18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 24 Aralık 2018 [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Kart limitleri taşa yazılı değil, düşürün BKM Genel Müdürü Soner Canko: Kredi kartı alan bir kişi ilk iki sene kartı kullanırken sorun yaşamazsa sonraki senelerde artık kartını batırmıyor ŞEHRİBAN KIRAÇ Türkiye’de her cüzdanda ortalama 2.2 adet kredi kartı var. Toplam tüketim harcamalarının yüzde 38’i kartlı ödemelerle yapılıyor. Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Genel Müdürü Dr. Soner Canko, kredi kartının borçlanma aracı değil ödeme aracı olduğunu belirterek, “Kredi kartını alan bir kişi ilk 2 sene kartı kullanırken sorun yaşamazsa sonraki senelerde artık kartını batırmıyor. O iki seneyi atlatmışsa finansal okuryazarlık sınavını geçmiş ve sağlıklı ilerliyor demektir. Kart harcamalarında ayağını yorganına göre uzatmak gerekiyor. Kredi kartı limitleriniz taşa yazılı değil. Değiştirin, düşürün. Ben de ihtiyacım olmadığında düşürüyorum ya da yükseltiyorum” dedi. Türkiye’de ortalama taksit sayısının 5.5 olduğunu her 5 TL’lik alışverişin 1 TL’sinin taksitli ödendiğini dile getiren Canko, “Şu anda toplumda karamsarlık fevkalade yaygın. Ama kartla ödemeler alanında endişe duyulacak ya da umutsuz olunacak bir veri yok. Kredi ödemelerinde sorun olsaydı, taksit sayıları 5.5 değil 25 olsaydı bireysel borçluluk takibi zirve yapsaydı o zaman derdim ki tüm zamanların en kötü dönemi” dedi. BKM Genel Müdürü Soner Canko ile kriz döneminde kartlı ödeme alışkanlıklarının değişimi, sektörün geleceği ve BKM’nin yeni projelerini konuştuk. n Son araştırmanıza göre Türkiye’de 25.4 milyon kişi Soner Canko Borçlanma değil ödeme aracı n Kartlı harcamalarda gerçekten ayağını yorganına göre uzatma var mı? Kredi kartı limitleriniz taşa yazılı değil. Değiştirin, düşürün. Ben düşürüyorum. Mesela çocukların okul ödemelerinin olduğu zamanlarda kart limitlerimi arttırıyorum, sonra limitimi düşürüyorum. Limit size tanınmış kişiliğinize verilmiş bir hak. Ama harcamak demek değil. Sonuçta bankacılık sektörü Türkiye’de herkesin kredi kartı sahibi olmasını herkesin 100 binlerce TL limitleri olmasını ve herkesin gırtlağına kadar borçlanmasını istemez. Onun içinde kullandığımız en önemli cümle şu kredi kartı borçlanma aracı değildir. Ödeme aracıdır. Mesela bir hastaneye gittiniz acil servistesiniz ve yanınızda para yok. O zaman kart devreye girer. Amaç budur aslında. Doğru kullanım önemli. Bizim sektör olarak da hiçbir şekilde aşırı tüketimi teşvik eden, gereksiz harcamaları teşvik eden ve kredi kartının kredi aracı olduğunu söyleyen bir cümlemiz yoktur. kredi kartı taşıyor. Cüzdandaki kart sayısı ise 2’yi geçti. Bu noktaya nasıl gelindi? Türkiye’de kasım sonu itibarıyla 66 milyon kredi kartı ve 144 milyon banka kartı olmak üzere toplam 210 milyon adet kart bulunuyor. Bireysel kredi kartı sahibi kişi sayısı ise son açıklanan verilere göre 25.5 milyon seviyesinde Cüzdanlarda ortalama 2.2 adet kredi kartı var. 2014’te her cüzdanda 2.5 kart varmış, aslında cüzdan başına düşen kart sayısı azalıyor. Son 4 yılda kredi kartları üzerinden finansal sisteme 6 milyon yeni kişi dahil oldu. Gelecek dönemde de cüzdanlardaki ortalama kredi kartı adedi 2 seviyesinde devam edecek. Çünkü kart sahipleri olası ihtiyaçlar için yanlarında 2 kart taşımayı tercih ediyorlar. Ülkemizde 80 milyon insan yaşıyorsa 25 milyonu kredi kartı kullanıyor geriye kalan 55 milyonda hâlâ kredi kartı yok. İlk iki yıl kritik n Neden düşüyor ceplerdeki kart adedi? Finansal okuryazarlığın artmasına bağlıyoruz. Yani 30 sene önce ilk kredi kartlarıyla tanıştığımızda hepimiz kredi kartları hiç ödenmeyecek, bankaların bize verdiği limitler sanıyorduk ve gidip ihtiyacımız olmayan şeyleri alıyorduk. Kültürümüzden de kaynaklı, aşırı ve gereksiz tüketim çok fazla yok. n Ama yine de takipteki batık kart müşterisi artmıyor mu? Ekim ayında kartlarla 72 milyar TL ödeme yapmışız. Takipteki alacak tutarı 6.5 milyar TL. Bu tutar 2017 sonunda 6.4 milyar, 2016 sonunda da 7.1 milyar TL imiş. Yüzde olarak takipteki alacakların en çok büyüdüğü sene kriz dönemi olan 2008. Ama şu anda içinde bulunduğumuz dönemde takipteki kart borçları yükselmedi. Bizdeki verilerde şunu gördük: İki sene kart kullanan ve o iki sene içerisinde kartıyla sorun yaşamayan biri sonraki senelerde artık kartını batırmıyor. O iki seneyi atlatmışsa finansal okuryazarlık sınavını geçmiş ve sağlıklı ilerliyor demektir. Yapılan düzenlemelerle ilk yıllar karta belli bir limit veriliyor ödemelere göre o limitler yükseltiliyor. BKM Genel Müdürü Soner Canko Şehriban Kıraç’a konuştu. KURTULUŞ ARI Taksit sayısı 5.5 n Ekonomide yaşanan olumsuzluklar ödeme sistemlerini nasıl etkiliyor? Son dönemde ekonomide yaşanan gelişmelerin kart kullanıcılarını, bankaları ve üye işyerlerini daha ihtiyatlı davranmaya ittiğini söylemek yanlış olmaz. Ancak kartlarla yapılan ödemelerin çok önemli bir kısmı zorunlu harcamaların yapıldığı, market, akaryakıt ve gıda gibi temel ihtiyaçlarımızın yer aldığı sektörlerde gerçekleşiyor. Dolayısıyla zorunlu harcamalar yapılmaya devam ettiğinden, kartlı ödeme tutarlarında önemli bir değişiklik gözlemlenmiyor. Kartlı harcamalar bireysel kredi kartlarında enflasyona paralel bir seyir izlerken, banka kartlarının alışverişlerde kullanımı ve ticari kartlarının yaygınlaşmasıyla sektörün reel olarak büyümesini sürdürdüğü görülüyor. n Toplam tüketim harcamalarının ne kadarı kartla yapılıyor? En çok hangi harcamalar kart la yapılıyor? Taksit sayısı siye, 6 taksit adediyle tele ortalama kaç oluyor? komünikasyon ve seyahat Toplam tüketim harca acenteleri olarak ön pla maları içinde kre na çıkıyor. Ağustosta di kartı ve banka kartı dahil olmak üzere kartlı ödemelerin payı yüzde 38 Kartlı ödemelerde kredi kartı taksitlerine ilişkin dü düşüş zenleme deği öngörmüyorum. Her şikliği ile bazı yıl 1.5 milyon kişi kart sektörlerde kullanmaya başlıyor. taksit sını seviyelerin 30 yıllık kullanıcılar rı düşürüldü. de bulunuyor. 2018’in harcamalarını azaltsa bile yeni gelenler Bu düzenlemenin bir so 11 ayı itibarıyla kartlı harcamaları artıracak. nucu olarak sene başında ödemelerin yüzde 18’inin market, Türkiye’de ortalama 5.7 olan taksit yüzde 9’unun akarya sayısı kasım ayında 5’e kıt, yüzde 8’inin giyim ve geriledi. yüzde 7’sinin çeşitli gıda n 2019 ekonomi için sektöründe gerçekleştiğini zor bir yıl olacak. Siz görüyoruz. sektör için ne söylersi Taksitli ödemeler, top niz? lam kartlı ödemelerin yüz Şu anda toplumda ka de 21’ini oluşturuyor. Ya ramsarlık fevkalade yaygın. ni her 5 TL’lik kartlı ödeme Kendi işim için endişe du nin 1 TL’sini taksitli ödeme yulacak ya da umutsuz olu ler oluşturuyor. Türkiye’de nacak bir veri yok. Kredi ortalama taksit sayısı 5.5 ödemelerinde sorun olsay olurken ortalama taksit dı, taksit sayıları 5.5 değil adedi en yüksek sektörler 25 olsaydı, bireysel borçlu 9 taksit adediyle bireysel luk takibi zirve yapsaydı, o emeklilik, 7 taksit adediy zaman ‘tüm zamanların en le mobilya ve eğitim/kırta kötü durumu’ derdim. Troy’da hedef 20 milyon BKM’nin geliştirdiği kartlı ödeme sistemi ve markası Troy iki yılı geride bıraktı, neler yapıtınız bu sürede, hedefleriniz neler? Troy, adını ‘Türkiye’nin Ödeme Yöntemi’nden alıyor. Amacımız tüm Türkiye’nin ödeme yöntemi olmak. Troy’un bugün 29 üyesi bulunuyor ve bu üyeler tarafından sunulan Troy logolu kart sayısı 6 milyona ulaşmıştı. Bu yılı 7 milyon ile bitirirsek gelecek yıl 17 milyon kullanıcıya ulaşırız. Kartlarımızın yüzde 95’ini banka kartları oluşturuyor. Troy kullanıcılarının önem li bir çoğunluğu, sadece hesabında bulunan parayı kullanmak üzere kart edinmiş bilinçli kişiler. Troy olarak amacımız da zaten Türkiye’de henüz kartlı ödemeleri kullanmayan 20 milyonu aşkın kişiye temas etmek. Troy’da uzun soluklu bir maraton koşuyoruz. Kayıtlı ekonomi yaratıyoruz. Vergi gelirlerini arttırıyoruz. Nakitten kaynaklı suçları, sahteciliği, kaybolmayı ve çalınmayı önlüyoruz. BKM olarak yapay zekâ, nesnelerin interneti, artırılmış gerçeklik ve blockchain gibi yeni teknolojileri yakından takip ediyoruz. ekonomi 11 Ulusalcılık mı? Teşekkür ederim, istemem Bir zamanlar küreselleşmecilik, birkaç yıl içinde “yadsınamaz gerçeklik” düzeyine çıkmıştı, en işlevsel kavramdı, zamanın ruhunu belirliyordu. Şimdi, küreselleşmecilik tükendi. Onun sonuçlarına karşı yükselen sağ ve sol popülist hareketlerin içinde ulusalcılık yükseliyor, en işlevsel kavram olarak zamanın ruhunu belirlemeye başlıyor. Bir şeylerin ikinci gelişi Küreselleşme “yadsınamaz gerçeklik” düzeyine çıktığı yıllarda, 1994’te, Ankara Mimarlar Odası’nda “Küreselleşme mi? Teşekkür ederim, istemem” başlıklı bir sunuş yapmıştım. Yaklaşımım bir etik ilkeye ve iki gözleme dayanıyordu. Her entelektüel “zamanın ruhu” karşısında, eleştirel mesafesini korumalıdır. Hele, karşısında, bu kadar kısa sürede, bu kadar hızla kabul gören bir kavram varsa... İkincisi, doktora tezini kapitalizmin krizlerinin tarihi üzerine yazmış biri olarak iki şeyin farkındaydım: Küreselleşme tarihte ilk kez yaşanmıyordu. Küreselleşme (belki hızı, kapsamı farklıydı) ama yine, kapitalizmin yapısal krizine uyum sağlamaya çalışan sermayenin hareketinin, devlet politikalarının ürünüydü; modern emperyalizmin aldığı biçimdi. Bu uyum sağlama sürecinde küreselleşmenin ertelediği sorunlar birikiyor ve bir noktada küreselleşme, bu birikimin ağırlığı altında çöküyordu. Üçüncüsü, küreselleşme çökmeye başlayınca, yönetilenlerin ve sömürülenlerin “düzeni” sorgulayan tepkileri yükselirken, kapitalizmin baskıcı, militarist eğilimleri, bunları doğallaştıran devletçi ve ulusalcı, hatta ırkçı/dinci ideolojiler öne çıkmaya başlıyordu. Böylece, son derecede toksik bir iklim oluşuyor, yerel/bölgesel savaşlar, katliamlar, soykırımlar birbirini izliyordu. Benim yazılarımı izlemiş olanlar, 2007 mali krizine kadar, küreselleşme tartışmalarında hep bu etik ilkeyi ve iki gözlemi vurguladığımı, “antiemperyalist” ulusalcılığın, ulus devletin, bağımlı ve gelişmekte olan ülkelerin muhalefet hareketleri ve programları içinde bir direniş noktası olabileceğini hatırlattığımı anımsayacaklardır. Ancak, halkların kardeşliğini savunmayan, sosyal (ekonomik) bir programı olmayan, Türkiye özelinde Kürtlerin haklar ve özgürlükler taleplerini tanımayan ulusalcı söylemlere karşı da mesafeli durmak gerekiyordu. Dün küreselleşmecilik, emperyalist merkezlerden başlayarak ikinci kez geri geliyor ve yayılıyordu. Şimdi, ulusalcılık, yine emperyalist merkezlerden başlayarak yeniden yükseliyor, hatta “ulusalcı enternasyonalizm” gibi saçma kavramlarla zamanın ruhunu belirlemeye başlıyor. Uluslar ve sınıflar... Dün ulus devletin artık öneminin kalmadığını savunanlar, kapitalist üretim tarzının çelişkilerini, bunların sınıfsal ifadelerini görmezden geliyorlardı. Küreselleşme adeta nötr, doğal evrim (toplumsal ilerleme) gibi bir şeydi. Halbuki, küreselleşme, uluslararası sermayenin, dolaşımının ve faaliyetinin önündeki engellerin tasfiyesinin, ona yeni avlanma alanları açılmasının adıydı. Şimdi küreselleşme sürecinde kurulan sermaye (fiziki, mali, simgesel) birikim ağları çözülüyor. Egemen sermaye, yükselerek egemen sermaye konumuna aday sermayelerin rekabetinin basıncı altında, savunma refleksiyle ulus devlet sınırlarına geri çekilmeye başlıyor. Yeni yükselen egemen sermaye adayları, kendilerine yeni avlanma alanları, bağımlı ülkeler yaratmaya başlıyorlar. Dünya ekonomisinin sermaye ve güç trafiği giderek sıkışmaya, sürücüler birbirilerine bağırmaya, levyetornavida göstermeye başlıyorlar. Girişte vurguladığım etik ilkeyi ve iki gözlemi tekrarlamayacağım. Yalnızca şunları vurgulamak istiyorum: Dünyada ve bölgede olayları çözümlerken, ulusalcı reflekslerin ideolojisine kapılarak, “ABD şunu yapıyor / istiyor, Türkiye de şunu bunu..” diye düşünmekten, ülkeleri birbirine çarpan kara kutular gibi görmekten kaçınmak gerekiyor. Her ülke ve devleti, türlü toplumsal çelişkilerle parçalanmış bir bütünlük oluşturur. Her ülke devletinin politikasını, çıkarını, bir sınıflar matrisine ve bu matrisin içindeki iktidar ilişkisine göre anlamlandırmak gerekir. Yoksa kendimizi hiç istemediğimiz kişi ve akımlarla aynı yatakta bulabiliriz. Belirsizlik belimizi büküyor Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Yönetim Kurulu Başkanı Nail Olpak, “İş dünyası olarak bizim belimizi asıl büken, döviz kurunun ya da büyümenin seviyesi değil, belirsizliği. İş dünyası, önünü görmek ister. İş dünyası, huzur, gü Nail Olpak ven ve istikrar ortamının devamını ister, belirsizlikten hoşlanmaz” dedi. DEİK Olağan Mali Genel Kurulu’nda konuşan Olpak, AB ile ilişkiler ekseninde öne çıkan, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve Vize Serbestisi konularının, önemli gündem maddeleri arasında yer aldığını dile getirdi. Nail Olpak, “İş konseyi sayımızı dünya genelinde 145’e çıkardık. Üye sayımızı ilk planda 3 bine artırmayı planlıyoruz. 2019, DEİK için daha da hareketli bir yıl olacak. 1 milyon insana dokunmayı hedefliyoruz” diye konuştu. l Ekonomi Servisi 375 milyon liralık çerez Tüm Kuruyemiş Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜKSİAD) Başkanı Hüsamettin Karaman, geçen yıl iç pazardaki çerez tüketiminin 1.1 milyar TL’sinin aralık ayında, 375 milyon TL’sinin de yılbaşı haftasında elde edildiğini belirterek, bu yıl da aynı ciroyu yakalamayı hedeflediklerini söyledi. Karaman, çerez tercihinin bütçeye göre değiştiğini ancak yılbaşı döneminde en çok artışın antepfıstığı, fındık, badem gibi daha yüksek fiyatlı ürünlerde görüldüğü nü anlatarak, bu yıl yüksek kurun etkisiyle ithal çerezlerde fiyat artışları yaşandığına dikkat çekti. Karaman, “Antepfıstığı, fındık ve bademden oluşan karışımın kilosu 65 ile 90 TL’den satılıyor. Vatandaş az da olsa bu ürünlerden alıyor” dedi. Karaman Türk misafir ağırlama kültürünün vazgeçilmez unsurların dan çerezin özel günler, bayramlar ve kutlamalarda aranan gıda ürünlerinden olduğuna işaret etti. Karaman, çerezci dükkânların özellikle yılbaşı öncesi hareketlendiğini sözlerine ekledi. Temel sorun verimlilik Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici, “2018’in negatif etkileri 2019’un ilk çeyreğinden itibaren yavaş yavaş ortadan kalkacak ve ikinci yarıdan itibaren ülkemiz sağlıklı büyüme rotasına tekrar ge ri dönmeye başlayacak” diye konştu. Ümit Leblebici Leblebici, Türkiye’nin temel sorununun verimlilik olduğunu ve bunun da ancak reform sürecinin hızlandırılarak çözebileceğini söyledi. Cari açığı azaltan ama büyümeyi devam ettiren her kararın verimliliği artıran bi rer unsur olacağını anlatan Leblebici, “Bankalar olarak reel sektörle el ele vererek ama aktif kalitemizi de sağlam tutarak büyümeyi sürdürmeliyiz. Aktif kalitesini sağlıklı tutmak dış finansmanın ülkemize akışının devam etmesi açısından elzem” dedi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle