19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA AtinaÜsküp ‘isim’ diyaloğunda... Yunanistan ve Makedonya arasındaki “isim sorununun” çözümüne ilişkin taraflar arasında müzakereler sürüyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias önceki gün Makedonya’ya giderek Üsküp’te mevkidaşı Nikola Dimitrov ile bir araya geldi. Kotzias basın açıklamasında, “Bu gün sorunu çözmek için adımlar attık. Her iki tarafın pozisyonunu açıkça belirten bir metin oluşturuldu. Metin, BM’ye sunulacak” diye konuştu. Yunanistan, kendi sınırları içinde “Makedonya” isimli bir bölge bulunduğu gerekçesiyle bu ülkenin isminin değiştirilmesini talep ediyor, Makedonya ise bu talebi reddediyordu. Cumartesi 24 Mart 2018 AB’den elçi [email protected] EDİTÖR:BETÜLBERİŞE TASARIM:EMİNEBİLGET [email protected] 7 Çin ve ABD donanması karşı karşıya ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e ‘ek gümrük vergileri’ kararıyla başlayan ticaret savaşı krizi sonrasında bu kez de iki donanma karşı karşıya geldi. Çin, ABD donanmasına bağlı bir destroyerin Güney Çin Denizi’ne girmesi üzerine Washington yönetimini provokasyon yapmakla suçladı. Çin Savunma Bakanlığı Sözcüsü Rın Guoçiang, yaptığı basın açıklamasında, ABD donanmasına bağlı USS Mustin adlı bir destroyerin Güney Çin Denizi’nde bulunan Nanşa Adaları’ndaki yapay Mischief resifine 12 mil yaklaşması üzerine Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na (ÇHKO) bağlı Huangşan ve Cınciang firkateynlerinin bölgeye sevk edilerek, destroyeri bölgeyi terk etmesi için uyardığını ifade etti. ‘Provokasyon’ Washington yönetiminin seyrüsefer serbestisi adı altında Güney Çin Denizi’nde yasadışı ve provokatif hareketlere girdiğini ve bu eylemle bölgenin barış ve istikrarını tehlikeye attığını savunan Rın, ABD’nin bu eylemlerinin Çin’i savunma kapasitesini daha güçlendirmeye, güvenliğini ve egemenliğini sıkı bir şekilde savunmaya teşvik ettiğini vurguladı. Sözcü Rın, USS Mustin’in Güney Çin Denizi’ndeki ilgili bölgeye girmesinin ciddi siyasi ve askeri provokasyon olduğuna dikkati çekerek, buna kesinlikle karşı çıktıklarının altını çizdi. l Haber Merkezi Bölgede polis yoğun güvenlik önlemleri aldı. Fransa’da dIŞeİDhşetiyÜayşçiatkimridşıiinı Son dönemde IŞİD’in Irak ve Suriye’de etkinliğini yitirmesinin ardından ülkelerine dönen yabancı militanların endişesini yaşayan Avrupa dün bir kez daha terörle sarsıldı. Fransa’nın güneyindeki Trebes kasabasında bir süpermarketi basan silahlı saldırgan iki kişiyi öldürdü. Baskından önce yolda da bir kişi öldüren, “IŞİD’e bağlı olduğunu” açıklayan saldırgan, sekiz kişiyi de markette uzun süre rehin tuttu. Yaklaşık üç saat sonra güvenlik güçlerinin markete düzenlediği operasyonda öldürüldü. Fransa İçişleri Bakanı Gerard Collomb, Faslı olduğu belirtilen, kimliği Redouane Lakdim (27) olarak açıklanan takip altındaki zanlının radikalleşme eğilimi olmadığını, küçük suçlardan sabıkası bulunduğunu kaydetti. Polisi vurdu Collomb, zanlının Trebes yakınlarındaki Carcassonne kasabasından olduğunu açıkladı. Lakdim’in Trebes’deki rehine krizinden önce Carcassonne’de sürücüsünü yaraladığı, içindeki yolcuyu öldürdüğü bir aracı çaldığı, ardından yakınlarda iş arkadaşlarıyla koşuya çıkan bir polisi vurduğu belirtildi. Görgü tanıkları üzerinde silah, bıçak ve el bombaları bulunan saldırganın markete girmeden önce tekbir getirdiğini aktardı. Fransız BFM kanalının haberine göre, saldırgan 2015’teki Paris saldırılarının hayatta kalan tek zanlısı Salah Abdeslam’ın serbest bırakılmasını istedi. Dün akşam saatlerinde ise saldırıyı IŞİD’in üstlendiği gündeme yansıdı. Fransa’da IŞİD’in 2015 yılında düzenlediği Paris saldırılarının ardından olağanüstü hal ilan edilmişti. 130 kişinin hayatını kaybettiği saldırılar sonrası uygulanan OHAL, geçen ekim ayı sonu itibarıyla kaldırılmıştı. LondraMoskova arasındaki casus krizinde karşılıklı diplomatları sınır dışı hamlelerinin ardından AB de Rusya’daki temsilcisini geri çağırdı Avrupa Birliği (AB) liderleri, eski Rus çifte ajan Sergey Skripal ve kızının iki hafta önce Britanya, Salisbury’de bir tür sinir gazıyla zehirlenmesiyle başlayan krizde Londra’ya tam destek çıktı. Dün Brüksel’de düzenlenen AB liderler zirvesinin ardından birliğin Moskova’daki diplomatik temsilcisi istişareler için geri çağrıldı. AB Konseyi’nden yapılan açıklamada “Saldırının ardında Rusya’nın bulunduğu konusunda görüş birliğine vardık. Ortak güvenliğimize karşı bu ciddi meydan okuma karşısında Britanya ile koşulsuz dayanışma içindeyiz” denildi. ‘Avrupa’ya tehdit’ Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, Almanya Başbakanı Angela Merkel’le düzenlediği basın toplantısında, “Salisbury saldırısı, AB’nin güvenliğine ve egemenliğine yönelik bir tehdittir. Fransa ve Almanya, bu tehdide hızlı ve işbirliği halinde ya Brüksel’deki zirvede AB’den çıkış sürecindeki Britanya’nın Başbakanı May ile Merkel ve Macron bir araya geldi. nıt verecektir” diye konuştu. Merkel de “Rusya’nın saldırıdaki rolü olduğuna dair ellerinde somut deliller olduğunu” söyledi. Diğer yandan Reuters’e konuşan bir AB yetkilisi, bazı üye ülkelerin Britanya Başbakanı Theresa May’in Rus diplomatları sınır dışı etme yönündeki çağrısına olumlu baktığını söyledi. Habere göre, 28 üye ülkeden Rus diplomatları sınır dışı etme önerisini destekleyenler arasında, Litvanya ve Fransa bulunuyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ise “saldırıya yanıt olarak ek yaptırımlar yolda” diyerek söz konusu iddiaları destekler nitelikte açıklamada bulundu. Rusya tepkili Britanya, 4 Mart’ta Skripal ve kızının zehirlenerek komaya girmesine neden olan suikastla ilgisi olduğunu iddia ettiği Rusya’nın 23 diplomatını geçen hafta sınır dışı etmiş, iddiaları reddeden Moskova ise bu adıma aynı şekilde karşılık vermişti. Bu arada Rusya’da görev yapan 23 diplomat ve ailesi de dün Moskova’daki Britanya elçiliğinden ülkelerine döndü. AB’nin ortak tavrına Moskova’dan yanıt ise gecikmedi. Kremlin Sözcüsü “karar kabul edilemez” derken Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Britanya’yı müttefiklerini “agresif adımlar atmaya zorlamakla” suçladı. Lavrov, “Londra’nın amacı, Batı ülkeleriyle Rusya arasındaki krizi daha da derinleştirmek” diye konuştu. İlk grup İdlib’de Suriye’de cihatçıların kontrolünde bulunan ancak ordunun büyük kısmını ele geçirdiği Doğu Guta’nın Haresta kasabasından önceki gün tahliye edilmeye başlanan Ahrar’uş Şam militanlarıyla ailelerinin ilk grubu İdlib’e vardı. İkinci grubun tahliyesine ise dün başlandı. Peşi sıra anlaşmalar Devlet televizyonu dün 882 kişiyi taşıyan 15 otobüsün bölgeden ayrıldığını, bunlardan 283’ünün militan olduğunu aktardı. Muhaliflere yakın Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, önceki gün ayrılıp İdlib’e varanların sayısını 1500 olarak verdi. Suriye dev let televizyonu Guta’da cihatçıların yönetimi altındaki son bölgeler den birinin daha teslim olduğunu belirterek Feylak el Rahman örgü tü ile Arbin, Cobar, Zemelka, Ayn Terma’yı kapsayan benzer bir an laşmaya varıldığını duyurdu. An laşmanın “Militanlar ve ailelerin den oluşan yaklaşık 7 bin kişi yi kapsadığı” aktarıldı. Aralarında Duma’nın da olduğu diğer bölgelerde de anlaşma için görüşmelerin sürdüğü kaydedildi. Altı yıldır cihatçıların kontrolün Zemelka’ya yönelik önceki günkü ordu bombardımanlarında muhalif kaynaklarca en az 30 kişinin yaşamını yitirdiği, 10 kişinin yaralandığı duyuruldu. de, Suriye ordusu kuşatması altın rafından 2016’da Halep’in alınması da bulunan Doğu Guta’nın tamamen nın ardından en büyük zafer olacağı ele geçirilmesinin Şam yönetimi ta yorumları yapılıyor. Trump’tan ‘şahin’ atama ABD Başkanı Donald Trump, Ulusal Güvenlik Erdoğan karşıtı Danışmanı Herbert Raymond McMaster’ı görevden aldı. Yerine, eski Başkan George W. Bush döneminin şahinlerinden, dış politikadaki sert çizgisiyle bilinen John Bolton’ı atadı. Trump Twitter’dan McMaster’a hizmetlerinden ötürü teşekkür etti. demeçleriyle biliniyor Trump yönetiminin Bolton atamasının ardından Türkiye ile ilgili de McMaster Bolton ğerlendirmeleri de tekrar gündeme geldi. Fox News kanalında yorumculuk McMaster yerine atanan eski BM Daimi Temsilcisi Bolton, yapan Bolton, katıldığı bir programda Suriye’de durumun oldukça karmaşık olduğuna dikkat çekerek “Korkarım ki Obama’nın Trump’ın bu hamlesi etrafını “şahin” olarak bilinen neomuhafazakârlarla donatma çabasın 14 ay içinde Trump’ın üçüncü ulusal güvenlik danışmanı oldu. da olduğu yönündeki yorumları artırdı. Bolton (69), İran ve Kuzey Kore’ye karşı askeri gücün kullanılması, nin ardından Trump’ın, Bolton’u Dışişleri Bakanı olarak atamayı düşündüğünü ancak bıyıkları nedeniyle son döneminde ve Trump yönetiminde de şu ana kadar ABD menfaatlarını korumak ve hâlâ NATO müttefikimiz olan Türkiye ile IŞİD’e karşı desteklediğimiz Kürt güçler arasında çatışma ihtimalinden kaçınmak üzere etkili bir bir stratejimiz yok’’ demişti. ABD’nin YPG’ye destek vermesini “ma Rusya’ya karşı ise daha sert önlemler alınması gerektiğini düşünen, İran ile nükleer anlaşmaya karşı bir isim. Filistinİsrail krizinde iki devletli bir çözüme de muhalif olan Bolton’un yeni pozisyonu İsrail hükümeti tarafın vazgeçtiğini yazmıştı. McMaster’ın görevden alınacağı iddiaları ise bir süredir gündemdeydi. Yola birlikte çıktığı çok sayıda isimle yollarını ayıran Trump’ın McMaster’ı kovulacaklar listesinin alesef Trump yönetiminin devam ettirdiği, Obama’nın yetersiz stratejisinin bir parçası” olduğunu söylemişti. Bolton ‘’Biz IŞİD’i yenmek için Kürtleri destekledik... Ancak yeterince dikkate almadığımız şey, bu Kürt güçlerin Türkiye’nin on yıllardır mücadele ettiği Marksist bir grubun müttefiki olmasıydı’’ de dan memnuniyetle karşılandı, İran ve Filistin’den ise sert eleştiriler yükseldi. İran Muhafız Konseyi Başkanı, Halkın Mücahitleri’nden yana açıklamalarına işaretle Bolton için “terör destekçisi” ifadesini kullandı. Bolton, başına yazdığı iddia ediliyordu ancak Beyaz Saray Sözcüsü iddiaları yalanlamıştı. McMaster, ABD’yle Türkiye arasında yeni mekanizmaların kurulduğu mekik diplomasisi sürecinde Ankara’yı ziyaret etmiş mişti. Bolton, artık Türkiye’ye karşı daha baskıcı olmaları gerektiğini, zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çok tehlikeli bir oyun oynadığını” söyleyip şu ifadeleri kullanmıştı: “Bence asıl endişe kaynağı Erdoğan. Endişem şu ki laik anayasası iptal ederek Türkiye’de İslamcı devletin temellerini atıyor. Kendisi Belediye 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalini de sa ti. Trump’ın bu hamlesi, 13 Mart’ta Başkanı iken ‘Demokrasi bir tramvaydır, git vunan Bush ekibinin içindeydi. Bıyık çekincesi!.. Mayıs ayında yapılması planlanan Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı görevden alarak yerine şahin kimliği ile dikkat çeken CIA Direktörü Mike Pompeo’yu getirmesinden günler sonra geldi. Pompeo’nun yerine geti tiğimiz yere kadar gider, orada ineriz’ demişti. Korkarım ki artık tramvaydan iniyor. Dolayısıyla Türkiye halkıyla konuşmalıyız, ‘NATO üyesi olmak istiyor musun, istemiyor musun’ diye üzerine gitmeliyiz. Erdoğan eylemleri tam tersiyken NATO yanlısı olduğunu savu Jongun’u bir araya getirecek zirve rilen yardımcısı, işkence yanlısı Gi namaz.” Bolton, Türkiye’de 15 Temmuz darbe öncesi Bolton’un ataması endişe yarattı. ABD basını başkan seçilmesi na Haspel’de CIA’in ilk kadın direktörü olmuştu. girişimi yaşanırken de “Erdoğan’ın ardından yas tutmayacağını” ifade etmişti. Fransa’nın utancı Sarkozy Evvela bir yabancı diktatörün finansmanıyla seçilmiş ve işbaşına gelmiş, sonra, seçimini sağlayan “finans kaynağı”nı, kirli çamaşırlarını ortaya çıkarması korkusuyla yok etmiş… İki günlük gözaltının ardından, adli denetim koşuluyla serbest bırakılan Sarkozy skandalı böyle özetlenebilir.  “Yolsuzluk”, “yasadışı finansman” ve “Libya fonlarını alıkoymak”la itham edilen Sarkozy hakkındaki suçlamalar kanıtlanırsa, eski Fransa Cumhurbaşkanı on yıla dek varan hapis cezası alabilecek. Skandalın düşündürücü olan iki temel boyutu var: Biri, Batı demokrasilerinin açık değerler krizi ve erozyonu; diğeri bu değer krizine rağmen demokratik mekanizmaların bir biçimde hâlâ eski bir cumhurbaşkanını yargı önünde çıkaracak reflekslere sahip bulunması…       Hukuk devletine yakışan bir adalet arayışının ne kerte gerçekleştirileceğini ve bu refleksin ne oranda sürdürülebileceğini hep birlikte göreceğiz. Libya halkının kayıplarını ve acılarını hiçbir şey telafi etmeyecek ancak, belki bir ümit… Fransa’da kirli emellere alet edilen “devlet raconu”nun masaya yatırılışına tanık olacağız. ‘Demokrasiden sonra’nın imgesi  Bunlar başlı başına Sarkozy skandalını, “Fransa’nın Watergate”ine dönüştürmeye yetecek nitelikte. Fransa “devlet başkanlığı”nın gangster raconuyla hareket eden bir tek adama alet olması, gerçekte rastlantı değil. Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu yıllarda bu köşede sıklıkla bahsettiğim tarihçi Emmanuel Todd’ın “Demokrasiden Sonra/Après la démocratie” isimli kitabı, bu bağlamda hayli zihin açıcı.    Sarkozy meşrebindeki birisinin Cumhurbaşkanlığa gelmesinin Fransa gibi bir Batı demokrasisinde bir yol ayrımı olduğuna işaret eden kitap, “Agresif, dengesiz, narsisist, zenginlere hayran, ekonomi ve diplomaside kifayetsiz birinin nasıl olup ta cumhurbaşkanı olduğuna” mim koyuyor ve de bu soruyla başlıyordu.   Todd, Sarkozy’nin, Fransızların, “iş bitirici”, “karar alıcı” ve “güçlü adam” arayışlarıyla birlikte “güçlü kimlik” manivelasını kullanarak bulunduğu konuma sahip çıktığını anlatıyordu.. Bu yolda Sarkozy kendisini, “Fransızları içdış tehditten koruyan alternatifsiz lider” kisvesiyle tanımlayarak kodlamıştı. “İç tehdit”, Müslüman göçmenler... “Dış tehdit” de AB kapısından püskürtülen Türkler oluyordu... Sarkozy, artık bugün Batı demokrasilerinde yaygın paradigmaya dönüşen “kimlik saplantısını”, ülkede ilk kez bir “ulusal kimlik bakanlığı” kurmaya dek vardırmıştı. Despotlar cesaretlendi Kişiselleştirilmiş ve ulusun kaderine, kimliğine yön veren bu Cumhurbaşkanlığı tarzı, Fransa da o güne değin Cumhurbaşkanlığında görmeye alıştığımız Chirac ve Mitterand’ın “kurumsal” tarzından çok farklıydı. Sarkozy bu nedenle çok bariz bir yol ayrımı. Ve sade Fransa da değil, Trump Amerikası’nda da bugün gördüğümüz destursuz “one man show/tek adam şov” rejimler için de bir dönemeç sayılıyor. Avrupa demokrasilerinde popülizme kayışın başlangıcı 2000’ler başında Berlusconi idi ise; kendisini yasalar ve kuralların üstünde sayan,  “ben merkezci”, “narsisist”, “yaptım oldu”cu “tek adam sendromu”nun fitilleyicisi, Kaddafi skandalı ile şimdi Fransa’nın utancına dönüşen Sarkozy oldu. Avrupa ve Batı demokrasilerinin “başkalaşma” süreci, böylelikle 2010’lar başında tamamlandı. “Her şeye maydanoz Başkan baba” şablonu, şoke edici bir istisna olmaktan çıkıp, dört dörtlük model oldu. Batı bu kalıba devşirilince, postmodern “Çar”lar , “Reis”ler, “imparator”lar önünde totaliter icraatlarının kıyaslanacağı, yargılanacağı ölçü/kriter kalmadı. Çin’in “son imparator”u Xi Jinping örneğin kendisini “ömür boyu başkan” ilan etti.  Trump’ın Jinping’i kınamak bir yana, kıskandığı söylendi. Putin de yüzde 70’le seçilmeyi hedeflediği son başkanlık seçiminde,  “bingo” yüzde 75’in üstünde oyla istediği hedefi 12’den vurdu.  İşler artık önden istenilen kesin oy miktarını tutturmaya dek vardırıldı. Putin de artık Batı tarafından yargılanmak, itham edilmek ve yalnızlaştırılmaktan hiç çekinmiyor. Niye çekinsin ki? Batı’nın liderleri de bundan böyle kendisine benziyor.  Sığınmacı trajedisi... Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki bir sığınmacı kampında 26 yaşındaki bir Suriyeli, uzun süredir burada bekletilmelerini protesto için üstüne benzin döküp kendini ateşe verdi. Göçmen Politikası Bakan Vekili Dimitris Vitsas’ın kampı ziyaret etmesinin ardından meydana gelen olaydan hemen sonra hastaneye kaldırılan Suriyeli gencin yaşamsal tehlikede olmadığı açıklandı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle