18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Nisan 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN ‘Bir ordu’ mağdur haber 7 Kılıçdaroğlu’ndan siyasi ayak savunması: FETÖ’ye kalkan oldu, örgütü korudu ALİCAN ULUDAĞ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı Cumhurbaşkanı koltuğunu işgal eden zattır” dediği için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisi hakkında açtığı 250 bin TL’lik tazminat davasında mahkemeye “ispat hakkı” kapsamında cevap dilekçesi verdi. “FETÖ’nün gelişip büyümesine, devleti ahtapot gibi sarmalamasına, devletin en kritik konumlarına yerleşmesine ve maddi olarak hayal edilemeyecek varlıklara sahip olmasına en fazla katkı veren siyasinin Tayyip Erdoğan olduğu” belirtilen dilekçede, Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” sözü itiraf olarak gösterildi. Başbuğ ve Koşaner tanık Dava kapsamında eski Genelkurmay Başkanları İlker Başbuğ ve Işık Koşaner, AKP’den istifa eden Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, eski HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, emekli Albay Dursun Çiçek ve Ergenekon ve Balyoz davası avukatı Celal Ülgen’in tanık olarak dinlenmesi istenilen dilekçede, şu değerlendirmeler yapıldı ve “kanıtlar” gösterildi: 2004 MGK kararı uygulanmadı: MGK’nin 25 Ağustos 2004 tarihli kararı ile Fethullah Gülen’in ve yandaşlarının ne denli tehlikeli olduğu belirlemesi yapılmasına faaliyetlerine karşı Eylem Planı hazırlanması kararı alınmasına karşın bizzat davacının vermiş olduğu talimat üzerine FETÖ Terör Örgütüne karşı herhangi bir işlem yapılmamış, dahası davacının yönlendirmesi ile her düzlemde FETÖ Terör Örgütü korunmuş ve büyütülmüştür. Dolayısıyla o dönemlerde “Hizmet HareketiCemaatHoca Efendi” isimleri ile kutsadıkları örgütün, o tarihlerde de suç örgütü olduğunu bilmediklerini söyleyemezler. CHP’nin 2005’teki önergesi reddedildi: Sayın Genel Başkan ile birlikte dönemin diğer CHP’li vekilleri tarafından 2005 yılında TBMM Başkanlığına verilen (Fetö’nün bitirilmesine yönelik olduğu ifade edilen) “Fetö’nün Araştırılması Önergesi” davacının başında bulunduğu AKP milletvekili grubu çoğunluğunca reddedilmiştir. Ne yazık ki davacı Erdoğan, açıkça ve bile bile FETÖ’ye kalkan olmuş FETÖ’yü korumuştur. FETÖ Kozmik Oda’ya girdi: Bülent Arınç’a suikast iddiası gibi bir yalan ortaya attılar. AKP tarafından yargıya yerleştirilen FETÖ örgüt üyeleri eliyle AKP’nin bilgisi ve koordinasyonu dahilinde hareket ederek devletin kozmik odasına FETÖ’yü soktular. 12 Eylül 2010 referandumu: Yargının tamamen FETÖ tarafından ele geçirilmesini sağlayacak olan 12 Eylül 2010 tarihli referandumu Türkiye’nin gündemine kim soktu? 12 Eylül referandumu sonucunda da yargının tamamı ile FETÖ’nün eline geçeceğini davacının bilmediği, bunun görülmediği, algılanmadığı elbette söylenemeyecektir! Ergenekon, Balyoz, Odatv davalarıyla kumpas: Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı, Odatv gibi kumpas davaları ve Atatürkçü subayların düzmece iddialar ile terfi ettirilmemesi aksine Fetöcülerin terfi ettirilmesi süreci... Davacı Erdoğan, “ben bu davaların savcısıyım” şeklinde yanıtlar vererek, dahası bizzat Atatürkçü, kumpas mağduru subay generallerin terfisinin yapılmasını engelleyip aksine FETÖ’cü (sözde) subayları terfi ettirip general yaparak açıkça FETÖ Terör Örgütüne destek olmuştur! 15 Temmuz kalkışmasına katılan neredeyse tüm FETÖ’cü (sözde) generallerin, general olmasını sağlamış, terfi ve atama kararlarına imza atmıştır! Davutoğlu ve Arınç’ın Gülen’le görüşmesi: Delil olarak dayanılan bilgi ve belgelerin toplanması ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ve dersanelerin kapatılma süreçleri ile başlayan AKPFETÖ krizi sürecinde bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu ile Bülent Arınç’ı Pensilvanya’ya gönderdiği ve FETÖ ile aralarında arabuluculuk yapılmasını istediği, dahası FETÖ Liderinin emirlerine açık olduklarını bildirdiği anlaşılmış olacaktır! 17 Aralık’ta Gülen’e aracı gönderilmesi: 1725 Aralık sürecini mantıksız bir biçimde milat olarak belletmeye çalışan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1725 Aralık sonrasında da FETÖ ile arasını bulmak üzere Fehmi Koru’yu Pensilvanya’ya Fethullah Gülen ile görüşmeye gönderdiği bilgisi bizzat Fehmi Koru’nun açıklaması ile ortaya çıkmıştır. Bu bilgi karşısında AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, milat olarak kabul ettirmeye çalıştığı 1725 Aralık tarihinden sonra da FETÖ Terör Örgütü ile işbirliği yapmaya yönelik iradesini ortaya koyduğu anlaşıldığından, FETÖ Terör Örgütüne yardım etmediği, işbirliği içinde olmadığı hiçbir biçimde iddia edilemeyecektir! l ANKARA Darbe girişiminin ardından yargılanarak beraat eden askerler göreve dönemiyor. Maaşları olmadığı için ilaçlarını alamayan, çocuklarının masraflarını karşılayamayan aileler çaresizlik içinde 15Temmuz 2016’da FETÖ’nün başlattığı darbe girişi sonucunda beraat ettim. Tutuklu kaldığım süre içinde oğluma yurtdışı görevde oldu minin ardından Türk Silah ğumu söyledi eşim. Oğlum bir lı Kuvvetleri’nden (TSK) ih süre sonra “Babamı özledim” raç edilenler arasında mağdur sayısı da her geçen gün SERTAÇ EŞ diye ağlamaya başladı. Eşim kanser hastası. Bir anda ma artıyor. Kimi 16, kimi 21 ay aşlarımız kesilince ilaçlarını sonra beraat etmesine karşın maaş alamadık. Çok zorluklar çektik. Bi alamıyor. Mağdurlar arasında pa zimle birlikte tutuklu bulunan başka rası olmadığı için kanser ilaçları bir subay tahliye edildi ve halen gö nı alamayanlar var. Beraat edip gö revde, çalışıyor. Ancak biz beraat et reve dönmeyi beklediği için başka tik göreve dönmeyi bekliyoruz. Ma bir işte çalışamayanlar diğer mağ aş da alamıyoruz. “Gerekçeli kararın durlar. Bazı mağdurlar ise aylardır çıkması, temyiz sürecinin tamam hak ettikleri emeklilik haklarının lanması gerekir” deniyor. Biz bu sü verilmesini bekliyor. reyi nasıl bekleriz, ne yer ne içeriz? TSK’deki FETÖ’cü personelin dar Bekleme sürecinde başka bir işte ça be girişiminin üzerinden 21 ay geç lışırsak bu iş de “Askerlik mesleği ti. Bu sürede yargılamalar da so nin onuruyla bağdaşmaz” gerekçe nuçlanmaya ve yeni yeni mağdu si oluşur diye de korkumuz var. Bu riyetler ortaya çıkmaya başladı. gerekçeyle mesleğe dönemeyiz diye Cumhuriyet’in derlediği bilgilere korkuyoruz. göre mağduriyetler üç noktada yoğunlaşıyor. İsimlerinin yayımlan Ben de şaşırıyorum masını istemeyen rütbeli persone TOPÇU BİNBAŞI: Darbe girişimi lin yaşadığı mağduriyetler şöyle: nin ertesi günü önce tanık olarak ifa İlaç bile alamadım de verdim. Sonra sanık yapıldım, tutuklandım. Hapishanede 16 ay tutuk JANDARMA ALBAY: Darbe girişi lu kaldım, yargılama sonunda savcı minden sonra tutuklandım, 20 ay tu nın da talebiyle çok sayıda arkadaş tuklu kaldım. Sonra beraat ettim. Tu beraat ettik. Eşim zaten çalışmıyor tukluluğumun ardından askeri me du, iki çocuğum var. Gerekçeli karar mur olan eşim de benim ihracım ne çıktı. Savcı temyiz etti. Ancak tem deniyle görevden alındı. Yargılama yizde benimle ilgili hiçbir şey yok. Çünkü savcı da benim beraatimi istemişti. Ancak 21 aydır bir işim de yok, maaşım da... İki çocuğumun okul masrafını karşılayamıyorum. Silahlı Kuvvetlere dönerim beklentisiyle bir işte de çalışamıyorum. Ailecek nasıl ayakta durabildiğimize ben de şaşırıyorum. Bir an önce bizim gibilerle ilgili karar verilmesini bekliyorum. Emekli olamıyorum PERSONEL ALBAY: Darbe girişimi sırasında Diyarbakır’da görevliydim. FETÖ’cülere karşı koyduk. O gece tanıdığım gazetecilerle görüştüm, Cumhurbaşkanının televizyona çıkarılması gerektiğini söyledim. Aynı zamanda ilk gizli tanıklardan biriyim. Kendimle ve Silahlı Kuvvetlerdeki FETÖ yapılanmasıyla ilgili ayrıntılı bilgiler verdim savcıya... Son kararnameyle ihraç edildim. Niye, hangi delille olarak ihraç edildiğimi 4 aydır sorguluyor, bulamıyorum. Varsa bir suçum lütfen beni yargılasınlar. Suçumu bilip cezamı çekmek istiyorum. İhracın ardından emeklilik haklarımı almak için başvurdum. OYAK’taki birikimimi aldım ancak borçlarımı kapattı. Emeklilik işlemlerim bir türlü bitirilmiyor. Eşim çalışmıyor, maaş alamıyorum. Çocuğumun masraflarını karşılayamıyorum, iş bulamıyorum, ciddi bir psikolojik baskı altındayım. l ANKARA Şehidin annesi ve eşi törende gözyaşı döktü. Mustafa Yorulmaz KUZEY IRAK ŞEHİDİNE VEDA Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi karşısında Irak’ın kuzeyinde Kani Rash bölgesinde terör örgütü PKK’ye yönelik operasyonda PKK’lilerin saldırısı sonucu şehit olan Uzman Çavuş Mustafa Yorulmaz (29) için ilk tören dün Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı’nda düzenlendi. Törene Vali Cüneyit Orhan Toprak, eşi Dr. Funda Toprak, Vali yardımcıları Mehmet Nurullah Karaman, Bekir Abacı, Yüksekova 3. Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Metin Tokel, Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Balık, İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Ferdi Korkmaz , kamu kurum ve kuruluş amirleri, polis ve askeri personel katıldı. Tören de Şehit Uzman Çavuş Yorulmaz’ın annesi ve eşi ile 2 çocuğu uzun süre gözyaşı döktü. Şehidin cenazesi önce helikopterle Van’a uğurlandı. Şehidin cenazesi, memleketi Çankırı’da merkeze bağlı Ovacık köyünde ikindi vakti düzenlenen cenaze töreninin ardından köy mezarlığında gözyaşlarıyla toprağa verildi. l DHA Öğrencinin azmi istinaf kapısını açtı KHK ile kapısına kilit vurulan Kara Harp Okulu öğrencisi Ö.F.Ç, okulun kapatılmasına neden olan maddelerin iptali için mücadele ediyor ZEHRA ÖZDİLEK 15Temmuz darbe girişiminin ardından kanun hükmünde kararnameyle (KHK) kapatılan Kara Harp Okulu (KHO) öğrencisi Ö.F.Ç, KHK’nin Kara Harp Okulu’nu kapatan 104. ve 105. maddelerinin iptali istemiyle mahkemeye başvurdu. Mahkeme, OHAL Komisyonu’nu adres göstererek bu talebi reddetti. Harp okulu öğrencileri için OHAL Komisyonu’na başvuru yolu kapalı olduğu için istinaf mahkemesine başvuran Ö.F.Ç, “Bir tür paradoksun içindeyim. Mahkemenin kararına itiraz hakkım yok, OHAL Komisyonu’na da başvuru hakkım yok... İstinaf yolu kapalı olmasına rağmen de başvurdum. Bugün elime gelen sonuçta, istinaf başvurumun kabul edildiği ve dosyanın yeniden görüşülmek üzere mah kemeye geri gönderildiği belirtiliyor” dedi. İhraç edilmedi... İstinaf kararında ÖFÇ’nin KHK’lerle ilişiği kesilen öğrencilerle aynı durumda olmadığına dikkat çekilerek, “Bu nedenle dosyanın 685 sayılı KHK uyarınca olağanüstü hal işlemleri inceleme komisyonuna gönderilmesine imkan bulunmadığından istinaf istemine konu mahkeme kararında bu yönü ile hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; istinaf başvrusunun kabulüne, başvuruya konu kararın kaldırılmasına; 2577 sayılı yasının 45/3. maddesi uyarınca yeniden karar verilmek üzere dava dosyasının mahkemesine iadesine, 45. maddesinin 6. fıkrası gereğince diğer kanun yolları kapalı ve kesin olmak üzere oybirliği ile karar verilmiştir”dendi. 4.sınıf öğrencisiyken okulu kapatılan Ö.F.Ç, şimdi hukuk okuyor. Asker olmak için verdiği emeğin yok edilmesinin ardından adalet arıyor. Bir buçuk yıl önce açtığı davanın başa döndüğünü belirten Ö.F.Ç şöyle konuştu: “Şu an kendi imkânlarımla kazandığım hukuk bölümünü okumaktayım. Güncel olaylardan bihaber yargı organlarımız beni şimdiden eğitimini aldığım meslek adına utandırıyor. Ne yazık ki mağdur edilen kişiler yanlış mahkeme kararlarıyla daha çok mağdur edilmeye devam ediliyor. Yargı kararlarının ne kadar uzun sürede verildiği düşünülürse mağduriyetimiz bir nebze de olsa anlaşılacaktır. Dava bu denli sürüncemede kalır ise sanırım mezun olduğumda bakacağım ilk dava kendi davam olacak gibi gözüküyor. Geç gelen adalet, adalet değildir, umuyorum bu mağduriyetler en kısa sürede giderilir.” Haziran Nisan’a karşıdır Seçimlere az bir zaman kaldı. Şimdilik gündemde yalnızca partilerin kimi Cumhurbaşkanı adayı olarak göstereceği tartışması var. Bunun ötesine geçmek için nelerin yapılacağı, yapılması gerektiğine sıra gelmemiş görünüyor. Tartışmanın bir türlü aşılamamış olmasının nedenlerinden birisi, belki de en önemlisi, seçilecek cumhurbaşkanının yetkileri konusunun gündem dışı kalmış ya da unutulmuş olmasıdır. HHH Gerçi muhalefet sözcüleri parlamenter sisteme dönüleceğini sık sık dile getiriyorlar, hatta CHP, bu konuda Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun üzerinde çalıştığı bir anayasa taslağından söz ediyor ama bu türden çabalar siyasi kararlara dönüşürse bir anlam kazanır. Tartışma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizdiği çerçevenin, “Cumhurbaşkanı seçimi”nin dışına henüz çıkamadı. Siyasetin bilinçaltında sanıyoruz güçlü, dirayetli, sözü yasa olan, kısacası “onun gibi” bir başkan anlayışı, arayışı var. Oysa tam tersinin olması, bunun için de tartışmanın hızla “nasıl bir parlamenter sistem” konusunu merkeze almış bir seçim çalışmasına dönüşmesi gerekiyor. HHH Olması gerekeni bir kere daha köşeli bir şekilde yazalım: Amaç, 16 Nisan’da alınan kararı tümüyle geri çevirmek, orada kabul edileni reddetmektir. Belki de karşımıza çıkan ya da çıkacak adaylara, bu geri dönüşü gönüllülükle kabul edecek, kararlılıkla uygulayacak kişiye benzeyip benzemedikleri açısından bakmalıyız. 16 Nisan’ın cumhurbaşkanına verdiği yetkiler bilindiği, yaşandığı gibi öylesine kesin ve çoktur ki, seçilen kişi bir anda verdiği sözleri unutabilir, itirazlar yetkilerin sert duvarına çarpıp parçalanabilir. HHH Öyleyse tartışma bir an önce 16 Nisan’a karşı 24 Haziran, daha doğrusu 8 Temmuz tartışmasına çevrilmelidir. Yürütmede etkin olmayan, temsili bir Cumhurbaşkanı arandığı açıkça söylenmeli, asıl meselenin kurulacak olan parlamenter sistemin niteliği olduğunu, bunun nedeninin, nasılının tartışıldığı cümle âleme açıklanmalıdır. HHH Muhalefet partilerinin bu tartışmadan uzak durmalarının, haydi biraz şeytanın avukatlığını yapalım, gizli bir nedeni olabilir mi? 24 Haziran’ın 16 Nisan’ı etkisiz kılması o kadar da kolay değildir. Anayasa değişikliğinin zorluklarını unutmamak gerekecektir. Karşılaşılacak zorluklar Nisan’a duyulan gizli sempatinin pekâlâ sığınağı olabilir, “yasalaşmış yetkileri neden elimizden çıkaralım, AKP’nin yaptığı tahribatı gidermek için neden kullanmayalım” türünden baştan çıkarıcı hevesler görülebilir. HHH Cumhurbaşkanı adayları konusunda duyduğumuz kuşkuyu, belki daha da fazlasını partilerle ilgili olarak da duymalıyız. “Partili cumhurbaşkanı” tanımı onları yanıltıyor, yetkileri Cumhurbaşkanı ile paylaşacaklarını sanıyor olabilirler. 16 Nisan’da böyle bir paylaşıma yer verilmemiştir. Siyasi partiler de parlamento gibi göstermeliktir. Başkan’ın sözünü dinlemek, kılıf dikmek, uydurmakla görevli olacak, zevahiri kurtaracaklardır. “Bizim adamımız seçildi, yetkileri kuşkusuz birlikte kullanacağız” diye düşünen varsa şimdiden bu türden ham hayalleri bırakmalıdır. HHH Kaba, güvensizlik üzerine kurulu, insan aklına güven duymayan bir yazı yazdığımın farkındayım ama gerçekler ne yazık ki böyledir. Cumhuriyet yazar çizerlerini, yöneticilerini ağır hapis cezalarına çarptıran ağır mahkeme son sözümü sorduğunda, “insan aklıyla alay etmeyin” demiştim. Aldırmadılar. O dakika insanla, insanlıkla, insan aklıyla alay etmenin hâlâ egemen olduğunu anladım. Tamam, bu ne bana ne size yakışır sevgili okurlar; biz insan aklına güvenimizi koruyalım, ama 16 Nisan darbesinin insan aklıyla ilgisi yoktur, bunu da unutmayalım. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle