16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 29 Haziran 2018 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘Sistemli yalnızlaştırma’ haber 9 145 gün cezaevinde kalan Celalettin Can, özgürlüğünün ilk gününde Cumhuriyet’e konuştu. Can, Silivri’deki sistemin ‘tecrit, çaresizleştirme ve yönsüzleştirme’ üzerine kurulduğunu anlattı Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan 78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP üyesi Celalettin Can 145 gün sonra özgürlüğüne kavuştu. Ceza evinde sağlık hakkına erişimde büyük zorluklar yaşayan Can, içeride tam se kiz kilo verdi. Özgürlüğünün ilk gü nünde gayet enerjik ve mutlu gözüken Can, 12 Eylül darbesinin ardın dan cezaevinde 19 yıl 9 ay geçirdiğini anımsata SEYHAN AVŞAR rak, “Geçmişten bir pratiğim zaten vardı. Asla umutsuzluğa kapıl madım. Tahliye kararıma ise sevine medim. Tahliye edilmeyen arkadaşla rıma baktım hemen üzüldüm” diyor. Silivri’de yaşananın “radikal bir şekil de sistemli yalnızlaştırma” olduğuna dikkat çeken Can, 145 günlük tecridi, “Yani her şey tecrit, yalnızlaştırma, ça resizleştirme, yönsüzleştirme üzerine kurulu. İnsan sosyal bir varlık, her ko şulda onu delmenin bir yolunu bulu yor. Ne olursa olsun bir çatlak oluyor ve o çatlaklardan ışık sızıyor” sözleriy le özetledi. Cezaevinde geçirdiği gün lerde eşini, yoldaşlarını ve evini çok özlediğini aktaran Can ile özgürlüğü nün ilk gününde bir araya geldik... n Tutuklanacağınıza yönelik ayak ses leri hissetmiş miydiniz? 30 Ocak tarihinde polisler evime gel miş. Evde değildim. Duyunca hemen aradım. Emniyete gitmem gerektiği söylendi. İki gün sonra avukatımla gi dip beş saat boyunca ifade verdim. Po lisler, ‘Celalettin bey sizi her aradığı mızda geliyorsunuz. Tutuklanmaktan korkmuyor musunuz?’ dediler. Yanlış bir şey yapmadığım için korkmadığımı aktardım. Bir hafta sonra beni almaya geldiler. Bir hafta önce ifade verip son ra gözaltına alınıp, tutuklanmayı bek lemiyordum. n Hakkınızda hazırlanan iddianame de sokağa çıkma yasakları dönemin de Doğu ve Güneydoğu’daki yurttaş lara battaniye, buzdolabı ve fırın yar dımı yapmanız suçlama konusu ola rak yer aldı. Vicdani bir yardımın bir iddianameye konu olmasını bekliyor muydunuz? Bu konunun suçlama konusu ya pılmasını beklemiyordum. Battaniye, buzdolabı, set üstü ocak gibi yardımla rın dağa gönderildiği iddia edildi. Şe hirlerden tahliye edilen halk ise iddi anamede terörist ilan edildi. İddiana medeki suçlamayı görünce 1984 yılın dan beri PKK’yi araştırdım. Bozdolabı, set üstü ocakla yakalanan herhangi bir PKK’li çıkmamış. Bölgede halk yoksul, çocuklar orada üşüyor. Onlara biraz birşeyler göndermişiz. Bu yardım suç lama konusu yapılmamalıydı. Aradan uzun bir zaman geçmiş o yaraların sa rılması gerekir denilmeliydi. n Tutuklandığınız süreçte sağlık so runlarınızın olduğunu duyduk... Şu an nasılsınız? Prostatımdan rahatsızdım. Cezaevin de yoğun ısrarlar sonucu ancak aylar sonra biyopsi yapılması için hastaneye götürüldüm. Acilen ameliyat olmam gerektiği söylendi. Bir biyopsi için aylarca bekledim. Ameliyat için ise tahliye edilmeseydim yine aylarca bekleyecektim. Doktorlar kanser olmadığımı, ancak tedavi edilmemesi ya da tedavide gecikilmesi durumda rahatsızlığımın kansere dönüşeceğini söylediler. Geçmişte bir sorguda ayağım kırılmıştı. O sürekli ağrı yapıyordu. Dikkate bile almadılar. Ayrıca bir aort ameliyatı geçirmiştim. Sırtıma ağrı vuruyordu. Kalp krizi geçirme ihtimalim vardı. Cezaevinde bir revir olması, Silivri Devlet Hastanesi’nin olması vs. bunlar hep şekil. n Sevdiklerime bir daha kavuşamazsam umutsuzluğuna kapıldınız mı? Bu duyguya yabancı biriyim. 1984 yılında altı sene boyunca yeraltı hücresinde kaldım. Bu hücreler yerin üç kat altında, morgdan bozma bir yerdi. Ağır işkence altındaydım. O zaman dahi umutsuzluğa kapılmadım. Şu örnekle bunu daha iyi açıklayabilirim. Afrika’da bir kabile varmış. Bu kabileden cezaevine düşenler ölürlermiş. Bilim insanları bu durumu araştırmışlar. Meğerse bu kabile mensupları ce Celalettin Can’ı, Ataköy’de eşi Nimet Tanrıkulu, arkadaşları Esra Çiftçi ve Bayram Kızartacı’yla hasret giderirken bulduk. zaevinde yaşadıkları kötü koşullardan kurtulamayacaklarını düşünüyorlarmış. Neden kurtulamayacaklarını düşünüyorlarmış çünkü hafızaları yokmuş. Tarihsel bir bilgi yok, gelecek perspektifleri de yok. Biz burada öleceğiz diyerek ölüyorlarmış. Her karanlığın bir aydınlığı vardır düşüncesini içselleştirdim. Yoksa 19 yıl cezaevinde geçmezdi. n Silivri Cezaevi’nin koşulları nasıldı? Sistemi öyle yapmışlar ki memurlar ile tutsaklar arasında doğru düzgün bir ilişki, iletişim kurulamıyor. Psikolojik ve fiziksel tecride çok önem veriyorlar. Görevli memurlar tutukluların kendi aralarında konuşmalarından, birbiriyle not alışverişi yapmasından rahatsızlık duyuyorlar. Hücrelerin önünden geçerken küçük gözlerden içeriyi görebiliyorsun. O yöne baktığında bile tepki gösteriyorlar. Bu sıkı tutumun nedeni tutsakta kafa karışıklığı yaratmak, yönsüz bırakmak, kimseyle ilişki kurmasına izin vermemek ve sahipsiz bırakmak. Bu sahipsizlik hissiyle de idareye sığınmasını sağlamak. Korkunç bir kontrol sistemi var. Kapıdan hücreye giderken 34 yerde arama var. Üst araması, elekt ‘DEMİRTAŞ’I BİRAZ DAHA TUTARLAR’ 24 Haziran seçimlerinde cezaevinde oy kullanan Can, sonuçları şöyle değerlendirdi: “Cezaevinde sandığa gidip oyumu kullandım. Sonuçları televizyondan takip ettik. Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar kazanacağını bekliyordum. İkinci tura kalması çok zayıf bir ihtimaldi. Ancak MHP’nin oy oranı benim için sürpriz oldu. 300 üzerinde milletvekiliyle Meclis’te muhalefetin çoğunluğu sağlayacağını, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağını bir şekilde onu dengeleyerek, fren denge mekanizmasının kurulacağını düşüyordum. Sonuçların netlik kazanmasıyla bu sonuçların bizim davayı olumsuz etkileyeceğini düşündüm. Beni ve arkadaşlarımı bırakmayacaklarını düşündüm. Selahattin Demirtaş için çok üzüldük. Bu sonuçlara göre Demirtaş’ı cezaevinde biraz daha tutarlar.” SİLİVRİ’YE SELAM GÖNDERDİ Cezaevinde yüzlerinin güldüğü bir anektodu anlatan Can, “Avukat görüşlerine vs. giderken tanıdıklara denk geliyorduk. Ahmet Altan ve Selçuk Kozağaçlı ile birkaç kez denk geldik. Ahmet Altan beni görünce sağ kolunu kaldırıyordu. Bir keresinde ‘Ahmet sağ kolunu değil, sol kolunu kaldıracaksın’ dedim. Gülüştük. Buradan sizin aracılığınızda koğuş yoldaşım Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya’ya, Osman Kavala’ya, Selçuk Kozağaçlı’ya ve Silivri 5 No’ludaki Doğan Erbaş özelinde tüm siyasi tutsaklara selamlarımı yolluyorum. ..” derken yüzünde hâlâ tebessüm vardı. ronik arama, elektronik cihazdan geçirme. Görevliler de özel yetiştirilmiş. İdeolojik bakış açıları mevcut. Tutsakların kendileriyle samimiyet kurmasına izin vermiyorlar. Bir de her talebinde dilekçe vermek zorundayız. Kısacası Silivri’de olan sistem radikal bir şekilde yalnızlaştırma, yatay ilişkiyi yok ederek sadece idareyle dikey ilişki kurdurmaya yönelik. Yani her şey tecrit, yalnızlaştırma, çaresizleştirme, yönsüzleştirme üzerine kurulu. İnsan sosyal bir varlık, her koşulda onu delmenin bir yolunu buluyor. Ne olursa olsun bir çatlak oluyor ve o çatlaklardan ışık sızıyor. l İSTANBUL BARIŞ AKADEMİSYENLERİ 301 için izin istendi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan 4 akademisyenin dosyalarının Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine karar verdi. Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nüket Esen, Doç. Dr. Z.Y., doktora öğrencisi Burcu Kaya ve Prof. Dr. İsmail Kuban Altınel’in Terörle Mücadele Kanunu/nun 7/2 maddesinde yer alan “Terör örgütü propagandası” suçlamasıyla yargılanmalarına dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde devam edildi. Prof. Dr. Esen ve Burcu Kaya duruşmaya katılmadı. Duruşmada Prof. Dr. Altınel suçlamaları reddederek beraatını talep etti. Heyet, dört dosya için de Türk Ceza Kanunu (TCK) 301. maddesinde tarif edilen suçu oluşturma ihtimaliyle kovuşturma işlemlerinin durdurularak izin alınmak üzere dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 17 Ekim’de gerçekleşecek. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile yargılananlar cezalandırılır” deniliyor. Bu maddeden soruşturma ve yargılama için Adalet Bakanlığı’nın izni gerekiyor. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘Roboski için adalet’ Roboski’de 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 78 ay geçti. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hakikat ve Adalet Komisyonu üyeleri Roboski’de adalet sağlanmadığına dikkat çekerek faillerin yargılanmasını talep etti. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen üyeler, failler yargılanana kadar her ayın 28’inde Galatasaray’da eylemlerine devam edeceklerini bildirdiler. ‘Takipçisi olacağız’ Eylemde konuşan İHD Hakikat ve Adalet Komisyonu üyesi Nuray Şimşek, mahkemede takipsizlik kararı verildiği ni söyleyerek, “Roboski katliamına ilişkin ortaya çıkan hukuki bilgi ve belgelere rağmen özel yetkili savcılık, askeri savcılık ve askeri mahkeme üçgeninde olağan bir yargısal süreç işletilmeden soruşturma dosyası kapatıldı” dedi. Şimşek, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun da reddedildiğini vurgulayarak, “Roboski katliamı mağdurları , yaşam hakkı ihlali başta olmak üzere hak ihlalleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yaptılar. Ancak AİHM de, eksik belgeler iki gün gecikti gerekçesiyle dosyayı reddetti. Failler adalete hesap verip cezalandırılıncaya kadar Roboski katliamlarının ve tüm katliamların takipçisi olacağız” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet SURUÇ GÖZALTILARI 16 kişiden 15’i serbest Seçimler öncesinde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın esnaf ziyareti sırasında 4 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili gözaltına alınan 16 kişiden 15’i serbest bırakıldı. 1 kişi ise, sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle “örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklandı. Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre HDP Milletvekili Adayı İsmail Kaplan, HDP Suruç İlçe Eşbaşkanı Rojda Binici, Mehmet Kaplan, Mehmet Polat, Halil Mevlüt Karataş, Salih Şahin, Fethi Yavuzel, Mehmet Türkmen, Mehmet Ali Gündüzalp, Salih Olcay, Abdulkadir Gündüzalp, Mahir Aydeniz, Mehmet Kip, Fırat Çakır, Ali Övür ve Mehmet Altun, 13 günlük gözaltı süresinin ardından dün Şanlıurfa Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılık sorgusunun ardından 13 kişiden 9’u serbest bırakılırken, HDP’nin milletvekili adayı İsmail Kaplan’n da aralarında olduğu 7 kişi, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.  Mahkemeye sevk edilenlerden Mehmet Kip sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle “örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklanırken 6 kişi adli kontrol şartı konularak serbest bırakıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, HDP’li Kaplan’ı “O adamın dağ kadrosuyla ilişkili olduğu ve burada bu talimatları da oradan aldığı yönünde değerlendirmeler vardır, o kadar net” diye suçlamıştı. l Yurt Haberler Koltuk sevdasının karanlığı Koca bir ülke... Sağcısıyla solcusuyla, liberaliyle dindarıyla, ulusalcısıyla, faşistiyle bir olmuş... Muhalefet partisinin içindeki koltuk sevdasını tartışıyor. Kimse durup da koltuk nedir, sevda neye denir diye düşünmüyor. Hele hele koltuk sevdası uğruna iktidarın neler yaptığıyla ve yapabileceğiyle artık ilgilenmiyor. Bu ülkede... Evet bir koltuk var. Ama o koltuk muhalefetin derme çatma evinde değil. İktidarın muazzam sarayında. Ve o koltuğa sevdalı olanlar ülkeyi hâlâ yakmak ve yıkmak uğraşında. Koltuğu iktidarın elinden alamayan ve kendi tahta sandalyesi üzerinde yer kapma yarışı yapan bir muhalefetin eksiklikleri, beceriksizlikleri, çıkmazları, şaibeleri elbette kıymetlidir ve tartışılmaya değerdir. Ama yıllardır çöreklendiği koltuğu bırakmamak için akla gelebilecek her türlü şeyi yapan omurgasız bir iktidarın koltuk sevdası artık tartışılamayacak kadar tehlikelidir. Tartışmalı meselelerle tartışmasız sorunlar karşılaştırıldığında önceliği tartışmasız olana vermek gerekir. Bu iktidar o koltuk sevdası için demokrasinin açıklarını kullanarak başa geldi. Sonra o kullandığı açıkları antidemokratik yöntemlerle tıkadı ve aynı yerden başkalarının geçmesini engellemek için elinden geleni yaptı. Hukukun üstünlüğü sayesinde hapisten çıkabilen ve politik hayatına dilediği gibi devam eden bir lider, hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak yürüttüğü bir iktidar yarışında kendi koltuğunu korumak için olmayacak iklimler yarattı. Ülkeyi yıllarca koltuk sevdası uğruna uluslararası bir çeteyle ortaklık yaparak yönetti. Aynı koltuk uğruna ortaklarıyla kapıştı. Ortaklarıyla birlikte kendisine muhalif olan herkesi bir çuvala koyup zindanlara attı. Tuhaf bir darbenin rüzgârıyla bitmek bilmez bir olağanüstü hal ilan etti. O olağanüstülük ortamında yapılan seçimlerle rejimi değiştirdi. Yandaş olmayan gazetecilere savaş açtı. İşadamlarını hapse attı. Politikacıları tutuklattı. Gençleri suçladı. Ülkeyi savaşa soktu. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi terörist diye damgaladı. Bu ülkede evet bir koltuk var. Ve o koltuğun çok ama çok tehlikeli bambaşka bir sevdalısı var. Muhalefet partisinin ağzından çıkan “koltuk sevdası” lafına odaklanıp da... Medyaya el koyan, ağzını açanı tutuklatan, gazetecileri kara listelere alan, laikliği hiçe sayan, başörtüsünü ilkokullara kadar yaygınlaştırmayı marifet sanan, sanatla ve sanatçıyla nefret ilişkisi kuran, çağdaş hayata dair ne varsa hedefine koyan, tek adamlığı yasallaştıran bir politikanın koltuk sevdasını kanıksarsanız... Neden herkes bir olmuş muhalefet partisine yükleniyor diye durup bir bakmazsanız... Ve tepedeki tek adamdan yakınırken, “Muhalefette de tek adam olsun” diyenleri dikkate alırsanız... Evinizdeki koltuk da gider, tepenizdeki çatı da. Kalakalırsınız en korunmasız halinizle koca bir boşlukta. Bu arada... Sevda’nın kökü Arapça svd’dir ve karanlık demek olan sevad kelimesiyle aynı kökten gelir. Demokrasiyle derdi olanın koltukla derdi bitmez, o derde de sevda denmez. Ancak demokrasiyle işi olmayanlar koltuğa sevdalanır. Ve o sevda her halükârda karanlıktır. IŞİD’li Gönder’i bırakan polisin cezasına iptal Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, HDP’nin 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği mitinge yönelik, 4 kişinin yaşamını yitirdiği 400’den fazla kişinin yaralandığı bombalı saldırıyı düzenleyen terör örgütü IŞİD üyesi Orhan Gönder’i “yoklama kaçağı” ve “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak aranmasına karşın kimlik sorgusunu yapmadan, sadece yoklama kaçağı olduğuna ilişkin işlem yaparak serbest bıraktığı için 24 ay süreyle kademe durdurma cezası alan polis H.Y. açtığı davayı kazandı. Mahkeme kararın hukuka uygun olmadığına karar vererek kademe durdurma cezasını kaldırdı. Emniyet Genel Müdürlüğü avukatları, karara karşı Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi’ne istinaf talebinde bulundu. 3. İdari Dava Dairesi, 22 Şubat 2018’de oy birliğiyle kesin olarak aldığı kararda bu talebi reddetti. Mahkemenin verdiği bu karara karşı temyiz yolu bulunmadığı için karar kesinleşti. 5’i emniyet müdürü toplam 14 polis hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle açılan dava, Diyarbakır 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. l Yurt Haberler C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle