19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 11 Kasım 2018 10 Devrim sahipsiz değildir! AKP iktidara geldiğinden beri giderek belirginleşen bir gerilime sahne olan günler var hayatımızda...  19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim ve 10 Kasım...  İlk üçü Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki dönüm noktaları.  10 Kasım ise, Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği tarih.  Öyleyse son 16 yıldır bu tarihlerde toplumda niye gerilim doğuyor? AKP, niye yıllardır tuhaf gerekçelerle bu günleri önemsizleştirmeye çalışıyor? Yüz binlerce insan 29 Ekim coşkusunu yaşamak için sokaklara çıkarken iktidar bitmeyen havaalanı için tören yapıp Cumhuriyet’in kuruluşunu geri plana atıyor. 10 Kasım’da sosyal medyada hislerinizi aktaran bir paylaşım yapıyorsunuz, haddini bilmezin biri mutlaka ya dalga geçiyor ya da hakaret ediyor.  Bu haddini bilmezlerin önemli bir bölümü gerici ama aralarında bir de kendini “özgürlükçü, solcu, ilerici, devrimci, feminist” diye tanımlayanlar var. “Yetmez ama evetçi” kesimin de içinde yer aldığı bu gruptakilerin belirgin özelliği, Cumhuriyet’e duydukları nefret.  2. Cumhuriyetçi denilen bu gruptakiler, AKP ile uzun zaman süren işbirlikleri sarsılınca eskisi kadar medyada boy gösteremiyor ama günlük hayatta her an karşınıza çıkabiliyor. Ülke hızla karanlığın içinde yol alırken onlar sürekli Atatürk ve Cumhuriyet ile uğraşıyor, ülkenin ilerici birikimini itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Bunu yaparken de yolları dincilerle çakışıyor. Eşsiz bir gaflet ve dalâlet örneği! Öyle bir aymazlık ki bu, emperyalizme karşı direnerek kazanılan yurtta, tam bağımsızlık ilkesini benimseyen bir Cumhuriyetin kurulmuş olması umurlarında değil. Padişahlığın, halifeliğin ve şeriat hukukunun kaldırılması umurlarında değil. Ümmetten millete, kulluktan yurttaşlığa geçilmesi umurlarında değil. Laiklik ilkesinin anayasaya sokulması umurlarında değil. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınarak sosyal hayata katılımlarının sağlanması umurlarında değil. Bilimi ve aklı temel alan bir liderin yol göstericiliğinde toplumu geliştiren pek çok devrimin yapılması umurlarında değil... Acayip bir şuursuzluk hali!  Devrimi karşıdevrimle yok etme amacını güdenler, yargıyı, medyayı, üniversiteleri, devletin kurumlarını cemaatlere ve tarikatlara teslim etmiştir. Karşıdevrim ağlarını örerken gericiler karşısında ya sessiz kalınmış ya da daha acısı, oy için bunlara destek verilmiştir. Bu ülkenin talihsizliği, Atatürk’ten sonra onun kadar aydınlanma düşüncesine bağlı, bu yolda kararlı ve güçlü bir liderinin olmamasıdır. Herkes Atatürk’ü sevmek zorunda değildir; elbette her insan ve her lider gibi onun da eleştirilecek yönleri olabilir ama kimsenin tarihsel gerçekleri çarpıtma hakkı yoktur. Burası Türkiye Cumhuriyeti ve onun da kurucusu Mustafa Kemal Atatürk. Birileri onu sevmiyor diye bu gerçek değişmez.  Günümüzde deyim yerindeyse, yargı bağımsızlığı Allah’a emanet edilirken 99 yıl önce Nutuk’ta “Her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir” diyen bir liderdi Atatürk. Evrensel hukuka saygılı, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu bir ülke bırakmak için yola çıkmıştı.  Bundan 93 yıl önce topluma şu mesajı veren bir liderdi: “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” En büyük eseri, aydınlanmanın tohumlarını ülkeye atan devrimi de sahipsiz değildir! Yolumuz aklın ve bilimin yoludur. Ondan şaşmadan laik Cumhuriyet’i yaşatmak ve daha ileriye taşımak, her aydının ama öncelikle kadınların görevidir. 10 Kasım’da ebedi liderimizi saygıyla, özlemle anıyorum... haber EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN İflas eden Yalova Elyaf’ın mağdur olan işçileri 17 yıldır adliyeyi aşındırıyor 1411’den 100’e düştüler ABD Başkanı Trump, seçim çalışmalarında Trump’ın ‘globalist’kutuplaştırıcıdilkullanmaklaeleştiriliyor. söylemi vegelecek Trump’ın sıkça kullandığı “globalist” kavramı geleceğin siyasi kutuplaşmasına ışık tutacak nitelikte. Soros ekseninden de okunabilecek bu yeni kutuplaşma, aynı zamanda geleneksel siyasi ittifakın yıkılacağını, yenilerinin kurulacağını gösteriyor ABD’de Temsilciler Mec Bin yıllık krallık lglBllğdrldğnth(gğrTrskltebmmrbhdtdzlegnTlaeaeeeaasiiaüaiaeorrsviuiueaüuuiiaaiiıirnas,nnyynrzoln)rrğeouuklninSTlknbkenrmnlirrly,iidllıeiDdı,sbkddieakns”mmeeiüascrgiinr“ieielıeksyirşydr“eölhauiiçoregryalenınkciyiAolddrçiaieleyygppianiaaenyıhanamkmamisiomknüömllipğöBeiykegltlrleibt’’lrbmoğnelıaaaüssosrııçriz.hıak,erzntedpDibnnOsrgoii.PleeıielldıemilkebirşdaainoaClirndyleiat’laekstçen6aibavlıeae“malybeaboasışdjlgarnmülugilereırreegiigradrsıdneliıdkışeiyvğalkaeKüetiizrmrellllüBmysbüsdenteölcivregumnarsişoteSgdnasecanotıastneksaaneoeeiriheciknrşbeeePdaaes””şçlbrAaitsnlaisdışşryiklevaumayadlaaksnıürçmesiaoDiaesdktnglmkkBganeesktanrnğagflaıiitalamrjbıhkıairieeümaaiüıiemdriDeistlışs.örgynbptsnışkbaairi!byblminnnllsıiekormtpaeiÜlüsiladioşıimnruıGmioyb”sıiesmdmaodnyi’rlttkrıenrosDDalynllneaoaiimitçeçreaeleçküeıasaiyByleerklknaeseanıuifreeolslıiierkmmoo,iaemzfadaaaamçsliüibrrrnndsdenetmonelilrlllA“ğrmhsaarsdcdiidçleardaoiiyditiaısygllsardblnkeubtiğkeenaBmyaeieoiCeemşlaıkmileilaenlnlaiırdltnnefziimedkaradl,ıDkrçetilnrdkıihiemdedpaddkçiioelsvegnuerSCkrikrnueiagegartsmsekiaeoeaeeısşüddf.uolleuieutşdliğeısiiaenkrtiltabkyroeeLnbldrDklylybmhıiiaelrllbldeadolsilrinni,adegaaaeseıulgayımreburatneieeksgsnerneesplnotiıebviynDÜi,n,oöerıınereiEL.KNÜİZTeldyyaktşaldlenydCdOrgdhlgOmtmhtlryEsvEaeiıeiaeeoKaeıaaüanrdkleoivuâüaueoıkurrnrşlerlreıdsaslşİnsbEelakrottknımynrfğğolmNıeyşitekesçaaueovbi)imnrnsksledvinurılayötnemırgle,eladdksğeughıekeibjiiniieozenisnlnşhe.erçpeknkvtoounkükaeuroidirsmitiastiencaleHayliçiiolyğğlmiiçğçrhrirbiuilmyeaetalnmrlalisreiryreıiai.lidouuiieeieiraBaonnuyyriieksçnjotkeesyostnatlri9karar’lyrinufersdegauendAiaekveiadzoniirats,ıhzçökdan/srznnettnnnrüyedshreebAnearvanBaiketrıçaeaanan,udik1yteııehdnkaujeariayğBusmoılfDeiiöymlAsiblasü.Aaaümai1naaaaaçktibo.tııcglkgDakkdnoyütünn’AsslsmnreurarhnirtğaiAdrıoui,laeaoseemöolereıyaıy’ddüzjdnnşlgdıinnosdeldBnieEaöodmnrrrsssaçmngrütlaaetszuceeueaodildettürluvedzDinıuaai’üeekısrlsiniayk.eacndeirnkgğsilluaedyaralrtarreınbimrdk’rtakçvkiÖknddatrletumöddaekl.niiekpkabrıyAeaulrfatnseadlyuleüdsyiltieulttSjğbdıtaioöeibokçgprıeiğBdekaldubeiğriıüğ,dpşkğsiyiadtöugpilrrynlasülitsmullllekemiDaieaebzüiedoioüudkigaliteüylzlaşdsçadtsnleamrüotörjiriH’inelzürıaiiauhsçlfukoiee2ma,nsteğaikl.zbutlanmlkptarktnrtöüçkroaşsatpnylAk0iio(clidkyieeteaeAonBiınuokdsSnenakyulhıkvaskney,ayBn.aiuaklsnmblmtBöuaknaağklmaeorprstaöiipCdeOmnyuaeaDrlvltliiaalyslnDiileımnmeeP,neryrküiaaiatenasrnulgürrtk’lhsihyitartaksnrü’eirzuanlsnadümkaSntaşia’aoieınioyiinnuiçk,eıüçekeniakrılnn, Çıkar çatışması “Globalist” terimi siyasi sözlüklerde, karar alırken küresel çıkarları, ulusal çıkarların önünde tutan siyasi yaklaşım olarak tanımlanırken, oluşturulmaya çalışılan tek kutuplu dünya siyasetinin lideri olma çabasındaki ABD için küresel ve ulusal çıkarlar nadiren çatışkı yaratıyordu. Ancak 90’ların sonundan günümüze, değişen dünya jeopolitiği ABD’nin dünya jandarmalığı olarak adlandırılan konumunu zayıflatırken, Avrupa ve Asya ekseninde yeni çekim merkezlerinin oluşmasına yol açtı. Zbigniew Brzezinski gibi küresel strateji mimarlarının da itiraf ettiği gibi, ABD yeni stratejik ortaklıklar çerçevesinde yeniden şekillenmesi gereken uzun vadeli politikaların siyasi gündeme yansımaması kaçınılmazdı. Bugün Trump ve genel olarak Cumhuriyetçi kanadın göçmen alımlarını kısıtlama (ulusal çıkar) çabalarını, demokratların ise ya başladı. Kısaca “kurtuluş” ve “yeniden doğuş” felsefesi ile İsa Mesih’in dünyaya geri dönüşü ile oluşturulacak “Bin yıllık krallık” mitinden doğan, ABD’deki kökleri ise Puritansim (safçılık) ekolüne dayanan bu akım, küresel savaş politikalarının en sıkı destekçisi konumundaydı. Söz konusu anlayışın, yıllar içinde Evanjelik ve Yahudilik anlayışları arasında bir yakınlaşma oluşmasına da sebep olduğu sık sık dillendirilirken, köken itibarıyla Avrupa’da Yeni Kudüs anlayışıyla oluşan Christendome (Hıristiyanlık) geleneğinde yer alan YahudiHıristiyan köklere atıf yapılıyordu. Ülkemizde de bazı dini ke simler tarafından sık sık dile getirilen İbrahimi dinlerin (Hıristiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık) kökensel birlikteliği ve gelecekte bu dinlerin senteziyle oluşacak tek din ve dünya krallığı anlayışı esasen kü konuya insan hakları ve etnisite hakları (küre sel çıkar) üzerinden karşı çıkmalarını da bu açıdan değerlen dirmek gerekli. resel politikaların oluşumunda gözle göründüğünden çok daha fazla paya sahipti. Ancak seçimlerde Evangelistlerin (ehveni şer olarak görülse de) oylarının büyük çoğunluğunu alan Trump’ın “globalist” tarifi ile Evangelist gerçekliğini değil, Demokratların içindeki seküler küreselcilerin ekonomik ve politik değerlerini kast ettiğini söyleyebiliriz. ABD Başkanı’nın en tartışılan icraatlarından biri olan Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ise ABD ve dünya çapındaki muhalif çevrelerce, tam da globalist bir karar olarak tanımlandı. Çünkü ABD’nin bu kararı potansiyel ekonomik ittifak odakları olan Müslüman ülkeleri ve onların potansiyel müttefiği olan Çin ve Rusya gibi bölgesel aktörleri karşısına alma tehdidi taşıyordu. Yahudilerin tepkisi Buna rağmen Trump’ın Demokratlara yönelik ifadesi, ABD siyasetindeki bir başka önemli çıkar grubunu bir hayli sarsmış görünüyor. Seçildiğinden beri Yahudi gruplar tarafından antisemitik olmakla suçlanan Trump bu kez “globalist” kavramı üzerinden aynı suçlama ile karşı karşıya kaldı. Bunun sebebi ise Nazilerin antisemitik kabul edilen tezleriydi. Nazi Almanyası’nda Yahudilerin sadık birer yurttaş olmak yerine kendi sınırlar ötesi cemiyetlerinin çıkarlarını ön planda tuttuklarına yönelik anlayış, zamanla topluma yayılmış ve Yahudi düşmanlığı için en önemli argümanı oluşturmuştu. Buna göre Yahudiler hem 1. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinde başlıca rolü oynamışlar, hem de sonrasında Versay Anlaşması ile kurulan Weimar Cumhuriyeti’nin batık ekonomisindeki önde gelen sermayedar kesim olarak başlıca sorumlu olmuşlardı. Almanya’da oldukça popüler olan tezler, Siyonizm anlayışını hedef alıyordu. Sahteliği sonradan ortaya çıkan Siyon Protokollerini esas alan antisemitik düşünceye göre, Yahudilerin nihai hedefi İsrail merkezli bir dünya hâkimiyeti ve devletiydi. Dolayısıyla Yahudiler için “globalist” kavramı ırkçı, yabancı düşmanı ve antisemitik bir ifadeyi çağrıştırıyordu. Bu çağrışım tam da George Soros gibi son derece tartışmalı bir isim ekseninde dünya siyasetinde oldukça tartışmalı bir konuyu gündeme taşıdı. Kimilerine göre milyarlarca dolar aktardığı Açık Toplum Vakfı ve ona bağlı yerel STK’leri ile dünyada seküler amaçlar ve her tür eşitlik için çalışan bir işadamı, kimileri içinse STK’ler üzerinden devşirdiği ajanlar, satın aldığı politikacılarla ülkelerin iç politikasını kendi ve çevresindeki elitlerin küresel hâkimiyet ajandası için maniple eden bir şeytan. Soros ekseninde okunabilecek yeni siyasi kutuplaşma, aynı zamanda geleneksel siyasi ittifak ve yakınlıkların da yıkılacağının ve yenilerinin kurulacağını öngörmek mümkün. George Soros İflas sonrası 1411 işçi mağdur oldu. Yıllardır süren hak mücadelesinde 20 işçi yaşamını yitirdi, bugün sadece 100 işçi mücadeleyi sürdürüyor EREN CAN KEMAN Yalova Elyaf Fabrikası’nın 2001 krizi sırasında iflas etmesinin ardından, alacaklarını alamayan 1411 işçi, yıllarca mahkemelerin kapısını aşındırdı. Aradan geçen 17 yıllık sürede 20 işçi yaşımını yitirdi, bazıları mücadeleyi bıraktı. Davaların takipçisi olan 100 işçi ise pes etmeden, haklarını alacakları günü bekliyor. İflas ve tasfiye sürecinde skandal hukuksuzlukların yaşandığını belirten işçiler, avukatların ilgisizliği nedeniyle de mağdur edildiklerini söylüyor. Grev ve sonrası Yalova Elyaf Fabrikası, Remzi Pensoy tarafından 1974 yılında kuruldu. Tekstil sektöründe hatrı sayılır bir yer edinmişti. 2001 yılındaki krize yenik düşen fabrika, işçilerine maaş ödemekte zorlanmaya başladı. 1411 işçinin çalıştığı fabrikada örgütlü olan Özİplik İş Sendikası ile işveren arasında başlayan toplusözleşme görüşmelerinde ücret zammı konusunda anlaşma sağlanamayınca, sendika ocak ayında işyerinde grev kararı aldı. Grev kararının ardından işveren üretime ara verdiğini duyurdu ve işçilerin mağduriyeti başladı. Para, Yukon ve ‘beyaz yaka’ya Fabrika, 2006 yılına kadar kiralama modeli ile birden fazla kez el değiştirdi. İki kez iflas erteleme talebinde bulunsa da sonunda iflasını açıklamak zorunda kaldı. Fabrika, 28 Mayıs 2007’de 43.8 milyon liraya satıldı. Fabrikada çalışan ve iflas masasına kayıtlı 1411 işçisi ise alacaklarını alamadı. İşçilerin iddiasına göre, satış sırasında tapu müdürlüğünde yapılan usulsüzlükle, bu paranın 28.8 milyonu, Dünya Bankası ipoteği gerekçe gösterilerek İngiliz Virgin Adala rı Menşeili ve adı Panama Belgeleri’nde geçen Yukon İncesment Management Corporation adlı şirkete aktarıldı. İşçiler, iflas sonrası Remzi Pensoy’un Yeşilköy’deki yalısının satılacağının söylenmesi üzerine, “beyaz yakalı” ve sendikacılardan seçtikleri 6 kişiye vekâlet verdi. Ancak, bu 6 kişi, yalı satışından gelen parayı kendi hesaplarına aktardı. Üst üste yıkım İşçilerin açtığı davalardan ikisi sürüyor. Remzi Pensoy’un yalısının satışından gelen paranın patronla anlaşan 6 kişi tarafından gasp edilmesiyle ilgili dava 2013 yılında açıldı. İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki dosyada, beş yıldır bilirkişi raporu bekleniyor. İşçiler, raporu hazırlamayan üç bilirkişi hakkında Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Paralarını almak için her yolu deneyen işçiler, son çare olarak, 2016 yılında, Hazine’ye isnat ederek Çiftlikköy Mal Müdürlüğü aleyhine tazminat davası açtılar. Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki dosyada 104 işçi davacı olarak yer alıyor. İşçilerden Melahat Altuntaş, mahkemeye verdiği dilekçede, “İflas dosyasında kesinleşmiş 73.500 TL alacağım var. Tüzel kişiliğe ait tüm varlıklar satıldı ancak hurdasından bile tarafıma ödenmedi. Alacağımı tahsil edebilmiş olsaydım, çocuklarımı daha iyi şartlarda okutacak, kredi kartı borcu yüzünden icra takibine uğramayacak, 1999 Marmara depremini yaşamış biri olarak, üst üste gelen yıkımı bu seviyelerde hissetmeyecektim. Tapu Müdürlüğü’nün, 1995, 1996 tarihlerinde gerçekleştirdiği ipotek işlemleri sonucu, müflis tüzel kişilik nezdindeki alacak haklarıma zarar verildi ” dedi. İflas ve tasfiye sırasında skandallar yaşansa da işçilerin yıllara yayılan mücadelesi iki davayla devam ediyor. Avukatlara suçlama Akrabaları adına davayı takip eden Ahmet Önder, dosyalara bakan ve halen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı olan Mehmet Uçum ve avukat akrabalarının ilgilizliği nedeniyle de mağdur olduklarını belirtiyor. Önder, “Yalova Elyaf AŞ nezdindeki alacaklarımızın takibi ve tahsili için Mehmet Uçum, eşi Hatice Uçum ve kardeşleri Veysel Uçum ile Ensar Uçum’a 2003 ve 2007 yıllarında iki ayrı vekâlet verdik. Fabrika satışıyla ilgili 28.8 milyon TL’mizin kara para aklama operasyonlarıyla buharlaş tırılmasıyla ilgili olarak kendilerine çok kez ihtarname gönderdiğimiz halde bugün bile işlem yapmaktan imtina ediyorlar. Mehmet Uçum, 2006 sonrası beni ilgilendirmez diyor. Dosyadan da istifa etmiyorlar” diyor. Tazminat davası açan işçilerden Turan Melekis “Bütün arkadaşlarımız ümidi kesti. 100 kişi kaldık. 15 Temmuz sonrası davaların seyri değişebilir diye düşünmüştük fakat hâkimlere baskılar hala devam ediyor. Biz davaya belge eklemek istediğimizi söylediğimizde hâkim bizi resmen azarlıyor” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle