18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 12 Şubat 2018 EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN TASARIM: ECE KURTULUŞ yorum 13 Afrin’i konuşmanın Nereye? Geçen hafta yaşanılan iki olayın bu ülkenin geleceği yönünden derinlemesine sorgulanması gerekiyor. Bunlardan biri, iki meslek örgütünün, Türk Tabipleri Birliği TTB ve Türkiye Barolar BirliğiTBB’nin adlarındaki Türk ve Türkiye sözcüklerini bundan sonra kullanmamaları için başlatılan yasa düzenlemesi girişimidir. İkincisi de Zeytin Dalı Harekâtı’nın ısınma turu olduğunun açıklanmasıdır. Yeni bir aşama Bir bütün olarak bakılınca kolayca görülüyor ki AKP iktidarı, kesinlikle, kendi denetiminde olmayan, kendisine tümüyle teslim olmayan bir toplumsal güç odağı istemiyor. Bugüne dek yargı, askeriye ve eğitim ve bilim kurumları alanında yapılan düzenlemeler; her gün somut sonuçları yaşanan yandaş sermaye ve medya yaratma uygulaması; özgür ansiklopedi olan Wikipedia’nın Nisan 2017’den bu yana yasaklanmış olması; şimdilerde de sanal iletişimin RTÜK denetimine ya da sansürüne sokulması girişimi, yalnızca bu anlama geliyor. TTB ve TBB için yapılmak istenen ile yeni bir aşamaya geçiliyor; adlarından gidilerek meslek, oda ve birliklerinin yapılanmasını düzenleme dönemi başlıyor. Sendikalaşmada olduğu gibi meslek oda ve birliklerinde de çok sayıda örgüt olsun isteniyor. Böyle bir uygulamaya gidilmesi, yalnız hak arama ve demokrasi açısından değil, ekonomik ve toplumsal gelişme açısından da bir büyük yanlıştır. Çünkü oda, birlik ve dernekler, toplumsal yaşamın canlılığının göstergeleridir. Özellikle meslek örgüt ve birlikleri yalnız üyeleri arasında birlik ve dayanışma oluşturmakla, onların deneyim ve birikimlerini bir araya getirmekle kalmaz, bilim ile tekniği bir araya getiren üyelerinin işleri nedeniyle edindikleri toplumsal duyarlılıkları da bağrında taşır. Bu da ancak üyelerinin birlikte olmasıyla gerçekleşir. Ayrıca, CHS Başkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından bu iki kuruluşa, Türk ve Türkiye adlarını kullanmaya layık değilsiniz; bundan sonra layık olanlar kullanacak denilerek ayrımcılık yapılması; bu adları taşıyan diğer oda, birlik ve derneklerin toplumsal işlevlerini yitirerek iktidara bağımlılık yarışına girmeleri sonucunu verir ki böyle bir oluşum da birçok bakımdan çok sağlıksız ve yıkıcıdır. Neyin ısınması? Erdoğan, üç haftası geride kalan Zeytin Dalı Harekâtı için bunlar ısınma hareketi dedi. Isınma hareketini kimlerin, ne zaman ve niçin yaptıkları herkesçe bilinir. Ancak bu spor değil, ortada insanların yaşamını sonlandıran ve derin acılarla yaşanan bir savaş var. Savaş ortamı, ayrıca, büyük ekonomik ve toplumsal kayıplara neden oluyor; giderek tıpkı OHAL gibi, olağanlaşıyor; doğallaşıyor. Böylelikle hak ve özgürlüklerin neredeyse tümüyle yok olduğu savaş hukuku geçerli oluyor. Çocuk tacizlerinden kamu mallarının yağmalanmasına, tümüyle siyasallaşan yargı kararlarından eğitimin daha da dinselleşmesine uzanan onca çok önemli sorun kamuoyunun gündemine giremiyor. Eğer üç hafta boyunca yaşananlar ısınma ise, gerçekten, vay bu toplumun haline demek gerekir. Dış ilişkileri ve ülke için gelişmeleriyle ısınmanın ne zaman sona ereceği ve çok daha önemli olarak ısınma sonrası, Türkiye için, korkutucu bir bilinmezliğin karanlığına sürüklenme anlamına geliyor. Kamuoyuna beka sorunu, milli mücadele gibi, içeriği doldurulmayan, ancak çok güçlü görünen gerekçelerle sunulan Zeytin Dalı’nın, nasıl, ne zaman ve nerede sona ereceğini bilmek, bu toplumun en doğal hakkıdır. Bu hakkı bir an önce yerine getirme görev ve sorumluluğu da var olan susturulmuş ortamda, tamamıyla CHS Başkanı’nın omuzlarındadır. Geçen hafta yaşanan bu iki Türkiye gerçeği, bir kez daha, nereye sorusunun ısrarla sorulmasını zorunlu kılıyor. 12 Şubat 2018 SAYI: 33731 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:30 06:14 06:37 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:56 13:24 16:13 07:39 13:09 16:00 07:59 13:32 16:25 Akşam 18:41 18:27 18:52 Yatsı 20:01 19:46 20:09 Kutuplaştırmanın vardığı noktada, “üzüntüsü” sorgulananlar, yaşananlara neden ‘sınırları’olanlar değil de itiraz edenler oluyor Bir süredir baskın bir gündem maddesi olan Afrin, gelen çok üzücü haberlerle yeni bir evreye taşınıyor. Konuşmak zaten zordu, şimdi daha da güçleşiyor, imkânsız hale gelmesi riski yaklaşıyor. Slogan atmak, bağırmak, suçlamak ve “teslim olmak” dışındaki seçeneklere fazla alan kalmıyor. Üzülme ve dua etme hakkı sadece birilerine mi ait? l Kutuplaştırmanın vardığı noktada, “ortak acı” iddiasıyla hiç örtüşmeyen şeyler yaşanıyor, söyleniyor. Garip bir çelişki; daha baştan “bu çocuklar ölmesin” denmesi, onların toprağa düşmesinden sonra üzülme hakkını ortadan kaldırıyormuş gibi davranılıyor. “Üzüntüsü” sorgulananlar, yaşananlara neden olanlar değil de, itiraz edenler oluyor. Ülkenin acıda ortaklaşması engelleniyor; “ortak acı” yeni bir ayrıştırma unsuruna, “kıskançlık” kaynağına dönüşüyor. l Oysa, askerlerin “hepimizin çocuğu” olması, soyut bir fikir değil, bir gerçek. Askere alınırken ve göreve gönderilirken kimsenin politik tercihi, ne düşündüğü sorulmuyor. Dolayısıyla, onların gönderildikleri görevler konusunda hemfikir olmamakla, onların ölümlerine üzülmek arasında doğrudan bir ilişki yok ve kurulamaz. Böyle bir ilişki varmış gibi davranmak, onların hayatını kaybetmesini bir “şeyin” kanıtı haline getirmek, mağduriyette veya üzüntüde “kıskanç” (öteleyici) olmak ortak alanı zehirliyor. Askerin moralini bozma suçlaması kimleri hedef alıyor, kimler muaf?  l Afrin’de olup bitenler, yaşananlar, kayıplar konusunda konuşulmasını, gerekçeleri ve hedeflerinin tar Askerlerin ‘hepimizin çocuğu’ olması soyut bir fikir değil, o nedenle şehitlere kim daha fazla üzülüyor gibi bir tartışma ortak alanı zehirliyor. tışmaya açılmasını engellemek için, sık sık “askerin moralini bozmaya kimsenin hakkı yok” cümlesi kullanılıyor. Yaptıkları şeyin “anlamı” konusunda konuşulması, yaptıkları görev kadar kendilerinin de kıymetli olduğu fikri ve kendi güvenliklerinin de önemli bir gündem olarak konuşulması neden askerlerin moralini bozsun ki. l Eğer moral bozulmasından bahsedilecekse, kayıpların “2025 civarında” şeklinde belirsiz bir sayı olarak ifade edilmesi, şehit cenazelerinde tabuta dirsek yaslanarak nutuk çekilmesi, parti kongrelerinde dile getirilen “siyasi hedefler” için “olacak böyle şeyler” denilerek teferruat haline getirilmek askerler için çok daha üzücü olmalı. Moral tartışması yapanların kendi “moralleriyle” daha çok ilgilendikleri de pek saklanamıyor zaten.   “Savaş” tanımlamasına karşı çıkılmasının gerekçesi nedir? l Afrin’in tartışılmasına ilişkin özellikle medya ve sosyal medyadaki “örgütlü” tepkilerde, sıkça harekâtın “savaş” şeklinde tanımlanamayacağı tespitine başvurulu yor: “Ortada bir savaş yoksa barış istemek de anlamsız” deniliyor. Ama aynı çevreler, “yedi düvele karşı savaş” söylemini ve harekâtın Afrin ve PYD ile sınırlı olmadığı fikrini öne sürmekten geri durmuyorlar. Savaş talebi “gerekçelere”, barış talebi “sonuçlara” odaklı olarak tanımlanıyor; İsimlendirme ise muhayyer.  l Yaşananlara savaş demenin, “terör örgütü” ile TSK’yi eşitleştirici bir tutum olduğu iddiası da sıkça dile getiriliyor. Ama aynı çevreler, barış ve insan hakları diyenleri, “neden örgütün yaptıklarını da dile getirmiyorsunuz” diye suçlarken çok daha sorunlu bir denklik kurmakta sıkıntı görmüyorlar. Oysa, vatandaşlar, meşru ve teorik olarak kendi müdahalelerine açık kurumlardan siyasi talepte bulunurlar, diğerlerini ancak protesto ederler. Afrin’de antiemperyalist savaş verildiği iddiası ne kadar doğru? l Çeşitli araştırmalar, ABD’nin Türkiye’nin düşmanı olduğu, Batı’nın ülkeyi bölmek için seferber olduğu inancının şaşırtıcı seviyede güçlendiğini gösteriyor. Siyasilerce de beslenen bu algı, “Sevr sendromu”yla ve “Bizi kıskanıyorlar” avunmasıyla ilişkili. Fakat şimdi düşman ilan edilenlerin beş sene önce ısrarla bölgeye davet edilmiş olması ve hâlâ bundan pişman olunmadığının söylenmesi bu tabloya oturmuyor. Onların emperyalist olması, Türkiye’yi otomatik antiemperyalist yapmıyor. l Hâlâ, “onları bırak, bizimle ortak ol” denilen “gözden düşmüş müttefikle” yaşanan ihtilafın antiemperyalizm diye isimlendirilebilmesi için, diğer emperyalistlerle birlikte bölgeden çıkartılması gibi bir talep ve çabayla ilişkilenmiş olması lazım. “Mazlum halkların” emperyalizme karşı savunulmasının parçası olmak da, sorunlu başka ittifakları meşru sayan “milli çıkar” çerçevesinin dışında, daha tutarlı ve etik bir tutum gerektirir. Söylemin giderek sertleşmesi nasıl bir sürece işaret ediyor? l Alandan gelen acı haberler ve çatışmanın başka aktörlerin de dahil olduğu / olacağı bir safhaya ilerlemesi ve uzayacağının anlaşılması karşısında toplumdaki tepkilerin sertleşmesi, “intikam” söyleminin öne çıkması “gecici olmak” koşuluyla belki anlaşılabilir. Ancak “örgütlü” nefret söyleminin ve ölçüsüz “kırım” çağrılarının siyasi aktörlerce de desteklenmesi, hatta ileri götürülmesi, Bahçeli’nin yaptığı gibi “içerdeki düşman” kapsamının genişletilmesi sıkıntılı bir sürecin habercisi. l Kutuplaştırmanın Afrin gündemiyle yükseltilen dozu, şimdiye kadar “Allah’ın lütfu” sayesinde yaşanmamış toplumsal çatışmaların zeminini oluşturabilir. Muhalefeti, estirilen “savaş” rüzgârına nefes vermek ile iktidarı yapmakta zorlanacağı düşünülen hamlelere kışkırtmak arasında kurmanın da bu zemini değiştirmek yerine besleyeceğine kuşku yok. Kavgaya cesaret etmek değil, konuşmaya cüret etmek bu döngüyü değiştirebilir. Bu yüzden barış daima daha büyük yürek istiyor. Reuters: Esad, YPG güçlerine göz yumuyor Türkiye’nin Afrin’de başlattığı Zeytin Dalı operasyonunun ardından Suriye’de Beşşar Esad yönetiminin, kendisinden askeri destek talep eden YPG’yi doğrudan olmasa da dolaylı yoldan desteklediği savunuldu. Britanya merkezli Reuters ajansının haberine göre Esad güçleri, başka yerlerde çatışmaya girdiği YPG güçlerinin Kobane ve Cezire’den Şam kontrolündeki bölgelerden geçerek Afrin’e takviye yapmasına göz yumdu. Ankara’nın terör örgütü gördüğü YPG’nin ana unsurunu oluşturduğu Suriye Demokra KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK tik Güçleri (SDG) sözcüsü Kino Gabriel, “Afrin’e destek yollamanın farklı yolları olsa da, en temel yol rejimin kontrol ettiği yerden geçiyor. İki taraf da Afrin’e destek yollama konusunda mutabakata vardı” dedi. Haberde, Esad yönetiminin YPG’ye, “ortak düşmanları Türkiye’nin ilerlemesini yavaşlatmak” için yardım ettiği iddiası da aktarıldı. Esad destekli ittifakın önemli komutanlarından biri yine Reuters’a konuşarak, YPG’ye Afrin’i savunmak için Esad hükümetiyle işbirliği yapmaktan [email protected] başka bir seçeneği olmadığını söyledi. İsminin açıklanmasını istemeyen komutan, Şam hükümetinin Afrin’de yaşayan Kürtlere insani yardım yaptığını ve lojistik destek sağladığını ifade etti. Uluslararası Kriz Grubu (ICG) baş analistlerinden Noah Bonsey, “Fırat’ın doğusunda YPG’yle savaşan rejim aynı grubun Afrin’e yığınak yapmasına izin verdi” diye konuştu. Bonsey, buna rağmen YPG ve Suriye yönetiminin ülkenin kuzeydoğusunun geleceği konusunda büyük görüş ayrılıkları olduğunun da altını çiziyor. l Dış Haberler ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] ‘Türkiye’ye F35 satılmasın’ kampanyası ABD Kongresi’nde, radara yakalanmadığı için hayalet uçak olarak anılan F35’lerin Türkiye satışına karşı lobi faaliyetlerinin arttığı iddia edildi. Yunan basını, Türkiye’nin toplamda 100 adet almayı planladığı, ilk parti teslimatın da bu yıl yapılması öngörülen F35 satışıyla ilgili endişelerin ABD Kongresi’nde yüksek sesle ifade edildiğini, Yunan ve Ermeni lobilerinin de ortak bir çalışmayla satışı durdurmaya çalıştıklarını yazdı. YunanAmerikan Konseyi Örgütü ile Amerika Ermeni Ulusal Komitesi’nin Kongre üyelerini ikna etmek için bir kampanya başlattıkları belirtildi. Katimerini gazetesinin yanı sıra Pentapostagma haber sitesinin de yer verdiği haberlere göre, bir yandan Ankara ile Washington arasında artan gerilim, bir yandan da Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S400 füze sistemleri üzerinden F35’lerde kullanılan teknolojik bilginin Ruslara geçebilme ihtimali jetlerin satılmasıyla ilgili soru işaretlerine neden oluyor. Yunan basını, geçen temmuz ayında Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında protestoculara yapılan saldırının ardından Kongre üyesi David Cicilline’in F35 satış sürecinin dondurulması talebini hatırlattı. l Dış Haberler C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle