleğin sırrına vakıf bir kişi olarak, herhalde şapka çıkarırdı. Not: Tatil hakkımı kullanmak için iki hafta yazılara ara veriyorum. ETHA VE ESP DAVASI ‘Gazetecilik suç değildir’ Etkin Haber Ajansı muhabiri Ali Sönmez Kayar, Ezilenlerin Sosyalist Partisi MYK üyesi Sıtkı Güngör’ün de aralarında olduğu 6’sı tutuklu 8 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Mahkeme heyeti Boran Atıcı’nın tahliyesine, diğerlerin tutukluluk halinin devamına karar verdi. İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada ETHA muhabiri Ali Sönmez Kayar savunmasında “Gazetecilik suç değildir” dedi. l ZEHRA ÖZDİLEK /İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle