18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Nisan 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 5 Gazeteciler hapis yatmasın CHP Kadıköy Örgütü’nün ‘er ken seçim’ temalı top lantısında açılış ko nuşmasını yapan il çe başkanı Ali Narin, aylarca tutuklu kalan Cumhuriyet gazete si yazar ve yöneticile rine ‘geçmiş olsun’ di leklerini iletti. Kozya 103. YILDA UNUTMADILAR tağı Kadıköy Meclis Salonu’ndaki etkinlik büyük ilgi gördü. Na rin, “Akın Atalay, 1.5 Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri, 683’üncü kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartının açıldığı oturma eyleminde bu hafta 1915 olaylarında yaşamını kaybedenler anıldı. İlk olarak gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak konuştu. Ocak, 1915 olayları sorumlularının yargılanmış olması halinde Türkiye’de daha sonra hiç kimsenin katledilmeyeceğini söyledi. Daha sonra söz alan Pakrat Estukyan da, “Yüz yıldan beri çok belli ama asla hesaplaşılmamış büyük bir cürümün 103’üncü yılında biraraya geldik. Bugün şair Taniel Varujan’ı odak noktamıza aldık. Taniyel, Sivas’ın bir köyünde doğmuştu.  Öğrenimin ardından bir süre yurt dışına gitti. 24 Nisan’da İstanbul’a gelmişti bir şiirini yayımlamak için, gözaltına yıl sonra özgür kaldı ama verilen cezalar içimizi yaraladı, 25 Haziran sabahı özgür bir Türkiye’de uyanmak istiyoruz. Bu Türkiye’de gazeteciler, fikirleri nedeniyle hapis yatmayacak. Bu Türkiye’de özgürlükler kısıtlanmayacak. Bu Türkiye’de sınıf farkı ortadan kaldırılacak. Bu tarihi bir seçim; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli. Bir araştırma, Türkiye’nin hukuk endeksinde 180 ülke içinde 155. sırada olduğunu gösterdi. Hukuk endeksinde ise 113 ülke arasıda 101.’yiz. 70 bin öğrencimiz cezaevlerinde. Türkiye, açık bir cezaevi havasından kurtulmak istiyorsa 24 Haziran’da tercihini doğru yapmalı” dedi. Örgüt toplantısına eski milletvekilerinden Kadir Gökmen Öğüt ve Berhan Şimşek de katıldı. alındı ve kendisinden bir daha haber alınamadı” ifadelerini kullandı. Zindan zihniyeti 12Eylül döneminde Mamak Cezaevi’nde ağır işkencele re maruz kalan 46 kadının yaşadık larını anlattığı, “Kaktüsler Susuz da Yaşar” isimli kitap bundan sonra Ka dın Eserleri Kütüphanesi’nin rafların da yer alacak. Ruhların da ve bedenlerinde ya şadıkları işkencenin iz lerinin olduğunu söyle yen kadınlar, “Yaşadık larımızın kadınlara ait SEYHAN AVŞAR yaşanmışlıkların yer aldığı bir kütüphanede bulunması çok değer li. Bu kitabın yeri burasıydı” diyor. 1980’lerde Mamak Cezaevi’nde A blok 1. koğuşta kalan kitabın yazarla rından Meral Bekar ve Seniye Nazik Işık ile cezaevi günlerini ve satırlara dökülen anılarını konuştuk. Askeri darbenin ayak seslerinin his sedildiği günlerde Meral Bekar dört ya şında kızı olan bir anne, aynı zaman da bir öğretmendi. Seniye Nazik Işık ise Devlet Planlama Teşkilatı’nda ça lışıyordu. İlerici Kadınlar Derneği’nin üyesiydi. Işık, 1981’de ilk kez gözaltı na alınıp, tutuklandı. Bekar ise ilk ola rak 1979 yılında 1 Mayıs afişi asarken gözaltına alınmış, 15 gün tutuklu kal dıktan sonra serbest bırakılmıştı. Ocak 1980’de ise 153 öğrencisi ile beraber tekrar tutuklanmış, dokuz ay cezae vinde kaldıktan sonra tahliye edilmiş ti. 1.5 ay özgürce gezen Bekar yeniden tutuklanmış, kendisi için yaklaşık dört yıl sürecek cezaevi günleri başlamıştı. Bekar ve Işık cezaevi sürecinin ço cukları olan anneler için daha zor lu olduğunu söylüyor. Bekar, “Mamak Cezaevi’nin koşulları çok ağırdı. Kı zımın öyle bir ortama gelip, beni gör mesini istemedim. Ancak o kadar çok ötelemişim ki kızımın yüzünü bir tür lü hatırlayamıyordum” diye aktarıyor. Işık ise o dönem anne olmadığını belir terek, “Annelerin çocuklarını görece ği günlerde arkadaşlarımıza pamuklar içerisinde prenses muamelesi yapar dık. Bizim ailelerimizi bekleyişimizden çok daha farklıydı onlarınki” diyor. Ayşe Öğretmen örneği 12 Eylül’den günümüz Türkiye’sine zindan zihniyetinin devam ettiğini aktaran Bekar, “Çocuklar ölmesin” dediği için tutuklanan Ayşe öğretmenin du 12 Eylül darbesinde Mamak Cezaevi’nde işkence gören kadınları anlatan ‘Kaktüsler Susuz da Yaşar’ isimli kitabın yazarlarından Bekar ve Işık, o günden bugüne değişen bir şey olmadığını söylüyor Meral Bekar UNUTULMASIN Seniye Nazik Işık 2011yılında yazılan “Kaktüsler Susuz da Yaşar”  isimli kitap, dün kitabın yazarları tarafından düzenlenen törenle İstanbul’daki Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne hediye edildi. Kitap ve döneme ait cezaevinden belgelerin kütüphaneye teslim edilmesinin ardından kütüphanenin toplantı salonunda, bir panel düzenlendi. Panelde ilk olarak konuşan Seniye Nazik Işık konuştu. Yaşanaların unutulmasını istemediklerini vurgulayan Işık, o dönemde yaşamını kaybedenlerin sayısının 299’dan çok daha fazla olduğuna dikkat çekti. Işık, “Bir Mamak Cezaevi vardı. Biz de direndik demek için bunu yazdık. Akademik bir çalışma yapmadık biz. Anılarımızı yazdık” ifadelerini kullandı. Kitabın yazarlarından Dilvin Semizer de  işkenceden çıktıktan sonra yataktan kalkamadığını belirterek, “12 Eylül dönemine dair çok sayıda kitap yazılmıştır ancak kadınlar yer almamıştır bu kitaplarda. Erkek arkadaşlarımızla aynı mücadeleye çıktığımız halde bize ‘patates soyucu’ muamelesi yapılırdı” dedi.  Bu kitabın 46 kadın tarafından yazılmış ilk kitap olduğuna anımsatan Semizer, “Kitabı yazarken kimseden yardım almadık. Bunu yapabilecek güçteydik. Şimdi kitabımız yuvasında” dedi. EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da, bu kitabın bugün yaşayan kuşakların geçmişteki mücadeleyi bilmesi açısından önemli olduğuna dikkat çekerek, kitabın önemli bir belge olduğunu belirtti.  rumuna tepki gösteriyor. Bekar, neredeyse tüm Türkiye’yi cezaevine sokmaya çalıştıklarını belirterek, “Kin ve nefret ile büyük bir vicdansızlık ve örgütlü kötülük ile davranılıyor. Altı aylık bir çocuğunu yeni doğurmuş bir annenin kin ve öfke ile cezaevine sokulma isteği tiksinti verici. Ben de söylüyorum. Çocuklar ölmesin” diye konuşuyor. Işık ise Ayşe öğretmenin yargılanma sürecini yakından takip ettiğini belirterek “Örgütlü kötülük sıradan kötülüğe dönüşmesin diye mücadele etmeliyiz. Kadınların direniş öyküleri ne Mamak’la başladı ne bizimle bitecek. Bizler mücadelenin bir noktasındaydık sadece. Kadınlar kazanacak” diyor. KİTABIN ADI MAHKÛM ANNESİNDEN 2008 yılında, “Sahibini arayan mektuplar” isimli bir sergide Mamak Cezaevi’ndeki kadın mahkumların yazdıkları fakat cezaevi tarafından alıcılara yollanmayan mektupların bir cezaevi çalışanı tarafından sergiyi düzenleyenlere verildiğini söyleyen Bekar, “12 Eylül’den sonra ilk kez arkadaşlarımız ile bu sergide bir araya geldik. O sergide arkadaşlarımız ile buluştuktan sonra bir mail grubu üzerinden cezaevindeki farklı farklı anımızı anlatmaya başladık. Bir süre sonra ‘biz niye bunu yazmıyoruz?’ dedik. Harıl harıl anılarımızı yazdık” diyor. Anılar yazılırken ise bazı arkadaşlarının günlerce uyumadığını söyleyen Bekar, “Arkadaşlarımız yaşadıklarını unutmak, ötelemek is temişler yıllarca. Anılar yazılırken yaşananları hatırlamak için günlerce uyumadılar. Tekrar hatırlamak ise onları çok etkiledi” diye konuştu. Işık ise kitabın tamamlanma aşamasının üç yıl sürdüğünü söyledi. Kitaba verilen “Kaktüsler susuz da yaşar” isminin hikayesini ise şu sözlerle anlattı: “Bizlere cezaevinde, ‘Hepiniz kuruyacaksınız. Hiç birinizin çocuğu olmayacak. Burda yaşadıklarınızın size hediyesi budur’ diyorlardı. Geçen yıl kaybettiğimiz koğuş arkadaşımızın annesi bize çok sahip çıkıyordu. Bir keresinde kızına, üzülmeyin, ‘Kaktüsler susuz da yaşar’ demişti. Bizler de kitabımıza bu ismi vermeyi uygun gördük” dedi. l İSTANBUL Sevgili Celalettin Can, Bu mektubu yazarken ilk aklıma gelenlerden biri şu tatil meselesi oldu. Seni tatil yapmaya zorlardım ama sen hep yan çizerdin. Bir türlü anlamazdım niye böyle yaptığını. Yorulan, özellikle de beyni yorulan biri içinde bulunduğu ortamdan çıkıp farklı yerler görmeyi, dinlenmeyi neden istemez ki diye düşünürdüm. Aslında hâlâ böyle düşünüyorum, sadece senin tatil yapmama sebeplerinden birini buldum galiba. Bu tatil yapmama meselesi içeride geçirdiğin 20 yılın sonuçlarından biri sanırım. Bu yüzden sende tatil diye bir mefhumun olmadığını sanıyorum. Bu sefer çıktığında tatil yap demeyeceğim. Zaten nasıl olsa beynin tatilde olmayacak. 20 yıl kadar yatıp bir süre sonra yeniden hapse düşen bir insanın duyguları ilk defa giren birinden farklıdır herhalde. Bilemem tabii ama bana öyle geldi. Çıktığında bunu seninle konuşmak istiyorum, merak ettim. Demokratik Türkiye Türkiye’deki demokrasi mücadelesine omuz veriyorsun. Bunu geçmişe ve bugüne sahip çıkarak yapıyorsun. Bunu kırmadan, dökmeden, yersiz gerilimler yaratmadan, tersine bu tür gerilimlerin anlamsızlığının altını çizerek yapıyorsun. Bunu duruşunla yapıyorsun. 78’lilerin gün ışığına çıkmasını sağladın desem abartmış olmam sanırım. 78’liler senin çabalarınla kimliklerine kavuştular. Birleştirici duruşun ve sabırlı mücadelen sağladı bunu. Bunu izleyen biri olarak itiraf edeyim ki başaracağına inanmamıştım ama başardın, üstesinden geldin. 20 yıl kadar sonra hapisten yeni çıkmıştın, o sıralardı diye hatırlıyorum. “Hedef demokratik bir Türkiye olmalı” demiştin. Belki bir kısmımız bunu hedef küçültmek olarak algıladı ama öyle olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Meğerse insanların burun kıvırdığı o derme çatma Türkiye demokrasisi ne kadar önemliymiş. Şimdi onu da kaybetme tehlikesi ile yüz yüze geldiğimizde bunu daha iyi anlıyoruz. Sadece Türkiye değil, dünyanın demokrat insanları da demokrasinin kıymetini daha iyi anlamaya başladı.  Tüm dünyada demokrasinin içi boşaltılırken ve ona sahip çıkacak taze güçlerin de pek olmadığı anlaşılırken... Dünyanın değişik yerlerinde yapılan anketler yeni nesillerin demokrasi diye bir derdinin pek olmadığını gösterirken... İşte onun için uzun hapis yıllarında fırsat bulduğunda okuyarak, düşünerek süzdüğün “demokratik Türkiye” hedefinin önemini ve anlamını hepimiz giderek daha fazla anlıyoruz. Dostoyevski “Cehennem, yüreğindeki sevginin bittiği noktada başlar” demiş. Türkiye’de eskiden sevginin şimdiki kadar sözü edilmezdi. Çünkü insanlar bunu zaten yaşarlardı. Şimdilerde sevgi sözcüğünden geçilmiyor. Sevme duygusunu oldukça kaybettiğimiz için... Etraf o kadar sevgisizlikle dolu ki... İçi boş insanlar, ıssız insanlar... Çoğu bunun farkında bile olmayan insanlar... Ben Dostoyevski’nin bu sözünü yeni öğrendim. Öğrenince de içimden bunu sana yazmak geldi. En kısa zamanda görüşmek ümidiyle… Dostlukla... ‘Maske Düştü...’ Tarihe not düşmek için 45 Nurcu Zaman gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdullah Aymaz’ın maskesini bu kez Sabah gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu düşürdü... Zaman’ın arkasında kim var?.. Fethullah Gülen ve Nurcular!.. Fethullah Gülen’i kimler destekliyor? Sedat Sertoğlu dünkü yazısında, Abdullah Aymaz’ın Amerika’da bulunan ‘The National Coordinated Effort of Hellenes’ adlı Yunan lobisiyle ilişki kurduğunu kanıtlıyor ve şöyle diyor: “Türkiye’nin başının belaya girmesi için elinden geleni ardına koymayan Yunan lobisinin 6 kişilik yönetim kurulunun kimlerden oluştuğuna da baktık. İşte isimler: Andrevv Athens, Philip Christopher, Andrew E. Manatos, Nikos Mouylaria, Panicos Papanicolaus ve Charles Morangoudakis...” Eğer hafızamız bizi yanıltmıyorsa, bu olay bir ilki de oluşturuyor. Amerika’ya giden bir Türk gazetesinin temsilcisi görüşme taleplerini, Yunan lobisinin aracılığı, onların yönlendirmesi ile gerçekleştiriyor... Olur mu böyle şey? Savunulur bir tarafı var mı bunun? Bir Türk gazetesi, Yunan lobisinden yardım ister mi? Fethullah Gülen, sahibi olduğu Zaman gazetesinde, genel yayın yönetmeni olarak görevlendirdiği bir kişinin, Yunan lobisi ile işbirliği yapmasını nasıl yorumlayacak acaba? Amerikalılara sorduk. Şu cevabı aldık: Amerika’da bazı başka kurumlarla da temasları var... Bu kurumlar Türkiye’nin pek hayrını isteyen kurumlar değil... Örneğin, yine Washington’da bulunan Barış Etüdleri Enstitüsü isimli kuruluş gibi... Henri Barkey ve Graham Fuller gibi isimlerle ilişkileri var... Türk vatandaşı olan Patrik Bartolomeos’a gelince...  Zaman gazetesi temsilcisini Yunan lobisine tavsiye eden kendisi mi oldu? Yoksa gazeteci, Patriğin arkadaşı olduğunu, kendisi mi Washington’daki lobiye söyledi?                             İstanbul’a gelen Atina Başpiskoposu Hristodoulos’a Konsolosluk ziyareti sırasında özel bir Türkiye haritası hediye edildi mi? Ve bu haritada, Türkiye 5’e bölünmüş gösteriliyor mu? Herkese duyuralım ki, “Dünyada hiç.. ama hiçbir güç, Lozan’ı gömüp, Sevr’i hortlatamaz”... HHH Yıllardan beri bizim köşemizi izleyenler Abdullah Aymaz’ın, Fehmi Koru’nun ve diğer Fethullahçıların ne yapmak istediklerini, onların Yunanistan’la ilişkilerini, Heybeliada Ruhban Okulu için Fethullah Gülen’in kimleri devreye soktuklarını bilirler... Sedat Sertoğlu, dün, Sabah gazetesindeki köşesinde bir gerçeğin altını çiziyor, Fethullahçıların Yunan lobisiyle olan ilişkilerini belgeyle ortaya koyuyor... Şimdi Fethullahçılar ne yapacak? Her zaman olduğu gibi ‘inkâr’ yoluna başvuracaklar... Bakın 2  Aralık 1994’te biz bu köşeden şu soruları sorduk.. ama bugüne dek yanıt alamadık... “Bir süre önce Samanyolu Televizyonu’nda bir program izlemiştik... Kuzey Irak’a giden muhabir, bir yetkiliye soruyordu: ‘Türklerin burada bir okul açmasını nasıl karşılarsınız?’ Kuzey Iraklı yetkili: ‘Türklerin kurduğu okulların başımızın üzerinde yeri vardır?’ Irak Milli Türkmen Partisi sözcüleri de ‘Türklerin okul açması’na sıcak bakıyorlardı... Şimdi Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz ye Yurtdışı Eğitim ğretim Genel Müdürü Aysal Aytaç’a soruyoruz: Bir: ‘Erbil’deki Türk okulunu kim ya da kimler açtı?’ İki: ‘Ankara Polatlı’dan altı öğretmen Milli Eğitim Bakanlığı’nca Erbil’e gönderildi mi?’ Üç: ‘Erbil’de açılan Türk okuluna Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar parasal destek verdi?’ Bir başka konu: Zaman gazetesinin Amerika Temsilcisi İsmail Yediler kim? Yoksa asıl adı Abdullah Aymaz olan bu kişi İsmail Yediler takma adını mı kullanıyor? İsmail Yediler’in Çin Halk Cumhuriyeti’ne sık sık gittiği (okul açmak için), dönüşte de Amerikalı yetkililere rapor verdiği iddiası doğru mudur?” HHH Fethullahçıların marifetleri bir kez daha ortaya çıktı; Lozan yerine Sevr’i isteyenlerin eylemleri anlaşıldı... Kod adı İsmail Yediler olan Abdullah Aymaz, Fethullah Gülen’in bir numaralı adamıdır... Abdullah, Nur kamplarında yetişmiştir... Fethullahçılar ve Yunan lobisi... Politikacılar, gazeteciler, işadamları, sanayiciler, sizler bu işe ne diyorsunuz?.. (Bu yazı 20.6.1998’de yayımlanmıştır.) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle