14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 24 Şubat 2018 ‘Barış’a I. lk cezaTASARIM:SERPİLÜNAY haber 11 Barış bildirisini imzalayan 3 akademisyene 1 yıl 3’er ay hapis cezası verildi. Hüküm giyenlerden Prof. Dr. İzzettin Önder, “İmzayı kamu vicdanı için attım” dedi Güneydoğu Anadolu’daki çatışmalı sürecin sonlandırılması amacıyla “Bu suça ortak olmayaca ğız” bildirisine imza attıkları için ge rekçesiyle örgüt propagandası suçla masıyla ayrı ayrı dava larda yargılanan akade misyenlerin davaların dan birinde dün ilk ceza lar verildi. Prof. Dr. İzzet CANAN COŞKUN tin Önder, Ayda Rona Aylin Altıbay Cingöz ve Ez gi Pınar’a 1 yıl 3 ay hapis cezası veril di. İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkeme si’nde dün 10 akademisyenin davası görüldü. ‘Devlete çağrı’ suçu! Savcı Caner Babaloğlu, duruşmalarda, birbirinin birebir aynısı 10 esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Savcı Babaloğlu mütalaalarında, bildirinin “terör örgütünün eylemlerini kamuoyunun dikkatinden kaçırmak ve olayların tek sorumlusunun devlet güvenlik güçleri olduğunu anlatmak” amacı taşıdığını öne sürdü. Bildirideki “katliam”, “işkence”, “sürgün”, “kasıtlı ve planlı kıyım” gibi kelime ve kavramların bilinçli olarak seçildiğini ve vurgulandığını savunan savcı, böylelikle örgüt propagandası suçunun tüm unsurlarının oluştuğunu söyledi. Savcı Ba Akademisyenler için adliye önünde destek eylemi yapıldı. baloğlu, suç unsuru içermeyen bir bildiriye imza atmanın bireyin en temel demokratik haklarından olduğunu belirterek, “devlet güçlerini katliam yapmakla itham ederek ve yalnızca devlete çağrıda bulunmanın” terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren faaliyetlerini meşru gösterme kastı taşıdığını iddia etti. Hapis yatmayacaklar Savcının mütalaasını açıkladıktan sonra son sözü sorulan İstanbul Üniversitesi’nden emekli Prof. Dr. İzzettin Önder, “51 yıldır kamu görevin de bulundum. Ben sadece insanların öl memesi için bir bil diri imzaladım. Bu nu güçlü bir kamu vicdanı oluşturmak amacıyla yaptım” de di. Mahkeme, Ön İzzettin Önder der ile İstanbul Üniversitesi’nden Ay da Rona Aylin Altınay Cingöz’ün dos yalarını karara bağlayarak, “örgüt pro pagandası yapma” suçlaması ile 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmaları na hükmetti. Heyet, hükümlerin açık lanması ise geri bıraktı. ‘Karar, özgürlük ihlalidir’ İstanbul Üniversitesi’nden ihraç edilen Ezgi Pınar ise savunmasında şunları söyledi: “Barış Bildirisi nedeniyle işinden olan, linç edilen birçok meslektaşım gibi ben de demokratik bir toplumda yaşamıyor oluşumuzu dert ediniyorum. Bildiriyi de kamu vicdanı adına yaşanan şiddete dikkat çekmek için imzaladım. Ben konforlu bir alandayken annelerin çocuklarının cesedini buzdolabında saklaması bende vicdan yükü yaratmıştır. Savcılık raporları, basında çıkan haberleri keyfi bir şekilde dikkate almamıştır. Hukukta keyfiliğe yer yoktur. Hükümet ve devlet politikalarını eleştirmek akademisyen olarak görevimdir. Eleştiriyi, kınamayı terör örgütü propagandası şeklinde yansıtmak çarpıtmadır, ifade ve basın özgürlüğünün ihlalidir. Ortada bir suç olmadığından beraatımı talep ediyorum.” Müzakere etmedi Savcının kopya mütalaasını açıklamasından sonra Pınar’a son sözü soruldu. Pınar, beraatını talep etti. Heyetin, müzakere etmeksizin Pınar’a 1 yıl 3 ay hapis cezası verdiğini söyleyen mahkeme başkanı Ömer Günaydın, hükmün açıklanmasını geri bıraktı. l İSTANBUL AVUKATLAR SORUYOR: Tehlikenin farkında mısınız? Türkiye Barolar Birliği’nin (TTB) Ankara’da bulunan Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda bugün düzenleyeceği olağanüstü toplantı öncesi avukatlar, “Tehlikenin farkında mısınız?” başlıklı bir bildiri yayımladı. 17 baro başkanının ve bini aşkın avukatın imzasının yer aldığı bildiride, TBB’nin ve baroların bölünmesinin, her siyasi grubun kendi barosunu kurmasının ve baro levhasına yazılma zorunluluğunun kaldırılmasının neden olacağı tehlikelere dikkat çekildi. Kriminalize etme çabası OHAL rejiminde temel insan haklarının, adil yargılanmanın ve özellikle savunma hakkının kullanılamaz hale geldiğinin belirtildiği bildiride, “Yargı bağımsızlığının çiğnendiği adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında, kamuoyunda dile getirilirken bu defa; savunmanın örgütleri olan TTB ve baroları hedef alan konuşmaları endişeyle izliyoruz. Gerek yapılan düzenlemeler, gerekse yürütülen soruşturmalarla savunmanın fiili olarak etkisizleştirilmeye, avukatların kriminalize edilmeye çalışıldığı bir ortamda; yürütme yetkililerinden duyduğumuz ifadelerin, 50 yaşına girmek üzere olan Avukatlık Kanunumuzun, tarihi geçmişinin ve savunmanın toplumsal işlevinin demokratik hukuk devleti için önemini göz ardı ettiğini görmekteyiz” denildi. ‘Kazanılmış haklar için’ Savunma örgütleri olan barolar ile sivil toplum örgütlerinin birbirine karıştırıldığına dikkat çekilen bildiride TBB’yi ve baroları siyasi görüşlere, gruplanmalara göre bölmenin, avukatların baro levhasına yazılma zorunluluğunu kaldırmanın, avukatlık mesleğine kabul, nakil, meslekten çıkarma işlerinin Adalet Bakanlığı’nın inisiyatifine geçmesinin, savunmanın bakanlık emrine sokulmasıyla sonuçlanacağına dikkat çekildi; “Baroların bölünmesi, savunma örgütünün bağımsızlığını ortadan kaldıracaktır. Baroların tıpkı ortaçağda olduğu gibi loncalara ayrılmasına, savunma alanının loncaların mücadele alanı haline dönüşmesine yol açacaktır” ifadeleri kullanıldı. Bildiride savunma alanında elde edilmiş kazanılmış hakların korunması için tüm avukatlar mesleklerine sahip çıkmaya davet edildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet ‘Ülkede adalet kalmadı’ Yöneticileri gözaltına alınan Halkevleri’ne dün de destek yağdı. Eş Genel Başkan Nuri Günay, “Mücadelemiz nedeniyle hedefindeyiz” dedi Afrin harekâtının ardından “savaş değil, barış istiyoruz” açıklaması yapan Halkevleri üyelerine önceki gün yapılan operasyonun yankıları sürüyor. Önceki gün gözaltına alınanlar arasında yer alan Halkevleri avukatı ve üyesi Deniz Özbilgin’in gözaltı kararının kaldırıldığı bilgisini veren Günay, “Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilek Akçay dahil olmak üzere 11 arkadaşımız şu an gözaltında tutuluyor. Arkadaşlarımızla avukatlarımız görüşebildi. 7 gün gözaltı süresi verilmiş durumda” diye konuştu. Gözaltı dalgası başladığı andan itibaren hukuki girişimlerde bulunduklarını ifade eden Günay, “Operasyon başladıktan sonra CHP’li vekiller ziyaretimize geldi, sivil toplum kuruluşları geldi ve gelmeye de devam ediyorlar, bugün HDP’li Sırrı Süreyya Önder, Mithat Sancar, Fatma Kurtulan ve TMMOB ziyaretimize geldi, kendimizi bu süreçte yalnız hissettirmediler” ifadelerini kullandı. ‘Dava bile haksızlık olur’ İçinde bulundukları durumun hiçbir hukuki dayanağı olmadığını ifade eden Günay, “Bu meselede değil tutuklama, değil gözaltı, herhangi bir dava açmak bile haksızlıktır, bunun hiçbir hukuki dayanağı yoktur: Bu sebeple biz tutuklama beklemiyoruz ama öyle bir süreç yaşıyoruz ki ülkede adalet ya da hukuk kalmadı, o yüzden tutuklama gelirse şaşırmayız” dedi. Medyanın ve hukukun bir silah gibi kullanıldığını belirten Günay, “Halkevleri kurulduğu günden beri ilerici bir birikimin ese Halkevleri’ni ziyaret edenler arasında CHP Kadın Kolları da vardı. ridir, halkevlerinin tiyatroda, sanatta her yerde yeri var” şeklinde konuştu. Günay, Halkevleri’nin tarihi boyunca zorluklarla mücadele ettiğini belirterek şöyle devam etti: Bugün geldiğimiz noktada laiklik, soluduğumuz hava kadar, yediğimiz ekmek kadar önemli hal almış durumdadır.” Halkevleri’nin kendine edindiği misyonun insanca yaşamak, laik demokratik, eşit bir ülke inşa etmek olduğunu aktaran Günay, iktidar tarafından ciddi bir düşman olarak görüldüklerini, insanca yaşama mücadelesi verdikleri için iktidarın kendilerine düşman olduğunu kaydetti. CHP Kadın Kolları Başkanı Fatma Köse, CHP Ankara İl Gençlik Kolları, TMMOB, HDP’li milletvekilleri de, dün Halkevleri Genel Merkezi’ne destek ziyaretinde bulundu. Öte yandan Antalya’da Halkevleri ESP’ye de operasyon! Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyelerine yönelik dün gece yarısı operasyon düzenlendi. Operasyonda ESP üyesi Ahmet Ayva, Maksut Toprak, Özgür Baykara, Barış Yıldız, Doğukan Onur Gürsoy gözaltına alındı. Gözaltı gerekçesi henüz öğrenilemezken avukatlara görüş yasağının konulduğu belirtildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet MYK üyesi Kutay Meriç ve Barış akademisyeni Serdar Başçetin’in tutuklanmasını protesto ettikleri için gözaltına alınan 10 Halkevleri üyesi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Adana’da da önceki gün gözaltıları protesto ettikleri için gözaltına alınan 14 kişi adliyeye sevk edildi. l ANKARA / Cumhuriyet DİYARBAKIR BAROSU’NDAN ELAZIĞ CEZAEVİ HAKKINDA KORKUNÇ İDDİA ‘Özel işkence ekibi kuruldu’ MAHMUT ORAL Diyarbakır Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi tarafından hazırlanan “Elazığ 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda (CİK) Yaşanan Hak İhlalleri Raporu” dün düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Diyarbakır Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu üyesi avukat Önder Alçiçek, mahpusların yaşadıklarını madde madde sıraladı. ‘Kimse tanımıyor’ Alçiçek, “Sayım için odalara giren infaz koruma memurlarınca, mahpusların ayakta ve tek sıra halinde sayım düzenine geçmeleri istenmiştir. Mahpusların bu uygulamayı kabul etmemeleri üzerine öncelikle haklarında tutanak tutulmuş, akabinde darp ve işkenceye maruz kalmışlardır. Odalara giren ve sayıları Bakanlığa çağrı Yaşanan darp ve işkence ile ilgili cezaevi idaresinin kayıtsız kaldığına dikkat çeken Alçiçek, “Mahpusların yaşam hakkına yönelik uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanması için Adalet Bakanlığı’nı ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nu gerekli yasal süreci ve çalışmayı başlatmak üzere göreve davet ediyoruz” dedi. kalabalık olan infaz koruma memurlarından oluşan özel bir ekibin mahpusları darp ettiği, ağır hakaret ve tehditlerde bulunduğu ve mahpusları ölümle tehdit ettikleri, odalarda bulunan eşyaları kırıp dağıttıkları, gelişen olaylardan dolayı can güvenliklerinin olmadığı söylenmiştir. Bahsi geçen özel ekipte yer alan görevlilerin mahpuslar tarafından daha önce cezaevi içerisinde hiç görmedikleri kişiler olduğu belirtilmiş tir” dedi. Alçiçek, mahpusların doktor rapo ru için revire gönderilmediğini, görüşülen mahpuslardaki gözle görülen darp izlerinin heyet tarafından tespit edildiğini anlattı. ‘Hepsinde darp izi var’ Çok sayıda avukatın da eşlik ettiği toplantıda konuşan Alçiçek, “Mahpuslara yönelik askeri bir içtima alırcasına sayım yapılmaya çalışılmış, buna karşı koyanlar sürüklenerek havalandırmaya götürülmüş, mahpuslar işkenceye tabi tutulmuş, hakarete maruz kalmış ve hatta ölümle tehdit edilmişlerdir. Genel olarak görüşülen mahpusların hepsinin vücudunda darp izlerinin bulunduğu gözlemlenmiş ve sistematik bir şekilde darp ve işkenceye maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Mahpusların darp ve işkenceden dolayı revire ve hastaneye sevkleri yapılmamış, sağlığa erişim hakları kısıtlanmıştır” diye konuştu. Seçim güvenliğini yitirmek Seçim yasasında yapılacak değişikliklerle ilgili dün Cumhuriyet’te etraflı bilgi aktarıldı. Bunları tekrarlamaya gerek yok. Değişiklikler, Türkiye’de son halkoylamasına kadar uluslararası kriterlere göre yeterli sayılan seçim güvenliğini ortadan kaldırıyor. Seçim güvenliği, seçmenin açık veya örtük baskı altında kendini hissetmeden, ikamet ettiği adrese en yakın sandıkta oy verebilmesini öngörür. Oy sayımının seçime katılan bütün tarafların denetim ve gözetiminde yapılmasını esas alır. Seçim sonuçlarının sandık sonuçlarından başlayıp, nihai sonuca kadar güvenli ve şeffaf bir süreçten geçmesine dayanır. Meclis komisyonuna getirilen değişiklik önerileri, bu haliyle yasalaşmaları durumunda, Türkiye’de iktidarın elinde kalan son meşruiyet öğesini, seçilmiş olma meşruiyetini ortadan kaldıracak. İktidar partisi gelecek seçimlerde gerçekten yeterli çoğunluğu almış olsa da, önerilen seçim yasası değişiklikleri seçilmiş olma meşruiyetini telafisi mümkün olmayan biçimde şaibeli kılacak. Türkiye’de seçim kampanyaları uzun zamandan beri eşit koşullarda yürütülmüyor. Ama AKP iktidarının mutlaklaştığı 2011 seçimlerinden sonra yapılan seçimlerde, iktidar partisi ve özellikle liderinin iktidarda olma konumundan yararlanarak işledikleri bariz yetki suiistimalleri Türkiye’de seçimlerin demokratik niteliğini daha ağır biçimde zedeledi. Buna rağmen, 2015 Haziran seçim sonuçlarının gösterdiği gibi, iktidarın Meclis çoğunluğunu kaybetmesine yol açacak seçim sonucu çıkması makul bir olasılık olmaya devam etti. Seçimler, seçmenlerin ve Oy ve Ötesi gibi sivil toplum örgütlerinin, seçim yarışına katılan bütün partilerin temsilcilerinin oy verme ve sayım işlemlerini büyük ölçüde yakından denetleyebildiği bir ortamda yapılıyordu. Anayasaya göre tarafsız olması gereken cumhurbaşkanının parti lideri gibi seçim kampanyasına var gücüyle katılması da, partisinin Meclis çoğunluğunu kaybetmesini önleyememişti. 2015 Kasım seçimlerinde şiddet patlamasının yaşandığı ortamda seçim güvenliği zedelendi ama ortaya çıkan sonuç bütünüyle şaibeli değildi. Seçim sonucunu şaibeli kılan seçim kampanyasının artık AKP tarafından tamamen işgal edilmesiydi. HDP’nin seçim mitingleri yasaklandı. “Terör” tehdidi muhalefet partilerini birçok yerde miting yapmaktan caydırdı. 2017 halkoylamasında oy verme sırasında geçerli oy pusulası kuralı değiştirilince, oy sayımı da şaibeli hale geldi. Üstelik evet ve hayır arasında çok az olan oy farkı nedeniyle, “geçersiz ama geçerli” oy pusulalarının tahmini sayısı sonucu değiştirebilecek büyüklükteydi. Böyle bir şaibeye dayanan anayasa değişikliğinin üzerine, şimdi ondan daha fazla şaibeli olmaya aday bir seçim yasasıyla girmeye hazırlanıyor AKMHP koalisyonu. İki farklı seçimin pusulasını aynı zarfa koydurmak gibi, seçim işlemlerini asgari kabul edilebilir demokratik ilkelerden mahrum kılacak cin fikirli taktiklere başvuruyor. Sandık başına kadar polis ve jandarmanın denetiminde oy verilmesinden sandık sorumlularının atanmış devlet memurlarından oluşmasına kadar “açık oy, kapalı sayım” dönemini hatırlatan önlemlerden medet umuyor. Bütün bunlara, OHAL koşullarında yürütülecek, iktidar partisinin savaş politikasını, liderinin ettiği sözleri eleştirmenin ağır suç sayıldığı, Meclis’in üçüncü büyük grubu HDP’nin milletvekillerinin, parti yöneticilerinin ve bu partiyi destekleyen insanların hapiste olduğu bir ortamda seçim kampanyasının yapılacak olması ilave oluyor. Türkiye’de seçim güvenliğinin ortadan kalkması, iktidarda olma meşruiyetinin serbest ve genel seçimlerin güvenilir sonuçlarına dayanması kuralını da lağvetmek demek olacaktır. Bunun sonucu, seçmen topluluğunun takriben yarısını oluşturan kesimin serbest seçim yoluyla iktidar değişikliğinin mümkün olduğu inancını bütünüyle yitirmesidir. Muhtemelen AKMHP koalisyonu ve şakşakçıları gene “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyeceklerdir. Ama bu atın, Üsküdar’dan öteye, şiddet ve karşışiddetin hüküm sürdüğü bir büyük felakete doğru gideceğini de bilsinler. ‘2019’da monokrasi ve demokrasi oylanacak’ Bursa Barosu ve Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Yaşananlar Boşuna DeğilPerşembe Söyleşileri”nde konuşan Anayasa Hukuku Araştırma Derneği (AnayasaDer) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Türkiye’nin geçtiği döneme dair çarpıcı tespitlerde bulundu. Kaboğlu,“Bu üçüncü dönem OHAL yönetimi, dördüncü dönem OHAL yönetimi için yani 16 Nisan’da onayladığımız metnin kalıcılığını, tek kişinin kalıcı OHAL’ini sağladı. İşte bu monokrasidir. Gerçek yetkinin, devlet başkanı sıfatını taşıyan kişide olmasıdır” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle