26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 7 Mart 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY yine teOrsadnaöhnteacrelakrDIŞCAUÖRMNIDHCAUERKSİİİYGBEUATLZDUEAŞTVTEUCAİSLIER AKIN ATALAY MURAT SABUNCU AHMET ŞIK Çakırözer: Eşi benzeri olmayan bir hak ihlali CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, 9 Mart’ta görülecek olan Cumhuriyet davası öncesinde gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve muhabiri Ahmet Şık’ı tutuklu bulundukları Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti. Çakırözer, “Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tutuklulukları 500 güne dayandı. Haklarında iddia edilen suç maddelerinden bugüne kadar bu kadar uzun tutuklu kalan yok. Yani örneği, eşi benzeri görülmeyen bir hak ihlali söz konusu. Hem de bu kişiler gazeteci. Yani düşünce ve ifade özgürlüklerinin en öncelikle korunması gereken kişiler. Tutuklu gazeteci ayıbı bu ülkede artık sona ermeli. Gazeteciler düşündükleri yazdıkları ve eleştirdikleri için hapse atılmamalı” dedi. 9 Mart Cuma günü Silivri Cezaevi yerleşkesinde görülecek Cumhuriyet Gazetesi davasına da gazeteciler, hak savunucuları ve tüm yurttaşları çağıran Çakırözer, “Sadece Cumhuriyet’teki meslektaşlarımız için değil düşündükleri yazdıkları nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakılan tüm gazeteciler ile, milletvekilleri ile, insan hakları savunucu ları ile dayanışma için herkesi Silivri’ye davet ediyoruz” dedi. Nasıl anlatacağız? Çakırözer ziyareti sırasında Anayasa Mahkemesi’nin düşünce özgürlüklerinin ihlal edildiği yönünde verdiği karar rağmen tahliye edilmeyen ve birinci derece mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan yazar Mehmet Altan ve yine ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle tutuklu yargılanmakta olan yazar Şahin Alpay’ı da ziyaret etti. Çakırözer, “Türkiye’nin en yüksek mahkemesi ‘Bu iddialarda suç unsuru yok. Düşünce özgürlüğü ihlal ediliyor’ diyor. Ertesi gün mahkeme ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriyor. Bunun dünyanın hiçbir yerinde örneği yok. Bu çelişki göreceksiniz AİHM’den de dönecek. O zaman nasıl anlatacağız bu haksızlık bu hukuksuzluğu” dedi. Çakırözer; Silivri’de diğer tutuklu gazeteciler Ahmet Altan, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç ile sivil toplum örgütü kurucusu Osman Kavala ile 78’liler Vakfı Başkanı ve Tükenmez Kalem Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Celalettin Can’ı da ziyaret etti. TGS’DEN SİLİVRİ ÇAĞRISI Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, yaklaşık 500 gündür cezaevinde tutuklu bulunan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile Silivri Cezaevi’nde görüştü. Tutuklu tüm gazetecilerin haber alma hakkına, basın ve ifade özgürlüğüne daha güçlü sahip çıkılması gerektiğini belirten Durmuş, “149 gazetecinin tutuklu bulunduğu Türkiye’de basın özgürlüğü yok ediliyor. Siyasi iktidar mahkemeler yoluyla gazetecilerden intikam almaya çalışıyor. Gazeteciler yıllarca cezaevlerinde hukuksuz bir şekilde tutuluyor, müebbet hapis cezaları alıyor. Aslında ‘suçları’ sadece gazetecilik yapmak. Deniz Yücel olayının da bizlere gösterdiği gibi gazeteciler cezaevlerinde siyasi rehin olarak tutuluyor. Hukuk onlar için işlemiyor. Siyasi pazarlık ve çıkar söz konusu olduğu zaman özgürlük geliyor. Murat Sabuncu’nun söylediği gibi, “Bizim talebimiz herkes için adil hukuk” dedi. Cumhuriyet davasında bugüne kadar atılan manşetlerin, yapılan haberlerin, yazılan köşe yazılarının sorgulandığını belirten Gökhan Durmuş, “Yapılan son duruşmada savunma hakkı da gasp edilerek dava sürdürüldü ve 9 Mart gününe ertelendi. 9 Mart meslektaşlarımızın özgürlüğüne kavuştuğu gün olsun istiyoruz ve herkesi Silivri Cezaevi’ne çağırıyoruz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet TGC Başkanı Olcayto Berberoğlu’nu ziyaret etti Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto , Maltepe Yarı Açık Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP İstanbul Milletvekili ve gazeteci Enis Berberoğlu’nu ziyaret etti. Olcayto, “Haber yapmak, yazı yazmak, düşünceyi ifade etmek demokratik ülkelerde suç değildir. Bizde de suç olmamalıdır. Bütün gazeteci arkadaşlarımızın serbest bırakılmaları en büyük dileğimiz dir” dedi. Berberoğlu’nu sağlıklı ve moralli gördüğünü anlatan Olcayto, “Berberoğlu, özellikle bu zor günlerde gazetecilerin dayanışma içinde olmaları gerektiğine dikkat çekti. Ben de meslek örgütü olarak elimizden geldiğince gazeteciler ara sında dayanışmayı sağlamaya özen gösterdiğimizi cezaevindeki meslektaşlarımızı yalnız bırakmamak içinde uğraş verdiğimizi kendisine anlattım” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘Duruşmada söz hakkınız olsa heyete ne derdiniz’ sorusunu yanıtlayan gazeteciler ‘Bitirin bu adaletsizliği’ çağrısı yaptı Dışarıdaki Gazeteciler, AKPGülen cemaati ortaklığı ile 2011’de OdaTV, KCK Basın de rengârenk balonlar uçurdular, elle yürüyüşler düzenleyip, yan yana yürüdükleri kişilere sarıldılar. Meslek davalarında gazetecilik faaliyetle taşlarına uygulanan tecridi kırmak ri yargılanırken bir araya geldi. Ara için cezaevine kartpostallar yolladı dan geçen sürede gazeteci yargılamaları bitmediği için onların mesaisi de bitmedi. Cumhuriyet gazetesi CANAN COŞKUN lar. 9 Mart’ta 6. duruşması görülecek Cumhuriyet davası öncesi bir kez daha bir araya gelip son eksiklikleri ta ne 31 Ekim 2016’da başlatılan operasyon mamladılar. Dışarıdaki Gazeteciler’e toplan la tekrar toplandılar. 24 Temmuz 2017’de tıda “Duruşmada söz hakkınız olsa heyete başlayan Cumhuriyet gazetesi duruşmala ne derdiniz” sorusunu yönelttik. Yanıtların rı öncesi yaptıkları eylemlerle adalet tale da yargılamayı yapan hâkimlere şöyle ses bini vurguladılar. Bunun için adliye önün lendiler: DEVLETİ ÇÖKERTMEYE Mİ ÇALIŞIYORSUNUZ? Ertuğrul Mavioğlu: Galatasaray’da, Tünel’de, Kadıköy’de, Çağlayan’da, Silivri’de toplandık. Her yerde sloganlarımızla bu davanın nasıl gayri adil olduğunu anlattık. Hiçbir zaman bizim sesimizi duymadınız. Bir atasözünü anımsatıyor bu durum bana. Görmek istemeyenden daha kör, duymak istemeyenden daha sağır kimse bulunamaz. Bitirin bu adaletsizliği. Hakikatin savunulmaya ihtiyacı var. Yalanlar gibi havaya uçmaz hakikat. Yalanı havaya salarsın bulduğu insanı bir şekilde etkiler. Algı yönetimi denen kavram bugünlerde çok moda. Hakikat savunucularını içeri atmak, onları bu şekilde cezalandırmak yaşadığımız ülkenin cehenneme dönüşmesinde çok önemli bir etki yaratıyor. Sizden hakikati savunmanızı beklemiyoruz ama hakikat savunucularının önünü bu denli kesme konusunda 1 yılı aşkın süredir yapmış olduğunuz Ahmet Şık açısından OdaTV’yi düşündüğünüzde 2 yıl bu kadar emir üzerinden bir adalet mekanizması kurmak Türkiye’de adalet mekanizmasına olan inancı da sarsmış durumda. Bu saatten sonra arkadaşlarımızı bıraktığınızda bu geri gelir mi, gelmez ama en azından biz arkadaşlarımıza kavuşuruz. Adalet Bakanı, “Adalet yoksa devlet çöker” diyor. Siz devleti mi çökertmeye çalışıyorsunuz? Mesleğinize hakaret EDİLİYOR Timur Soykan: Deniz Yücel olayından sonra mesleğinizin onuruna hakaret edilmiş gibi hissediyor musunuz? Bütün bu süreçleri yaşanırken hep maske kullanma fırsatları vardı. Artık iktidarın sopası olduklarını, yargının artık hiçbir bağımsızlığının olmadığını, insanları rehin alıp uluslarlarası pazarlıklar çevirecek bir çeteye dönüştüklerini bütün dünyaya sergilediler. Bir insanın onuru olan mesleğine bu kadar tecavüz edilirken ne hissettiniz? Biz aslında bunların hepsini tam 7 yıl önce yaşadık. 7 yıl önce kendilerini muktedir zannedenler polisin, yargının, devletin kendi elin de olduğunu zannedenler gerçeği, hakikati yine yok etmeye, onu hapsetmeye çalışıyorlardı. Yıllar geçti, sonra gördük ki o kumpası kuranlar, gerçeği yokedebilecek kadar güçlü olduğunu zannedenler Ahmet Şık’ın 2011’de cezaevinden çıkarken söylediği gibi kendilerini Silivri Cezaevi’nde buldular ve anahtarlar ters döndü. Biz biliyoruz ki bu anahtarlar yine ters dönecek. İnsanlık tarihinde binlerce yıllık birikimi adalete tecavüz edildiğinde bundan karlı çıkılmayacağını gösteriyor. O anahtarların geri döndüğü, kendilerinin o adalete muhtaç olacakları günleri yaşayacaklar. BURADA YAŞANANLAR OYUN DEĞİL ELİF ILGAZ: Aylardır burada gazetecileri, meslektaşlarımızı, dostlarımızı yargılama adına bir müsamere sergilenmekte. Burada yapılan yargılama değil, “mış” gibi yapılıyor. Siz hâkimler yargılıyormuş gibi yapıyorsunuz, avukatlar ve sanıklar savunuyor‘muş’ gibi yapıyor. Herkes hukuk varmış gibi rolünün hakkını veriyor. Biz, izleyiciler de... Sesimizi çıkarmadan, izliyor, oyunun bir parçası oluyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz zarların hileli olduğunu. Ben artık bu sıraların izleyicisi olmak istemiyorum, isyan ediyorum! Daha ne kadar çalacaksınız ömürlerinden? Daha kaç yıl, kaç ay, kaç gün, kaç saat? Oysa masum birinin hayatından bir saniyesini bile almaya hakkı nız yok biliyorsunuz değil mi? Size hatırlatmak isterim burada yaşananlar bir oyun değil. Mesleğinin onurunu koruyan, sadece gazetecilik yaptıkları ve gerçekleri yazdıkları için uğruna ağır bedeller ödeyen bu arkadaşlarımız için hayat hücrede devam ediyor. Söyleyin daha ne kadar hukuk varmış gibi yargılayacak, devam edeceksiniz bu oyuna? Hâkim bey, sizin elinizde. Yargı bağımsızdır. Siz bağımsızsınız. Bozun oyunu ve kenara koyun o zarları. Hatırlayın aylardır nasıl çürütüldüğünü iddiaların. Açın hukuk kitaplarını, aklınızı, vicdanınızı dinleyin, verin kararınızı. Adalet hukukla sağlanır hâkim bey, size öğretecek değilim. Hukuka bağlı kalın. O temeli sarsmayın. TOPLUMSAL GÖREVİ YARGILIYORSUNUZ Gülşah Karadağ: Bu iddianameyi yazan savcı da bu iddianameyi kabul eden hakim de hukuksuz davranıyor. Çok isterdim bunları şikâyet edebileceğimiz bir merci olmasını. Bizzat meslektaşları bunun ve bunun gibi diğer basın iddianamelerini kabul edeni de yazanı da görevden atsınlar. Çünkü iddianameniz hukuki ve kanuni değil. Bir gün beni yargılayacak olsanız burada size söyleyeceğim tek şey “Kendi gazeteciliğimden aynı zamanda Cumhuriyet gazetesindeki arkadaşlarımın gazeteciliğinden o kadar eminim ki hukuk çerçevesi içinde kalan bizleriz, Türki ye Cumhuriyeti yasaları çerçevesinde kalan biziz, bu yasaları çiğneyen sizsiniz. Haklı olduğumuzu, adaletin tarafında olduğumuzu biliyoruz. Siz kim oluyorsunuz da gazeteciliği yargılıyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz ki ‘hükümeti eleştirdi’ diye gazeteciliği yargılıyorsunuz. Gazeteci dediğin budur zaten. Gazeteci dediğin saklanan, gizlenen yolsuzluktan, usulsüzlükten, hukuksuzluğa kadar ne varsa onu ortaya çıkarandır. Gazeteci, hükümetin, siyasetçinin, muhalefetin gizlediği, sakladığı işleri ortaya çıkarır. Siz kim oluyorsunuz ki kalkıp bu toplumsal görevi yargılıyorsunuz? DAVA Hukuken sıfırlandı Fatih Polat: Bu dava bir gazetenin yayın politikasının yargılandığı siyasi bir dava olarak başladı. Ahmet Şık’ın savunması engellenerek salondan çıkarılmasıyla da adil yargılamanın olmazsa olmaz koşulu olan silahların eşitliği ilkesine tamamen son verilmiş oldu. Dolayısıyla hukuken de sıfırlanmış bir dava ile karşı karşıyayız. Bu da vadan bize kalan meslektaşlarımızın iletişim fakültelerinde ders niteliğinde okutulabilecek olan onur verici savunmalarıdır. İki boyutuyla hatırlayacağız. İlki adil yargılanma hakkının ayaklar altında çiğnendiği bir yargılama usulü, ikincisi bu yargılama usulüne karşı sürekli dik durarak sağlam savunmalarıyla tarihe not düşen gazeteci duruşu. eAddidaayvloeerttuem dadbgdeeuGanğümülielylevtaoeümdleiad:lynelaCiektvnteeesiühtyittzeereelnti.dkkntHliaeyeGeşomdplraööeuirnşmrıgiezii.lliei haber 9 Kadının yeri cehennemin dibi Kadını aradığınızda onu bu toplumun güvenli olarak belirlediği dar bir alanda elinizle koymuş gibi bulursunuz. Kadın buralarda öyle fazla uzağa gidemez, geniş bir hayat hayal edemez... Yukarı çıkamaz, derine inemez. İpi kısadır. Ya mutfakta soğanların ve patateslerin hemen yanındadır ve patlıcan kızartmakta, fasulye ayıklamakta, turşu kurmaktadır; Ya da tencerelerin, tavaların, tabakların, bardakların, yıkanmış, yıkanmamış bulaşıkların arasında bir ileri bir geri sallanmaktadır. Zaman zaman pencereden dışarı bakmaktadır ve çatalların ve bıçakların sivrisi hep kalbine kalbine saplanmaktadır. Olmadı, çamaşır makinesinin dibinde, kirli yığınının altında, ütü masası kadar dar bir alanda iki büklüm yatmaktadır. Karnında bir sancı, kasıklarında bir akrep, onu kadınlığından sokmaktadır. Evden ancak bakkala, manava kadar uzaklaşır; bazen berbere gider, bazen ağdaya, bazen komşuya, bazen sinemaya. Gider... gider... gider... Ve nihayetinde hep onun için belirlenen o güvensiz yere, kapalı kapıların çekili perdelerin arkasında, ona öğretildiği gibi güven içinde yaşamaya döner. Tertemiz evlerde kirli düşlerle, kimseyi üzmeden ve namusuna leke değdirmeden, kadınlığın tedirginliğinde sadece izin verilen ölçülerde var olmaya devam eder. İlk kanamasında bir tokatla kendine getirilir, son kanamasında sosyal hayatın kimsesizler mezarlığına gömülür. Onaylanmayan aşkları tadamayacağına, gemileri yakamayacağına, farklı davranamayacağına, tabulara kafa tutamayacağına ikna edildiğinden; Fikirleri dolaptaki kıyafetlerin ölçülü kısalığına, yakaların temkinli açıklığına kilitlidir. Hedeflerine erkeğin izin verdiği uzaklıkta durur. En çok topuklu ayakkabıları kadar yükselebilir yerden. En çok, ailesinin haysiyetine zeval getirmeyecek kadar genişler fikren. Sadece kendi içinde delirirse iner derine. Kutsal aile ile kutsal toplumun hedefindedir ve yapma denileni yaptığı anda hayatı artık tehlikededir. Bir erkeğin bir kadını öldürmesi, aile mahkemeleri kurulup kadınların intihara sürüklenmesi, evden kaçan kızların illa kötü yola düşmesi o yüzden bu coğrafyada kimseyi şaşırtmaz. Yoldan çıkan kadının başına her türlü felaket gelir. Yasaları korkunç bir eril yargıya göre düzenleyen ve kadınlığı bir varoluş hatası olarak gören kültürlerin tehdidindeki varlığı lanetlidir. Onu ne doğurganlığı kurtarabilir bu lanetten ne de kadim kültürlerde taşıdığı değerler. Kadının yeri neresidir diye tartışırken bile, o yer erkeğe göre belirlenir. Kadını cennetle cehennem arasındaki bir Araf’ta, bir lekeleyip bir melekleştiren şizofren kültür onun erkeğin altında mı, yanında mı yoksa üstünde mi olduğunu tartışadursun... Medeni bir erkek milyonların gözü önünde “Kadın kendi istikbalini bir adamın vicdanına, aşkına, samimiyetine, günün sonunda bir gün aklının karışmasına yanılgılarına bırakmamalı” diyerek “medeni” bir kadını kadın erkek eşitliğine ikna etmeye çalışıyorsa... Ve o “medeni” kadın, erkeğin bu endişeli uğraşına “Ama..” diye başlayan ve erkeğin kadına üstünlüğünü savunan cümlelerle cevap vermekte ısrar ediyorsa... Bu topraklarda kadının yeri bellidir. O yer daha uzun süre cehennemin dibidir. l ÖZGÜR GÜNDEM DAVASI Ragıp Zarakolu için yakalama kararı kalktı Gazeteci İnan Kızılkaya, yazarlar Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın uzun süre tutuklu kaldığı KHK ile kapatılan Özgür Gündem gazetesi ana davasına dün İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada Necmiye Alpay, Kemal Sancılı ve İnan Kızılkaya ile avukatları katıldı. Davada yargılanan Ragıp Zarakolu’nun avukatı Sennur Baybuğa, müvekkilinin İsveç’teki açık adresini mahkemeye bildirdiğini, İsveç adli makamları ile adli yardımlaşma yoluna gidildiğinden müvekkili hakkındaki yakalama kararının kaldırılmasını istedi. Ara kararını açıklayan mahkeme, avukatların imajları alınan dijital materyallerin iade edilmesi talebini kabul etti. Avukat Eren Keskin hakkındaki adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebini reddeden mahkeme Zarakolu hakkındaki yakalama kararını kaldırdı. İsveç adli makamları ile yapılacak olan adli yardımlaşma sonucu celse arası Zarakolu’nun ifadesi video konferans sistemi yolu ile alınacak. Duruşma 4 Haziran’a ertelendi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle