18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Nisan 2018 10 Yumurtasız menemen HDP’siz demokrasi Oksimoron eski Yunancadan günümüze kadar gelmiş ve geldikçe çeşitleri artmış bir kavram. En kestirme tanımıyla bir arada olamayacak, eşleşemeyecek kavram ve sözcükler için kullanılır. Edebiyatta hünerli kullanımları vardır: Sessiz çığlık, mutlu bir hıçkırık gibi... Ancak asıl saçmalıkları, olmazlıkları vurgulamakta kullanılır: Sıcak buz, yüzme bilmeyen balık gibi... Ödemişli Terzi Sadık kendi oksimoronunu üretmişti: “Ha yumurtasız menemen, ha rokasız rakı sofrası” derdi... HHH Türkiye siyasetinin demirbaş partileri yıllardır, çok çok uzun yıllardır, bir oksimoronu var etmeye, yani “olmazı olur kılmaya” çabalıyorlar: HDP’siz demokrasi... Umarsız bir çaba bu. HDP’siz bir demokrasi arayışı bir hesaba göre 18, bir başka hesaba göre 22 milyon Kürt yurttaşı siyasetten uzak tutma sonucundan başka hiçbir sonuç vermez. Denendi, defalarca denendi. Olmadı. Olmayanı, olmayacağı bağışlanmaz bir siyasal körlükle denemeye devam ediyorlar. 24 Haziran’a hazırlanan partiler “adı var kendi yok” partilerle, mesela ANAP ile, mesela Demokrat Parti ile seçim işbirliği, hatta resmi ittifak arıyorlar. Ancak söz HDP’ye geldiğinde ya kavranması güç bir hoyratlıkla “Onunla olmaz” diye kestirip atıyorlar ya da yine kavranması güç bir pişkinlikle susmayı yeğliyor, öyle bir sorun yokmuş gibi davranıyorlar. Sonra da 24 Haziran 2018’de Erdoğan ve tayfasının iktidarı kaybedeceği iddiasıyla karşımıza çıkıyorlar. Bu yürekler acısı siyasal mavalı yutan var mı bilmiyorum. Ama bu mavalı günlerdir, haftalardır ısıtıp ısıtıp önümüze sürenler kendi söylediklerine kendileri de inanıyorlarsa önce ve derhal ellerine ilkokul aritmetik kitabını almalı; baştan sona bir kez daha okumalı; toplama, çarpma, bölme, çıkarmadan ibaret dört işlemin tümünü iyice öğrenmeliler. HHH HDP, Cumhurbaşkanlığı için Selahattin Demirtaş’ı aday gösterecek. AKP’nin Reis’i elini çabuk tutup, yargıçlarına “Şunu hemen mahkum edin ki seçime katılamasın” demezse Demirtaş’ın adaylığının önünde yasal bir engel yok. Hayır, iyice uca savrulup “Bütün muhalif parti ve hareketler el ele verip Demirtaş’ı çatı adayı göstersinler” demeyeceğim. Bana kalsa derim. Üstelik çok eğlenceli bir seçim yaşarız ve sahiden de seçimin sonunda “Reis aşağı, Demirtaş Beştepe’ye” gibi harika bir sonuç çıkar. Ama hayır, bu olmayacak duaya amin demekten farksız. Muhalefet partilerinden böyle bir hınzır buluş beklemekle ölü gözünden yaş beklemek arasında fark yok. Ama 24 Haziran’a giderken HDP’yi dışlayan, AKP Reisi’ni en çok yüzde 49.9’da bırakacak bir sandık sonucunu belirleyecek Kürt oylarını ya yok sayan ya da yanlış bir hesapla “çantada keklik” gören bir siyasal körlük kol geziyor. Üstelik Afrin harekâtı yüzünden Kürt illerinde, bugüne kadar oylarını HDP’ye değil, AKP’ye veren mütedeyyin Kürtlerin sandık tercihlerinde gözle görünür, elle tutulur, açıktan açığa söylenir olmuş bir köklü kayma yaşanırken... “Bu Reis’in partisine bir daha oy verirsem yüreğim de, Dicle de kurusun” diyen sesler Batı illerine kadar ulaşmakta iken... Bu siyasal aymazlıkta ısrar edenler, Türk milliyetçiliğini açık açık ya da gizli gizli bilinçlerinde yaşatanlar, 25 Haziran sabahı “Erdoğan başkan, gerisi yalan” gerçeğine uyanacaklar. Sonra dizlerini dövecekler. Gel gör ki çok geç olacak... Bir aylık er Şırnak’ta şehit Şırnak’ın Uludere ilçesindeki Kurt Dağı üs bölgesine, terör örgütü PKK mensuplarınca düzenlenen silahlı saldırıda er Sedat Mekan şehit oldu. Şehit Sedat Mekan’ın İstanbul Bahçelievler’de bulunan ailesinin evine acı haber ulaştı. Sokağa belediye tarafından taziye çadırı kurulurken, şehit evine Türk bayrağı asıldı. Şehit olan Mekan’ın bir ay önce askere gittiği, 2 ay önce de nişanlandığı öğrenildi. Polis memuru kaza kurbanı Öte yandan Şırnak’ın Cizre ilçesinde gelin arabasının çarptığı motosikletli polis memuru Yakup Acar şehit oldu. Kaza ile ilgili soruşturma sürerken gelin arabasının sürücüsü ifadesi alınmak üzere gözaltına alındı. l DHA / İHA haber EDİTÖR: FİGEN ATALAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Dört mülteci kadının Hayat iyi kötüYAŞAMA tutunmA çabası bir raya oturduhikÂyeleşti Figen atalay Mültecilerin hayatı çok zor. Hele kadınsa, hele çocukları da varsa bu zorluk katlanıyor. Çok düşük maaşlarla çok ağır koşullarda çalışıyor, daha da fenası üniversiteyi bitirmesini hayal ettikleri çocuklarının işçi olarak çalışmasıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Çalışmayan kadınların hayatının büyük İlham Reşit anlatıyor İlham Reşit En az çocuklar kazanıyor sonra kadınlar 35 yaşındaki 4 çocuk annesi İlham Reşit’in anlattığı hikâye sanki insanın canına dokunan bir Suriye, bir savaş, bir yol filmiydi: Şehre bombalar yağıyor, bir çocuk hastaneye kaldırılıyor, bir dede son nefesini veriyor, bir anne çocuklarını kaybediyor, yollar kesiliyor, telefonlar çalışmıyor ama neyse ki sonunda herkes birbirine kavuşuyordu. “En az çocuklar alıyor, sonra kadınlar, sonra adamlar” diyor İlham. Beş yıl önce Türkiye’ye ilk geldiklerinde, o zaman dokuz yaşında olan en büyük oğlu Velid’le bir tekstil atölyesinde nasıl ortacı olarak çalıştıklarını anlatıyor. “Velid’e 300 TL veriyorlardı ayda, bana 400 TL,” diyor ve sonra yukarıdaki cümleyi ekliyor: “En az çocuklar alıyor, sonra kadınlar, sonra adamlar” Hayatta kalmak için emeğini (kaça olursa) satmak zorunda olan bir mültecinin öğrendiği ilk şeylerden biri bu. Savaştan kaçan bu insanlar en iyi ihtimalle ellerinde küçük bir valizle düşüyorlar yola. Neredeyse hiçbir şeysiz geldikleri yeni ülkede aklınıza gelen her şeye ihtiyaçları oluyor. Bu yüzden ilk başta yeniden bir yuva kurmak için çoğu zaman çalışabilecek olan herkes çalışıyor. Çocuklar dâhil. İlham’ın ailesinde kocasıyla beraber İlham ve Velid de çalışıyordu. Bu tam bir buçuk sene böyle sürdü. İlham artık çalışmıyor. Hayat iyi kötü bir raya oturdu. Çocukları Zeynep, İmadeddin ve Abdurrahman şimdi okula gidiyor. Hâlâ çocuk olan büyük oğlu Velid ise çok düşük ücretle çalışmaya devam ediyor. kısmı evde geçiyor. Türkçe bilmemeleri, gidecek bir yerleri, paraları olmaması önlerini kesiyor. Bu nedenle evlerine yürüme mesafesindeki ücretsiz her türlü kurs onlar için hayata karışma anlamına geliyor. Her gün kurstalar Küçükçekmece’deki İstanbul Hayata Destek Evi’ne bir ay boyunca hafta içi her gün gelerek kalıp çıkarma kurslarına devam eden dört kadın Suriyeli mültecinin hayata tutunma çabası, “4 Portre: Yeni Hayatlar’’ adlı projeyi oluşturdu. Hayata Destek Derneği ile fotoğrafçı ve yazarlar kooperatifi “PostSeyyah’’ işbirliği içinde hazırlanan proje, Suriyeli dört kadının, İlham Reşid, Sophiya Fattouh, Fatma Al Mıtlı ve Felak Ahmet’in hikâyesini anlatıyor. Her biri, ya aldıkları eğitim ya da geçimlerini sağlamak üzere verdikleri çabayla tekstil alanında deneyim sahibi olan dört kadın da İstanbul Hayata Destek Evi’nde verilen kursu başarıyla tamamlayarak dikiş makinesi almaya hak kazandı. Deneyimleri ve kursta geliştirdikleri yetkinlikleriyle üretme fırsatı elde ettiler. Kadınların hikâyelerini Bülent Kale yazdı, fotoğrafları Umut Kaçar çekti, video çalışmasını da Caner Özgül gerçekleştirdi. Felak ve büyük kızı Arina, Türkiye’ye geldikten sonra birbirlerinin en iyi arkadaşı oldular. Anneler, kızlar ve oğullar... Felak Ahmet 46 yaşında. Afrin’deki köyünden Halep’e gelin gelmişti, komşularına ufak tefek şeyler dikiyor, terzilik yapıyordu. Her şeyin başında çocukları vardı. Her şey onlar okusun, daha iyi şartlarda yaşasın diyeydi ama üniversite mezunu olmaları için onca emek verdiği oğulları şimdi bir tekstil atölyesinde işçi olmuşlardı. “Yeniden üniversiteye dönebilmeleri için gerekirse gece gündüz çalışırım” diyor ama elinden gelen bir şey yok. Felak, ailesiyle birlikte Türkiye’ye geçmeye karar vermeden önce sekiz ay Afrin’deki köylerinde kaldı. Bir umut, belki her şey düzelir; çocukları yine okullarına döner, iki yaşında olan Rusel, kendi ülkesinde, aynı dili konuştuğu arkadaşlarıyla, özgürce, barış içinde büyür diye umdu ama geçen zaman ona ve ailesine o umudu vermedi. Savaş daha da yayıldı, besledikleri azıcık umudu da yok etti. Mülteci olmak bir evi olmamaktır Sophiya Fatto bildiklerinden, hiçbir sos uh 36 yaşın yal hayatları da, Halep’te nın olmadığın doğup büyü dan yakınıyor. dü. 17 yaşın Kurstan arka dayken ortao daşlarıyla sa kul yıllarından dece telefon beri tanıdığı da görüştük Basil’le evlen lerini, komşu di. Üç çocuk larıyla pek gö ları oldu. Savaş çıkmadan Sophiya Fattouh rüşmediklerini, bazı insanların önce Halep Suriyelilere kö Üniversitesi’nde İngi tü davrandıklarını gör liz Dili ve Edebiyatı bö düğünü ama nedenini lümüne başlamış ama anlamadığını söylüyor. ancak bir sene devam “Mülteci olmak bir evi edebilmişti. Kocası ve olmamaktır” diyor. çocuklarıyla birlikte Bir evin adaletten, her fırsatta Suriye’yi eşitlikten, özgürlük gezmişlerdi. ten de yapıldığını; in Sophiya, Türkiye’de sanların sosyal ilişki şu anda var güçleriyle ler ve sosyal güven çalışarak ancak temel celerle de ısındığını ihtiyaçlarını karşılaya hatırlatıyor. Fatma Al Mıtlı Uçak sesi bitene kadar kusuyordu Fatma Al Mıtlı 30 yaşında, Rakkalı, evli, bir çocuğu var ama kocası ve oğlu şimdi uzaktalar. İstanbul’da annesinin yanında, kardeşleriyle beraber yaşıyor. Dört odalı bu evde 13 nüfus kalıyorlar. Evde işgücü çok ve çeşitli. Herkes tekstilde çalışmıyor. Demir doğramacılık, plastik gibi iş sahalarında çalışanlar da var. Ama içlerinde asgari ücret bile alan yok. Kadınlar yine erkeklerden daha az alıyor. Çocuklar onlardan da az alıyor. Fazla mesailer yine verilmiyor ve en küçük hatalar bile bahane edilerek sıklıkla maaşta kesintiler yapılıyor.Haziran 2014’te bombardımanlar altındaki Rakka’da oğlu Muhammed doğuyor. Fatma, “Muhammed hep kucağımdaydı, hepimiz çok korkuyorduk. Eltimin çocukları 45 yaşlarındaydılar, uçak sesi duyar duymaz en yakın köşeye koşup siniyorlardı, bir tanesi uçak sesi kesilinceye kadar sürekli istifra ediyordu” diye anlatıyor. ‘Kadınlığımı unuttum’ Suriyeli Pervin Bozui, tacize uğramamak için erkek gibi davrandığını anlatıyor SEYHAN AVŞAR Pervin Bozui henüz 29 yaşında. Suriye savaşı başladığında eşi tarafından “Siz gidin ben daha sonra geleceğim” denilerek Türkiye’ye gönderilen bir kadın. Pervin dört yılda üç şehir değiştirdi. Son olarak İstanbul’da Okmeydanı’nda hayata tutunmayı başardı. “Geleceğim” diyen eşi ise Türkiye’ye hiç gelmedi. Pervin’in yokluğunda başka biriyle evlendi. Pervin, Türkiye’de ilk geldiğinde yaşadıklarını, “Çalıştığım işyerlerinde, tanıştığım insanlara üç çocuğum olduğunu, eşimin olmadığını söyleyip, derdimi anlatınca insanların bana destek olacağını sanıyordum. Ama yanıldım. Erkeklerin çoğu fırsatçı. Dul kadın diyerek benden yararlanmaya çalıştılar. Şu an tacize maruz kalmamak için erkek gibi davranmaya başladım. Kadınlığımı unuttum” diyerek anlatıyor. Pervin ile 14 yaşından beri verdiği mücadeleyi konuştuk. Zorla evlendirildi Pervin, Suriye savaşının en çok hissedildiği kentlerden biri olan Kobani’de yaşıyordu. 14 yaşında aşiret üyelerinin baskısıyla kendisinden 15 yaş büyük amcasının oğlu ile ev Pervin Bozui lendirildi. “Bana gönlün var mı yok mu diye sormadılar” diyen Pervin, “Amcamlar çok zengindi. Ailem hayatın kurtulur diyerek evlenmemi istedi. 15 yaşında anne oldum. Memelerim dahi henüz çıkmamıştı. Bebeğimi çok zorluklarla emzirdim” diye konuşuyor. Evlendiği günden beri sürekli eşinin şiddetine uğradığını aktaran Pervin, çoğu zaman yüzü nün morluklar nedeniyle tanınmayacak halde olduğunu söylüyor. O günlerde boşanmayı aklından dahi geçiremediğini aktaran Pervin, “Gelinlikle girmiştik o eve ancak kefenle çıkabilirdik. Zaman zaman küsüp babamların evine gidiyordum. Ancak aşiret büyükleri her defasında gelip zorla geri götürüyorlardı. Bu böyle yıllarca gitti. O arada liseye başladım. Karnım burnumda sınavlara girdiğim zamanlar oldu. Liseyi böylelikle bitirdim. Savaş çıkınca benim de kaderim değişti” diyor. Çavuş paramızı vermedi Savaşın çıkmasıyla ailesinin Türkiye’ye gelme kararı verdiğini aktaran Pervin, “Eşim ‘ailen ile beraber sen de git. Ben evimize sahip çıkacağım. Daha sonra gelirim’ dedi. Altı kardeşim, annem babam ve çocuklarımla yola çıktık. Önce Suruç’a geldik. Orada tutunamadık. Daha sonra İskenderun’a gittik. Ömrüm boyunca hiç bahçe işi yapmamıştım. Ama çocuklarım için bir portakal toplayışım vardı ki... Görseniz şaşırırsınız. Ancak başımızdaki çavuş paramızı vermedi. Bu kez İstanbul’a göç etmeye karar verdik” diye konuşuyor. Bu süreçte Türkiye’ye gelmeyen, ara yıp sormayan eşine boşanma davası açtığını söyleyerek boşandıktan kısa bir süre sonra ise eşinin evlendiğini duyduğunu aktarıyor. Hep düşük ücret İstanbul’a gelince başlarını sokacak bir ev bulduktan sonra tekstil atölyesinde çalışmaya başladığını aktaran Pervin, “Ben ve kardeşlerim çok düşük ücretlerle çalıştırıldık. Oradaki işveren de dört aylık maaşımızı vermedi. Bu kez başka bir tekstil atölyesinde çalışmaya başladık. Daha önceden çok tacize maruz kaldığım için bu atölyede dayımı herkese eşim olarak tanıttım. Bu atölyede de tutunamayıp, Okmeydanı’na taşındık. Şu an ben bir elbise toptancısında çalışıyorum. 11 kişi aynı evde yaşıyoruz” diye anlatıyor. Pervin, çocuklarının beş yıllık aradan sonra okula gitmeye başladıklarını, Suriye’ye bir daha geri dönmeyi düşünmediğini belirterek şöyle diyor: “Geri dönmeyi asla düşünmüyorum. Dönersem çocuklarımı benden alırlar. Bir kadın olarak ayakta durmayı başardım. Çocuklarıma bakmayı başardım. Tek isteğim çocuklarımı büyütmek ve stilist olmak istiyorum.’’ l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle