15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PAZAR YAZILARI Pazar 28 Ekim 2018 ‘Din Kardeşleri’ [email protected] 13 Güz geldi geçiyor... Günlerden pazar, Stuttgart yakınlarındaki Korntal’da yaşayan tanışlarımızın bahçesinde yemeğe davetliyiz. Hanımlar tarihi kestanenin altına büyük masayı kurarlarken ben biraz gezinmek istiyorum. Korntal’ın güzel, bakımlı bir mezarlığı var. Hermann Hesse’nin babasıyla kız kardeşleri burada yatıyor. Mezar taşları tekdüze. Alçak, gri ya da kara taştan. Hepsi de eğik, arkaya doğru. Üzerlerindeki yazılar gökyüzüne bakıyor. Saat on bire geliyor. Sokaklar bomboş. Uzun yıllar Korntal Lisesi’nin müdürlüğünü yapmış tanış ilginç şeyler anlatıyor: “Burada yaşayanların çoğu Din Kardeşleri cemaati üyesidir” diyor. “Bu cemaati 1819 yılında Protestan kilisesinden ayrılan Gottlieb Hoffmann kurmuş. Kendisine inanan 70 aileyle Korntal’da 300 hektar araziyi satın alıp yerleşmişler.” Giderek güçlenen bu cemaatin üyeleri İsa’nın ve onun dininin buyruklarına uygun yaşayan Piyetistler. Kimi dinbilimcilerine göre Katolikler için Roma neyse, Piyetist ler için de Korntal o. Ancak ve gençlerden özür dile son birkaç yıldır cemaat çok mişti, selefi Papa 16. Be zor durumda. 2014 yılında bir nedikt de bunu on yıl önce rastlantı sonucu ortaya çıktı yapmıştı. ğına göre, 1950 ile1980 yılla Az sonra büyük bir alana rı arasında cemaatin okullarına devam eden binlerce ço AHMET ARPAD çıkıyoruz. Eski ve heybetli iki yapı hemen dikkati çeki cuk köle yaşamı sürmüş, yüz yor. Tanışın söylediğine gö lercesi cinsel tacize uğramış ve bugü re sağdakinde dinsel törenler, soldakin ne dek de hiç kimse ağzını açmamış, bi de toplantılar yapılıyor. İçeri giriyoruz. Her lenler hep susmuş. Günümüzde cema yer bir tuhaf. Mobilyalar, resimler, perde atin başındakiler utanılacak bu olayla ler, dolaşan insanların giyimleri... Zaman rı ilk günlerde yine sumenaltı etmeye ça burada 50 yıl önce durmuş. Her şey kon lıştılar, fakat sonra çeşitli çevrelerden serve olmuş. Tanış az sonra içimin sıkıldı baskılar gelince uzmanların araştırma ğını fark ediyor. “Haydi gidelim” diyor. Dı sını kabullendiler. Kısa süre önce açık şarıda rahat bir nefes alıyorum. Bu ara lanan 408 sayfalık raporla tüm gerçek da büyük ayin salonunun kapıları açılıyor. ler ortaya çıkınca da henüz hayatta olan İnsanlar akın akın çıkıyor. Suskunlar, du “kurbanlar”dan özür dilediler, tazminat daklarında mutlu bir gülümseme var. Gö ödeyeceklerine söz verdiler. rünümleri tekdüze. Giyimleri pastel renk Zaman durmuş gibi... lerde, pahalı değil. Dinsel törenden çıkanlar, öğle yeme Papa Françesko geçen ağustosta dün ğinden önce büyük alanda gruplar oluş yanın değişik ülkelerindeki Katolik pa turup aralarında sohbete dalıyorlar. Ta pazların cinsel tacizde bulunduğu çocuk nış sabırla anlatmaya devam ediyor: “Her önüne gelen Hıristiyanı içlerine almıyorlar. Zihniyet değişimi geçirmiş, kutsal ruhun değiştirdiği, yeniden doğuşu yaşamış, yepyeni insan olmuşlar cemaate üye kabul ediliyor.” Günlük yaşamlarını İsa’nın buyruklarına göre düzenleyen Din Kardeşleri cemaati sözde Hıristiyanları imana gelmişlerden sayılmıyor! Onlar sokakta göze batmayan, silik görünümlü insanlar. Kadının sözü pek geçmiyor. Toplumda etki alanları geniş, çünkü çoğu işveren, avukat, doktor, mimar. Tümü de varlıklı. Cemaatin mal mülküne herkes ortak. Çevredeki büyük araziler onların. Aileler çok çocuklu. Hindistan’da uzun yıllar misyonerlik yapmış olan baba Hesse’nin yattığı mezarlık cemaatin. Ölüler beyaz tabutlarda gömülüyor. “Kurucuları Hoffmann’ın oğlu Christoph’un 19. yüzyılın ortalarında Templer kolonisini kurduğu İsrail’le araları hep iyi’” diye anlatıyor tanış. Artık eve dönmeli. Tarihi kestanenin altında akşam yemeği bizi bekliyor... [email protected] ‘N’olcak bu İngiltere’nin hali?’ İngiltere’de haber üretmek FARUK ESKİOĞLU ve bu ülkeyi anlatmak bir gazeteci için Urfa’daki Balıklıgöl’deki balıklara el uzatmak gibi. Üstelik son araştırmalara göre, bu ülkede nüfusu 250 bine yakın Türkçe konuşan toplumun varlığı işinizi daha da kolaylaştırıyor. Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nin (AB) asi üyesi, ABD’nin Avrupa’daki Truva Atı, Londra ise dört yol ağzı ve ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken bir başkent. Biraz filmi geriye sararsak 18671870 arasında Londra’da yaşayan Namık Kemal, bir mektubunda “Londra bir memlekettir ki, burayı görmeyen rahatın manasını bilmez. Tütünsüzlükten sıkıntı çekeceğiz gibi görünür” diye yazar. Bir diğer önemli Londra sevdalısı da Makber’in yazarı olan Abdülhak Hamit Tarhan (18521937) Londra’yı ikinci vatan sayar. Şair bir şiirinde Londra’yı günümüz Türkçesiyle “Bu şehrin her yerini hayat şevkinin ışığı sarmış / Ki orda ölüm gelmez insanın aklına, mezarda bile” diye tanımlar. Londra artık Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan’ın Londrası değil. Her şeyden önce Sir Arthur Conan Doyle’un kaleme aldığı dedektif Sherlock Holmes’un sisli şehrinden de eser yok. Hatta küresel ısınma canımıza ot tıkasa da Londra’da limon ve zeytin ağaçları bile yeşeriyor artık. Namık Kemal yaşasaydı tütün fiyatlarından yine şikâyet ederdi fakat Abdülhak Hamit Tarhan hayal kırıklığına uğrardı sanırım... İntiharı önleme bakanlığı “N’olcak İngiltere’nin hali, intiharlar aldı başını gidiyor” derken Başbakan May geçen günlerde dünyada ilk kez “intiharı önleme bakanlığı” kurulduğunu açıkladı. Ülkedeki intiharlar 2010’dan 2017’ye yüzde 67 artmış. İntihar sorunu Türkçe konuşan toplumunda arasında bulunduğu etnik toplumun da kanayan yarası. Sosyologların belki de intiharla arasında güçlü bağ kurabileceği bir başka olgu da yalnızlık... “N’olcak İngiltere’nin hali, yalnızlar aldı başını gidiyor” sorununa şifa niyetine geçen şubatta “Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık” kurulmuştu. Bir araştırmaya göre de bir ay boyunca evinin zili çalınmayan yaşlı sayısı 200 binin üzerinde. Geçen kış, “yalnızlığın kış aylarında ölümcül olabileceği” kamu spotuydu. Bir rapor da yalnızlığın günde 15 adet sigara içmek kadar kötü olduğunu ortaya koymuş. Öte yandan, aile hekimi doktorların dörtte biri, günde en az 1 ile 5 arasında hastanın yalnızca iki laf etmek için kendilerini ziyaret ettiklerinden yakındıkları basına yansıdı. Bazı doktorlar da yalnızlık çeken “hasta”ların sayısının günde 10’u aştığını belirterek zamanlarının haybeye çalınmasından şikâyet ediyorlar. Geçen hafta hükümet “yalnızlığa karşı” çıtayı yükselterek aile hekimlerine, yalnız hastalarına dans dersleri gibi “sosyal aktivite reçetesi” yazma konusunda izin verileceğini açıkladı. Bunun anlamı yalnızlar bu aktivitelerden ücretsiz yararlanabilecek. Ayrıca yalnızlar projesi kapsamında postacıların da dağıtım yaptıkları evlere göz kulak olmaları istenecek. İşin kötü yanı, benim de aralarında bulunduğum “biz” kültüründen gelip “ben” kültürünün içine düşerek “kendisinin giderek yalnızlaştığını hisseden” göçmenlerin nostalji yaşar olması. Üstelik bu da vitamin eksikliği gibi giderilecek bir mevzu görünmüyor. Dijital iletişim çağında yalnızlık ve intiharla boğuşan dünyanın ilk kapitalist ülkesine reçeteyi, Londra’da bizim mahalleye kuş uçuşu 4 dakika uzaklıktaki Highgate Mezarlığı’nda yatan Karl Marx’ın bir tarih evvelinden yazdığını söylersek yalancı olmayız. [email protected] ORMAN DİRENİŞİ SÜRÜYOR Almanya’nın Köln kentinde Hambach Ormanı’nın kalan kısmındaki ağaçların kurtarılması için binlerce kişinin katılımıyla protesto eylemleri düzenlendi. Yaklaşık 5 bin kişinin katılımıyla Hambach Ormanı’nda iki ayrı noktada düzenlenen gösterilerde, eylemciler “kömür ocaklarına derhal son verilmesi” çağrısı yaptı. 12 bin yıllık ormanın şu ana kadar yüzde 90’ı yok edildi. Çevreciler ise geri kalan yüzde 10’luk kısmı kurtarmak için uğraşıyor. Karadeniz ile Azak Denizi’ni buluşturan köprü Yakın zamanda, 2013 sezonundan eden, dünyanın en büyük köprülerin beri Kırım Cumhuriyeti’ne dö den birinin üzerinden geçen ilk Türki nük ilk kültür turunu gerçekleştirdik yeliler arasına giriyoruz. Türkiye Trak bir grup Türkiyeli gezgin ile birlikte. yasından büyük yüz ölçüme sahip Ukrayna zamanında ismi “Kırım Oto Kırım’a adım atmamızdan itibaren, bir nom Cumhuriyeti” olan bu topraklar, haftalık yolculuğumuz boyunca yol ve 2014 Martı’nda Rusya Federasyonu’na altyapı çalışmaları eşlik ediyor bizle bağlanmış, Tatarca ve Ukraynaca da re... Ukrayna döneminde oldukça ba ilk kez resmi lisan konumuna gelmiş kımsız ve görece yoksul kalan yarıma ti. Birkaç senedir Türkiye’den doğru danın dört bir tarafında şimdilerde çif dan uçuş olmamasına, vize te yollar, gazsu kanal siz rejimin çoktan sona er ları ile enerji hatları ile mesinin getirdiği zorluklar santralları inşa ediliyor. da eklenince Kırım’a ilgi oldukça azalmıştı. Başkent Zengin Simferopol’e (Akmesçit) uçamayınca geriye, ulusla rarası havalimanının yer aldığı en yakın Rusya kenti OKAY Krasnodar’a gitmek kaldı. İlk olarak, tarihi ismi Yekaterinodar olan metropole varmamız bir anlam da avantajımıza oluyor çünkü turumu za Kerç Yarımadacığı ve aynı adlı şe hirden başlayacağımız için, sadece bir kaç ay önce açılışı yapılan devasa Kı rım Köprüsü’nü görme imkânımız orta ya çıkıyor böylelikle. 1863 öncesinde yerinde “Büyük Çerkesya”nın yer aldığı Krasnodar ilin de birkaç saat ilerledikten sonra Ta man Yarımadası’na varıyoruz. Sabahın ilk ışıklarında tarihi bir ana şahit olu yoruz. Azak Denizi ile Karadeniz ara sındaki kocaman boğazı, kara bağlan tıları ile birlikte toplam 19 km’de kat medeniyet... Kerç, Kırım’ın eski DEPREM den beri en mütevazı kentlerinden. Çar pık postkapitalizm devrinde fazla para sirkülasyonu na maruz kalmaması Kerç’in bir yer de faydasına olmuş. Şehirde gerek li gereksiz yeni dönem binası he men hemen hiç yok. Osmanlı mima ri anıtı Yeni Kale Türkiye’nin ilgisin den mahrum, bakımsız haliyle karşılı yor bizleri. Ermeni kökenli Rusyalı res sam İvan Ayvazovski’nin memleke ti Feodosya’ya (Kefe) geldiğimizde ise karşımıza, İstanbul kıyılarının kırk, elli yıl önceki hali çıkıyor. Bu saatten son ra yetişkin grubumuz nostaljik hüzün lenme duygusu ile inşaat teröründen en azından bir haftalığına uzak kalma nın memnuniyetini bir arada yaşıyor. Sudak’tan Balaklava’ya kadar Ceno valıların kalelerinin bitmek bilmemesi, Karadeniz’in bir ara adeta Ceneviz Gölü olduğunu kanıtlar nitelikte. Öte yandan Trabzon’un başkent olduğu Pontus Krallığı’nın da izleri ise hemen her yerde. Osmanlı ise üç yüz seneki uzun hâkimiyet döneminde camiler ve bir iki kale dışında yarımadaya fazla bir şey bırakmadığı için, bugün mirasının varlığı ile yokluğu bir... Buna rağmen, Yevpatorya’nın (Gözleve) Tiyatro Meydanı’nda 2500 yıllık kente egemen olan hükümdarların rölyeflerinden biri de Fatih Sultan Mehmet’e ait. En kuzeydeki Mimar Sinan Camisi’nin bulunduğu şehrin belki de en önemli özelliği, dünyada Musevi inancına sahip yegâne Türk boyu Karaimlerin (Karataylar) tarihsel bakımdan anayurtları olması. Nitekim Bahçesaray’ın tepelerinde yer alan Çufutkale’de (Yahudi Kalesi) onların ataları Musevi Hazar Türklerinin ortaçağ şehrini de görme olanağı yakaladık. Kırım Tatar Hanlığı’nın idari merkezi Hansaray ise her zamanki gibi rengârenk ve huzur dolu. Son zamanlarda ise restorasyon içerisinde. Boğaziçi Krallığı’ndan Altun Orda’ya, Kıpçaklardan MoğolTatarlarına, Kırım zengin medeniyet, topraklarıyla dikkat çekiyor... [email protected] 18 yıl önce geldiğim Dallas’ta Türklerin sayısı fazla değildi. Dallas ve çevresindeki kentler yaygın, geniş bir araziye dağılmış durumda. ABD’liler buraya Metroplex diyor. Yani metropollerin birleşimi. Burada Türkçe konuşana rastlamak zordu, bazen Türkçe konuşan birisini gördünüz mü kırk yıllık dostunuz gibi yaklaşır, merhaba derdiniz. Aradan geçen süre içinde üniversitelere, dil okullarına kayıt yaptıranlar gibi, farklı işkolundan insanların gelişi de arttı. Birçoğu birleşerek zamanla kendi kültür, hayata bakışlarına göre derneklerini kurarken zamanla Türkiye’yi tanıtmayı da içeren çalışmalara imza atmaya başladı. Son üç, dört yıl içinde Dallas ve çevresine yerleşen Türklerin nüfusu adeta patladı. Ülkedeki siyasi ve ekonomik durumdan Göçün çekim merkezi mutlu olmayanlar, çocukla ki Plano kentinde yeni bir sü rının geleceğine ait kaygılar permarket açıldı, merak edip onları yurtdışında iş aramaya göz attım. Kendinizi Türkiye’de sevk etmiş. Bazıları göçmen bir süpermarkette gibi hisse lik vizesi, bazıları da yatırım diyorsunuz. Ürünlerin yaklaşık cı vizesi ile gelmiş. Siyasi sığınmacılar da var. Bu yoğun TEVFİK DALGIÇ yüzde 80’i Türk markası. İçerde bir de fırın bölümü var. Ka akın iyi mi, kötü mü diye so radeniz pidesinden Konya usu rarsanız benim yanıtım ABD için iyi, Türkiye lü etli ekmeğe, lahmacuna farklı tatlar bul için kötü olur. Ülkenin yetiştirdiği mühen mak mümkün. Bu bölümü Aziz usta yöneti disler, teknik elemanlar, sermaye sahibi iş yor. Türkiye’den gelen dondurulmuş simit insanları burayı kültür, maddi yönden zen ler de var, eşim çok sever, hemen sepete ginleştirecekler, Türkiye ise büyük emekler atıyorum. Akşama simit var, çıtır çıtır, ya verdiği insan gücünü kaybedecek. nında peynir ve çay... Buradan çıkıp Pres Birkaç ay kadar önce Dallas’ın kuzeyinde ton Road’a gidin sağdaki çarşı içinde bu kez İsveç havaları Kuzey ülke lerinde bu yaz doğa nın ezberi bozuldu. İsveç’te elli Ali Haydar NERGİS yıldır görül memiş sıcaklar yaşandı. Eskiden, adlarını duyduğunuzda “soğuk ül ke” diyerek yüzünüzü buruşturdu ğunuz İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da ısı, İsveçli bilim insanı Anders Celsius’un 1742’de bulduğu termometreyi bile şaşırttı. Hava sıcaklığı bazı günlerde 35 dereceye ulaştı. Elliyi aşkın bölge de orman yangını çıktı. Piknik yer lerinde mangal yakılması yasaklan dı. Malmö’de yaşayan sevgili ağabe yim, Türk dilbilimci, emekli mineralo ji Profesörü Musa Güner, “Daha bun lar iyi günlerimiz” diyor. Güner’in yap tığı araştırmalara göre, buzulların eri mesine bağlı olarak suların elli metre yükselmesi halinde, üzerinde yaşadığı mız Skåne bölgesi ile Stockholm başta olmak üzere; Blekinge’nin yüzde elli si, Halland’ın yüzde yirmisi sular altın da kalacak. Kuzey Kutbu’nda iklim de ğişikliği nedeniyle bazı bitki ve hayvan türlerinde değişmeler olmuş. Bodur çalıların boyları uzamış. Soğuğa da yanıklı geyik, tavşan ve fare türlerinin nesli azalmaya başlamış. Ozon taba kası en çok inceldiği kutup bölgelerin de güneş ışınlarının fazla gelmesi ne deniyle, cilt kanserinde yüzde otuz beş artış olmuş. Katarakt başta olmak üze re göz hastalıkları çoğalmış. Parklara hücum... Sıcak ve boğucu havalar, yaz boyunca İsveçlilerin en önemli gündem konularını oluşturdu. Sohbetlerde sıkıntı yaşanmadı. İki yaşlı bir araya geldiğinde en çok konuştukları konu “hava durumu” oldu. İsveç’te yaşayan Türk yazar Demir Özlü’nün bir kitabında okumuştum: İsveçli iki genç sohbet ediyorlarmış... Biri; “Anımsıyor musun, geçen yıl bu zamanlar havalar ne kadar da güneşliydi” demiş. Diğeri yanıtlamış: “Hayır, anımsamıyorum, ben o sırada sinemadaydım herhalde..’’ Bir zamanlar, Türkiye’de çalışırken şefimde, “Havalar olmasa ahmaklar konuşacak söz bulamaz” diyordu. “Beni bu havalar mahvetti” diyen Orhan Veli’nin de bir bildiği vardı elbette... İsveçliler, yabancılara, “kara kafalı” diyorlar. Sarışın İsveç güzellerinden yüz bulamayan “kara kafalı” gençlerimizin uydurduğu bir slogan: “İsveç’in havasına, suyuna ve kızlarına güven olmaz.” Kızlarına ve suyuna bir diyeceğim yok, ama İsveç’in havası beş on yıl öncesine kıyasla çok değişti. Sabah bakıyorduk ki, hava güllük gülistanlık, gök yüzünde bir tane bulut yok. Ne güzel, diyerek güneşlenmek için parklara, yeşil alanlara koşmaya hazırlanırken birden yağmur başlıyordu. Şiddetli rüzgâr, fırtına çatıları uçuruyordu! Son on yılda iklimde büyük değişmeler yaşandı. Bu yaz, özellikle güney bölgelerinde bir haller oldu. Yağmur hiç yağmadı. Rüzgâr esmedi. Günlük sıcaklar 35 dereceye ulaştı. İsveçliler, havlularını, örtülerini kapıp kırmızı görmüş boğa gibi yeşil alanlara koştu. Mayolarıyla çimlere uzandı; ötüşen kuşların, uçuşan kelebeklerin, ördeklerin, kazların arasında güneşlenmenin tadını çıkardı. Kendilerine güneşlenme şansı tanımayan radikal Müslümanlar ise Stockholm’un Tensa bölgesinde “yağmur duası”na çıktı... İsveç’te, 21 Haziran günü, “yaz ortası bayramı” olarak kutlanır. O gün, herkes parklarda toplanır; ateşler yakılır, müzik eşliğinde dans edilir. Bu yılki “yaz ortası” kutlamalarını izlemek için, Pildammspark’a gittiğimde, uzaklardan tanıdık bir müzik sesi geldi kulağıma. Bir de baktım ki, bizim Trabzonlu Kemal (Kişilik hakları nedeniyle gerçek adını yazmıyorum.) cep telefonundan bangır bangır müzik yayını yapıyor: “Çayır çimen geze geze oy!, Oldum ben bir geveze, Kızına gönül verdim, Darılma hanım teyze...” İsveçli gençler, sözlerini anlamadıkları bu müziğin ritmine kapılmış, dans ediyorlar. “Kemal, bu ne hal!” demeye kalmadan plastik bardağa doldurduğu viskiyi uzatıp; “Kuralcılığı bırak hoca, rahat ol! Ye, iç, gül, oyna! Başka bir hayat yok; buradan başka İsveç yok!..’’ dedi. [email protected] başka bir Türk işletmesiyle karşılaşıyorsunuz. Çocukluğunuzun tatlarını canlandıran dondurma, tatlı dükkânı... Öğle saatlerinde öğrenciler dükkân önünde sıra oluyor. Dallas ve çevresi Cumhuriyetçi kalelerinden Teksas eyaletinin en büyük yerleşimi. Geçenlerde burada yeni işyeri açan bir Türk arkadaşa sordum niye Dallas diye... Gelmeden önce eyaletler bazında iklimden ekonomik koşullara, vergi oranlarına, işyeri açanlara verilen desteklere çeşitli alanlarda araştırma yaptıklarını anlattı. Onlara göre, Dallas ve çevresi en uygun yer olarak görülmüş. “Yani buraya gelişimiz rastlantı değil, bilinçli” diye ekledi. Eskilere ve yeni gelenlere başarılar dileriz. Dallas Türkler sayesinde daha zengin, daha renkli. [email protected] C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle