23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Şair İzzet Yasar, yaşamını yitirdi Yazar ve şair İzzet Yasar, 67 yaşında hayatını kaybetti. Yasar, bir süredir kanserle mücadele ediyordu. Yasar’ın cenazesi dün ikindi namazının ardından Zincirlikuyu Camisi’nden kaldırıldı. Sanat çı, “Dönüşü Olmayan Hikâyeler” adlı kitabıyla 1981 Sabahattin Ali Öykü Ödülü’nü kazanmıştı. Yasar aynı zamanda, gizemli Reşit İmrahor mahlasının da ardındaki kişiydi. 14 ‘Burası evimiz gibi’HarSbıilyae’de EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: BAHADIR AKTAŞ [email protected] ‘ON’dan Kalanlar’ başlıklı konser serisine başlayan Sıla sevenlerini coşturdu Şarkıcı Sıla, 5 günlük Harbiye Açıkhava konserlerinin ilkini önceki dik sanıp gitmeyin” diyerek ayrıldı sahneden. Döndüğünde, sahnenin ışıklarına uyum gün verdi. Siyah, yakası tüylü, sırtı açık bir elbiseyle per lu payetli bir kostüm giymişti. Yeniden söylemeye başladı deleri payetli ve bol ışıklı sah şarkılarını. Gecenin sürprizi neye çıkan Sı ise şarkıcının yeni albümün la, konseri “Açık de yer alacak olan “Boş Ev” Deniz” şarkısıy şarkısıydı. Sıla, şarkıyı söyle la açtı. “Yaban meye başlayacakken izleyici cı”, “Muhbir”, ler kameralarını hazırladı. Sı DİLEK ŞEN “Yan Benimle”, “Yoruldum”, “Vaziyetler”, “Seviş la da, “Aman aman! Kameraları hazır edin. Anı yaşama işini ne yaptık biz ya? Vazgeçtik meden Uyuma değil mi? Bitti mi o günler” di yalım”, “Merhabalar” şarkıla ye sordu ve şarkıyı söyleme rının da aralarında olduğu 35 ye başladı: “Şişe burada, gece şarkı söyledi. “On’dan Kalan belli, serçe gönlüm boynunu Şarkılar” adını verdiği konser eğdi. Utanma ağla sesli sesli.” lerini; “bir ilişki anatomisi” diye tanımlayan Sıla, bekâr, pla Coşkulu final tonik, kavuştular, darıldılar, Şarkıcı; sözlerini yazdığı, ayrıldılar ve parti şarkıları ol bestesini de Mabel Matiz’le mak üzere bölümlere ayırdığı yaptığı şarkının hikâyesini nı anlattı. şöyle anlattı: “Evi taşıyordum. Hemen şarkı arasında sah Mabel’e, ‘Boş Ev’ diye şarkı nedeki çalışma arkadaşlarını da sohbetine katarak seyirciyle uzun konuşan Sıla, 3 saat süren konser boyunca eğlendi ve eğlendirdi. Biletleri günler öncesinden tükenen konser için de sevenlerine, “Senenin bu zamanları bir başka güzel oluyor. Burası evimiz gibi oldu. Sizin sayenizde tabii” diyerek teşekkür etti. Sı ra “Kavuştular” bölümüne geldiğinde, şimdiye dek kaydettiği 6 stüdyo albümünden bir tek kavuşma şarkısı bulduğunu söylediğinde de seyirci kahkahalarla güldü. “Ay o ne güzel kahkahaymış öyle. Siz nefesinizi bu acıklı bölümler için tüketmeyin, ben söyle rim” dedi tek kavuşma şarkısı “Merhabalar”ı söylemesinin ardından. Yeni şarkısını ilk kez söyledi İlk bölümü bitirirken Sıla, “Sakın ha, eve gitmeyin. Biz biraz uzun çalıyoruz. Bitir yazmak istediğimi söyledim. Ertesi gün tatlı bir melodi yolladı. Sonra sözlerini yazdım.” Ardından, “Size kısmet oldu. Çok değişik bir hissi var. Sevdiniz mi” dedi. İzleyiciler, bunun üzerine şarkıcıyı dakikalarca alkışladı. Konser boyunca Sıla’da ve seyircide tempo hiç düşmedi. Coşkulu başlayan konser, coşkulu bitti. Kadının adı Mary Shelley Haftanın yeni filmleri arasında Suudi Arabistan’ın ilk kadın yönetmeni olarak tarihe geçen ve ilk uzun metrajlı filmi “Wadjda / Vecide” ile Venedik dahil çeşitli festivallerden irili ufaklı ödüller alarak dikkatleri çeken Haife AlMansoor’un imzasını taşıyan “Mary Shelley” diğerlerinden bir adım öne çıkıyor. Gotik edebiyatın başyapıtlarından “Frankenstein”ın yazarı Mary Shelley’nin hayat öyküsünü anlatan film izleyiciyi 1800’lerin İngiltere’sine (ve biraz da İsviçre’sine) götürüyor. Mary Shelley rolünde ise günümüzün en parlak genç yıldızlarından Elle Fanning’i izliyoruz. İlk gösteriminin Toronto Film Festivali’nde yapan “Mary Shelley” kadınların yazarlıkta (ya da herhangi bir yaratıcı alanda) hemen hiç ciddiye alınmadığı bir dönemde yaşamış ve aradan geçen 2 yüzyıla rağmen (“Frankenstein” 1818’de basılmıştı) hâlâ aşılamamış bir roman yazan Mary Shelley’nin hangi zorluklarla karşı karşıya kaldığını, hangi önyargılarla mücadele ettiğini ve başyapıtının ardında hangi arızalı durumların olduğunu sorgulayan ama son tahlilde hedefi ıskalayan bir film. Öncelikle gotik denen şeyin bir ruh hali olduğunu ve bu ruh halinin filme pek yansımadığını belirtelim. İster istemez bir dönem filmi olmasın gereken “Mary Shelley” bazı yüzeysel detaylar hariç betimlediği dönemi izleyiciye yaşatmıyor. Filmin yaklaşık 4’te birini işgal eden ve Lord Byron’ın da dahil olduğu, İsviçre’deki şa ‘Mary Shelley’ toda “Frankenstein”ın da doğduğu o meşhur gotik öykü yazma gecesini anlatan bölüm de yeterince güçlü değil açıkçası. Bundan 30 küsur yıl önce “Gothic” adlı filmiyle sadece o geceye odaklanan Ken Russel’ın filmi de çok ahım şahım değildi belki ama hem Russell’ın sinema duygusu çok daha güçlüydü (o gotik atmosferi yaratabilmişti) hem de elindeki oyuncu kadrosu (Gabriel Byrne, Natasha Richardson, Julian Sands, Timothy Spall) hiç fena değildi. AlMansoor’un filminde ise Elle Fanning ve babası William Godwin’i canlandıran Stephen Dillane dışında dişe dokunur bir oyuncu, akılda kalan bir performans yok pek. Hal böyle olunca kadınların toplum dışına itildiği, ev kadınlığına mahkum edildiği ve hatta adlarının bile silindiği (ilk baskıda “Frankenstein”ın yazarı olarak Mary Shelley’in adı yoktur kitabın üzerinde) dönemi anlatmakta güdük kalıyor “Mary Shelley”. ‘Gökdelen’: Çakma ‘Die Hard’ Dwayne “The Rock” Johnson’ın başrolünü oynadığı aksiyon filmi “Skyscraper / Gökdelen” 3D ve 2D seçenekleriyle aksiyon tutkunlarını salonlara bekliyor. Dünyanın en yüksek gökdelenini basan bir grup teröriste karşı o sırada binada bulunan (çünkü evleri oradadır) karısını ve iki çocuğunu kurtarmak için tek başına mücadele veren güvenlik uzmanı Will Sawyer’ın başından geçenleri anlatan film konu özetinden anlaşılacağı üzre teknolojinin yeni imkânlarını kullanan bir “Die Hard” olma iddiasında. Ne var ki senaryosu incelikten uzak, entrikası yeterince sağlam değil ve sondaki ayna efekti dışında önemli bir buluşa da sahip değil. Üstüne üstlük tabii ki Dwayne Johnson bir Bruce Willis değil. Yani, izlenmesine izleniyor ama bir “Die Hard” etkisi bekliyorsanız, boşuna zahmet etmeyin. Cumartesi 14 Temmuz 2018 Say: Sanatımı ülkemde yapmak istiyorum Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, iptal edilen Açıkhava konserinin ardından açıklama yaptı. Piyanist Fazıl Say, yazılı bir açıklama yaparak “Önümüzdeki aylarda tepeden tırnağa görüşmeler gerçekleştirerek önümdeki engelleri, önyargıları, yanlış algıları yok etmek istiyorum” dedi. Say’ın 14 Ağustos’ta Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde vereceği konser iptal edilmişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı sahnedeki organizasyonları Atlantis Yapım üstleniyor. İBB, iptalle ilgilerinin olmadığını belirtirken Atlantis Yapım’dan konuyla ilgili bir yanıt gelmemişti. Fazıl Say’ın açıklamaları şöyle: “Öncelikle, yazacaklarım tamamen şahsi konular değildir. Önümüzdeki aylarda tepeden tırnağa görüşmeler gerçekleştirerek önümdeki engelleri, önyargıları, yanlış algıları yok etmek istiyorum. Memleketimi çok seven bir insanım ve sanatımı tüm dünyada olduğu gibi kendi ülkemde de icra etmek istiyorum. Benim konserlerimin sadece birkaçı belediyeler ile gerçekleşiyor... Önce bu sayının çoğalmasına, yeni ilişkilerin doğmasına, halkla buluşmalarımızda belediyelerin desteğinin artmasına çalışacağım... Bu sayı artmalıdır. Bu önyargı kırılmalıdır. Fazıl Say da bir Türk vatandaşıdır. Benimle konser organizasyonu için çalışan bir belediye suç mu işlemiş olur? Lütfen, bu yanlışlardan dönelim. Sonra... Üniversitelerde tekrar konserler vermek istiyorum. Yıllardır üniversitelere davet edilmiyorum. Gençlerle buluşamıyorum. Bu kapıların da ardına kadar açılma sı için gayret edeceğim. Şansımı tekrar ve tekrar deneyeceğim. Önümde zor bir süreç var. Bakın, neredeyse tüm kapılar kapalı. Devletin kurumlarında hem yorumcu hem de besteci olarak zaten yıllardır yasaklı gibi bir durumdayım... Dünyanın en önde gelen kurumlarıyla yılda 100 kere çalışıyorum, ülkemde bu olamıyor. Acı bu. Bu durum kime ne kazandırdı ki? ‘Sonuna kadar Atatürkçüyüm’ En üstten en alt kademelere yayılmış “Fazıl Say defolsun gitsin!” algısına karşı mücadele vereceğim. Çünkü, “Fazıl Say defolsun!” zihniyetinin kimseye bir faydası yok. 81 milyon insanın bir tanesine bile faydası yok. Bu durum, sadece utanç yaratır, tüm dünyada bugüne kadar gördüğü gibi her seferinde de tepki çeker. Bakın; bir sanatçının hiçbir suçu yokken kovulma aşamasına gelmesi, işlerinin engellenmesi o ülkedeki sanat camiasının da kötü etkilenmesine sebebiyet verir ve diğer tüm sanatsal faaliyetlerin amacını da anlamsızlaştırır. Bu yanlıştır. Bu hatalardan dönelim istiyorum. Tekrar diyalog ve uzlaşı elimi uzatıyorum. Memleketimde sanatımı pürüzsüz icra etmek istiyorum. Burada herkesten de destek bekliyorum. Sonuna kadar Atatürkçüyüm. Bununla gurur duyuyorum... Düşünceler, duruşlar ve kültürler farklı olabilir. Ama dost olunmayacak diye bir şey yoktur. Gelin bu hatalardan dönelim...” ‘ENKA Buluşmaları’ sürüyor 30. Yıl ENKA Kültür Sanat Açıkhava Buluşmaları 16 Temmuz haftasında, çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapacak. ENKA’nın daimi sanatçısı Genco Erkal’ın “Yaşamaya Dair Bursa Cezaevi’nden Mektuplar” oyununun yanında, Oscar ödüllü “Dunkirk” ve “En Karanlık Saat / Darkest Hour” filmleri de ENKA Sahnesi’nde seyir ciyle buluşacak. Haftanın ilk etkinliğinde Açık hava, Genco Erkal’ın, Nâzım Hikmet’in ölümünün 50. yıldönümü için uyarladığı “Yaşamaya Dair Bursa Cezaevi’nden Mektuplar” adlı müzikli gösterisini ağırlayacak. Erkal’a, Tülay Günal’ın eşlik edeceği özel temsil, 17 Temmuz Salı akşamı saat 21.15’te izleyiciyle buluşacak. Tepeli, Bodrum’da sergi açıyor Grafik sanatçısı Hüseyin Tepeli’nin son yapıtlarının sergilenmesine, Pazar günü “Trafo Bodrum Hakan Aykan Kültür ve Sanat Merkezi’nde” başlanıyor. 1986 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Bölümü mezunu olan sanatçı Tepeli, uzun yıllar okul arkadaşlarıyla kurdukları grafik atölyesini çalıştırmıştı. 2013’ten bu yana, bağımsız grafik sa natçısı olarak Bodrum’da özgün tasarımlarını yapıyor. Tuval üzerine, yağlı boya yerine “akrilik boya” ile çalışan sanatçının, sergide 24 tuval, 20 kadar da baskılı tuval yapıtı yer alıyor. Tepeli, İstanbul’da iki sergiye katılmış, ilk kişisel sergisini de Tire’de açmıştı. Yeni sergisinde ressamın, Bodrum’a çeşitli açılardan bakan yapıtları da öne çıkıyor. l Bodrum / Cumhuriyet Gülden Karaböcek “1971 / 1973 Orijinal Kayıtlar & Remix ler” (Sony Music) Gülden Karaböcek önce Pathe, ardından 1971 ile 1973 yılları arasında Şah Plak için 45’lik doldururken henüz reşit bile değildi. “1971 / 1973 Orijinal Kayıtlar & Remixler” adlı ikili albümün ilk CD’si Gülden’in Şah Plak kayıtlarından oluşuyor. 1417 yaş aralığında söylediği şarkıların tamamına yakını var burada. İlk CD bir tarih; 50. sanat yılını doldurmuş Gülden’in arabesk öncesi pop dönemini yeniden keşfetmek için büyük bir fırsat. Gelelim ikinci CD’ye. Bu kataloğu bir müddet önce Arda Plak’ın sahibi Baki Gövtepe alıyor ve yeni kuşaklara ulaşmak için de bir şeyler yapmak istiyor. Median Publishing’ten Ali Coşar giriyor araya ve (Rashit topluluğunun davulcusu olarak da bilinen) Armageddon Turk mahlaslı Orkun Tunç’a albüme eklenecek ikinci CD için remiksler yapması nı teklif ediyor. Deneme mahiyetinde (She Past Away elemanı) Doruk Öztürkcan ile yapılan birkaç remiks beğenilince kolları sıvıyor Armageddon Turk. 2016 Ekim’inde de her şey bitiyor, ancak izinler falan derken iş biraz rötar yapıyor. Remiksler reprodüksiyon mantığı ile ele alınmış; şarkıların ruhunu ve eski soundunu ezmeden dans duygusuyla modernize edilmiş. “Şaka Yaptım” remiksinin farklı bir sürümü Tunç’un “Arada” filminde kullanılmıştı. Şenay Lambaoğlu ‘Rüyalarıma Gir’ (Ada Müzik) Şenay Lambaoğlu, 2012 yılında ilk albümünü çıkardığında, verdiği hanım hanımcık bir caz şarkıcısı görüntüsüyle dikkat çekmişti. İlerleyen zamanlarda da giderek alternatif pop’a direksiyon kıran tarzıyla kendine has bir karakter kazanmaya başlamıştı. “Rüyalarıma Gir” bu hayata dair arayışlarını müzikal olarak seslendiren kadının dördüncü solo albümü. Şarkıların sözü, müziği ve prodüksiyonu kendisine ait. Müzik direktörleri aynı zamanda piyanoları çalan Tolga Bedir ve Kaan Bıyıkoğlu. Basta Matt Hall ile Caner Üstündağ, davulda Ekin Cengizkan ile Erdem Göymen var. Konuklar ise Derya Türkan, Korhan Futacı, Sedef Erçetin, Erdinç Şenyaylar, Bora Çeliker, Serhan Erkol ve Batu Şallıel. Katışıksız bir caz denemez, popüler soundlar var içinde; o yüzden ol dukça geniş bir müzikal yelpazeye sahip “Rüyalarıma Gir” albümü. Dolambaçsız ifadelerle anlattığı hikâyelerde Şenay’ın yaptığı iş aslında yabancılaşan modern topluma karşı pasif bir direniş; aşk ve sevgi uğruna. Şenay’ın ilk albümünü çıkardığından bu yana altı yıl geride kaldı. Sanatın ve bağımsız müziğin (maddi manevi) hiçbir karşılık görmediği bir coğrafyada, kısacık zaman dilimine, kendi yağıyla kavrularak dört albüm sığdıran insana sadece “bravo” denir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle