15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 24 Haziran 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ Skandal yanıt Hükümlü Nusret Tebiş, yargılama sırasında Metris ve Silivri Cezaevi’nde gördüğü işken celer nedeniyle suç duyurusunda bu lundu. Metris’te görevli doktor Yem liha Söylemez’in, kendisini muayene etmeden sağlam rapo ru verdiğini belirtti. An cak savcılık, dosyada ki sağlık raporlarına da yanarak, soruşturmayı HİLAL KÖSE açmadan kapattı. Söylemez ise 1 Ekim 2012’de Metris Cezaevi’nde gör düğü işkence sonucu yaşamını yitiren Engin Çeber hakkında sahte rapor dü zenlemekten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına mahkum edildi. Tebiş’in avu katlarının itirazları da kabul edilmedi. Tebiş de işkence iddiasını 2012 yılın da AİHM’ye taşıdı. AİHM’deki dosyaya hükümet yanıtı ise geçen mayıs ayın da verildi. Yanıtta, cezaevi doktoruy la ilgili skandal ifadeler yer aldı. Dok torun bir kez sahte rapor vermesinin sürekli sahte rapor vereceği anlamına gelmeyeceği savunuldu. Doktor görmedi Nusret Tebiş, Güngören’deki patlamayla ilgisi olduğu gerekçesiyle, 2 Ağustos 2008’de, 4 kişiyle birlikte tutuklanarak Metris Cezaevi’ne konuldu. Cezaevinde işkence gördüğü iddiasıyla AİHM’ye başvuran hükümlünün suçladığı doktoru savunan hükümet, “doktorun bir kez sahte rapor vermesinin sürekli sahte rapor vereceği anlamına gelmediğini” öne sürdü İçerdeki ilk dakikalarından itibaren işkence gördü. Dosyadaki ifadesine göre, kendisini cezaevine götüren polisler, asker ve infaz koruma memurlarına, ‘bunlara iyi bakın’ diyerek teslim etti. Önce yaklaşık 810 asker tarafından bir odaya alınarak, zorla çırılçıplak soyulup, tekme, tokat, yumruk ve coplarla dövüldü. Ardından nizamiye bölümüne alındı ve giyinmesine izin verilmedi. Yaklaşık bir buçuk saat sonra da gardiyanlar tarafından bayılana kadar dövüldü. Metris’e girişte ve çıkışta hiçbir doktor kontrolünden geçirilmeyen Tebiş hakkında, sonradan, cezaevi doktoru Yemliha Söylemez tarafından, 4 Ağustos’ta, ‘darp cebir izine rastlanmamıştır’ yazılı rapor düzenlendi. İşkenceler sonucu kafasındaki değişik bölgelerde kırıklar oluşan, boynunda, kolunda, sırtında, kolunda yara izi olan, kan işeyen Tebiş’e hiçbir tıbbi yardımda bulunulamadı. Avukatları işkence izlerini gördükten sonra tutanak tutup, Tebiş’in Adli Tıp’a sevkini istedikleri halde, bu talep de kabul edilmedi. 4 gün sonra Silivri Cezaevi’ne götü rülen Tebiş, burada da gardiyanlar tarafından dövüldü, hakaret ve tehditlere maruz kaldı. Tebiş’in suç duyurusuna Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2012 yılında takipsizlik kararı verildi. Kararda, müştekilere ait doktor raporlarının hiçbirinde yeni oluşmuş darp ve cebir izinin olmadığının görüldüğü belirtildi. Raporlar sahte Tebiş ise avukatları aracılığıyla adil yargılanma hakkının ve işkence yasağının ihlali nedeniyle AİHM’ye başvurdu. Avukatların dilekçesinde, “Müştekiler, Metris’te doktor muayenesinden hiç geçirilmedi. Engin Çeber dosyasında sahtecilikten ceza alan doktor, müvekkili hiç görmedi. Silivri’de, komutanın da bulunduğu bir ortamda, sadece görünürdeki izleri yazacağını söyleyen bir doktor tarafından düzenlenen tek sayfalık rapor söz konusudur. 7 Ağustos’ta düzenlenen o raporda, müvekkilin sağ kolunda yaklaşık bir hafta önce olduğu anlaşılan yara izinin olduğu bildirilmiştir. Hastaneye gitme yi bırakın, revire dahi çıkarılmamıştır. Savcılık, izlerin eski olduğunu belirtiyor. Doğaldır çünkü sonraki günlerde düzenlenen evraklar söz konusudur. Başvurumuzla ilgili öncelikli talebimiz, yıllar geçse de kemik sintigrafisi gibi yöntemlerle işkence izleri tespit edilebileceğinden, hükümete yazı yazılarak, Adli Tıp raporu alınmasıdır” dediler. Hükümetten yanıt AİHM’deki dosyaya sunulan hükümet yanıtında ise şu ifadeler yer aldı: “Başvurucu 4 Ağustos’ta Metrisz T Tipi’nde muayene edilmiş. İşkence ve kötü muamele izine rastlanmamıştır. 4 Ağustos tarihli raporu veren doktor, sahte rapor düzenlemekten dolayı mahkum olmuştur. Ama bu demek değildir ki doktorun bütün raporları sahtedir. Doktorun yargılandığı olaylar ile başvurucunun muayenesi farklıdır. Karıştırılmamalıdır. Savcı, takipsizlik kararı verirken sadece Yemliha Söylemez’in raporuna değil, diğer raporlara da bakmıştır.” SURUÇ’TA 3 YAKININI YİTİREN ŞENYAŞAR, CAN GÜVENLİKLERİNİN OLMADIĞINI SÖYLEDİ ‘Sokaklarda bizi arıyorlar’ MAHMUT ORAL Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 4 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarda ağabeyi Esvet, yeğenleri Adil ve Celal Şenyaşar’ı kaybeden Osman Şenyaşar, Cumhuriyet’e konuştu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olayın üzerinden birkaç saat bile geçmeden kardeşi ve yeğenlerini terör örgütü üyesi olarak göstermesine tepki gösteren Şenyaşar, Soylu’nun bu açıklaması sonrasında olaya tanık olan kişilerin korkudan ifadelerini geri çektiğini söyledi. Şenyaşar, “Su ruç sokaklarında şimdi bizim aileden insanları arıyorlar öldürmek için. Ellerinde silahlarla geziyorlar. Can güvenliğimiz yok. Hepimiz korku içindeyiz” diye konuştu. Dükkândaki kavganın ardından hastanede olanları, “Ağabeyim ve çocukları sedye üzerinde, vücudunda mermi ve bıçak yarası varken, polislerin gözleri önünde katledildi. Diğer yeğenlerim de hastanede vuruldular” diye anlatan Şenyaşar şunları söyledi: “Saldırıda yaralanan Mehmet, Ferit ve Fadıl’ın da Suruç’taki hastanelerde öldürülmeleri riski vardı. O sırada bana haber gelmişti. Şanlıurfa’daki hastaneye doğru geldiklerini, bizi aradıklarını söylediler. Bu yüzden onları Şanlıurfa’daki hastalenerde tutamazdık. Ben Fadıl’ı bu yüzden alıp Diyarbakır’daki hastaneye kaçırdım. Sonradan öğrendim ki gerçekten hastaneye gelip, bizi aramışlar. Bulsalar öldüreceklerdi.” İşine geleni yayımlıyor Olayın ardından ailesi hakkında algı yaratıldığını söyleyen Şenyaşar, “Bu insanları birileri öldürdü, ama ortada tek bir fail yok. Bunu bütün halk gördü. İnsanlar bunu nasıl hazmetsin, nasıl düzene itimat etsin?” dedi. Dükkândaki kamera kayıtlarının polisin elinde olduğunu vurgulayan Şenyaşar, “İşine geleni yayınlıyorlar. Son çıkan sızdırılan bir görüntü var. Mehmet Şah Yıldız, Adil’e silah sıkıyor. Peki o kadar kayıttan neden sadece bu birkaç saniyelik görüntü sızdırıldı? Mehmet Şah Yıldız bu olayda öldüğü için, abim ve yeğenlerimin ölümünü, onun üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Böyle bir kirli düzen var. Üç insan öldü, hiç kimsenin ifadesi bile alınmadı, bu çok vahimdir. Suruç Devlet Hastanesi’nin kayıtları kayıp. Bizim dükkândaki kayıtlarımız ise onların elinde. İşlerine gelen yerden yayınlıyorlar” dedi. Bu koşullarda barış olmaz Amca Şenyaşar, “Aileler arasında bir barışa varabilir misiniz” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Barış ortamının olması için herkesin hatasını kabul etmesi gerekiyor. İnsanlıktan nasibini almamış bir varlıkla karşı karşıyayız. Bu kadar kıyım ve ölümden sonra, bu koşullarda barış söz konusu bile olamaz.” 375 gün sonra ilk fotoğraf CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, partisinin tutuklu milletvekili Enis Berberoğlu’nun demir parmaklıkların ardında tutulmasının AKP için bir utanç kaynağı olduğunu söyledi. CHP’li vekil, Berberoğlu’nun cezaevinde ailesiyle birlikte çektirdiği ilk fotoğrafı da medyayla paylaştı. Enis Berberoğlu’nu tutuklu bulunduğu Maltepe Cezaevi’nde zi yaret ettikten sonra açıklama yapan Yarkadaş, “Her anı haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikle dolu bu 375 gün, AKP’nin hanesine işlenen bir utancın simgesidir” diye konuştu. Enis Berberoğlu’nun cezaevinde eşi Oya, kızı Dilara Berberoğlu ile çektirdiği ilk fotoğrafı da medyayla paylaşan Yarkadaş, “Sağlığı ve morali yerinde... Ramazan Bayramı’nda özel izinle çektirdiği fotoğraflardan da göreceğiniz üzere yüzündeki tebessüm hiç eksilmiyor. Berberoğlu’nun özgürlüğe kavuşması için sayılı günler kaldı” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Süreyya Bulut’u bırakın İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyeleri tarafından hasta mahpusların durumuna dikkat çekmek için her hafta Taksim Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirilen “F oturması”nın 326. eyleminde Bakırköy Cezaevi’ndeki Süreyya Bulut’un serbest bırakılması istendi. İHD üyesi Ümit Tekay Dişli, “Yaralı olarak gözaltına alınan Süreyya Bulut, 16 gün boyunca ağır işkence gördü. Tedavi için hastaneye götü rüldüğünde gözünün biri görme yetisini kaybetmişti. 2003 yılında wernicke korsakoff sendromu tanısı konuldu. Vücudundaki şarapnel parçaları nedeniyle sürekli ağrı çekiyor. Hastanenin verdiği ‘hapishanede kalamaz raporu’ üzerine Adli Tıp Kurumu’na yaptığı başvuruya 2013 yılından bu yana cevap alamadı. Mayıs 2018’de kan kusmaya başladı, tüberküloz teşhisi konuldu” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet 17 hükümet adalet getirmedi Galatasaray Meydanı’nda 691. kez bir araya gelen Cumartesi Anneleri bu hafta 24 yıl önce Hakkâri Çukurca’da gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Mehmet Zeki Doğan için adalet istedi. Eylemde konuşan 25 yıl önce kaybedilen Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe, “Biz çocuklarımızın kemiklerini istedik fazla bir şey istemedik. 17 hükümet değişti hiçbirisi adalet sağlamadı” dedi. Basın metnini okuyan kayıp yakınlarından Sürgün Taşkaya ise “24 yıldır Doğan Ailesi’nin evlatlarının akıbetini öğrenmesi ve adalete ulaşması engellendi” diye konuştu. Eylemde Mehmet Zeki Doğan’ın kardeşi Emin Doğan’dan gelen mektup okundu. Mektubunda Doğan, “24 yıldır abimi arıyoruz. 24 yıldır adalet bekliyoruz. Abime ulaşana kadar arayışımız ve bekleyişimiz devam edecek” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber 9 Kazanacağız Seçim yazıları zordur. Zordur çünkü seçim gününe kadar zaten söylenecek her şeyi yüzlerce defa söylemiş olursunuz. “Bunlar yanlış”, “Bunlar zulüm”, “Bu hataların hepimize faturası olur” diye onlarca yazı döşenmişsinizdir o güne kadar. Okur da bilir ne düşündüğünüzü, kime oy vereceğinizi, siyasiler de. Seçim günü aynı lafları tekrarlamak dışında söyleyecek orijinal bir laf kalmamıştır. Bir de zaten o gün seçim yasaklarına girer. Kanunen açıkça “Gidin şuna oy verin” diye yazamazsınız. O yüzden de iyilikten, demokrasiden, ülke bütünlüğünden dem vurur, fazla açık etmeden siyasi tercihinizi açıklarsınız. Bu satırları okuyanlar, Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık dönem konusunda ne düşündüğümü, kimleri sorumlu tuttuğumu zaten biliyor. Türkiye’nin bu karanlıktan çıkmak için nasıl bir ‘Demokrasi Cephesi’ inşası gerektiği konusundaki fikirlerim de sır değil. Ama sizler, zaten bunu yapıyorsunuz. Siz, biz, okurlar, aydınlar, muhalefet, Türkler, Kürtler, solcular, demokratlar, hatta çekingen adımlarla aramıza katılan vicdanlı İslamcılar ve düşünen muhafazakârlar.... Hepimiz önümüzdeki görevin ne olduğunu, bu ülkeyi kurtarmak için ne tür adımlar atmamız gerektiğini artık biliyoruz. Birinci görevimiz, kötülüğe hayır demek. Kötülüğün alt başlığını yolsuzluk, yalan, hile, baskı vs olarak açabilirsiniz. Ama hayır, hepsine hayır. İkinci görevimiz, birbirimizi anlamaya çalışmak, sevmek. Günün moda deyimiyle ‘empati yapmak’. Bizler, hasbelkader Türkiye’nin Demokrasi Cephesi olarak, kendi köşemizde oturma lüksüne sahip değiliz. Dar ideoloji ve sloganlara hapsolmayacağız. Solcuysak muhafazakârı, sağcıysak yanı başımızdaki solcuyu anlamaya çalışacağız. Yeni yol arkadaşlarımızı tanıyacağız. Elini ilk uzatan, hal hatır soran, dert dinleyen biz olacağız. Lütfen sizlere rica ediyorum. Bu hafta buna birkaç dakika ayırın. Yolun karşı kaldırımına geçin. Örneğin KHK ile ihraç edilen Diyarbakırlı bir öğretmenle ya da AKP’den soğuyan başörtülü bir dükkân sahibiyle sohbet edin. Üniversitesinde dışlanan bir hocayı, kurulan düzenden son derece rahatsız olan Saadet Partili bir işinsanını bulun. Sorun, öğrenin. Mutsuz bir Kemalist, dertli bir bürokrat, demokrat bir milliyetçi derken, çok geniş bir cephe bu. Onlarca ses, onlarca renk, onlarca dert ancak tek bir hedef var. Zahmet edip birbimizi anlamaya, tanımaya çalışalım. Artık bir aradayız, demokrasi yolunda kardeşiz. Demokrasi arayan insanlar olarak birbirimizi sevmeyi öğreneceğiz. Ve son olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘restorasyon’ süreci için kafa yoralım. Er ya da geç, iş o noktaya gelecek. Camı çerçevesi kırılan demokrasi evimizin tamiri için seferber olmak gerekiyor. Bu iş, tamamen siyasilere düşmüyor; hepimizin çorbada bir tuzu olsun. Toplumsal bölünmüşlük, ekonomik kriz, uzun süredir hâkim olan ‘partidevlet’ anlayışının açtığı yaralar derken Türkiye uçurumun ucunda. Bu binanın çökmemesi için ciddi bir ‘restorasyon’ çalışması gerekiyor. Gelin, hepimiz bir yerinden tutalım. Gerisini de biliyorsunuz zaten. Bugün oyumuzu, karanlıklardan demokrasiye geçiş için; Bir arada yaşamak iradesi için; Çok sesli, çok renkli, eşitlikçi bir Türkiye için kullanacağız. İyiler kazansın, kötüler kaybetsin diye sandığa gideceğiz. Ve emin olun; eninde sonunda biz kazanacağız. KILIÇ’IN TAHLİYE EDİLMEMESİNE TEPKİ ‘Büyükada siyasi dava’ Büyükada davası kapsamında tutuklanan ve geçen ekim ayında serbest kalan insan hakları aktivisti Peter Steudtner, aynı dava kapsamında tutuklu olarak yargılanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın son duruşmada tahliye edilmemesine tepki gösterdi. DW Türkçe’nin haberine göre, bu anda bundan sonraki hukuki adımların ne olacağı üzerine düşündüklerini belirten Steudtner, tüm yargı yollarının tıkalı olduğunu ifade etti. Bir sonraki duruşmanın 4.5 ay sonra yapılacağını belirten Steudtner, “Hepimiz yeniden tutuklanma tehdidi altındayız” diye konuştu. Steudtner, Türkiye’de insan hakları durumunun iyileşmediğini belirterek Büyükada davasının siyasi bir dava olduğunu ifade etti. Uluslararası Af Örgütü Almanya Temsilcisi Markus Beeko da Alman hükümetinin duyarlı olmasını istedi. Alman hükümetinin insan haklarına uyulması konusunda uyarıda bulunması gerektiğini belirten Beeko, “Türkiye ile gerginlik söz konusu olsa da ihlaller gündeme getirilmeli” dedi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle