18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Nisan 2018 12 ‘Anne bana denizi göster’ “Anne beni pencereye çıkar, denizi göreyim...” Yıllar yıllar önce, İzmit hapishanesinde görüş odasındayım. Karşımda oturan genç kadın utanarak kalktı, kızını kucaklayıp demir parmaklıklı pencereden baktırmaya başladı. Anakız beni unutarak bir süre öylece durdular. Demir parmaklığın öte yanında arabalar, sonsuz bir hızla geçiyordu. Uzakta deniz vardı. Anayla kızı yola, arabalara, denize baktılar. Gülşen anayla kızı dört yaşındaki Sabahat biraz önce İzmit mapushanesinin kadın gardiyanıyla birlikte geldiler bulunduğum odaya. Küçük kız ürkek bakışlarla süzdü beni, anasının eteğine yapıştı. Şok sonra onunla dost olmayı başardık. O zaman istedi denizi görmeyi. O zaman masallar anlattı bana. Mapus bir çocuğun masalları, ben de size anlatacağım. Sabahat’ın anası Gülşen Turan cinayetten yatıyor. Altı yıl sekiz aya mahkum. “Benim de kendime göre mutlu bir ailem vardı” diyor gözleri dolarak: “İki çocuğumla yaşıyorduk, Allah’a çok şükür. Kocam işçiydi, Petkim’de. Nazara geldik biz. Bir kötünün kurbanı olduk. Yolunu şaşıran birinin kötülüğüne yandık. Bir gün, o adam kapıma dayandı. O da evliydi. Benden kendine teslim olmamı istedi. Ölürdüm de teslim olmazdım, bıçakla öldürdüm.” Sabahat, annesi anlatırken başını eğip ayaklarına bakıyor durmadan. Gülşen Turan başını kızının altın sarısı saçlarına gömüyor, ağladığını ben görmeyeyim istiyor. Gülşen Turan yeniden yaşıyor o uğursuz günü. Elleri titriyor, bir sigara uzatıyorum ona, alıyor. “Şu saçlarım bir gecede ağardı bacım, var sen çektiğim acıyı ölç. Her şeyimiz dağıldı. Oğlan dördündeydi kaynanamın yanına gitti, Sabahat o zamanlar iki buçuk yaşındaydı yanıma aldım. Zavallı kızım. Sokakta oynamayı hiç bilmedi. Kocam her hafta gelir ziyaretimize. Namusumu temizledim ben. Ne kocam kötü söz edebilir hakkımda ne de başkaları. Babası bilir bunu, bizi hiçbir şeye muhtaç komaz.” Sabahat babasından söz edildiğini duyunca iri mavi gözlerini açıp yüzüme bakıyor. Çocuk gözleri değil gözleri. Maviler yaşlı, yorgun. Birden eliyle saçlarını geriye atıp kulağını açıyor. İki altın halka parlıyor kulağında. “Bak” diyor, “babamdan küpe istedim, getirdi. Kolye istedim getirdi, kolyeyi yitirdim ama. Yüzük istedim getirmedi. Ben rüyamda ninemin yanına gittim, küçük köpek büyümüş, ben de büyümüşüm ama küçük köpek daha çok büyümüş, beni şalvarımdan çekip döndürdü”. Gülşen Turan geldiğinden beri ilk kez gülümsüyor. Kızının konuşması, gülmesi her ana gibi mutlu ediyor onu. “Buradan çıkınca yeni bir hayat kurmak çetin olacak. Çocuklarım birbirine yabancı. Sonra Sabahat hep kapalı yerde büyüdü, sağlıksız, çekingen...” Sabahat sözünü kesiyor anasının, gene pencereden denizi görmek istiyor, anası onu pencereye çıkarıyor. “Anne televizyondaki deniz böyle renkli değil. Bu deniz daha güzel. Anne ben bu denize giremem değil mi, televizyondaki çocuklarla oynayamam değil mi, onlar beni kumlarına sokmazlar değil mi?” Gülşen Turan, susuyor, sorusuna yanıt bulamayan Sabahat gözlerini dikmiş bana bakıyor. “Ben bir masal anlatacağım” diyor, “bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde ben ölmüşüm. Ama ölü ayaklarım nerede?” Not: Bu hafta dostlarımın üstüne yağmur gibi ceza yağdı. Ayşe Öğretmen minik Deran’la birlikte cezaevine girdi. Ben de bu hikâyeyi anımsadım. Bugünlerde beni yeni nesil hukukçuların hangi kitapları okudukları seçimden daha fazla ilgilendiriyor. Şünkü adalet duygusu yazılı kanunları uyarlamaktan çok daha fazla bir bilgelik ister. Soruyorum kaç yeni nesil hukukçu; Suç ve Ceza’yı, Sefiller’i, tamam vazgeçtim, Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikâyesini, tamam vazgeçtim, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu’nu okudu? Hadi bu sorunun yanıtını hep birlikte verelim? 29 Nisan 2018 SAYI: 33807 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:21 04:10 04:38 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:58 13:08 16:56 05:45 12:52 16:39 06:10 13:15 17:01 Akşam 20:05 19:47 20:07 Yatsı 21:36 21:16 21:33 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY İç politikası “ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak”tan ibaret AKP iktidarının bu ülkeye verdiği büyük zararlardan birincisi, kuşkusuz yargı bağımsızlığını ortadan kaldırarak adalete olan güveni yok etmesidir. 2013 yılından 2017’ye kadar Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu üyesi ve Başkan Yardımcısı, halen Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyesi olan Avukat Başar Yaltı, birkaç ay önce başarıyla sunduğu “Hukuk Devleti Perspektifinden Avukatların Adil Yargılanma Algısı” konulu araştırma teziyle doktor unvanını kazandı. KONDA Araştırma ve Danışmanlık AŞ tarafından 27 Ocak10 Şubat 2017 tarihleri arasında uygulanıp, 3 bin 150 avukatın katıldığı çok ayrıntılı ankete dayalı bu doktora tezi, Türkiye’de yargı konusunda bugüne değin yapılmış en kapsamlı araştırma. 407 sayfalık tezin sonuçları, AKP iktidarının mülkü temelinden sarstığını, adalet algısını yerle bir ettiğini ortaya koyması bakımından ürkünç… Başar Yaltı, “Temel bir insan hakkı olan adalete eris¸im hakkının etkili ve adil sonuç yaratacak s¸ekilde kullanılmasını garanti altına alan uygulamalar bütününü, adil yargılanma hakkı” olarak tanımlıyor. “Algı, algılama, tutum ve davranıs¸ zinciri, hayatın her alanında görünür tepkilerimizin arka planını olus¸turur. Bu süreci etkileyen birçok etken bulunmakla birlikte bunlardan en önemlisi grup dinamigˆidir” fikrinden yola çıkıyor. Avukatların hukuk devleti kavramını, yargı sistemini ve esas olarak adil yargılanmayı nasıl algıladıklarını sorguluyor. HHH KONDA’nın ayrıntılı anketine katılan 2 bin 56 erkek, 1094 kadın avukattan yarıya yakını, yargıda “hukuk devleti” ilkelerine uyulmadığını düşünüyor. Bu avukatların yüzde 80’i, en çok uyulmayan hukuk devleti ilkelerini “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ve “yargının bağımsızlığı Adalet mülkün molozudur! ve tarafsızlığı” ilkesi olarak sıralıyor. Hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olduğu önermesine katılmayan avukatların oranı, yüzde KONDA’nın ayrıntılı anketine katılan 2 bin 56 erkek, 1094 kadın avukattan yarıya yakını, yargıda “hukuk devleti” ilkelerine uyulmadığını düşünüyor. Bu avukatların yüzde 80’i, en çok uyulmayan hukuk devleti ilkelerini “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ve “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” ilkesi olarak sıralıyor. Hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olduğu önermesine katılmayan avukatların oranı, yüzde 66’yı buluyor. Araştırmaya katılan her 100 avukattan 58’i, hâkimlerin yargılama yaparken kılık kıyafetlerinde bulunduracakları siyasi, ideolojik ve dini simgelerin adil yargılanmayı olumsuz etkileyecegˆini düşünüyor. 86’sı, Türkiye’deki yargı sistemini adaletin gerçekleşmesi için yeterli bulmuyor. 82’si, yargının siyasallaştığı kanısında. İşin ilginç yanı, kendisini dindar, milliyetçi ve muhafazakâr olarak tanımlayan avukatların yüzde 58’i de yargının siyasallaştığına işaret ediyor! Her siyasal eğilimden avukatların toplam yüzde 74’ü HSYK, şimdiki HSK hakkında olumsuz görüşe sahip. 79’u, Adalet Bakanlıgˆı’nın adil yargılanma hakkının hayata geçmesi konusunda duyarlı davranmadıgˆı algısını tas¸ıyor. Ankete katılan avukatların, adil yargılanma hakkına katkısı bakımından Türkiye Barolar Birligˆi’ni de yeterli buldukları söylenemez. Bu konuda TBB için olumlu görüş bildiren avukat oranı yüzde 31 civarında. Olumsuz görüş belirtenler ise yüzde 45. HHH Başar Yaltı, sol görüşü yüzünden 1971 darbesinin sillesini yedikten sonra hukuk okumuş, avukat olmuş ve hayatını, Türkiye’nin demokrasiye, adalete dayalı bir ülke olması ülküsüne vakfetmiş bir dava adamıdır. Benim gibi çulsuz gazetecileri, bilabedel savunur. Gurur duyduğum avukatımdır. Hukukun üstünlüğüne dayalı bir anlayışı yerleştirmek için verdiği siyasal mücadeleye geniş yer ayırdığı yaşam kavgasında, Türkiye’de şirazesinden çıkan yargı sistemine bir MR niteliği taşıyan doktora tezini, 64 yaşında verip doktor unvanını aldı. Yukarda son derece kısıtlı bir kesit aktarabildiğim bu tez, bizzat savunma hukukçularının gözünden ve KONDA gibi ciddi bir araştırma şirketinin çok ayrıntılı olduğunca çarpıcı sonuçlarıyla, Türkiye’de yargıya güvenin niçin ve nasıl kaybolduğunu, adaletin yerle bir edildiğini objektif biçimde ortaya koyuyor. Başta Cumhuriyet gazetesinin taze mahkumları; gazetecilere, akademisyenlere, aydınlara, hatta milletvekillerine nasıl taraflı, hukuksuz yargılamalarla cezalar kesildiğini, bu tezin dayandığı anketleri okurken görüyorsunuz. “Çocuklar ölmesin” dedi diye bebeğiyle birlikte hapse giren Ayşe Öğretmen’in niçin adil yargılanamadığının yanıtı var, bu tezde. Bıçak kemiğe dayandı. Adaleti mülkün molozu haline getirenlerden artık kurtulmak ve mülkün temeli adaleti, yeniden tesis etmek gerekiyor! Yargıç Vanlı köylüye soruyor: “Hakkında iddia arasında üniversiteleri bölmeye yöneldilert:[email protected] Amaç, TV’lwewrwd.aehmkeittatna.crotmışma var. Bölücülük yapıyormuş bülbüllerine “akademik kadro” sun?” ihdas etmek ve kadrolu havuz “Hâkim beg, melmeket müteahhitlerine yeni binalar hıyardır ben bölem!?” ısmarlamak için! HHH 77 bin 829 öğrencili Mar Yıllardır çok afedersiniz, mara Üniversitesi dururken, hepimize topyekun hıyar mu 19 bin 989 öğrencili Erzincan amelesi yapılıyor. Hep farklı türden rantlar uğruna.. İşçilere, emeklilere, öğrencilere, Lütfen 1 KHK daha Üniversitesi’ni “Fazla büyük” diye bölüyorlar. Amaç, içinden bir tane de “Binali Yıldı anababalarına, kurumlara, tarihimize (hatta şehitlere bile) sistematik bir “bölücülük” siyaseti uygulanıyor. Muhalefet yapanı, can sıkanı, haksızlıktan, yolsuzluktan yakınanı hapse tıkmanın en pratik yolu “bölücülük!”. Tersini savunmaya ne hukuk yetiyor ne mantık, ne delil Şimdi de 7 yıl 13 ay 15 gün cezaya çarptırıldı.. Ama bu kez “Kaçma şüphesi yok!” diye tahliye edildi! Kaçmayacağını yargılayanlar da bildiği için değil. “Yüksekten esen rüzgâr!” öyle gerektirdiği için!.. “Rüzgâr” Farsçadan geçme; oralarda “Gün, gündüz, zaman” rım Üniversitesi” çıkarmak.. “Tarihteki son Türk devletinin son başbakanı” şerefine keşke Marmara Üniversitesi’ni bölselerdi. Belki içinden Tayyip Erdoğan’ın kayıp diploması çıkar ve seçimlere alnı ak girerdi! Meydan korkuları var. Taksim’i beton saksılarla taksim ettiler. yetiyor ne tanık!.. “Bölücülük”, “teröristlik” ile tak viye ediliyor. anlamında kullanılıyor. Eski sözlükler, Evliya Çelebi’den bir de örnek veriyor: İçlerine lale ektiler. Keşke hıyar ekselerdi; yalnızlık hissetmezler, rahatça dolaşırlardı! Terörizm elbette bölücülüktür. (“Rüzgârımı (vaktimi) niçün zayi Kanal İstanbul için, geçenlerde Terörist de bu alçaklığın asli faili! eyleyem?”) “Çatlayın patlayın yapacağız” dedi. Ama eline silah almadan, “Silah Cumhuriyet’in 14 çalışanına veri Trakya Yarımaadası’nı kuzeyden lanın, ülkenin şurasını teslim alın!” len toplam ceza 77 yıl 3 ay 15 gün! güneye yarmak demek, 77 süla demeden nasıl bölücü olunur? Bir ara, anayasaya, hukuka say leye yetecek rant demek. “Met Yanıtı hep aynı sözcükle gı duymadığını ilan etmişti. Ama rekare ile değil metreküp ile daha veriliyor;“iltisak!” kendisinin İslama saygısından büyük götürüldüğünü” artık bilen 7 Haziran seçimlerini yenilemek haşa kimse kuşku edemez. biliyor. için de benzer bir maymuncuk uy AKP liderine sormak gerekmez Milyarlarca metreküp hafriyatın durmuşlardı: mi? kazılması ayrı.. Taşınması apayrı.. “İstikşafi” “Bu 14 arkadaşımızın hayatların Marmara kıyılarına dökülüp kaza Bu da bir göz boyama sözcü dan çalınmak istenen ve bir kısmı nılacak arazi ise hepsinden çılgın ğü! “Umudumuz ana muhaefet da şimdiden çalınan bu 77 yıl 3 ay bir rant. partisi”ni haftalarca bu lafla oya 15 gün ‘kul hakkı’ değil mi? “Çatlayın patlayın AKM’yi de yı lamışlar, sonra da seçim sandığını İslam dini, hakkı yenilen af kacağız!” dedi, yıktı. kucaklarına bırakmışlardı. fetmedikçe, kul hakkı yiyenin Yıkarken kimseyi “hıyar” yerine HHH cehennemin dibini boylayacağını koymadı. Ama yaparken koymaya İktidar, “kafadengi” saymadığı bildirmiyor mu?” kararlı: binlerce yurttaşı, “iltisaklı” diye HHH “İstanbul’a layık Opera Sarayı’nı tutup tutup içeri tıkıyor. Daha önce Kul hakkının da bölücülüğün de yapıyoruz!” diyor! Opera ile bale tıktıklarına da bol kepçe hapis ce feriştahı onlarda. iki kardeş sanat.. Bunları geçtik, zası veriyor. Arazileri ürettikleri şekerden hayatında bir kez bile klasik müzik Ama bu arada müebbetler be daha tatlı olduğu için, şeker fabri konserine gittiğini gören, bilen yok. raata, beraatler ise denetimli ser kalarını haraç mezat satıyorlar. Bale için söyledikleri ise arşiv bestliğe dönüşebiliyor. Nişasta bazlı şeker sayesinde lerde: “(Balenin) belden aşağı hita Her şey “yüksekteki basınca” ve kanserin patlayacağını bildikleri bettiği ortada!” “yukarıdan esen rüzgâra” bağlı. için, hazırlıklar tamam. Geçmeyen Keşke, “Hangi sanat hangi orga Akın Atalay, kendi ayağıyla araç garantili köprülertüneller gibi, na hitap etmeli!” konusunda da bir gelip teslim oldu. Ama “Kaçma “Hasta sayısı garantili” şehir hasta KHK çıkartsa... Ekonomiyi gördük, şüphesi var” diye 1.5 yıl hapiste neleri açılıyor. seçimlere giderken sanatta da tutuldu. Yetmiyor.. Seçimin tozu dumanı önümüzü görsek! SAYISAL LOTO 6 BİLEN: 1 milyon 758 bin 260 TL (Devretti) 040516363942 5 BİLEN: 5 bin 610’ar TL 4 BİLEN: 77.15’şer TL 3 BİLEN: 11’40’ar TL ikramiye kazandı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Yapay zekâ yargıçlar...  “Bir insan yargıcın mı seni yargılamasını isterdin yoksa bir yapay zekânın mı?” Önceki yıldı. Henüz Silivri’yi ziyaret etmemiştim. “Bir insan tarafından yargılanmak isterim” diye yanıt vermiştim duraksamadan.   İngiltere’de ilginç bir araştırma yayımlanmıştı. Yapay zekâ yazılımına yüzlerce dava dosyası yüklenmiş, bu dosyalar hakkında karar vermesi istenmişti. İlginçtir ki, yapay zekâ bu işi büyük bir başarıyla gerçekleştirmiş. Yapay zekânın verdiği kararlar, deneyimli yargıçların verdikleri kararlarla yüzde 79 oranında örtüşmüş. Arkadaşlarımızdan biri “Bir süre sonra yargıçlar işsiz mi kalacak yani” diye sormuştu. Mümkün elbet. Fakat ben kendi adıma, yargıçların davalarda kendilerine yardımcı olacak, yapay zekâ yazılımları kullanmaya başlayacaklarını ve mesleklerini sürdüreceklerini düşünüyordum. Ve bu yapay zekâ yazılımları sayesinde işlerini daha iyi yapacaklarını... HHH Aradan iki yılı aşkın bir süre geçtikten sonra aynı soru yeniden gündeme geldi: “Şimdi ne düşünüyorsun? Yapay zekâ mı insan mı?” Üstelik soruyu sorarken, somut örnekler sıraladılar: “Bu dava dosyasına bir yapay zekâ yazılımı baksaydı, FETÖ örgüt üyeliği ile yargılanan bir savcının Cumhuriyet yöneticileri hakkında FETÖ soruşturması başlatmasına göz yumar mıydı?”   “Bir yapay zekâ, hayatı FETÖ’cülükle, gericilikle mücadeleyle geçmiş insanları FETÖ’cülükle suçlayabilir miydi?” “Ortada somut tek bir kanıt olmayan bir iddianameyi kabul eder miydi? Tümü yargısal denetimden geçmiş, suç unsuru içermeyen haberlerin dosyada yer almasına izin verir miydi?” “Gazeteciliğin suç olarak gösterilmesine göz yumar mıydı? Cumhuriyetçileri yasalarda olmayan bir suçla, ‘yayın politikasını değiştirmekle’ suçlayabilir miydi?” “FETÖ örgütü üyeliğinden ortalama 6.3 yıl ceza verilirken, Cumhuriyetçilere FETÖ’ye yardımdan 7 yıl aşkın cezalar verebilir miydi? Bunca hukuksuzluk yaşanır mıydı?” Liste uzun... Fakat benim yanıtım değişmedi. Ben hâlâ insana güveniyorum. “Neden” diye sorduklarında anlatmaya çalıştım. Sanırım pek ikna edici olamadım. Bilemiyorum. Ben bir yapay zekâ tarafından değil, bir insan tarafından yargılanmak isterim. Çünkü yapay zekânın vicdanı yok ki. Utanma duygusu yok. Türkiye’de Adalet Bakanlığı verilerine göre 70 bine yakın öğrenci hapiste. İnsan bu durumdan utanmaz mı? Yapay zekâ utanmaz. İyi bir üniversiteyi bitirerek bilgisayar mühendisi olmuş bir genç, bana Türkiye’den ayrılmak ve yurtdışında yaşamak istediğini söylediğinde de utandım. Bu ülkede, o gençlere aradıkları özgürlüğü, adaleti, demokrasiyi sunamadığımız için. Yapay zekâ utanmaz. İnsanla yapay zekâ arasındaki fark bu. Yapay zekâ bir sabah aynaya baktığında kendi kendine, “Ben nasıl biriyim... Bunları nasıl yapabildim” diye sormaz. Aklından bile geçmez kendini sorgulamak. İnsan değil ki. Ve en önemlisi, yapay zekânın hesap vereceği çocukları, akrabaları, dostları ve sevdikleri yok. Herkes er ya da geç, yaptıklarının hesabını verir. Bunu yasalar önünde vermek şart değil. Gün gelir, hayatta en çok sevdiğiniz insan sizden hesap soruverir. Hem de hiç ummadığınız bir anda. Mesela kendinizden bile çok sevdiğiniz kızınız karşınıza geçip size basit bir soru sorabilir: “Neden ilkokula başlarken, elimden tutup beni okula götürmedin baba? Niye ortada yoktun?” Var mı verebilecek bir yanıtınız? Ya da şöyle sorabilir: “Bu ülke ortaçağ karanlığına sürüklenirken sen ne yaptın baba?” Öyle sorular sorar ki, içinize bıçak gibi işler. Hayatınızın en büyük cezasını çekersiniz. Hapiste yatmak onun yanında vız gelir. Benim kendi adıma en büyük korkum, gelecekte kızımın sorularına yanıt verememek. Neyse ki kızıma yanıt verebilecek durumdayım. Ve kızıma yanıt verirken, başım utançtan öne eğilmeyecek. Yanıt veremeyecek olanlar düşünsünler... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle