18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 10 Ocak 2018 12 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK İŞKENCEYİ GÖRÜN! Tektaş Ağaoğlu: Yoldaşım ve arkadaşım ve komşum ve… Kısa, yalın ve soğuk bir cümle yazarsınız: Tektaş Ağaoğlu öldü… Sonra ardından bir anılar seli boşalır… Tektaş Ağaoğlu:1917 Ekim Devrimi’nin arifesinde ve sırasında Azerbaycan’da Türk milliyetçiliği ile devrimin gitgelleri arasında roller üstlenmiş, ünlü yazar, siyasetçi, gazeteci Ahmet Agayev’in (Ağaoğlu) torunu; 1950’de ilk serbest seçimlerle iktidara gelen Demokrat Parti’nin güçlü siyasetçisi, Menderes hükümetlerinin değişmez bakanlarından Samet Ağaoğlu’nun oğlu. Böyle bir ailenin iyi, çok iyi eğitim fırsatları elde etmiş, Oxford Üniversitesi’nde hukuk okumuş, BBC’de uzun yıllar redaktör olarak çalışmış bir “entelektüel” yurtdışı macerasına nokta koyup ülkesine döndüğünde ne yapar? Kabul edin ki önünde bütün kapılar açıktır onun. İktidar ya da ana muhalefet partisinden milletvekili de olur, müsteşar da olur, bakan da olur, önemli bir kamu kurumunda genel müdür de olur. Ne isterse o olur… O komünist olmayı seçti. Şimdi okumaya kısa bir ara verin ve bu zorlu ve soylu “tercih” üstüne biraz düşünün… HHH Dostoyevski, Şolohov, Erich Maria Remarque, Charles Dickens onun Türkçeye kazandırdığı başyapıtlardır. Tamam, bu biliniyor. Buraya sığmayacak sayıda irili ufaklı çeviriler de cabası. Tamam, bunlar da biliniyor. Pek de bilinmeyene ben tanıklık edeceğim. Çeviri ve Türkçenin incelikleri onun için sahici bir tutkuydu. Tek bir sözcük üstüne mide krampları ile kıvrandığının dolaysız tanığıyım. Bir örnek: Şolohov’un Durgun Akardı Don “nehir romanı”nı çevirirken “sigara” mı, “cigara” mı demeli üstüne günlerce kıvrandı. Sonunda “Anadolu köylüsü cigara dediğine göre Don kıyılarının Kazak köylüleri niye sigara desinler ki” diye sordu ve cigara da karar kıldı. HHH 12 Mart’ın utangaç faşizminin ardından Türkiye solunun yol arayışlarına Yeni Ortam gazetesindeki köşe yazılarıyla katıldı. Ben yazıişleri müdürüydüm. O köşe yazarı oldu. Tektaş Ağaoğlu titizliğinde bir yazar yazıişleri müdürlerinin baş belasıdır. Dizilmiş yazılarını gazeteye girmeden kısa süre önce satır satır okur, düzeltirdi. Onun titizliğine itiraz ettiğim bir gün o yumuşak üslubuyla kükredi: Anlamıyorsun anacığım. Noktalı virgül önemlidir. Virgül başka, noktalı virgül başka”. “Baktın deli, dön geri” deyip baskıya hazırlanan gazeteyi biraz geciktirip virgülü, noktalı virgül yaptık da dilinden ve elinden kurtulduk… Elmadağ’da, Dolapdere’ye inen caddenin başında komşumdu. Pencerelerimiz pencerelerimize bakıyordu. Pencereden pencereye şarap şişesi, konyak bardağı gösterip, bekleyen işleri erteleyip birbirimizi kaç kez baştan çıkardık bir bilseniz. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin (TSİP) kuruluşunda yoldaşlık yaptık. Partinin organları İlke ve Kitle’nin yayınında omuzdaşlık da yaptık, tartıştık, itişip kakıştık da, çıkardığımız yayını, koyduğumuz ya da yazdığımız yazıları beğenip kendimize şarap ziyafetleri de çektik… 1980 sonrasında yurtdışındaydık. O İsviçre, Zürich’te, Oya Baydar ve ben Almanya Frankfurt’ta… Sık değil ama çok buluştuk. Hele birinde, Davos’ta buluştuk. “Hep dünya kapitalizminin elebaşıları buluşacak değil ya, bu defa da Marksizmin neferleri buluşsun Davos’ta” deyip gülüştük… HHH Ey okur bil, Türkiye dün en seçkin aydınlarından birini, Türkiye solu en sarsılmaz savaşçılarından birini yitirdi. Elinden düşürmediği “Kızılcık” sopasını da alıp gitti. Bu yazı burada noktalansın. Siz okuyun; ben, bir kez daha gözlüklerimi sileceğim… BAKAN ARSLAN’DAN SAVUNMA ‘Wikipedia’ya yasak orantılı’ Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun Wikipedia internet ansiklopedisine erişim yasağına ilişkin önergesine verdiği yanıtta yasağı savundu. Arslan, yasağını gerekçesini “Wikipedia’da yer alan ve Türkiye’yi terör örgütleriyle işbirliği içerisinde göstermeye çalışan, milli güvenliğe aykırı ve kamu düzenini ihlal edici nitelikteki içerikler” diye açıkladı. Arslan, yasak kapsamında anayasanın haberleşme hürriyeti ile ilgili maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin maddelerinde öngörülen sebepler kapsamında ‘ölçülülük’ ve ‘orantılılık’ ilkesinin gözetildiğini savundu. Arslan, “kaç internet sitesi hakkında erişim yasağı kararı var” sorusuna yanıt vermedi. l ANKARA / Cumhuriyet Anayasa Mahkemesi, gözaltı sırasında yaşanan kötü muamele ve işkence olaylarıyla ilgili savcılıklara ders niteliğinde bir karara imza attı. Gezi protestolarına katıldığı gerekçesiyle gözaltına alınan Sü Polis tarafından kolu kırılan yurttaşa tazminat ödenmesine karar veren Anayasa Mahkemesi, kırık kolu gören savcının soruşturma açmamasının hak ihlali olduğuna hükmetti leyman Göksel Yerdut’un kolunun kırılmasına ilişkin olayda “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele ya sağının” ihlal edildiğine hükmeden Anayasa Mahkemesi, soruştur dı. Sağlık kontrolünden geçirildiği hastaneden çıkarılırken polisler tarafından ayaklarına ve koluna tekme atılan Yerdut’un kolu da parmak izi alınacağı gerekçesiyle büküldü. Polis, olaya ilişkin “şüpheli kelepçe takıldık toplamadan sadece polisin tutanakları üzerinden takipsizlik kararı verdi. Savcılığın kararında, polislerin zor kullanma yetki ve sınırları içinde hareket ettiği, Yerdut’un kendisine işkence yapıldığı süsü vermek için kendi kolunu sı na gelen yaralama olayına ilişkin etkili, özenli, sorumluların tespiti ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına yönelik bir soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır” denildi. Ka manın yeniden açılma tan sonra kollarını sıkıp gererek bilek kıştırdığı öne sürüldü. rarında dosyayı kapatan savcılığı eleş ALİCAN ULUDAĞ sına karar verdi. Kararın gerekçesinde, “başvurucunun kolunda kırık meydana geldiğinin lerine zarar verdi” diye tutanak tuttu. Hastaneye sevk edilen Yerdut’a önce “herhangi bir kırık/çıkık tespit edilmedi” diye rapor verildi. Rahatsızlığı AYM ‘ihlal var’ dedi Yerdut’un başvurusunu görüşen Anayasa Mahkemesi, gözaltı işlemleri sıra tiren AYM’nin kararında, benzer olaylar için “Ayrıca başvurucunun kolunda kırık meydana geldiğinin sağlık raporlarıyla sabit olması ve çıkarıldığı adli sağlık raporlarıyla sabit olması ve çı nın sürmesi üzerine yeniden hastane sında insan haysiyetiyle bağdaşmayan makamlar önünde başvurucunun kolu karıldığı adli makamlar önünde baş ye götürülen Yerdut’un sağ kol dirse muamele yasağının ihlal edildiğine ka nun alçıda olduğunun bilinmesi karşı vurucunun kolunun alçıda olduğu ğinde kırık tespit edildi. Yaklaşık 5 ay rar verdi. Kararın yeniden soruşturma sında konuya ilişkin resen soruştur nun bilinmesi karşısında konuya iliş tutuklu kalan ve tahliye olduktan son yapılmak üzere İzmir Başsavcılığı’na ma başlatılmayarak ancak başvuru kin resen soruşturma başlatılmaması ra kolundan ameliyat geçiren Yerdut, gönderilmesine hükmeden AYM, cunun olaydan yaklaşık bir buçuk ay nın, resen soruşturma ilkesinin ihla 16 Ağustos 2013’te İzmir Cumhuriyet Yerdut’a 15 bin TL manevi tazminat sonra yaptığı şikâyet üzerine hareke li” niteliğinde olduğu belirtildi. Başsavcılığı’na suç duyurusunda bu ödenmesine karar verdi. Kararda, “sü te geçilmesi de soruşturmanın etkili Süleyman Göksel Yerdut, Gezi pro lundu. Savcılık, şüpheli polise yönelik reç bir bütün olarak değerlendirildiğin liği yönünden önem taşıyan resen so testolarına katıldığı gerçesiyle 24 Hazi kimlik tespiti yapmadan, olayın yaşan de devletin hüküm ve kontrolü altında ruşturma ilkesinin ihlali niteliğinde ran 2013’te evi basılarak gözaltına alın dığı hastanenin kamera görüntülerini bulunulan bir zaman diliminde meyda dir” mesajı verildi. l ANKARA Destek verenlere beraat Gülmen ve Özakça’ya destek verenlerin yargılandığı davada savunma yapan öğretmen Nazife Onay, hakkında 26 dava daha açıldığını söyledi Soma’da adalet göçtü Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği maden katliamının davası görülmeye devam ediliyor. Aileler duruşmada adalet talebini yineledi. 5’i tutuklu 51 kişinin yargılandığı davanın 20. blok duruşması bugün Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mağdur ailelerin avukatları, mahkeme heyetinin değişmesinden dolayı binlerce bilgi, belge ve ifadenin bulunduğu dosyanın anlaşılabilmesi için esasa ilişkin beyanlarını yineledi. Ailelerin avukatlarından Can Atalay, Adalet Bakanlığı’nın yargılamaya doğrudan müdahale ettiğini belirterek şunları söyledi: “Savcı esas hakkındaki görüşlerini bildirmemekte. Dolayısıyla biz de esas hakkındaki beyannameyi tekrarlamak zorunda kalıyoruz. Ceza yargılamasının temel kuralları ihlal edildiyor. Fiilin niteliğinin değerlendirilmesi konusunda farklı bir karar verebilirsiniz ama iddianamede yer alan fiili değiştiremezsiniz. Başka kimse bu dosyanın faili değildir, siz bu failleri yargılamakla yükümlüsünüz. Manisa’da sabotaj meselesine ilişkin soruşturma başlatıldı. Adalet Bakanlığı’nın müdahalesi kabul edilmez.” Avukat Akçay Taşçı, “Bu ocakta üretilen kömür 25 milyon ton, gelir ise 1 milyar 250 bin TL civarındadır. Taşeronlar arası yarış, işçi üzerinde üretim baskısı getirdi, kötü davranışı getirdi” dedi. Taşçı, ocaktaki sıcaklık artışlarının dikkate alınmadığını, müfettiş denetimlerinin önceden haber alındığını da söyledi. Avukat Veysel Gül ise, “Göstergelerdeki sıcaklık değerlerinde yaşanan anormal değişiklikler hiç dikkate alınmamış. İşçilere göstermelik eğitimler verilmiş. Hatta eğitim almış gibi belge imzalatılmış. Ölen işçiler arasında bile eğitimdeymiş gibi gösterilmiş olanlar vardı. İş sağlığı ve güvenliği şeklen yapılmış” dedi. Avukat Nergiz Tuba Aslan da sanıkların böyle bir faciayı beklediklerine dair dosyada çok sayıda belge ve rapor bulunduğunu söyleyip, cezalandırılmaları talebinde bulundu. Mahkeme, duruşmayı bugüne erteledi. ‘Tüm emekçilerin davası’ Duruşma öncesi madenci yakınlarının aileleri ve siyasi partiler Akhisar garı önünde toplanarak duruşma salonuna kadar yürüyüş yaptı. Adalet talep eden aileler, dava avukatlarından ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın tutuklu bulunmasına da tepki gösterdi. Açıklamada konuşan avukat Can Atalay ise, “Bu sadece ailelerin değil tüm emekçilerin ve emeği savunanların davasıdır. Bu davaya Türkiye sahip çıkarsa adalet yerini bulur” dedi. l Haber Merkezi MADEN ŞİRKETLERİ BİRLİKTE ÖDEYECEK Ermenek’te tazminat kararı Karaman’ın Ermenek ilçesindeki maden ocağında meydana gelen faciada yaşamını yitiren 18 işçiden Mehmet Baha’nın ailesi, açtığı manevi tazminat davasını kazandı. Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesi, Baha’nın anne ve babasına 100’er bin lira, 6 kardeşine 40’ar bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Tazminatın, ocağı işleten şirket ile ruhsat sahibi şirket tarafından birlikte ödeneceği belirtildi. Ailenin avukatı Emin Bahçeevli, davanın yıllardan bu yana devam ettiğini, verilen tazminat miktarlarının da az olduğunu söyledi. Bahçeevli, “Mahkemelerce hükmedilecek hiçbir tazminat, maden kazasında ölen işçileri geri getirmeyecektir, Asıl olan, insanın yaşamıdır. Bu tür kararlar, caydırıcılık unsuru taşıması ve vefat eden maden işçilerinin ailelerinin bir nebze rahatlamasını sağlaması açısından önem lidir” dedi. Bahçeevli, tazminatın ocağı işleten şirket ile ruhsat sahibi şirket tarafından birlikte ödeneceğini belirterek, şöyle konuştu: “Ne yazık ki mahkeme, kazanın meydana gelmesinde denetim yönünden ağır kusurları bulunan davalılar; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yönünden görevsizlik kararı verdi. Hükmedilen tazminat bedellerini, maden kazası sonrası kapatılan özel maden şirketlerinden tahsil etmek neredeyse imkânsız. Hem bu denli düşük tazminatlara hükmedilmesi, hem de verilen kararın kâğıt üzerinde kalacağı göz önüne alınırsa, mahkemeler nezdinde insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu, bunun sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmadığını söyleyebiliriz.” Bahçeevli, alınan kararın, maden faciasında ölen diğer işçi ailelerinin açtığı tazminat davası için emsal teşkil edeceğini ekledi. l DHA Mehmet Baha Ermenek’te ölen işçi Mehmet Baha’nın babası Hasan Baha ve diğer aile üyelerine tazminat ödenecek. ZEHRA ÖZDİLEK Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek vermek için Kadıköy’de eylem yapan Barış İçin Kadın Girişimi üyesi 9 kişi hakkında açılan dava beraatla sonuçlandı. Beraat eden sanıklar arasında ihraç edildikten sonra Ankara ve İstanbul’da yaptığı eylemlerle gündeme gelen öğretmen Nazife Onay da bulunuyor. Onay, “Buraları artık mahkeme salonu değil buluşma alanı olarak görüyorum. Dün bana 26 dava açıldığını öğrendim” dedi. İstanbul Anadolu 44. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın üçüncü duruşmasına tutuksuz yargılanan Aylin Kırıkçu, Filiz Yücel, Serdar Başçetin, Sevda Çetinkaya, Candan Yıldız, Feride Eralp ve avukatları katıldı. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan öğretmen Nazife Onay “Tedavi hakkı engellenemez” sloganıyla SEGBİS olduğu odaya gelerek duruşmaya katıldı. Kimlik tespitinin ardından sanık savunmalara geçildi. Nazife Onay bir yıl önce öğretmenken ihraç edildiğini belirterek Nuriye Semih için ülkenin ikiye bölündüğünü söyledi. Onay, “Dün hakkımda 26 dava açılmış olduğunu öğrendim. Bu davaların hepsi iftiralardan oluşmuş davalardır. Geçen yıl bende sizin gibi memurdum. O koltuklarda her zaman siz oturmayacaksınız. Kendinizi sorgulayın. Bu arada sağlık durumumu merak eden arkadaşlarım vardı, emarımı çektirdim” dedi. ‘Yasal hakkımızı kullandık’ Savunmasını yapan gazeteci sanık Candan Yıldız ise iddianamede iddia edildiği gibi kamu düzenini bozan bir eylem yapmadıklarına değinerek esnafın kendilerini bedava çay ve şemsiye dağıttıklarını söyledi. Yıldız, “Gözaltı süresince bize kötü davranıldı. Biz demokratik hakkımızı kullandık. Yaya trafiğini engellemedik. Suç işlemedik. Sadece insanlar yaşasın istedik” diye konuştu. Erzincan Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışırken ihraç edildiğini söyleyen sanık Serdar Başçetin ise savunmasında, “İhraç edilmiş bir kamu emekçisi olarak açlık grevinin 73. gününde iki kamu emekçisi Nuriye ve Semih isimli arkadaşlara destek olmak amacıyla orada bulundum. Taleplerimiz aslında çok net, işe alınmaya yönelik taleplerdir. Çünkü herhangi bir suçlama yöneltilmeden ve savunma hakkı verilmeden ihraç edildik” dedi. 308. gündeler Avukat sanık Sevda Çetinkaya, “Polisler bize dağılmaya fırsat vermeden müdahale etti. Nazife Onay’ı çok kötü darp ettiler. Ben de arkadaşlarımın tekmelendiğini, yerlerde sürüklendiklerini görünce avukat olarak müdahalede bulundum. Ben de darp edildim” dedi. Sanık Filiz Yücel de, “Nuriye ve Semih 308. günündeler biz onların işlerine dönmeleri için talebimizi yineliyoruz” dedi. Sanıkların avukatları, müvekkillerinin iddiaya konu suçları işlemediğini öne sürerek beraatlarını istedi. Mahkeme, suç islemek kastı ile hareket etmediklerini gerekçe göstererek sanıkların beraatına karar verdi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle