18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR ‘1984’e koleksiyonluk tasarım George Orwell’in kült kitabı “1984” koleksiyonluk özel tasarımıyla yeniden okuyucularla buluşacak. Dünyada yü kitlelere dönüştürüldüğü totaliter dünya düzeni, romanda en ince ayrıntısına kadar kurgulanmış. Kitap ve kapak tasarımı zü aşkın farklı basımı yapılmış roman, Orwell’in geleceğe dair uluslararası birçok tasarım ödülüne sahip Utku Lomlu tarafın kâbus dolu kehanetlerinden oluşan bir anlatı. Bireyselliğin yok dan yapılan özel baskıda, ayrıca yine Lomlu tarafından tasar edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş lanan çift sayfa afişler yer alıyor. l Kültür Servisi Pazartesi 24 Aralık 2018 [email protected] EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ER 13 ‘Türkiye’deki seyirci çekingen’ Bu yıl 20. yaşını kutlayan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın (BİFO) üçüncü Avrupa turnesinin son durağı Paris oldu. Borusan Genel Sanat Müdürü Ahmet Erenli ile Avrupa sahnesinde ilerlemeyi hedefleyen BİFO’yu konuştuk CEREN ÇIPLAK DRİLLAT Paris’in simge caddelerinden Champs Elysées’de de bir aydır devam eden “Sarı yelekliler”in çatışmalı eylemleri, turizmi ve caddedeki cafeleri olumsuz etkilese de sanat hayatına dokunamadı... 1900 kişi kapasiteli Théâtre des Champs Elysées, tüm salonu doldurdu, üstelik İstanbul’dan gelen konuğuyla... Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın (BİFO), 3. Avrupa turnesinin son konseri, 13 Aralık akşamı, Paris’te gerçekleştirildi. Sascha Goetzel yönetimindeki BİFO, Paris konserinde, keman virtüözü Nemanja Radulovic’e eşlik etti. Konser öncesi, Théâtre des Champs Elysées’nin lobisinde, Borusan Genel Sanat Müdürü Ahmet Erenli ile Avrupa sahnesinde ilerlemeyi hedefleyen BİFO’nun 20. yılını konuştuk. n BİFO, Avrupa sahnesinde aranan, davet edilen bir orkestra haline geldi mi? Bütün bilinen büyük orkestraların menajerlik ajansı olan KD Schmid ofisinin bir parçası olduk. Bu çok önemli, onların çalışmalarıyla biz turnelere çıkıyoruz; kendimizi o şirket aracılığıyla pazarlıyoruz. Onlar, bizi, Avrupa marketinde pazarlıyor. Evet, artık çağrılan, davet edilen orkestra haline geldik. İlk aşamada yapmamız gereken de buydu. Bizi, kaşemizi vererek davet etmelerini sağlamaktı. Ulaşımı biz karşılıyoruz. Konser kaşesi, otel, yerel transfer ve masrafları ise davet eden karşılıyor. ‘Bay Çello’ya da bir bilet n Turnelere yaklaşık kaç kişi gidiyorsunuz, enstrümanlar size nasıl eşlik ediyor? Mesela çellolar? Paris’e 96’sı orkestra üyesi olmak üzere toplam 120 kişi geldik. Çellolar o kadar sorun değil, uçağın içinde birey gibi herkes yanına alıyor. Çellolara da bilet kesiliyor. Hatta onlara “Mister Çello” derler. Diğer enstrümanlar ve vurmalı sazların bir kısmını turnedeki ilk durağımızda kiralıyoruz. O enstrümanlar bize turne boyunca eşlik ediyor. n Diyelim ki başkemancı hastalandı, ne olacak? O zaman yanındaki kemancı yerine geçer. Ancak şefin ya da solistin hastalanması nedeniyle o günkü konser iptal bile olabilir. Çünkü, tanımadığınız bir şefin hiç prova yapmadan gelip orkestrayı yönetmesi mümkün değil. n Türkiye’deki dinleyiciyle Avrupa’daki dinleyici arasında gördüğünüz farklar neler? Biz bu turne programlarının hepsini Türkiye’de de çaldık. Ama hiçbir zaman ayakta alkışlanmadık. Halbu Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın 3. Avrupa turnesinin son konseri Paris’te gerçekleştirildi. ‘Türk dinleyiciye yeni eserler zor geliyor’ n Türkiye nasıl bir klasik müzik kültürüne sahip? Yeni eserlere açık mı yoksa standart klasik müziği mi arıyor? Türkiye’de dinleyici hâlâ daha ziyade standart klasik müzik istiyor: Beethoven, Chopin, Rahmaninov gibi. Yeni eser çaldığımız zaman seyirci açıkçası çok fazla gelmek istemiyor. n Neden? Dünyayla kıyasladığımızda klasik müzikte daha yeniyiz. Türk dinleyiciye yeni eserler zor, yabancı geliyor. Ama şunu da eklemeliyim ki yeni eserlerin bazıları gerçekten anlaşılması ve hatta çalınması bile çok zor. Tamamen izleyiciye de yüklenmemek lazım sanıyorum. ki Amsterdam’daki konserde herkes solist olması gerekiyor. Ama en etkile Genellikle programı iki sene önce ayakta alkışladı bizi. Yani Avrupa’da yicisi bir yabancı solist ve bir Türk so den oluşturuyoruz. Şu an 2021’i hazır dinleyiciler ayakta alkışlıyor... Türki listin iki konser arka arkaya yer alma lıyoruz. Sanatçıları ise genelde reper ye’deki seyirci çok alkışlamıyor, ayağa sı. Biz bunu Hong Kong konserlerinde tuvara göre seçmeye çalışıyoruz. kalkmıyor, bir çekingenlik var. yaptık. İlk konserde Gülsin Onay, ikin n Türkiye’de konser salonu so n Bizde yanlış yerde alkışla ci konserde Vadim Repin yer aldı. runu olduğu malumumuz. Kla ma olayı da var galiba, konserler n Bir turne maliyeti yaklaşık ne sik müzik için Lütfi Kırdar dışında de bu yüzden birbirine kızanlara kadar oluyor? sahne yok mu? Zorlu nasıl? denk geliyorum… Alkışın keskin Beş konserlik bir turnenin maliyeti Zorlu’nun sahnesi akustik olmayan bir kuralı var mı? 1 milyon dolara çıkıyor. konserler için harika tabii ki. Seslen Normalde eser kaç bölümse biter, n Orkestranın uyumlu çalması dirmeli konserler, müzikaller için de ondan sonra alkışlanır; bölüm arası al nın sırrı nedir? mükemmel. Ancak klasik müzik için kışlanmaz. Ama ben bölüm arasında Disiplin başta geliyor. Gürer Aykal’la sahne henüz oturmadı. Onlar da akus alkışlayanları eleştirmiyorum. Çün baştan beri sağladığımız en önemli tiğin üzerinde çalışıyorlar. Sanıyorum kü eğer gerçekten çok hoşlandıysanız, şeylerden biriydi bu. BİFO’da bu disip birkaç yıla düzelir. Çünkü yatırım yap kendinizi tutamayıp alkışlayabilirsi lin geleneği devam ediyor. mak gerekiyor. niz. Bu Amsterdam’da da başımıza geldi. Konçertonun birinci bölümünden Yılda en çok 30 konser yapıyoruz ve bu az. Hedef, konserleri 5060’a çıkar BİFO, daha ergenlikte sonra alkış aldık. Bence sorun değil. mak. Çünkü ne kadar çok prova yapar, n BİFO için 20. yıl değerlendir Yabancı solist şart ne kadar çok birlikte çalarsanız o ka mesi de alalım? dar iyi oluyor orkestra, ve ses o kadar 20 yıl elbette uzun bir süre fakat n Turnelere yabancı solistle çı farklı çıkıyor. dünya orkestraları ile karşılaştırınca, kıyorsunuz, neden Türk solistle n BİFO’nun yeni sezonu nasıl BİFO çok genç kalıyor. BİFO daha er değil? hazırlanıyor? Sanatçılar neye göre genlikte. Biz adımları attık, yeni isim Fazıl Say’ı bir kenara koyarsak, yurt seçiliyor, eser siparişleri neye gö ler gelip orkestrayı bambaşka yerlere dışında genelde tanınan bir yabancı re veriliyor? taşıyacaklar. ‘Türkiye biraz Amerikanvari’ n Pek çok anlamda Amerikan kültürünün etkisinde olan bir ülke olarak klasik müzikte de ABD’nin yolunu mu izliyoruz? Tabii ki, çünkü Türkiye’de biz biraz Amerikanvariyiz. Avrupa’ya biraz uzak, ABD’ye birçok anlamda daha yakınız. Mesela Amerikan tarzı işler, Türkiye’de çok tutuyor, müzikte de öyle. Biraz daha light konserler, müzikaller, görsel operalar gibi. Bizim orkestranın yapısı Avrupa’ya hiç uymuyor, daha Amerikan. Herkes sözleşmeli çalışıyor, ABD’de de birçok büyük orkestra aynı şekilde. Mesela Zorlu PSM de Amerikan bir mekân. Klasik müzik daha ikinci planda. n Sascha Goetzel, 10 yıldır BİFO’yla, sözleşmesi ne zaman bitiyor? Devam edecek mi? Ya da yeni bir isim var mı? Sözleşmemiz 2020’de bitiyor. Bakacağız, göreceğiz, daha karar verilmedi. Her şey olabilir! l PARİS Fazıl Say’ı 10 bin kişi dinledi Ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say, “Truva Sonatı” adlı eserinin İstanbul prömiyerini Volkswagen Arena’da gerçekleştirdi. Sanatçı, eserin dünyada ilk kez ağustosta Çanakkale’de gerçekleştirilen festivalde yorumlandığını dile getirerek, “Çok sevinmiştim, 10 bölümlük, 4042 dakikalık Truva Sonatı’nı, kendi ülkemin, Anadolu’nun toprağının destanını yapmış olmaktan. Bunu yapmak, bir Anadolulu olarak benim için gurur ve onur kaynağıdır” dedi. Eserin birbirine bağlı 10 bölümden oluştuğunu vurgulayan Say, yorumlamanın da oldukça zor olduğunun altını çizerek, bir dramı konu alan destandaki önemli şahısların her birini bir melodi, ritim ya da belirli notalarla sembolize ettiğine dikkati çekti. Konserde İzmir Süiti’ni de yorumlayan sanatçı, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 150’nci kuruluş yıldönümü için sipariş edilen eserde çok sevdiği İzmir’i piyano eserine yansıtmak istediğini söyledi. Suare ve matine olmak üzere 10 bin kişinin konseri izlediğine sözlerine ekleyen sanatçı, “Bu benim için gerçekten bir onurdur. Böyle bir ilgi, talep. Ama bu Türkiye için de güzel bir tablo diye düşünüyorum. Hepinize teşekkür ederim” diye konuştu. l Kültür Servisi Ferzan Özpetek’e Napoli şehrinden fahri vatandaşlık İtalya’nın başkenti Roma’da yaşayan yönetmen Ferzan Özpetek’e, Napoli şehrinde “Fahri Vatandaşlık” verildi. Napoli Belediye Başkanı De Magistris, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Kalbin ve ruhunla her zaman bizimle birlikte olsan da hoş geldin usta yönetmen. Gerçek bir Napolili. Bu Fahri Vatandaşlık ile usta Ferzan Özpetek ile Napoli arasındaki dostluğu, saygıyı, derin bağı resmi olarak perçinlemek ve kalıcı kılmak istiyoruz” ifadelerini kullandı. Özpetek de “Belki de şeref duydum demek az kalır. Beni yücelttiniz diyebilir miyim? Gerçekte Napoli’nin Sırrı filmi ile sadece Napoli toplumunun taşıdığı hisleri paylaştım. Aşkını, muazzam kültürünün baştan çıkarıcı cazibesini, asaletleri ve düşünceleriyle insanlarının sıcaklığını anlattım” değerlendirmesinde bulundu. Napoli’de duygulara dokunan ve hislere dönüşen her şeyin kendisini büyülediğinin altını çizen Özpetek, kentin caddelerindeki sessizlik ve gizemden de çok etkilendiğini vurguladı. Fahri Vatandaşlık töreninin ocak ayında yapılmasının öngörüldüğü bildirildi. Yönetmen Ferzan Özpetek, 2010’da da İtalya’nın güneyindeki Lecce şehrinden “Fahri Vatandaşlık” unvanı almıştı. l (AA) ‘Halkın acıları ortasında keyif sürmek’ Bir yılı daha devirmek üzereyiz. Haftaya 2018’e veda edeceğiz. 2019 bize ne getirecek? Ufka dizilen kara bulutlar, aydınlık bir gelecek görmemizi şu anda engelliyor olabilirler ama insanoğlunun daha güzel bir dünya hayalleri her zaman karanlığı delecek bir yol bulur kendine. Unutmayalım, Thomas More’un 1516’da “Utopia” terimini icat edip aynı adlı eserini kaleme almasının üzerinden beş yüzyıl geçti, ama hem o eser hem de bu sözcüğün uyandırdığı çağrışımlar yeni anlam katmanlarıyla da zenginleşerek varlıklarını korudular. Utopia Ünlü düşünür ve hukukçu Thomas More bu terimi Yunancadan türetmişti; Yunanca olumsuzluk öneki “u” ile “yer” anlamına gelen “topia”yı birleştirmiş, “olmayan yer” manasına gelen Utopia adasını kurgulamıştı. TDK Büyük Sözlüğü’ne baktım, “ütopya” karşılığı olarak “Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce” diyor. Terime sadece “olumsuz”dan yaklaşılmış, sadece “gerçekleştirilmesi imkânsız” olma özelliği vurgulanmış. Halbuki terimin mucidi More, 1518’deki Basel baskısında kitabın adında “Eutopia” diye görünürde küçük, aslında büyük bir değişiklik yapmıştı: Terimdeki olumsuz önek “u”nun yerine “iyi” manasına gelen “eu”yu kullanarak, Utopia adasının “iyinin, iyiliğin yeri” olduğunun altını çizmişti. İnsanların zihinlerinde “ideal bir toplum”, “daha iyi bir dünya” gibi tasarılar, düşünceler geliştirmeleri sadece “gerçekleştirilmesi imkânsız” noktasından ele alınarak olumsuzlanabilir mi? Marx ve Engels de “ütopik” terimini daha çok eleştirel bir manada kullanmışlar, Fourier, Owen, SaintSimon gibi “sosyalistleri” kendilerinden ayıran çizgiyi çekerlerken, onları “ütopik” diye nitelemişlerdi. Bunun nedeni, bir “ideal toplum” tasarısı geliştirilmesine karşı çıkmaları değil, önerilen yolların böyle bir amaca asla ulaşmayacağını düşünmeleriydi. Marx ve Engels’in kullanımında, “ütopik” daha çok “ayakları yere basmayan” manasını giyiniyordu. İyi de 20. yüzyılda, tüm dünyadaki “komünist partiler” tarafından kendi sollarındakilere karşı sık sık kullanılan bu “ayağı yere basmama”, “ütopya” argümanları, tam altmış yıl önce, 1 Ocak 1959’da, hem de bir adada, Küba’da, Batista rejimiyle birlikte alaşağı edilmedi mi? Ütopyalarınızdan vazgeçmeyin Thomas More’un “Utopia”sı gerçekten “olmayan yer” miydi, yoksa “özlenen yer” mi? Kitaptan yaptığım şu kısa alıntılar yazarın amacı hakkında fikir verebilir: “Efendinizin şerefi ve sağlığı kendisinin değil, halkın zengin olmasına bağlıdır. İnsanlar kralları, insanların yararı için başa getirdiler, kralların yararı için değil.” “Bir halkın acıları, iniltileri ortasında keyif sürmek krallık değil, zindan bekçiliği etmektir.” “Zenginlerin cimri bencilliğini frenleyin. Sömürme, tekel kurma hakkını alın ellerinden. İşsiz insan bırakmayın memleketinizde.” Thomas More “Utopia”yı yazdıktan yaklaşık yirmi yıl sonra, 1535’te boynu vurularak idam edildi. Kral VIII. Henry kendisini aynı zamanda “kilisenin de başı” ilan eden yeni bir yasayı parlamentoya tehditle kabul ettirmiş, sonra da ülkenin tüm ileri gelenlerini bu yasaya ant içmeye çağırmış, ant içmeyenlerin idam edileceklerini duyurmuştu. More yasa konusunda ağzını bile açmadı. Onun, “Avrupa’nın bir ucundan öteki ucuna çınlayan” bu sessizliği VIII. Henry’yi çok rahatsız ediyordu. Sonunda More’u yalancı tanıkların da önemli roller üstlendiği bir mahkemede yargıladılar ve ölüme mahkum ettiler. Ama “Utopia”ları öldüremediler. Sonuçta, zaferi “o ada” kazandı, insanlığın belleğine nakşoldu. Yeni yılı ütopyalarınızla karşılayın, onlardan asla vazgeçmeyin. Asıl dönüştürücü güç, ütopyanın varlığıdır. 37 şarkı, kesintisiz dans Bu yıl sanat hayatının 25. yılını geride bırakan Sertab Erener, ‘Sertab’ın Müzikali’ni Uniq’te sahneledi. Kariyerinin 25 senesini yaklaşık 2 saat boyunca, 90’lar ve 2000’ler olmak üzere 2 ayrı bölümde özetleyen Erener, döneme özel kostümler, aksesuvarlar ve Beyhan Murphy koreografisiyle hayranlarıyla buluştu. Sertab’ın Müzikali’nin yeni gösterisi yine Uniq’de 19 Ocak’ta sahnelenecek. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle