18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Nisan 2018 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Gül süreci bitirdi haber 11 11. Cumhurbaşkanı Gül, ‘Çok geniş bir mutabakat yok. Vicdanen müsterihim’ diyerek 24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıkladı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, adaylığı konusunda çok geniş bir mutabakat olmadığını belirterek, “Dolayısıyla adaylığımla ilgili bir süreç artık söz konusu değildir. Tarih önün de vicdanen müsterihim” dedi. Gül ko nuşmasında Hulusi Akar ve İbrahim Kalın’ın ziyaretine değinmedi. Ayazağa Kasrı’ndaki ofisinin bahçe sinde kurulan kürsüde basın açıklaması yapan Gül, zaman zaman notlarına ba karak konuştu. Notlarında bazı yerlerin altını siyah kalemle çizmiş olduğu göz lenen Gül, seçimlerin olağanüstü bir dö nemde yapılmasına ve toplumdaki ku tuplaşmaya dikkat çekti. Kürsüde 14 da SORU SORDURTMADIkika konuşan Gül’ün açıklamaları şöyle: Üstüme düşeni yaparım dedim: Cumhurbaşkanlığından sonra da aktif siyaset içinde olmayacağımı birçok ve Gül, konuşmasını, “Seçimlerin başarılı geçmesini istiyorum. Haklı olarak sorular sormak istersiniz. Ama seçim kampanyası baş sileyle söyledim ve öyle de yaptım. Öy lamış, seçim atmosferine girmiş, ben şu anki le ki arkadaşlarımın düğün davetleri pozisyonumu ilan da ettikten sonra polemik ne bile gidemedim. İllere gidip herhangi hareketlilik olmasın diye dikkat ettim. Ama Türkiye’nin en önemli hayati gör konusu olacak onu bunu eleştirecek bu tip şeylerden de uzak durmak istiyorum. Sorularınızı almayacağım” diyerek bitirdi. Vedat ARIK düğüm konularla ilgili görüşlerimi Sa yın Cumhurbaşkanı’yla baş başa paylaşma fırsatım oldu. Günü geldi hain darbe teşebbüsü ortaya çıktığında arkama Hakaret edenlere nasihatbakmadanüstümedüşeniyaptım.Bazen de temel hak ve özgürlüklerle ilgili yanlış uygulamalar gördüğümde, basın hürriyeti, adaletsizlik, haksızlıklar, akademik özgürlükler, bütün bunlarla ilgili düşüncelerimi kamuoyu ile paylaştım. ‘Başlarını iki ellerinin arasına alıp söylediklerini ve konumlarını muhasebe etsinler’ AKP’lilere tepki: Benimle ilgili çeşitli görüşleri olan, bazılarının ‘risk al ‘Hamaset siyaseti esir almış’ Çok geniş mutabakat olmadı: Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun ismimi zikretmesi ile başlayan hareketlilik tamamen benim dışımda gelişmiştir. Bunun içeri maz’, bazılarının ‘hep geride durur’ gibi bazen seviyeli seviyesiz birçok eleştirileri karşısında da bir şey söylemek istemiyorum. Buradan sadece benimle ilgili zaman zaman çok saygısızlık bo “Türkiye olağanüstü bir dönemde vaktinden önce erken seçime gidiyor. Hepimiz şahidiz ki Türkiye yakın tarihinin en zor dönemlerinden birisi içerisinde. İç ve dış şartlar itibarıyla ülkemiz büyük zorluklarla karşı karşıya. İçerde, daha çok huzura, güvene, barışa ve uzlaşmaya ihtiyaç varken, maalesef tam tersine daha çok kutuplaşma, ayrışma, korku ve kaygı ortamı var. Dışarıda ise tarihi sine benim camiamdan insanlar olduğu gibi toplumun geniş tabanından birçok kişiler, böyle bir talep içerisinde olmuşlardır. Ben de çok geniş mutabakat söz konusu olursa, o zaman üstümüze yutlarına ulaşan sözleri söyleyen arkadaşlara şunu söylemek isterim: Başlarını iki ellerinin arasına alıp, söylediklerini, bugünkü olup bitenleri ve konumlarını şöyle bir muhasebe etsin mizin çok ciddi beka sorunları ile karşı karşıyayız. Ekonomik kaygıların da ciddi seviyelere ulaştığını görüyoruz. Ayrıca hamasetin ve karşılıklı hakaretlerin siyaseti esir aldığını da maalesef hep beraber müşahade ediyoruz. Türkiye için ‘neyin iyi’ olduğunu konuşmaktan çok siyasi manevralar, kişiler üzerinden karşılıklı saldırılarla meşgulüz. Türkiye maalesef pozitif gündem içerisinde değil. düşeni, arkadaşlarımla beraber yapmaktan kaçınmayacağımı da söylemişimdir. Öncelikle dindar kimlikli siyasetiyle tanınan Temel Bey’in uzlaşma ve di ler, şöyle bir gözden geçirsinler. Başka söyleyeceğim bir şey yok. Çiçek demeti benzetmesi: Bütün arzum bu seçim döneminin leşmesinden, temel hak ve özgürlüklerin, insan haklarının evrensel nitelikte standartlarda uygulanmasından, şa enerji harcamaktır. Ayrılıklar demokrasinin gereğidir. Çoğulculuk hiçbir zaman düşmancılık anlamına gel yalog çabalarını çok takdir ediyorum. Türkiye’yi daha çok kutuplaştırıcı, Temel Bey’in yaptığı temaslar sonunda ayrıştırıcı bir atmosferde geçmeme liyakat, şeffaflık ve hesap verilebilir mez. Farklı fikirlere saygı gösteren lik ilkelerinin hâkim olduğu düzen anlayış içeresinde doğrularımızı sa böyle geniş bir mutabakatın ve arzu si. Daha yapıcı bir şekilde kampannun ortada olmadığı gözükmüştür. Do ya yürütülmesini herkese öneririm. den, sistemden geçtiğidir. Bütün siya vunup, hepimiz bütün çiçeklerin birsi tarih, Avrupa, Ortadoğu, Batı, İslam leştiği bir demet gibi olmak zorunda layısıyla adaylığımla ilgili bir süreç ar Türkiye’nin geleceği güçlü bir demok coğrafyasında olup bitenler her şey yız. Ümit ederim ki bu seçimler böy tık söz konusu değildir. Tarih önünde rasiden, hukukun üstünlüğünden, şunu göstermiştir ki bunun dışındaki le bir Türkiye’ye hepimizi götürür. vicdanen müsterihim. kuvvetler ayrılığı prensibinin gerçek çabalar gayretler hep beyhudedir. Bo l İSTANBUL/Cumhuriyet MERAL AKŞENER’DEN YORUM: İZLEMEDİM Parti binasının açılışı için Zonguldak’a giden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olmayacağı yönündeki açıklamalarıyla ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine, “Açıklamalarını izlemedim. Sabahtan beri yoldayız. Onunla ilgili bir bilgim yok” yanıtını verdi. Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un gündeme getirdiği suikast girişimi iddialarıyla ilgili gazetecilerin sorusunu da yanıtlayan Akşener, “Kimi zaman bu tür şeyler söylenir. Esasında geriye çektirmek amacını taşır. Ben mesela gençler için daha çok korkarım. Yaşayacak çok zamanı var. Türkiye’de ağırlıklı korkutmak üzerine şu sıra. Onun için onun karşısında korkmayacaksınız” dedi. Polis, miting alanında geniş güvenlik önlemleri aldı. Akşener’e hakaret ettiği iddia edilen bir kişi çevredekiler tarafından darp edilirken polis bu kişiyi kalabalığın arasından güçlükle uzaklaştırdı. İl başkanlığının açılışında da arbede çıktı. l DHA Sosyal medyada gündem Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Saray danışmanı İbrahim Kalın’ın Abdullah Gül’e helikopterle ziyareti, sosyal medyada en çok tartışılan konulardan biriydi. Erdoğan’ın talimatı ile gerçekleştiği öne sürülen bu ziyaret iddiası Gül’ün açıklamalarının ardından alevlendi. Yurttaşlar sosyal medya hesaplarından “Abdullah Gül aday değilim demiş, sıkıysa ol, aday olmaman için bahçene helikopter indirenler, aday olunca F16 indirirdi.”, “Benim de evime genelkurmay başkanı helikopter ile inse ben de aday olmam”, “Hulusi Akar, Abdullah Gül’ü helikopterle ziyarete gitmiş. Tankla gitseydin helikopter çok yakar” ifadelerini kullandı. HDP: Dostmodern darbe gibi olmuş Siirt’te konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “Sayın Gül açıklama yapmış. ‘Aday olmayacağım.’ Neden? Çünkü herkes bir araya gelmemiş. Oldu beyim, sen buyuracaksın, biz bir araya geleceğiz, irademizi sana ipotek edeceğiz. Senin cesaretin yok mu? Çık aday ol. Neden ‘Herkes bir araya gelsin’ diyorsun, çünkü senin bir programın yok, senin savunabileceğin demokrasi konusuna atacak bir adımın yok. O yüzden diyorsun ki, ‘Ancak herkes bir araya gelirse ben aday olurum.’ Ne güzel, bunu kim istemez” dedi. Bilgen’den tweet Öte yandan HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen ise sosyal medya hesabı Twitter’dan, Genelkurmay Başkanı Akar ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’ın Gül’ü ikna etmeye gitmesi konusunda “Cumhurbaşkanı adaylığında Gül’e ziyaret dostmodern darbe gibi olmuş” diye yazdı. l Yurt Haberler Beklenen oldu, Abdullah Gül destekleyenlerin de, karşı çıkanların da birleştiği nokta olan, “kendi başına girmez” öngörüsünü doğruladı. Yaşanan sürece ve yaklaşan seçime dönük olarak iyi niyet dilekleri belirterek konuyu kapattı: “Türkiye, kişileri konuşmaktan geleceğini konuşamıyor”; “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığı önemlidir”; “AKP’nin kuruluş ilkelerine bağlıyım”; “Bazı arkadaşlar bana ayıp ediyor”. Günlerce süren tartışmaların ve konuşmasının başında bahsettiği niyetler, sorumluluklar ve endişelerin karşılığında kurduğu cümleler bunlar. Yine onun adına yapılabilecek “iyimser” yorumlar yapmak isteyenlerin işini kolaylaştırmadı. Ayrıca Gül, duyduğu endişelerin gereği olarak sorumluluk üstlenmeyeceğini açıklamaktan ileri giti ve kendisinin “görev almamasının” vebalini de haklı kuşkuları olanların ve biraz da mutabakatı engelleyen Akşener’in üzerine bırakıp çekildi. “Mutabakat oluşsaydı görevden kaçmazdım” diyerek “görevle” değil pozisyonuyla ilgili bir karar verdiğini de söylemiş oldu. Kimse göreve ve riske mecbur edilemez elbette ama hiç olmazsa bundan kaçınmanın sorumluluğunu üstlenmesi, en azından paylaşması beklenir. Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında açık bir yarışa ve çatışmaya dönüşmemiş gerilim sır değil. Gül, ‘Yokum’ dedi daha çok başkalarının gündemde tuttuğu bir potansiyel rakip gibi gösterilse de, Erdoğan için açık tehdit olduğunu hissettirecek hamlelerden hep uzak durdu. Buna karşılık Erdoğan, Gül’ün rakip olarak karşısına çıkmasına değil, bu olasılığın konuşulmaya başlanmasına bile çok erken tepki vererek, önünü kesecek çok yüksek girişimlerde bulundu: Görev süresinin bitiminde Gül’ün partideki pozisyonunu engellemek için kongre tarihini değiştirmekten bile geri durmamıştı; Diğer “dava arkadaşlarına” olduğu gibi, çok yakın çevresinin maaşlı görevliler eliyle Gül aleyhine yürütülen kampanyalara da seyirci kaldı. Son olarak, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulan Abdullah Gül’e “vesayetin geri geldiği” görüntüsü pahasına Genelkurmay Başkanı ve sözcüsünü elçi göndermesi, Arınç ve Davutoğlu’nu devreye sokma çaresizliği, bu erken ön alma çabasında ne kadar kararlı olduğunu gösteren örnekler oldu. İmajını korumak için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ü engellemek için, endi şesinin görünür olmasını göze alarak bu kadar yüksek tepki vermesi, sadece olası bir yarışın sonucuna ilişkin duyduğu endişeyle ilgili değil. Elbette, en küçük bir oy kaybının bile hayati olacağı sırat köprüsünde süren iktidarı ve kestiremediği bir sonuç için endişe duyuyor olabilir ama asıl tehlikede gördüğü koruması gereken imajı. Erdoğan için imal edilen ve korunmaya çalışılan imaj, daha önce pek çok otoriter lider için uygulanmış; “onunla” denk bir rakibin olmadığı, olamayacağı fikri üzerine kurulu. Kimseyle televizyon tartışmasına çıkmaması da bu yüzden. Karşısındaki bütün rakipler, ona karşı olan kalabalığın önemsiz parçası olarak kaldıkları sürece sağladıkları destek büyüse de tehlikesiz. Buna karşılık, çıkılacak yarışta yenebileceği garanti olsa bile kendisiyle eşit konumlandırılacak veya kendisinin de böyle pozisyon al masına neden olacak bir aktör, büyük tehlike. Bu açıdan Gül’ün muhalefetin çatı adayı olarak “kolay hedef” olmak yerine kendi gücüyle ortaya çıkması, daha riskli olacaktı. Abdullah Gül, ya Erdoğan’ın ürktüğü “psikolojik denklik” ihtimalinden kendisinin daha çok korktuğunu gösterdi ya bunu zorlamamaya ikna edildi ya da zaten hiç inanmadığı bu denkliğin başkalarınca yaratılmasını bekledi. Hangi cevap doğru olursa olsun, en çok Erdoğan’ın prim verdiği bu varsayımsal denkliğin, bu seçimde bir karşılığı olmayacak. Fakat her şeye rağmen, iktidarın endişesi ve bu endişelere ne kadar kontrolsüz çareler arayabileceği, karşı bir gündem kurulabildiği zaman ayarın nasıl bozulduğu bu tartışmanın bakiyesi olarak kalacak. Belki de; Erdoğan’ın “denk rakip” meselesini kişi bazlı olduğunda daha kolay kontrol edebildiği görüldüğü için, denkliği kişilerle değil iddialarla sağlama motivasyonu muhalalefete yön verecek. Belki, AKP ve Erdoğan’ın iktidar biçiminden rahatsız muhafazakârlar, Gül gibi “mutabakat yoksa siyasette olmamıza gerek yok” demeyip, vicdanlarının ve siyasetin gereğini yaparak temsil zorlamasına daha güçlü biçimde devam edecek. Belki de, iktidarın çıkan ve çıkması muhtemel her adaya saldırması ve engellemesi daha büyük bir itirazı besleyecek. Diktatörlüğün sıradanlaşması Diktatör olma niyetiniz varsa, ideal bir mevsimdeyiz. Sakın kaçırmayın! Neden mi? Dünyanın artık otoriter rejimleri demokrasiye zorlayacak mecali yok. Batı, kendini ideolojik ve ekonomik olarak zayıf hissediyor ve neredeyse yüz yıl önce kendi kurduğu “liberal demokratik düzenin” çöküşüne tanık oluyor. Dünya savaşı ihtimali, Soğuk Savaş yıllarında bile olmadığı kadar fazla. Bu yüzden de ABD ve diğer Batı ülkeleri, global sorunlara “Boş verelim dünyayı değiştirmeyi. Biz kendi evimizi kale duvarlarıyla sağlama alalım” diye bakıyor. Batı’dan gelen demokrasi ve reform baskısı olmayınca da dünyanın her yerinde pıtrak gibi diktatörler çıkıyor. Rahat rahat dolaşıyor, elkol hareketleri yapıyor, iki üç tehditle ABD’yi pazarlık masasına oturtuyorlar. Bunun en son örneğini bu hafta iki Koreli liderin bir araya gelip el ele, kol kola barış yapmasıyla yaşadık. Daha 6 ay önce ABD ve Kore arasında füze ve savaş riskinden söz edilirken, bu hafta efsanevi Kuzey Kore diktatörü Kim JongUn, sınırda güneyli mevkidaşı ile buluştu, el ele yürüdü, hatta nükleer silahsızlanma görüşmeleri başlatmaya karar verdi. Bunda en önemli etken, Trump’un öngörülemez davranışları ve Twitter üzerinden tehditlerinin iki Kore liderini mecburen barışa itmesi. Deli deliyi görünce sopasını saklarmış! Yine de Kore yarımadasında barış ihtimali müthiş sevindirici. Savaş seçeneğinin bertaraf edilmesi, nükleer silahların sınırlandırılması herkes için iyi. Ancak unutmayın, Kim JongUn, ülkesinde reform vaat eden bir Gorbaçov değil. Gaddar bir diktatör. Böyle bir şahsiyetin güle oynaya dünya sahnesine kabul edilmesi, birkaç yıl öncesine kadar mümkün olmazdı. Neden mi? Yakın zaman öncesine kadar Batı, kendini güçlü hissediyor ve diktatörlerle pazarlık değil onları dize getirmek ya da devirmek üzerine bir oyun kuruyordu. Soğuk Savaşı kazanmış olmanın özgüveni ile tüm dünyada kendi yönetim sistemini oturtmak istiyordu. Açık toplum, serbest piyasa. Kore gibi ülkelerle kapalı kapılar ardında ara sıra pazarlık yapılsa bile, bu asla o rejimlerle eşitlik ilişkisi üzerine kurulmazdı. Şimdi ise Batı, güçsüz. İstikrarı korumak ve kendi kalelerini sağlama almak adına bu tarz liderlere katlanmaya razı. Donald Trump geçtiğimiz haftalarda CIA Başkanı (ve şimdiki Dışişleri Bakanı) Mike Pompeo’yu Kuzey Kore’ye gönderdi, ardından da bir yıl önce tehdit ettiği Kim JongUn’u öven twitler attı. Trump, Kim’in ‘onurlu’ bir lider olduğunu söyledi. Oysa Trump’ın “onurlu” dediği 34 yaşındaki Kim JongUn, düpedüz deli. Halkını açlığa ve inanılmaz bir baskı rejimine mahkum eden, amcasını öldürten, kızınca generallerini kaplanlara yedirten, erkek kardeşini James Bond filmini aratmayacak bir sahneyle havaalanında sinir gazıyla öldürten birinden söz ediyoruz. Babadan devraldığı kapalı rejimi (İnternet dahi yok) efsanevi bir gaddarlıkla götürüyor. 100’e yakın üst düzey devlet görevlisini idam ettirdiği biliniyor. Bunlar arasında 2016’da kendi konuşması sırasında uyuklamaya başlayan ya da Meclis konuşması sırasında ‘kötü oturuşuyla saygısızlık gösteren’ bakanlar da var! Dedim ya, yepyeni bir dünya konjonktürü var ve diktatörlerle delilere gün doğdu. Saddam bugün yaşasaydı, çoktan Exxon Mobil ve Shell’le petrol anlaşması imzalamış, bir iki göstermelik reform hamlesiyle Davos’a davet edilmişti. Kaddafi ölmeseydi, bugün CNN’de Christian Amanpour’a röportaj veriyor, oğlu Seyfülislam Kaddafi her gün WhatsApp üzerinden Fransız lideri Macron’la konuşuyordu. Kim bilir, bizim Kim JongUn da belki günün birinde kendini Davos yollarında, BM koridorlarında bulur. Kuzey Kore lideri haziran ayında Donald Trump’la görüşecek. İkili görüşmelere katılan bir Güney Kore yetkilisi, CNN’e Kim’in savaş istemediğini, gerçekte ülkesinde McDonalds ve Trump Tower açmak istediğini söylemiş! Ne diyelim? Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Uluslararası ilişkilerde bildiğimiz doğrular, artık bu çivisi çıkan gezegenin yeni parametrelerini açıklamaya yetmiyor. Yeni bir dünya kuruluyor ve bir şekilde bu yeni düzenin yolu, diktatörler ve Trump Tower’dan geçiyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle