18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 28 Ocak 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN haber 11 Halkın ortakAdaletYürüyüşü’nübaşlatanCHP’ninödülünüGenelBaşkanYardımcısıZeynepAltıokaldı. talebi adalet SODEV ÖDÜLÜ ADALET YÜRÜYÜŞÇÜLERİ VE ADALET NÖBETİ’NE Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından 2001 yılından bu yana, “insan hakları, demokrasi, barış ve dayanışma” alanlarında, o yıl içerisinde etkin ve anlamlı çabalar göstermiş kişi veya kurumlara verilen “SODEV Ödülü” önceki akşam düzenlenen törenle “Adalet Yürüyüşçüleri” ile “Adalet Nöbetçileri”ne verildi. 2017 SODEV İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü, önceki akşam Şişli Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Jüri, bu yılın ödüllerini, ortak paydası adalet olan, bu talebinde kararlı, sivil, kitlesel “iki farklı” eylemin katılımcılarına vermeyi kararlaştırdı. Ödülün sahiplerinden biri 423 kilometrelik Adalet Yürüyüşü’ne ve akabinde Maltepe Mitingi’ne katılan “Adalet Yürüyüşçüleri” oldu. Diğer ödül sahibi, hakkaniyetten uzak hukuksuz bir şekilde cezaevine konan meslektaş ları ve gazeteciler için Mart 2017’de Çağlayan Adliyesi’nde başlatılan nöbeti temsilen “Adalet Nöbetçileri” olarak belirlendi. Zulüm kabul edilmez Ödül Seçici Kurulu’na yer alan gazetemiz yazarı Kadri Güsel, ödülün bu iki sivil kitlesel eylem katılımcılarına veriliş gerekçesini yaptığı konuşmada şöyle açıkladı: “Yargı OHAL rejimi altında tarafsızlığını ve bağımsızlığını tamamen yitirmiş, iktidarın ölçüsüz kullandığı bir enstrümana dönüşmüştür. Adaletsiz yönetmek halka zulmetmektir. Hiçbir halk zulüm altında yaşamayı kabul etmez. Tepkisini gösterir, gerekirse direnir. Dolayısıyla adalet halkın talepleri arasında birinci sıraya yerleşti. Geride bıraktığımız senede yaşanmış bireysel ya da kitlesel her türlü protesto eyleminin ortak nedeni maruz kalınan adaletsizliklerdir. Dolayısıyla ortak talep de adalettir. Adalet tale bi karşılanmadıkça, bu ülkede adalet açığı kapatılmadıkça bu topraklarda barış, güven, istikrar ve kalkınma da mümkün olmayacaktır.” Törende, “Adalet Yürüyüşçüleri” adına ödül, yürüyüşe katılan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine; “Adalet Nöbetçileri” adına ise avukat Kemal Aytaç’a takdim edildi. Ödül gecesine CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Aysel Çelikel, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Adana Barosu Başkanı Veli Küçük, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Musa Kart, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, gazetemiz yazarı Şükran Soner, tutuklu bulunan Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın eşi Adalet Dinamit de katıldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Adalet Yürüyüşü’ne katılan STK’lerden ÇYDD’nin başkanı Aysel Çelikel’e ödülünü yazarımız Kadri Gürsel verdi. Adalet Nöbetçilerinin ödülünü Kemal Aytaç aldı. ‘Başıma gelen bir kumpas’ Yrd. Doç. Dr. İrfan Mukul, mesleğine coğrafya öğretmeni ola rak başlamış bir akademisyen. Devlet okullarında, dershanelerde uzun yıl lar emek verdi. Binlerce öğrenci yetiş tirdi. Yüksek lisansını, doktorasını öğ retmenlik yaparken tamamladı. Eği tim aldığı İstanbul Üniversitesi’nde kadro almak zordu, hocalarının tav siyesiyle Anadolu’ya yöneldi. Kısa bir süre Ondokuz Ma yıs Üniversitesi’nde, 12 yıl da Sinop Üniversitesi’nde görev yaptı. Bir yıl ODTÜ’de HİLAL KÖSE misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Eğitim müfredatıyla ilgili yazı lar yazdı. Özellikle Sinop ve Gerze ol mak üzere, ekoloji mücadelesinde yer aldı. Öğrencileriyle hep yakın etkile şim içinde olan Mukul, 24 Aralık’ta KHK ile ihraç edildi. Sinop’ta göre ve başladığı yıllarda FETÖ kumpasıy la soruşturma geçirmiş ve aklanmış tı. “Şimdi başıma gelen de bir kum pas” diyen Mukul, FETÖ yargılaması mağduru olarak İsviçre’ye iltica eden yazar Hüseyin Edemir’in, açlık gre vini önceki gün bitiren öğretmen Se mih Özakça ve Esra Özakça’nın da ho cası. Mukul ile ihraç sürecini, öğren cilerini konuştuk. Yapılan haksızlığı hazmetmeye çalışıyor. Oldukça üzgün ama olanı biteni finans kapitale uza nan boyutlarıyla ortaya koyuyor. “Ben yine anlatmaya devam edeceğim. Be nim işim nesnel dünyanın nesnel ger çeklerini anlatmak” diyor. ‘İrfana ve evrime hayır’ Mukul, Sinop’a giderken eşini, lisede okuyan iki kızını geride bırakmış. Gidişi de dönüşü gibi zor olmuş. Sinop’ta, Anadolu’dan merkezi üniversitelere gidemeyen, maddi sıkıntı çeken ailelerin çocuklarıyla bir araya gelince, geri dönememiş. Çocukların barınma, beslenme ve ulaşım sorunlarıyla eğitim almaya çalıştıklarını dile getiriyor: “Orada bulunma sebebim, beni heyecanlandıran şey o çocuklara el verebilmek. Aklımın bir köşesinde ‘radikal coğrafya yapayım’ diye bir şey var ama o çocuklar da bilgiye açlar. Nâzım diyor ya umut insanda di Esra ve Semih Özakça’nın hocası Yrd. Doç. Dr. İrfan Mukul, 24 Aralık’ta ihraç edildi. Mukul, “Anlatmaya devam edeceğim. Benim işim nesnel dünyanın nesnel gerçeklerini anlatmak” diyor Vedat ARIK yı niye verdin? Soran da öğretim üyeleri. ‘Siz polis misiniz?’ dedim. Bir hafta sonra açığa alındım, iki hafta sonra da KHK yayımlandı. Komisyonlar falan KHK’ye hazırlıkmış” diyor. Mukul, şimdi haksızlığı sindirmeye çalışıyor. İstanbul’da Özgür Üniversite’de ders vermeyi planlıyor: “30 yıla yakındır iyi kötü bir şeyler anlatıyorum. Bu büyük bir boşluk. Ben öyle ya da böyle bir şey anlatacağım. Odamı görseniz, öğrencilerle dolup taşardı. Korktukları o. Öğrencilerle her zaman etkileşim içindeydim. Tabii bu karar ister istemez ailenizi de üzüyor. Babam kısmi felç geçirmişti bir süre önce. Daha duygusal şimdi. İhraç kararını gazeteden okumuş. Ben söyleyecektim. Annem aradı ‘baban ağlıyor’ dedi. ‘İki üç gün sonra geliyorum, beraber ağlayacağız ağlamasın dedim...” İrfan Mukul ye...” Mukul’un öğrencileriyle samimiyeti belli çevrelerin tepkisini çekmiş. Üniversitede ‘komünist hoca’ söylentileri yayılmış. Okulun durağına “İrfana ve evrime hayır” diye yazılmış. “Bence güzel bir yazı. Neyi temsil ettiğimin göstergesi” diyen Mukul, ihraç sürecini ise şöyle anlatıyor: “Açığa alındığımda üniversite önünde ilk defa büyük bir eylem oldu. Öğrenciler sahip çıktı. Tek tek polis sınıfları dolaştı, ‘atılırsınız’ diye. Kapıları kapattılar dışarı çıkarmadılar. Lojmanı, odayı boşaltırken tatsız şeyler oldu. Bazı, sosyal demokrat bilinen arkadaşlarım kafalarını önlerine eğdiler, bunu da yaşadım. Ülkücüyüm diyen adam yanımdan ayrılmadı. Rektör, ‘ben 40 kişi attım hiç böyle bir infial olmadı’ demiş. 40’ı FETÖ’den atıldı, ben tekim. Yaşadığımız tarihsel süreçlerle ilgili bir şey bu. Dünya ekonomik sisteminde yürümeyen bir şeyler var. Bizim gibi ülkelere düşen, baskı ve cebiri artırmak. Beni ihraç eden finans kapital aslında. Finans kapitalin Türkiye’den alacağı var. 400 milyar doların üzerinde para. Alacağını alabilmek için yine sıcak para veriyor Türkiye’yi dengede tutuyor. Bize bu baskıyı uygulayan da finans kapitalin yerel temsilcileri. Beni görevden alanlar ise akademik memurlardır. Zavallılar. Göz teması bile kuramıyorlar. Suçlu olduklarını biliyorlar, korkuyorlar aslında...” Bir gün gelen telefon İlahiyat bölümünden hocaların yürüttüğü soruşturmayla açığa alındığını söyleyen Mukul, “Bir gün sekreterlikten aradılar: ‘Şu saatte ilahiyatta olmanız lazım.’ Gittim, iddialar şu, Nurettin Yıldız protestosu. Önceden bu konuda rektörlük tarafından soruşturma geçirdim ve aklandım. Diğer gerekçe ise Semih Esra Özakça’yı Yüksel Caddesi’nde ziyaret etmem. Semih’e arabamı vermiştim, Nuriye Gülmen’i karakola götürmüştü imza için. Soruyorlar. Araba Onlar benim çocuklarım “Eğitimci olmak için mi doğdunuz” sorusuna “evet” yanıtı veren Mukul, dönemin mağduru öğrencilerini de şöyle anlatıyor: “Hüseyin Edemir’le dershane döneminden tanışıyoruz. ODTÜ’de yeniden karşılaştık. İyi bir tarihçi. Özellikle Alevilik konusunda çok iyiydi. Kırsal kökenli, zehir gibi bir çocuk. Çok iyi bir akademisyen olacaktı. HumboldODTÜ programında yüksek lisans yapıyordu. Ben ülkesinde kalmasını isterdim. Bu coğrafyanın insanı o. Burdan beslendi çünkü... Ardahan’da, toprağa gömük bir meskende doğmuş. ODTÜ’de okurken yerel tarih ödevinde doğduğu evi çekmiş, göstermiş. Ödevi veren hocası şaşkın. İşte Cumhuriyet’in kazanımı dediğimiz şeyin tipik örneği... Şimdi İsviçre’de. Semih ve Esra. Onlar benim çocuklarım. Gözlerim doluyor ister istemez. Çok şey paylaştık onlarla. Kızlarımdan farkları yok. Kendilerini dünyaya duyurdular. Herkes artık biliyor. Ben de Semih’in hocası da ihraç edildi diye yansıtıldım kamuoyunda. Gurur veriyor bir yandan.” ABD’yle nasıl bir yol? Türkiye, hem sistemsel hem de toplumsal anlamda derin bir değişim yaşarken geleneksel ittifakları da çatırdıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana NATO ekseninde kendini konumlandıran Ankara, yavaş yavaş Batı’dan uzaklaşıyor. Türkiye’yi yönetenler, uzunca bir süredir Türkiye’nin kendini Rusya, Çin ve Batı’ya eşit mesafede, bağımsız ve bağlantısız bir güç olarak konumlandırması gerektiğini söylüyor. Zaten doğal seyrinde de ilerleyen bu süreç, Suriye iç savaşı ve ABD’nin Suriyeli Kürtlerle olan ittifakı nedeniyle hızlanmış durumda. En son Afrin operasyonu ve TrumpErdoğan’ın telefon görüşmesi sonrasında, iki ülke arasındaki çatlak, iyice belirginleşti. Görüşmeyle ilgili “O dedi, bu dedi” polemiğini bir kenara bırakırsak şu net: Washington, Türkiye’nin Afrin operasyonunu kısa tutmasını ve itidalli gitmesini, Ankara ise YPG’ye olan yardımın kesilmesini istiyor... Birkaç noktanın altını çizmekte yarar var. Türkiye ve ABD arasındaki ittifak, tüm kızgınlıklara ve kırgınlıklara rağmen iki ülke için de önemli. Bunu sadece ben söylemiyorum. ABD’ye en fazla laf eden kişi olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da son iki gündür her konuşmada “Biz bu işleri Amerika ile yürütmek istiyoruz” vurgusu yapıyor. Ancak mevcut gidişat, yani Ankara’da yükselen Amerikan karşıtı hissiyat ve ABD’de bürokrasi ve kamuoyunda yükselen Türkiye öfkesi, bu dinamiği kontrolsüz bir yerlere sürükleyebilir. Suriye bir mayın tarlası. Ben diğer yorumcular gibi Türk ve ABD askerlerinin Münbiç’te karşı karşıya gelmesi veya çatışması ihtimalini gerçekçi bulmasam da, iki ülke arasındaki kopuşun günbegün ilerleyeceğini düşünüyorum. Artık biliyoruz ki ABD, Suriye’de İran’ın gücünü ve fiziki varlığını geriletmek için, kısa vadede Kuzey Suriye’den çekilmeyecek. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, bunu zaten açıkladı. Bana sorarsanız ABD’nin “Kürt devleti kurma” gibi bir niyeti yok; Kürtlerle olan ilişkisi çıkarlara dayalı (“transactional”). Ancak bu dönemde ABD kendi çıkarını, Kürtlerle mevcut askeri ilişkiyi devam ettirmek olarak tanımlıyor. Demek ki kriz yönetimi yapılmazsa, ABD ve Ankara arasındaki türbülans, büyüyerek devam edecek. Ben şahsen cuma günü Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül’ün “ABD Türkiye İçin Düşmandır/Bir Gün Binlerce İnsan İncirlik’i Kuşatır” başlıklı yazısını, son derece önemsedim. Bu yazı şimdilik Ankara’nın İncirlik politikasını yansıtmayabilir; ancak tam da Ankara’dakilerin samimi hissiyatlarını yansıttığını düşünüyorum. Haliyle, ana omurgası “askeri ortaklık” olan TürkiyeABD ilişkilerinin askeri boyutunun önümüzdeki 10 yılda zayıflaması, İncirlik üssünün de bu çerçevede Irak ya da Ürdün’e taşınması büyük sürpriz olmaz. Peki, bu uzaklaşmanın sancılı olmaması için ne yapmalı? Türkiye Batı ile, Batı Türkiye ile olan ilişkisini daha serinkanlı ele almalı. Daha önce de belirttiğim gibi, Ankara “her durumda kendi bölgesindeki” (Irak ve Suriye) Kürtlerle bir arada yaşamanın vizyonunu oluşturmalı. ABD ise, farklı ağızlardan bambaşka mesajlar vermek yerine, Ankara’ya karşı net ve dürüst olmalı. Bu anlamda Münbiç, TürkAmerikan ilişkisinin batağı değil daha rasyonel bir ilişkinin çıkış yeri olabilir. ABD ve Türkiye, Münbiç’le ilgili bir diyaloğa başlayıp hem gerilimi düşürme hem de Suriye’de istikrarlı bir yönetim kurma yoluna gidebilir. Münbiç’in özelliği, bir Arap şehri olması. Haliyle ilelebet YPG destekli Suriye Demokratik Güçleri tarafından yönetilemeyeceği aşikâr. Afrin operasyonunda Ankara’ya itidal çağrısı yapan ABD, bunun karşılığında Münbiç’te bir adım atıp orada temsili bir yönetim için diyalog başlatabilir. Bu, bütün aktörler arasında gerilimi düşürecektir. Bu sadece bir fikir. Konuya benden daha hâkim uzmanlar, farklı ve yeni fikirler ortaya atabilir. Önemli olan, ezber bozmak. Yeniden şekillenen bu bölgede, kalıcı ve sürdürülebilir bir düzen kurabilmek. Önemli olan, bölgemizde kan dökülmemesi, sivillerin zarar görmemesi için kafa kafaya vermek. Düşünmek. Sadece Diktatör’e Kocaeli’nde de yasak Onur Orhan’ın yazdığı ve Barış Atay’ın sahnelediği “Sadece Diktatör” adlı tiyatro oyununa yönelik yasaklar devam ediyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Artvin gibi illerde valilik kararıyla alınan yasaklara Kocaeli de eklendi. Kocaeli’nin İzmit ilçesi Kaymakamı Ersin Emiroğlu tarafından oyunun yönetmeni Caner Erdem’e gönderilen tebligatta, “Sadece Diktatör” oyununun “toplumsal infiale neden olabileceği” gerekçesiyle yasaklandığı belirtildi.Tebligatta, “Kaymakamlığımızca da yapılan değerlendirme neticesinde ilçemiz genelinde de ‘Sadece Diktatör’ isimli tiyatro oyununun oynanmasına izin verilmemiştir” denildi. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle