22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 18 Şubat 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Saray’daki hesap sokağa uymadı “Evdeki hesap çarşıya uymaz” diye bir sözümüz vardır, ben de bunu biraz değiştirip “Saray’daki hesap sokağa uymadı” diye söze başlayayım dedim. Hepimiz biliyoruz ki, bu savaş, (bana göre bir terör örgütüne karşı operasyon) Saray’ın gelecek seçimler için (eğer olursa) yaptığı son hamle. Ancak bu hesap, onların istediği gibi ilerlemiyor. Çünkü, güç zehirlenmesiyle iyice çaptan düşen iktidar partisinin tuhaf söylemleri insanları ürküttü ve bu işin bir vatan savunması değil, bir tuhaf oyun olduğunu hissetmelerini sağladı. Dünyanın hiçbir yerinde, savaştığını söyleyen bir devletin Başbakan’ı, kendisine “Bizi de Afrin’le götür!” diye şuursuzca bağıran kalabalığa aynı şuursuzlukla “Çıkışta bekleyin” diye gülerek yanıt vermez. Şehit cenazeleri arka arkaya gelirken dünyanın hiçbir yerinde iktidar partisinin çeşitli kademelerinde görev alan yöneticiler, “Ben de şehit mertebesine ulaşmak için dua ediyorum” diye konuşma yapmaz. Dünyanın hiçbir yerinde, şehit oğlunun acısıyla konuşan ve savaşın sadece yoksulları vurduğunu söyleyen bir baba, savaşa karşı çıktığı iddiasıyla 11 ay hapis cezası almaz. Dünyanın her yerinde o gün 11 genç insanın şehit olduğu bilinirken televizyon programlarında eğlenceye dair hiçbir şey yapılmaz. Biz de gırla, bu insanları nasıl örseliyor hiç düşündünüz mü? İnsanlar farklı coğrafyada vatanı kurtarmak için savaştığımıza neden inansın? Yandaş kanallarda ne olduğunu bilmediğimiz ama her şeyi bilen adeta hepsi birer Pentagon generali gibi büyük büyük sözler eden strateji uzmanlarının(!) yalanlarına da artık kimseler inanmıyor. Afrin’in bizim Göztepe kadar bir yer olduğunu, bu kadar zaman geçmesine rağmen neden ele geçirilemediğini açık açık bir anlatsalar ya. Anlatamazlar, olmaz. Hesap sokağa uymadı, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bu arada her iki tarafın da kullandığı silahlar Alman sanayisini öylesine uçurmuş ki, bütçeleri fazla vermeye başlamış. Pek çok insan Batılıların bu iki yüzlü davranışını artık yadırgamıyor, bir yandan güya operasyonu kınayacaksın ama el altından silah satacaksın. Ünlü tiyatro adamı, ünlü muhalif Bertolt Brecht’in bir oyununda şu sözler söylenir: “Bulanık sularda ne balıklar avlanır sonra yine hep birlikte yoksulun hakkı yenir.” Hiç eskimez bu sözler, Uludere katliamı sonrası gittiğim Uludereliler söylemişti, bir F16 uçağının tek bir kalkışı, 400 bin dolar. Kaç F16 uçurduk kim bilebilir, kaç yüzlerce dolarlık bomba attık? Peki bunun parasını kim ödeyecek. Tabii biz. Şimdiden söylemeliyim, sadece İstanbul’da ödeyemedikleri için 500 bin ailenin doğalgazı kesilmiş, 500 bin aile su parasını ödeyemiyor. Yani Saray’dakilere söylemek istiyorum, hesabınız tutmuyor. Biz güya Afrin’le yatıp kalkarken ülkede tuhaf bir intihar salgını başlamış durumda, en son kocası KHK nedeniyle işten atılan genç bir kadın 17 yaşındaki engelli oğlunu av tüfeğiyle öldürüp, kendisi de aynı tüfekle intihar etti. Siz Saray’daki hesapçılar bunun bir adli vaka olduğunu düşünseniz de bu ülke insanlarının en yumuşak noktasına dokunuyor bu tür intiharlar. Aynı şekilde, bir anne iki çocuğuyla, kocası FETÖ’den içerde, Meriç Nehri’ni geçerek başka bir ülkeye gitmek isterken boğularak ölüyor. Kadının son çığlığı: Çocuklarımı kurtarın oldu! Nasıl siz usul usul suyu kaynatıp, kurbağayı alıştırmak gibi bir yöntem uyguluyorsanız, bu tür olaylar da usul usul başka yürekleri dağlıyor ve savaş nidalarınız bile durumun vahametini örtmüyor. Neyse ki güzel olaylar var, Samsun’un Ayvacık ilçesi Ayvacık Anaokulu müdürü öğretmen Nurten Akkuş, eğitimin nobeli olarak kabul edilen (The Grobal Teacher Prize ) Grobal öğretmen ödülü jürisinin seçtiği on öğretmen arasına girdi. Hep derim, bu ülkede mucizeler hep vardır. Ülkemin bir yerinde bir öğretmen ortaya çıkıyor ve iki sosyal dayanışma projesi geliştiriyor. Biri babalar masal anlatıyor, öteki oyuncak postası. Öylesine başarılı oluyor ki, dünyanın her yerinden gelen yüzlerce proje içinde ilk ona kalıyor. Böyle öğretmenlerin varlığı insana biraz olsun soluk aldırıyor. Bu arada bizim kuşağın eksilmesi sürüyor, Ergun Çağatay da ölmüş dediler. Bir an durdum ve onun bu ülkenin en güzel ve gerçek fotoğrafları çektiğini düşündüm. İşini sessizce, hiçbir şey beklemeden yapıp gitti. Evet, bugün evdeki hesap çarşıya uymadı, ne çok şey birikmiş, haftada tek yazı yazınca böyle oluyor işte. Saray’ın hesabı sokağa uymaz diyenlere selam olsun! 18 ŞUBAT 2018 SAYI: 33737 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:23 06:08 06:30 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:48 13:24 16:19 07:31 13:09 16:05 07:52 13:31 16:30 Akşam 18:48 18:34 18:59 Yatsı 20:08 19:52 20:15 Yann, Demek bitti. Oysa seni hâlâ seviyorum. Unutmak için her şeyi yapacağım. Başaracağımı umarım. Deli gibi sevdim seni. Beni sevdiğine inandım. İnandım! Bu aşkın tek olumlu yanı, umarım beni senden tümüyle koparacak olanı, sadece bana ait, tek başıma kurguladığım bir aşk hikâyesi olması. Senin de beni sevdiğini sanıyorum. Ama aşkla değil. Sen aşkı kavrayamazsın, tutamazsın; aşk senden delik bir fıçıdan sızar gibi akıp gidiyor. Seninle yaşamayanlar bunu bilemez. Sevebilseydin eğer, sevmek yeteneğin olsaydı, her şey mümkündü. Yetenek derken, yürür gibi sevmekten söz ediyorum. Beni onca hayrete düşüren sessizliğin, asla konuşmaman da bu söz eksikliğinden. Söyleyecek sözün olmadığı için susuyorsun. Dilerim sadece gecikmişsindir. Kötü bile değilsin. Ben senden çok daha kötü kalpliyim. Ama benim içimdeki kötülüğün yanında aşk, o benzersiz âşık olabilmek yetisi de var. Sende yok. Sen aşktan da kaçaksın. Tam da bu yüzden, böyle bir varoluş ahlaksızlığını reddettiğim için yıllarca mektup yazdın bana. Seni seviyorum, Yann. Korkunç bir şey bu. Ama seni severek var olmayı, sevmemeye yeğliyorum hâlâ. Bu duyguyu tatmanı isterdim. Ne yazdı, ne hayaldi, ne güzeldi, devam edemezdi, mümkün değildi, ancak hatalar böylesine muazzam olabilirdi. Çok azı kalan ömrümü, önümdeki birkaç yılı ne yapacağımı bilemiyorum. İşlediğin cinayet, beni hâlâ sevilebileceğime inandırmak oldu. Karşılığı hiç. Eğer hayatıma son vermek cesaretini bulursam, sana haber veririm. Önümdeki tek engel, hâlâ çocuğumun varlığı. Seni seviyorum. Marguerite* Gençliğinde sanatı kadar güzelliğiyle de göze çar pan Marguerite Duras; geride bıraktığı 66 yıldan çok daha yaşlı gösteren yıpranmış bir kadın, Yann ise sadece 28 yaşındadır. Ama Fransa’da aşk başkadır. Şaşırtıcılığına saygı, aşırılığına hayranlık duyulur. “French lover”ların ülkesinde yaşlı kadınlara âşık olan genç adamların sayısı, başka diyarlarda genç kızların peşinde koşan yaşlı erkek nüfusuna beş basar! Hatta Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kendisinden 25 yaş büyük Beatrice’e aşkı, halk Sonuncu sevgili nezdinde takdir görmüş ve “aklına koyduğunu başaran adam” olarak, başkanlığına duyulan güveni artırmıştır. Dolayısıyla Marguerite ile Yann’ın aşk öyküsündeki sıradışılık, yaş farkı değildir. HHH HHH Yukardaki satırlar, 20. yüzyılın özgün kadın ya Yann Andrea, homoseksüeldir. zar ve sinemacısı Marguerite Duras’nın sonuncu Çiftin karşılıklı sevgisi, cinsel tutkunun aşk olma sevgilisi Yann Andrea’ya yazdığı bir mektuptan dan yaşanabildiği gibi, aşkın da cinsellik olmadan alıntıdır. Tanıştıklarında Marguerite dünya çapın hem de ömür boyu sürebildiğinin kanıtıdır. da bir şöhrettir. Moderato Cantabile’yi ve Hiro Andrea, 16 yıl boyunca Marguerite Duras’nın şima Sevgilim’in senaryosunu çoktan yazmıştır. sırdaşı, şoförü ve hatta kurbanı olmayı kabullenir. Felsefe öğrencisi Yann ise, Tarquinia’nın Küçük Alkol ve şiddet krizlerine göğüs gerer. Ona, son Atları’nı okuduktan sonra Marguerite nefesini verdiği 3 Mart 1996’ya kadar Duras’dan başka yazar okumamaya büyük bir özveri ve sadakatle eşlik karar veren bir çocuk... eder. İlk kez, 1975’te Duras’nın “Indiana Yann Andrea 2014 yılında öldü. Ya Song” filminin özel gösteriminde şamı boyunca yaptığı tek iş, Margueri karşılaşırlar. Yann, Marguerite’e aşk te Duras ile ilişkilerini anlattığı “Bu Aşk” mektupları yazmaya başlar. Deste başlıklı bir roman yazıp yayımlamak deste. Huzuruna kabul edilebilmek için tam beş yıl sürer yakarışları... Yann ve Marguerite oldu. Roman, sanki ustanın elinden çıkmışcasına Duras’nın biçemini ta 1980 Eylül’ünde, telefonla aramak şıyordu. Yann Andrea’nın varlık nedeni ve cesaretini gösterdiği Marguerite Duras nihayet mer biricik eseri, Marguerite’e duyduğu sınırsız ve ko hamete gelip, onu Trouville’deki evine davet eder. şulsuz aşktı, aslında. Ölüm ayırana dek sürecek birliktelikleri başlar. Ben de bu yazıyı, Alice’in Harikalar Dünyası’nda Okuduğunuz mektup, işte bu aşkın üçüncü ayında ki tavşanın doğum günü olmayan günleri kutladığı patlayan şimşekli bir fırtınadan sonraki yağmurdur. gibi, Valentin’i Valentine’ı falan olmayan 18 Şubat’ı Noel gecesi arifesi, 23 Aralık 1980’de kaleme alınmıştır. kutlamak için yazdım! HHH Usta Marguerite ile çırak Yann’ın aşkı, Fransız * Marguerite Duras’nın mektubu, arkadaşım ana babadan Vietnam’da doğan yazarın tüm haya Frantz Vaillant’ın Terriennes sitesinde yayımladığı tı gibi sıradışıdır. “Kadınların aşk ilanı” makalesinden alıntıdır. “Müebbet” Arapça “ebed” kökünden; “Sonu ol tanahmet@gmail.com yararlanması wiçwwin.ahkmıelıttnanı.cbomile kıpırdatmadı. mayan bir gelecek” demek. Eski başbakanlardan Hukuksal değil felsefi, hatta Yıldırım Akbulut’un dediği dini bir kavram. Zaten İslam üzere, “Siyasette vefa ol Ansiklopedisi de “ebed”in muyor. Yükseklerinde hiç “bölünemez bir sonsuzluk ol olmuyor!” duğunu ve hiçbir zaman sona HHH ermeyeceğini” ilan ediyor. Nazlı Ilıcak, Ahmet ve Mehmet Altan ve FETÖ’cü Ağırlaşmış hafif adalet! İnfaz yasası Ahmet ve Mehmet Altan’a kardeş kardeş aynı hücrede yat iddiasıyla 3 sanığa daha Merkel, üstelik bir de “denetimsiz ma hakkı bile tanımıyor! “ağırlaştırılmış müebbet cezası” serbest”! “Ağırlaştırılmış müebbet” alanlar verildi. Aynı saatlerde de Afrin’de, Ne demişler? “Dört dönüm bos cezalarını “tek kişilik” hücrede 1528’nci teröristin “tesirsiz hale tan, yan gel yat Osman!” çekmek zorunda. Ama her hayırda getirildiği” açıklanıyordu. HHH bir şer, her yasada bir hikmet, her “Tesirsiz hale getirmek” ile “ağır Gazeteciyiz ya. Her şeyi biliyo KHK’de bin hikmet var. laştırılmış müebbet” lafzı ve ruhu ruz. Vatandaş soruyor: Her ağırlaştırılmış müebbet ile birbirini tamamlayan iki kavram. Hele de bize... Bu 23 kez kararıyla hem inşaat sektörünün Yine de “müebbet”lerin, ger ağırlaşmış nasıl oluyor? hem de ekonominin önü açılı çekten “tesirsiz hale getirilmesi” Diyorsunuz: yor. Bol kepçe müebbet cezalar için infaz yasası bazı ek önlemler “Bir kez ağırlaştırılmış ise mesele rahmetli Erbakan’ın “ağır sanayi almış. Ama bendenize göre bu yok. 24 yıl yatana tanınan ‘koşullu’ hamlesi”ne benziyor. Ne kadar yetmez. Onların, “ebed müddet” salıverilme hakkı, ağır müebbette 6 çok müebbet, o kadar çok tek yani “sonsuza dek”, yani “öldükten yıl sonraya erteleniyor... Ama bu hücreli hapishane inşaatı! “Vin sonra da” cezaevine defnedilme nun için ‘iyi hal’ vs. gerekiyor!” vin”... Hem adalet kazanıyor, hem leri gerek. Çünkü adı üstünde mü Bu “iyi hal” acayip bir şey! 11 müteahhitler! ebbet. (Hayal bu ya, ABD Gülen’i yaşındaki çocuğu taciz edip de Ağırlaştırılmışlıktan murat, mü verir ve biz de 333 kez ağırlaştırıl “18 zannetmiştim!” diyene uygula ebbetin azabını ağırlaştırmak: mış müebbet verirsek... Gülen de nabiliyor. Ama mesela nedense iki Günde en fazla 1 saat açık avluya hapiste ölürse, ölüsünü yakınlarına Altan kardeşten birine bile uygu çıkma ile 15 günde bir de çok ya verirsek, defnedileceği yer türbe lanmıyor. kın aile bireyleriyle en fazla 1 saat olacaktır. Kimi AKP’liler de gizli Mahkeme, 75’lik Nazlı Ilıcak’ın görüşebilme “ayrıcalığı”! ce gidip çaput bağlayacaklardır. hanım hanımcık halini de hastalık Yatıp çıkan bizim Cumhuri Bunu önlemenin tek yolu, ağır mü larını, hele hele bugünkü iktidarın yet’teki arkadaşlar gibi hâlâ ya ebbetlikleri cezaevine gömmektir!) “sebebi hikmeti” türban sicilini ise tanlar ve birçok tutuklu ise hüküm Bol kepçe ağırlaştırılmış müeb hiç dikkate almıyor. Ilıcak, 1995’te giymeden bu “ağırlaştırılmış” uy bet cezaları ile Ergenekon süre milletvekili seçilmişti. TBMM’nin gulamalara maruz kaldılar. cinde bu cezanın “cılkı” çıkarıldı. orta yerinde ABD yurttaşı ve mil “Sadesi” ile “ağırı”nın farkı sa Şimdi de bu “cılk”tan “civciv” letvekili arkadaşı ve şimdiki iktida dece 6 yıl. Ama müebbet birkaç çıkarılmak isteniyor. rın kankasıbüyükelçisi Merve Ka kez ağırlaşınca yıllar da katlanıyor: Örnek çok. Sonuncusu, Al vakçı ile kol kola “Eski Türkiye”ye “Koşullu salıverilme” ancak 24 manya uyruklu gazeteci Deniz meydan okudular. Türban cihadı yıl yatana tanınabiliyor... “Ağır Yücel, bir dönem Cumhuriyet’in ile açtıkları deliği büyüten Tayyip laştırılmış” olanlarda ise 30. yılın Bonn temsilcisi olan Enis Bey cumhurbaşkanı bile oldu. sonunda! O da “iyi hal” var ise! Berberoğlu’ndan çok şanslı çıktı. Bu arada bendeniz gibi Vefa’da Özet mi? 18 yıl hapsi isteniyordu. Ne oldu okumuşlar ile vefanın en değerli Askerlik gibi hapislik de yan ise oldu. Merkel Hanım ile Binali insani özellik olduğuna inananların gelip yatma yeri değil. Üstelik bu Bey’in “kavli” ile dosyasından ise bu “ak vefasızlık” karşısında dili rada şehitlik gibi bir “avantaj” da civciv çıktı Almanya’ya uçtu. Ve tutuldu. yok. Ömrü yetmeyen “niyazi” olup oradan video ile Sayın Cumhur Birçok davaya “müdahil” olan kurtuluyor. başkanımıza nanik yaptı: Sayın Cumhurbaşkanımız, ne Dua edelim, birisi aklına getir “O öyle kalmayacak!” dense “türban mücahidesi” Nazlı mesin ve KHK ile ölenin kalan ce Alman pasaportu cepte, arkada Hanım’ın, hiç değilse indiriminden zası yakınlarına ciro edilmesin! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Suçla mücadeleyi oyunlaştırmak “Geleceğe hazır mıyız?” De Telegraaf gazetesine konuşan Hollanda’nın polis şefi Erick Akerboom söze bu tümceyle girmiş. Etkili bir giriş yapmış. Sahiden hazır mıyız geleceğe? Bu soruya yanıt verebilmek için elbette polis şefinin nasıl bir gelecekten söz ettiğini bilmek gerekir. İklim değişikliği sorununun çözümlendiği bir gelecek hayal ediyorum. Kömür ve nükleer santrallarının kapatıldığı, enerjinin yenilenebilir kaynaklardan sağlandığı, totaliter rejimlerin ortadan kalktığı, demokrasinin, insan haklarının ön plana çıktığı, dünyada gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzeldiği, açlığın, savaşların, silahların olmadığı, kapitalizm yerine adil ve insancıl bir ekonomik sistemin geldiği, herkesin iş güç sahibi olduğu, yapay zekânın ve robotların işlerimizi kolaylaştırdığı, çocuklarımızla mutlu mutlu yaşadığımız bir dünya geliyor gözümün önüne... Eğer polis şefi böyle bir gelecekten söz ediyorsa, o zaman elbette hazırız diyorum içimden. Peki, ya gelir dağılımının daha da bozulduğu, işsizliğin iyice arttığı, yukarıdakilerin tam tersinin gerçekleştiği bir gelecekten söz ediyorsa… Böyle bir geleceğe insan nasıl hazır olabilir ki? Polis şefi söyleşide nasıl bir gelecekten söz ettiğini açıkça dile getirmemiş. Ama bazı ipuçları vermiş. Akerboom, teknolojinin önemine vurgu yaptıktan sonra özellikle dijital oyunlara değiniyor. Sıradan vatandaşları suç araştırmalarına dahil etmekten söz ediyor. Sonra Pokemon Go benzeri bir yazılım oluşturduklarını anlatıyor. Adını da veriyor: Automon. Biliyorsunuz, Pokemon Go cep telefonlarına yüklenen bir oyun. 2016 yılında dijital dünyaya hızlı bir giriş yapan oyun, gerçek dünya ile sanal dünyayı bir araya getiriyor. Oyunu cep telefonlarına yükleyenler karşılarında yaşadıkları kentlerin haritalarını görüyorlar. Bu haritalardaki ipuçlarını değerlendirerek değişik mekânlarda gizlenmiş pokemonları avlamaya çalışıyorlar. Pokemonları ancak telefon ekranından görebiliyorlar. Oyun öylesine ilgi gördü ki, daha ilk hafta milyonlarca insan oyunu cep telefonlarına yükleyip oynamaya başladı. Oyun, onu geliştiren şirkete bir haftada 11 milyar dolar kazandırdı. Oyun dünyası gerçekten milyonlarca insanı kendine bağlıyor. Hollanda polisinin geliştirdiği yeni yazılımla Hollandalı vatandaşlar sokaklarda çalıntı arabaları arayıp sonuçları polise bildireceklermiş. Polise en çok yardım edenler en çok puanı toplayacakmış. Ayrıca bu yazılımla bir arabanın plaka numarası çekildiğinde, merkezdeki sistem hemen o plakadan, arabanın çalıntı olup olmadığını anlayacakmış. Suçlu avlama oyunundaki puanlama sistemi konusunda detaylı bilgi yok. Sonra bu puanlarla neler yapabileceği de anlatılmamış. Ancak bu yazılımın ardından, araba plakasının fotoğrafını çekmek yerine, kişilerin videoları ya da  fotoğrafları çekildiğinde, onların aranıp aranmadığını saptayacak bir sistemin de geliştirilebileceği belirtiliyor. Hollanda polis şefi “Pokemon tekniğiyle suçlu avı”nı hayata geçirmekle neyi başaracağını düşünüyor acaba? Bu yazılımla polisin işini yurttaşlara yaptırıp polis sayısını iyice azaltmayı mı planlıyor? Oysa polisin işini yurttaşlara yaptırmaya kalkan, muhbir yurttaşlığı özellikle teşvik eden ülkelerde yakın tarihimizde nelerin yaşandığı ortada. Dünyada pek çok vahim örnek var. Söyleşiyi okuduktan sonra düşündüm. Hollanda polis şefinin zihnindeki gelecek nasıl bir gelecek? Neye hazır olmamızı istiyor? Yurttaşları  “Pokemon Go gibi bir oyunla suçlu avına çıkan” bir ülkenin nasıl bir ülke haline gelebileceğini gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Komşuların cep telefonlarıyla birbirlerinin görüntülerini çekmeye çalıştığı, herkesin herkesi ihbar ettiği bir ülke düşünün. Kâbus gibi. Polis şefinin fikirleri Hollanda’da karşılık bulur mu? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle