18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 24 Ocak 2018 10 24 Ocak’ta, Berlin’de bir kanal kıyısında Bugün 24 Ocak, halk düşmanı, karanlık güçlerin arkadaşım Uğur Mumcu’yu aramızdan çekip aldıkları uğursuz gün. 25 yıldır her 24 Ocak’ta bir anılar seli boşalır. İçin acır... İki gün önce 22 Ocak’tı. Diyarbakır zindanında, kirvem Necmettin Büyükkaya’yı 12 Eylül cellatlarının aramızdan çekip aldıkları uğursuz gün. 34 yıldır her 22 Ocak’ta bir anılar seli boşanır. İçin acır... Beş gün önce 19 Ocak’tı. Alçaklıkta sınır tanımayan karanlık güçlerin yolladıkları bir tetikçinin, ahparik’im Hrant Dink’i aramızdan çekip aldıkları uğursuz gün. 11 yıldır her 19 Ocak’ta bir anılar seli boşanır. İçin acır... Dört gün önce 21 Ocak’tı. Arkadaşım, pek çok filminin senaryosunun Ghost Writer’ı (= Hayalet yazarı) olduğum, ölümcül bir hastalığın aramızdan çekip aldığı Yılmaz Güney’le son kez buluştuğum uğursuz gün. 34 yıldır her 21 Ocak’ta bir anılar seli boşanır. İçin açır... O anı sellerini söze döksem, yazıya aktarsam kalın, çok kalın bir kitap olur. Yapamam, yazamam. İçim acır... HHH Ne tuhaf! “Rastlantı” sözcüğünün yetersiz kaldığı, yerine koyacak sözcük de bulamadığım bir ortak anı: 21 Ocak 1984’te, 22 Ocak 1984’te ve 24 Ocak 1993’te Berlin’deydim. Hem de Spree Irmağı’nın kentin içinden geçen kanallarından birinin kıyısında, hem de Alman halkının yüz akı, büyük devrimci Rosa Luxemburg’u Alman ırkçımilliyetçi subaylarının öldürüp attıkları ve bugün alabildiğine sade bir anıtın suyun içinden fışkırdığı yerdeydim... Ne tuhaf... Ocak ayında, 21’inde, 22’sinde, 24’ünde ben sanki hep Berlin’de, o kanal kıyısında, o yalın anıtın yanında yürüyorum ve içim acıyor... 11 yıldır, 34 yıldır ve 25 yıldır bu böyle. Sanki hep Berlin’deyim ve hep içim acıyor... HHH Bugün 24 Ocak. 25 yıl önce bugün Uğur Mumcu’yu aramızdan çekip aldılar. Mesleğe aynı gün, aynı saatte, aynı gazetede (Yeni Ortam dergisi) başladığım, Ankara Cebeci’de duvarlarından neredeyse sular sızan bir bodrum katında ev paylaştığım; geceler boyu bitip tükenmez siyasal tartışmalar sürdürdüğüm, kâh anlaştığımız, kâh ayrı düştüğümüz, bağırıp çağırdığımız, sarılıp kucaklaştığımız, çok ciddi yol ayrımları yaşadığımız Uğur Mumcu’dan söz ediyorum. 2018’in 24 Ocak’ında bir başka Türkiye’deyiz. Gün “Ah Uğur, vah Uğur” günleri değil. Marksizmin, Kemalizmin en ince ayrımcıkları üstünde tartışma günü de değil. “Bir fabrika dolusu işçiyi mi bilinçlendirmeye çalışmak daha akıllıcadır, yoksa emrinde bir koca alay bulunan bir albayı mı bilinçlendirmek daha akıllıca” yollu yer yer çocuksu tartışmaları sürdürmek de anlamsız. Ama gazeteci gibi bir gazeteciyi, kavranması güç bir çalışkanlıkla, dağlar gibi mahkeme dosyaları arasında uykusuzluktan kızarmış gözlerle haberi, gerçek haberi, doğru haberi bulup çıkaran Uğur Mumcu’yu aramak, anmak ve onun gazeteciliğine alkış tutma, öylesi bir gazeteciliğe vurgu yapma günü.. Buna hiç kuşkum yok. Ben yazılarda sık sık tekrarladım. Kimi okurlar hatırlayacaktır. Yineleyip noktalayacağım: Bir sohbette Aydın Engin konuştu: Madem gazeteciyiz, halkın haber alma, doğru haber alma ihtiyacını karşılamaktır bizim görevimiz. Cevap geldi: Değil oğlum, öyle değil. Halkın haber alma, doğru haber alma ihtiyacını değil hakkını savunmak ve ete kemiğe büründürmektir bizim görevimiz. Anladın mı? Cevap Uğur Mumcu’dan gelmişti. O gün bugün bunu bir meslek ilkesi belledim ve kendi cümlemmiş gibi tekrarladım. Bugün bir kez daha tekrarlıyorum... haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 11 Uğur Mumcu’ya hasretin 25. yılıTeröre karşı çıkan, radikal selefi örgütlerin tehlikeli konumuna dikkat çeken Mumcu, araştırmacı gazeteciliğiyle bugünlere işaret etmişti Bundan tam 25 yıl önce, 1993 kışının pazar gününe denk gelen bir için evlerinden çıktıklarında ailesini korumak için arabaya daima önceden binen 24 Ocak günüydü. Daima yap Uğur Mumcu, anahtarı ‘apan tığı gibi birkaç dakika önce sız bir ölüme’ çevirdi. Sonra den çıkıp arabayı çalıştırmak istedi Uğur Mumcu. Cuma ak GAMZE BAL sı türkü oldu. Ertesi gün eşi Güldal Mum şamından beri kullanmamış cu, arabalarının durduğu ye tı arabasını. En son çocuklarıyla ye rin, polis noktasının çok yakının meğe gidip, 22.30 sıralarında dön da olduğuna dikkat çekerek, “Böy müşlerdi. O andan bu yana arabaları le bir şey nasıl olur, anlamıyorum” evlerinin önünde duruyordu. diyecekti. O sabah hasta ziyaretine gitmek İlhan Selçuk, suikastın ertesi gü nü olan 25 Ocak 1993 günü, “Bile bile lades” diye yazacaktı. Haftada 6 gün yazdığı köşesinde yolsuzlukları ele alan, teröre karşı çıkan, olayların perde arkasındakileri gün yüzüne çıkartma mücadelesi veren, radikal selefi örgütlerin giderek tehlikeli bir konuma geçtiğini ifade eden ve bunun yalnızca darbecilerle, emperyalizmin çıkarlarına yarayacağını sürekli yazan Uğur Mumcu’nun, demokrasi düşmanlarının hedefi olmasının üzerinden 25 yıl geçti. 1979’da gencecik insanların sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere ve evlere bombaların atıldığı bir ortamda silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağını dile getirmişti. Fakat ne terör yeni bir kavram ne de Türkiye halklarının karşı karşıya kaldığı tehlikeler. Öldürülüşünün yıldönümünde özlemle andığımız yazarımız Uğur Mumcu’nun ‘Gözlem’ başlıklı köşesinden aktardığı, güncelliğini hâlâ koruyan yazılarını sizler için derledik.... Radikal İslama karşı uyarmıştı Aksoy cinayeti... Devlet, İslami hareket adına, uçlarına susturucu takılmış silahlarla cinayet işleyen çetelere karşı bu kadar çaresiz midir? Yoksa “devlet” dediğimiz şu büyük aygıta takılan başka susturucular var da biz mi bu susturucuları bilemiyoruz! *2 Şubat 1990 Beyinler rehin, vicdanlar ipotekli Toplum olarak birçok konuda duyarlılığımızı yitirdik. Belli olaylara uygar insanlar olarak tepki göstermek, ses yükseltmek, bir şeyler söylemek gibi doğal davranışlar, yerlerini kaygı veren kayıtsızlıklara terk ediverdi. Herhalde istenen de buydu. Tepkisiz toplum, zamanla kendini suskunluğa mahkum eder. Suskun toplumlarda yalnızca egemen güçler konuşur. Böyle toplumlarda seçmen çoğunluğu bir aritmetik kalabalık olarak kalır. HHH Buyurun tepki gösterin... Yok, yok, beylerimizin beyinleri rehinli, vicdanları ipoteklidir. HHH Türkiye’de binlerce vatan evladının öldürülmelerine, binlercesinin sakat kalmasına ve yine binlercesinin hapis yatmasına yol açan bu uğursuz terörün araştırılması hepimize düşen bir insanlık ve yurttaşlık görevi değil miydi? Hayır, tersine “Niçin bu konuları araştırıyorsun?” diye sorularla karşılaşıyorum. Evet, evet böyle... Neredeyse bunları araştırmak suç sayılacak. Kur şirketi, vur parayı, gazetecilik yap, dön köşeyi... İstenen bu” *26 Nisan 1985 Kim, kimi, neden öldürüyor? Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu’da “kimin eli kimin cebindedir” bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı! Örneğin 1972 yılında “Şivan” kod adıyla bilinen, Molla Mustafa Barzani’nin yanında savaşan ve Kürt gençlerine emrindeki kampta gerilla dersleri veren Dr. Sait Kırmızıtoprak ve “Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi” lideri Sait Elçi’yi kimler öldürmüştü? Bu sorunun yanıtına geçen pazar günü alçakça pusuya düşürülerek öldürülen Musa Anter, 1990 yılında yayımlanan “Hatıralarım” adlı kitabında yer vermişti. *27 Eylül 1992 Sarsılan adalet “Adalet duygusu” diye bir inanç vardır. Bu inanç bir kez sarsıldı mı, istediğiniz kadar çabalayın, inandırıcı olamazsınız. Hele adalet duygusu Okurlara... Cumhuriyet gazetesi, Babıâli basını içinde tek başına bir adaya benzer. Kaynağı, kökeni, yapısı, biçimi öteki gazetelerden çok farklıdır. Gazetenin bu kendine özgü özelliğinin nedeni ve sonucu aynı sözcükle açıklanabilir: Cumhuriyet, “bağımsız” bir yayın organıdır. “Bağımsızlık” gazetenin hem geçmişini hem de bugününü anlatan bir kavramdır. Bu bağımsızlığı korumak ve sürdürmek her babayiğidin harcı değildevlet eliyle yok edilirse yıkıntı büsbütün büyük olur.” *28 Nisan 1985 Elhamdülillah milyarderiz!.. Her şeyin sahtesi var... Paranın sahtesi var... Tablonun sahtesi var... Altının, gümüşün, elmasın sahtesi var... Var oğlu var!.. Peki dinin ve ideolojilerin de sahtesi yok mu? Olmaz olur mu hiç? Var. Dinin sahtesi, siyasete karışmış olanıdır. Din duygularının ve dince kutsal kavramların siyaset adına kullanılması ile din, din olmaktan çıkar, siyasetin aracı olur. Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi artık bu sömürünün sonu gelmez... Din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder. Yalnızca Türk Lirası ile milyarder değil bunlar, dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır birçoğu. Oh ne kolay!.. Çek bir besmele, gelsin paralar... Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar... Elhamdülillah Müslüman’ız!.. Elhamdülillah milyarderiz!.. Bir kolumuz siyasette öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda... Bir üçgen bu... Ti dir. Hele bu hiperenflasyonlu ortamda sırtını holdinglere dayamadan ayakta durmak başlı başına bir direniş ve kimlik sorunudur. Gazeteniz siz okurlarının özverili destekleri ile bu sınavdan bugüne değin hep yüzakı ile çıkmıştır. Bundan sonraki her sınavı da sizlerden alacağı destek ile yine yüzakı ile verecektir. Bugün Babıâli basını çoğunlukla holdinglerin elindedir. Bu ilişki öylesine içlidışlıdır ki, bazı gazetelerin genel yayın müdürleri ile başyazar ve yazarları da aynı iş dünyasında yerlerini bulmuşlardır. Cumhuriyet, böyle bir basın dünyasında bağımsızlığını koruma ve sürdürme savaşımı vermektedir. HHH Sizlere her gün daha iyi bir Cumhuriyet verme çabasındayız. “Bir ekmek, bir Cumhuriyet...” Babıâli basınının gözleri boyayan, kulakları tıkayan, holding kasalarına bağlı aldatıcı görüntülerine karşı, yalın gerçekleri yalnızca bu gazetede izleyebilirsiniz. Bunun için “bir ekmek, Bir Cumhuriyet” diyoruz. Okurlar ile omuz omuza, el ele, yürek yüreğe... * 2 Nisan 1985 caret, siyaset ve tarikat üçgeni... Bunlar dindarın sahtecileridir. Za vallı yoksul Müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır. İnanç sömürücüleridir bunlar...” *1 Mart 1987 Bilgi ve aydınlık Kürt sorununu yeterince biliyor muyuz? Kimse bu soruyu “Evet, biliyoruz” diye yanıtlayamaz. Bu bilgi eksikliği bugün olup bitenler ile sınırlı değildir. Yakın tarih konusunda da aynı yetersizlik söz konusudur. Bu bilgi ve haber eksikliği olayların gereği gibi algılanmasına ve yorumlanmasına engel oluyor. Bu konudaki bilgi ve haber eksikliğinin birinci nedeni Kürt sorunu üzerindeki yasaklardı. Bu yasaklar kalkmadan olayların incelenmesi de kolay değildir. Bu bilgi ve haber eksikliği, sorunun “slogan” düzeyinde ele alınması sonucunu doğuruyor. Etnik ve ideolojik bağnazlıklar, konunun derinlemesine araştırılmasını da engelliyor. HHH Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak alışkanlığı en çok Kürt sorununda geçerlidir...” *14 Ekim 1992 İmamsubay TBMM Milli Eğitim Komisyonu, harp okullarına giriş koşullarını düzenleyen yasa tasarısını görüşürken verilen bir değişiklik önergesi ile imam hatip okullarını bitirenlerin harp okullarına girişlerine engel olan madde değiştirilmiş. Bu değişiklik TBMM tarafından da uygun görülürse, harp okullarına önümüzdeki ders yılından başlayarak imamhatip lisesi mezunları da girebilecekler. İmamhatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? HHH Bugüne kadar imamhatip liselerini bitiren 433.277 kişi var. Diyanet İşleri’nde çalışan imamhatipli sayısı 39 bin. HHH İmam hatipliler din adamı olarak çalışmayacaklarsa, neden ard arda imamhatip okulları açılıyor? HHH Türkiye’de son yıllarda siyaset, ticaret ile tarikatlarla iç içe gelişiyor. HHH Yasa var ol Harbiye/Selamünaleyküm sivil toplum/Maşallah ikinci cumhuriyet/ Ruhuna el fatiha laiklik... * 22 Ocak 1993 Gazetecilere gazetecilik dersi 1984’te, araştırmalarını nasıl yaptığı sorulduğunda tüm titizliğiyle, “Eğer bir dava dosyası çok ciddi okunursa, bütün belgeler orada vardır. Benim kaçakçılık konusundaki bütün araştırmalarım son 20 yılın kaçakçılık dosyalarına dayanı yor” cevabını vermişti Uğur Mumcu. Türkiye’de konulara genel yaklaşımların geçerli olduğunu ve kendisine ‘gazeteciyim’ diyenlerin olaylara genelgeçer yaklaşmasını eleştiren Mumcu, aynı söyleşide “Abdi İpekçi dosyasının açığını yakalayabilmek için 10 kez okudum; ki 500 sayfadan fazla o silik fotokopiler. Yani zamanını ayırmak sorunu. Bizdeki gazetecilik anlayışı şu: Köşende oturacaksın, çayını içeceksin, yazını yazacaksın. Oysa gazetecilik haber demek ve her gün yenilenen bir olay” demişti. arkadaşları anlatıyor ‘Meslektaşım ve kapı yoldaşım’ Sevgili Uğur’un öldürülüşü pazar günü televizyon izlerken nün yıldönümünde geçen altyazıdan yiz. Alçakgönüllü Uğur Mumcu’nun ğü nedeniyle Anka arabasına ko ra büromuzdaki nu nulan bombay marasına “Yolsuz la öldürüldüğü luk masası” gibi sı nü gördüm. Son radan bir tanım yakıştırması, günü Orhan Erinç ra fark ettim ki donup kalmışım. müzden bakınca daha da Daha sonra arkadaşları önem kazanıyor ve büyü mızla sendikada buluştuk. yor. Uğur Mumcu benim Cumhuriyet’e başsağlığı hem meslektaşım hem ka na gittik. Çok iyi bir hukuk pı yoldaşım. Çünkü kendi çu, gazeteci, araştırmacı siyle Cumhuriyet’te birlikte soruşturmacı gazeteciliğin çalışma olanağını bulan ki önder meslektaşlarımızdan şilerden biri de benim. Bir biri olduğunu belirteyim. ‘Onu çok özlüyorum’ Uğur Mumcu dı mamış olmasıdır. şarıdan bakıldığı za Türkiye’de uzun yıl man yolsuzlukla lar uygulanmış olan rı takip eden, hak TCK’nin 141 142 sızlıklarla mücade ve 163. maddeleri le eden, hırsızlık nin kaldırılması ko larla baskılara kar nusu gündeme gel şı mücadele eden diğinde, Uğur Mum asık suratlı, çatık kaşlı bir savcı izle Ali Sirmen cu, nasıl sosyalistlere karşı baskı ara nimi verirdi. Halbuki bunlar cı olarak kullanılan 141 142. Uğur Mumcu’yu yansıtmaz. maddelere karşı tavır koy Uğur Mumcu, sürekli gü muşsa, siyasal İslama kar len, son derece dost, mizah şı uygulanan 163. madde duygusu yüksek bir insan ye de muhalefet etmişti. O, dı. Uğur Mumcu’nun gazete herkes için özgürlük ve de ciliği araştırmacı gazetecilik mokrasi istiyordu, sosyalist ti. Uğur Mumcu, gazeteciliğin ler için de, siyasal İslam için halkın haber alma özgürlü de... Siyasal İslam ile müca ğünün bir parçası olduğunu, delesini demokrasi sınırları aracı olduğunu bilirdi. Ga içinde yürütüyordu ve bu iki zetecilik ilkesinde korkusuz si birbirleriyle çelişmiyordu. luk ve cesaret de yer alırdı. Bu ayın yapmama tavrı, terör Onu çok özlüyorum. İçten konusunda da geçerliydi. En liğinin kanıtı, özgürlükler ve sık tekrarladığı sözlerden bi kavramlar konusunda, hiç ri “Terör nereden gelirse gel bir zaman bizden olanlar ve sin, terördür ve karşı durul olmayanlar diye ayırım yap ması gerekir”di. ‘Haklılığı vicdanından ve cesaretinden geliyor’ Ben Uğur Mumcu’yu 12 lışkanlığıyla karşılaştırıyordu. Mese Mart sürecinde, Ma la yurtdışına bir pa danoğlu davasında nele gideceksem, tanıdım. Mamak’a “Şükran, şu dernek ziyarete giderken lere uğra, şu belge kışlanın dış kapısın leri al, şu davanın şu da iki adam karşılar mahkemesi var ora dı bizi. Biri Erol Toy, dan dosya yollasın diğeri Uğur Mumcu. Şükran Soner lar, büyükelçilikle İçeriye hiç giremediler. Sade re söyle şu belgeleri yollasın ce içeriye selam göndermek lar” derdi. Her yerden kaynak ve içeriden istenen kitapla topluyordu. Onu Uğur Mum rı öğrenip, “Siz İstanbul’dan cu yapan işte buydu. Hiçbir taşımayın. Biz alırız” demek insanın arkasından bu bo vefasını ve özverisini gös yutta bir özdeşleşme yaşan termek için oradaydılar. Do madı. Ortak değerlerin bileş ğan Avcıoğlu içeriye sağla kesini taşıyor çünkü. Haklı nan o kaynak kitaplarla Doğu lığı vicdanından ve cesare Anadolu’nun düzenini yazdı. tinden geliyordu. Herkes on Uğur, Sakıncalı Piyade’ydi da kendinden bir şeyler bula henüz. Müthiş bir hukuk biliyor: biri araştırmacılık, bi çu aynı zamanda. Hem hu ri cumhuriyet değerleri, di kuk bilgisi hem bilimsel araş ğeri dürüstlük... Ya da birinin tırma verisi hem de bu verile mafyadan derdi var, diğerinin ri buluşturup, geçmiş ve ile Siyasal İslamdan canı yan riye dönük tüm sonuçlarıyla mış. Çünkü herkesin insa ilişkilendirme yetisi.. Her ça ni değerlerle canının yandı lışması böyledir. Bütün da ğı bir şeyler var. O soğuk kış vaların dosyalarını topluyor, koşullarına rağmen insanları isimleri kayda alıyor, tüm ça sokağa döken buydu. ‘Bütün duvarları kütüphanelerle doluydu’ Uğur Mumcu, çok çalış la doluydu. Kütüphaneler içerisin kan bir insandı. Ça de de dosyalar var lışırken, öğrenirken, dı. O zaman daha onları yazarken, an bilgisayar gelişme latırken, gülünecek mişti. İlk bilgisayara taraflarını bulur; ar geçenlerden biriydi. kadaşlarıyla payla Ayrıca yolsuzlukla şırdı. Bütün sohbetlerinde hem kendi Altan Öymen rı izleyen ajans kurulmasını istiyordu. sini hem de onu dinleyen Bunun projelerini yapıyordu, leri eğlendirirdi. Çalışkanlı ölmeden kısa bir süre önce ğının örneklerini düşününce bana da anlattı. Araştırmacı onun kendisine yaptığı çalış gazetecilik ajansı gibi. “Bu ma odası aklıma geliyor. Evi rada Türkiye’deki yolsuzluk nin yanındaki boşalan dai hadiseleri başta olmak üzere reyi almış, orayı tam bir ça bütün gazetelere servis ya lışma odası haline getirmiş pabilecek ajans kurulsa ne ti. Bütün duvarları kitaplık iyi olurdu” diyordu. UNUTMADIK ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI BAŞLIYOR Yazarımız Uğur Mumcu’nun katledilişinin 25. yıldönümünde özlemle anıyoruz. Adalet ve Demokrasi Haftası da bugün başlıyor. Mumcu’yu anmak için Ankara’daki ilk etkinlik bugün saat 10.00’da Batıkent’te düzenlenecek. Batıkent metro durağından Uğur Mumcu Parkı’na yürüyüş yapılacak, saat 11.00’de ise Uğur Mumcu anıtına çelenk bırakılacak. Mumcu’yu anmak için her yıl olduğu gibi bu yıl da evinin önündeki sokakta buluşulacak. Karanfil ve mumlarla Uğur Mumcu’nun sokağında toplanılacak. Selda Bağcan türkülerini Uğur Mumcu için söyleyecek. Saat 14.30’da Mumcu’nun Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki mezarı başında tören düzenlenecek. Saat 15.15’te Çankaya Belediyesi’nin Çukurambar’daki Uğur Mumcu Parkı ve anıtının açılışı yapılacak. Gürsel Gökçe’nin “Uğurlu Yıllar” başlıklı fotoğraf sergisi Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde saat 19.00’da açılacak. Diğer illerdeki etkinlikler ise şöyle: İSTANBUL: Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Harbiye’deki Uğur Mumcu Anıtı önünde bugün saat 11.00’de anma töreni düzenleyecek. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Kadıköy Belediyesi’nin gerçekleştireceği “Türkiye’de Gazeteci Olmak Gazeteci Ölmek!” etkinliğinin dördüncüsü bugün saat 19.30’da Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Etkinlikte 15 gazeteci, yazar ve öldürülen gazetecilerin yakınları söz alacak. Saat 18.00’de ise CHP Kadıköy İlçe örgütü, İskele Meydanı’nda yürüyüş düzenliyor. Beşiktaş Kent Derneği üyeleri Mumcu’yu öldürülüşünün 25. yılında saat 13.00’te Beşiktaş Caddesi üzerindeki Uğur Mumcu anıtının önünde toplanarak anacak. Ali Sirmen’e ödül ANTALYA: Antalya Barosu, 2007 yılından bu yana düzenlediği “Uğur Mumcu Özel Ödülü”nü bu yıl gazetemiz yazarı Ali Sirmen’e verecek. Sirmen’e ödülü bu akşam saat 19.00’da Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenecek Uğur Mumcu anma etkinliğinde sunulacak. Muratpaşa Belediyesi ile Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Antalya Şubesi de saat 10.00’da Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na Uğur Mumcu ve Cumhuriyet Şehitleri için çelenk koyacak. ZONGULDAK: Zonguldak Demokrasi Platformu’nun anma programında, Uğur Mumcu’nun bilinmeyen fotoğraflarının yer aldığı sergi açılacak. CHP 24. Dönem İstanbul Milletvekili Umut Oran ile gazetemizin Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya, Uğur Mumcu’yu anlatacak. Maden Mühendisleri Odası Lokali’nde düzenlenecek program saat 18.00’de başlayacak. ADANA: ADD Adana Şubesi öncülüğünde, CHP, ÇYDD, çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve emek bileşenleri bugün saat 12.30’da Atatürk Parkı’nda anma etkinliği düzenleyecek. ESKİŞEHİR: ADD öncülüğünde bir araya gelen sivil toplum kuruluşları Mumcu için saat 12.30’da Vilayet Meydan’ındaki Atatürk anıtına çelenk sunacak. Saat 13.30’da ise Odunpazarı Belediyesi, Uğur Mumcu Parkı’nda bulunan Uğur Mumcu’nun suikasta uğradığı otomobili önünde anma yapacak. BURSA: Uğur Mumcu için Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi’nin çağrısıyla Bursa’da Atatürk Caddesi üzerindeki Atatürk Anıtı önünde saat 12.00’de anma etkinliği yapılacak. RİZE: ADD, saat 16.30’da Uğur Mumcu söyleşisi düzenleyecek. CHP Rize İl ve Merkez İlçe Başkanlığı İsmail Durmuş Salonu’nda düzenlenecek söyleşiye parti yöneticileri katılacak. CHP Rize İl Başkanı Mesut Rakıcı, CHP örgütleri adına ortak basın açıklaması yapacak. MALATYA: CHP Malatya İl Başkanlığı Kongre Kültür Merkezi’nde bugün saat 13.00’te anma etkinliği düzenleyecek. ÇORUM: CHP Çorum İl Gençlik Kolları saat 12.00’de Turgut Özal İş Merkezi’nde anma etkinliği düzenleyecek. Bombacı kayıp Mumcu’nun aracına bombayı yerleştiren Oğuz Demir 2000 yılında polisin ‘elinden’ son anda kurtulmuştu ALİCAN ULUDAĞ deviren, Talip Özçelik, Fatih Aydın ve Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olan 1990’lı yılla Mehmet Şahin yakalandı. Sorgulamalar sonucunda örgütün yapısı deşifre edildi. Bu süreçte yakalanan “Te ra “faili meçhul cinayetler” damga kin” kod adlı Ferhan Özmen; Nec sını vurdu. Bu dönemde birçok siya det Yüksel ve Rüştü Aytufan, Oğuz setçi, gazeteci, yazar, aydın katledil Demir isimlerini verdi. Oğuz Demir, di. 1990’da gazetemiz yazarlarından Sincan’da yapılan operasyonda poli Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. sin elinden son anda kaçmayı başar Dr. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, dı! Ankara’da yakalanan sanıkların Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetme sorgulanmaları sonucunda yalnızca ni Çetin Emeç, yazar Turan Dursun, Uğur Mumcu değil Bahriye Üçok, Mu 1992’de yazar Musa Anter öldürüldü. Oğuz Demir ammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı 1993’e gelindiğinde ise hedef gazete cinayetlerinin de bu örgüt tarafından miz yazarı Uğur Mumcu’ydu. 24 Ocak 1993 yapıldığı ortaya çıkırıldı. tarihinde Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patla Bombayı Demir koydu ması sonucu yaşamını yitirdi. Mumcu cinaye 11 Temmuz 2000 tarihinde 15’i tutuklu 17 ti, devlet içinde bir yandan çözülmesi için “na sanık hakkında Ankara 2 No’lu Devlet Gü mus” sözü verilen, diğer yandan “tuğlayı çe venlik Mahkemesi’nde (DGM) UMUT dava kersem duvar yıkılır” denilen bir suikasttı. Ge sı açıldı. İddianamede, Tevhit Selam/Ku çen 25 yıla karşın, Uğur Mumcu cinayetinin düs Ordusu örgütü üyesi olan sanıkların arkasındaki karanlık yapı çözülemedi. İran’da askeri ve siyasi eğitim aldıkları anla Tetikçiler yakalandı tıldı. Mumcu’nun aracındaki bombayı Ferhan Özmen’in yaptığı ve araca Necdet Yüksel’in 2000 yılına kadar Mumcu cinayetini çöz gözcülüğünde Oğuz Demir tarafından yerleş mek için hiçbir adım atılmadı. 17 Ocak 2000 tirildiği ifade edildi. 2005 yılında sonuçlanan tarihinde Beykoz’da terör örgütü Hizbullah’ın davada Ferhan Özmen, Nejdet Yüksel ve Rüş hücre evine yapılan baskınla, cinayetin te tü Aytufan idam cezasına çarptırıldı. İdam tikçilerine ulaşıldı. Hizbullah lideri Hüseyin cezaları kaldırılınca hüküm ağırlaştırılmış Velioğlu’nun ölü olarak ele geçirildiği operas müebbete çevrildi. Firari sanık Demir’in dos yonun yapıldığı villada ele geçirilen deliller yası ise ayrıldı. den Uğur Mumcu cinayetine ilişkin ipuçları çıktı. Bunun üzerine İstanbul polisi, Mum Aradan 25 yıl geçti cu cinayetini soruşturan Ankara Savcılığı’na 1971 doğumlu olan ve şu an 47 yaşında bilgi verildi. Yapılan araştırmada, Tevhit Se olan Oğuz Demir, aradan geçen 25 yıla karşın lam/Kudüs Ordusu adlı örgüte ulaşıldı. yakalanamadı. Mumcu’nun aracına bombayı Ankara DGM Savcısı Hamza Keleş’in talima koyanın Oğuz Demir’in başına devlet, 600 bin tıyla UMUT operasyonu yapıldı. Bu kapsam TL ödül koydu. “TevhidSelam Kudüs Ordusu” da şüpheliler Hasan Kılıç, Yusuf Karakuş, Şe üyesi olan Demir’in izine yıllardır ulaşılama ref Dursun, Abdulhamit Çelik, Mehmet Dağ ması ise düşündürdü. l ANKARA Mutlu aşk ve haklı savaş Barış ve savaş sanıldığı gibi birbirinin karşıtı değil aksine bir bütünün birbirini tetikleyen parçasıdır. Her iki savaş arasında hep geçiciliği şaşmaz ve tehditkâr bir barış zamanı vardır. Birlikte yaşamak barış ya da savaş şartlarına bağlı kaldığı sürece... İkisi de aynı kirli zihinden çıkarlar ve insanlığın aklını ve niyetini devamlı bozarlar. Barışın olduğu her yerde bir gün mutlaka yeniden savaş çıkar. Ve her savaş nihayetinde barışa varır. İnsanın savaşla coşan ve barışla yatışan tüm istekleri ve niyetleri, bu yüzden tehlikelidir. Barışa kanmanın, hayatı barışla tanımlamanın bile hep savaşı beslediği gerçeğiyle yüzleşmeyen insanlar... Kendilerini bir diğerinden farklı sanan ve birtakım topraklarda hakkı olduğunu savunan tüm halklar... Ölümlü bir dünyada ölümsüzmüş gibi yaşarlar. O yüzden savaşın ve barışın gerçekte ne anlama geldiğini kavramazlar. Devlet kuran ve devlet yıkan ve asla kendilerine ait olmayan bir dünyayı her seferinde arsızca aralarında paylaşan... Toprakları sınırlarla ayıran, sınırı geçeni acımasızca vuran gelmiş, geçmiş ve gelecek tüm halklar... Yensinler ya da yenilsinler, fark etmez, hep ama hep haksızdırlar. O yüzden bugün de güçlüyü kötü, güçsüzü iyi diye kodlamayın. Düzenli ya da düzensiz ordular kurup dünya ekonomisini parmağında oynatanlara bitmek bilmez pazarlar yaratan ve dev güçlerle pazarlıklar yapa yapa her yeri kana bulayan tüm iradelere aynı mesafede durun. Şiddet, adaletsizlikten olduğu kadar adaletten de beslenir. Dünyayı paylaşmak fikri mülkiyet değerini yüceltir ve külliyen zehirlidir. Bir savaş adaletinin peşine düştüğünüz anda kendinizi o eleştirdiğiniz ve değiştirmek istediğiniz sistemi başka bir açıdan yine onaylarken bulursunuz. Kaybedenin acıklı hikâyesi, evet hep etkileyicidir. Onun bir zamanlar uğradığı haksızlığın öcünü almak için bugün dağlara çıkmış olmasını haklı bulmak vicdana iyi gelir. Ezilenin yanında olmak soylu bir duygu gibi görünebilir. Ama... Gerçekte, şunun için ya da bunun için savaşmak arasında hiçbir fark yoktur. Savaş savaştır. Bu dünyada birbirinden farklı olduğunu sanan ve kendisini halk olarak tanımlayan grup grup insan... Paylaşamadıklarının aslen ne olduğuna hiç bakmadan... Sınırlar çizen ve o sınırları birbirini öldüre öldüre devamlı değiştiren... Anca devlet gibi tehlikeli ve saldırgan bir zihniyetin kanatlarında kendisini güvende hisseden... Ve tarihini kanla şekillendirmiş olmaktan hiç gücenmeyen... Geçmişinden, gelecekteki yeni savaşlara hakkı olduğunu düşünerek beslenen sürüler olarak yaşadıkları için... Cennet gibi bir dünyada en baştan beri cehennem gibi bir hayat yaşarlar. Bazen düzenli bir ordunun tekinsiz kollarında... Bazen düzensiz bir ordunun tehlikeli ahlakında. HHH Bu lanetli topraklarda, savaş ve barış aslen nedir diye hiç düşünmeyenler, birbirlerini öldüre öldüre daha çok devletler kuracak ve devletler yıkacaklar. Ardından... Olan bitenin hikâyesini birbirlerine en duygusal, en vurucu, en çarpıcı hikâyeleriyle şiirlerde, filmlerde, romanlarda anlatacaklar. Siz hayata inanırsanız hiçbir şey değişmeyecek. Ama sanata inanırsanız... Her biri, düşman bellediği bir diğerini şarkılar söyleyerek gittiği cephelerde çığlıklar atarak öldüren... Ve her biri düşman bellediği bir diğeri tarafından şarkılar söyleyerek gittiği cephelerde çığlıklar atarak öldürülen o çocukların gerçeği dünyanın kanını dondurmaz da, onları anlatan şiirler, romanlar, filmler dondurur ya... O yüzden politikacılara inanmayın. Sanata inanın. Mutlu aşk da yoktur. Haklı savaş da yoktur. İnanın. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle