24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 4 Eylül 2017 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Gbaükmanrlüıkğvı’nedtiacnaret çok Gtaeslairraruzfbyoorkççaraarşptıcıırma Türkiye’de tasarruf yapma oranı yüzde 14’te kalıyor. Halkın yüzde 56’sı gelir yetersizliği nedeniyle, yüzde 26’sı ise borçları olduğu için birikim yapamıyor Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca yapılan “Tüketici İsrafın Boyutlarının İncelenmesi” araştırmasında, Türk halkının tasarruf yapma oranı yüzde 14’te kaldı, akıllı telefon kullanımı ise yüzde 84’ü buldu. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon kişinin cep telefonu bulunmuyor. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, Bakanlıkça “Tüketici İsrafın Boyutlarının İncelenmesi” adıyla yapılan araştırma, 7 bölgeden 26 kent merkezinde, 1869 yaş arası 1650 kişi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirildi. Her gün ekmek Araştırmada, özellikle her yıl ramazan ayında sıkça gündeme gelen ekmek tüketimine ilişkin de veriler yer aldı. Türk halkının yüzde 66’sı her gün ekmek satın alırken, yüzde 96.8’i ambalajsız ekmek tükettiği bilgisinin de verildiği açıklamada, ambalajsız ekmek satın alanlar bir seferde ortalama 3 adet, ambalajlı ekmek alanlar bir seferde ortalama 1.7 paket ekmek satın aldı Hanelerin yüzde 66’sı hergün ekmek satın alırken, tatile gitmek ve dışarıda yemek yemek ihtiyaç dışı tüketim olarak görülüyor. ğı belirtildi. Toplumun yüzde 8.6’sının ekmeği çöpe atma eğilimi gösterdiğine ve haftada kişi başı 226 gram ekmeğin tüketmeden çöpe atıldığına işaret edilen araştırmada, ekmek israfının önlenmesi için bilinçlendirme çalışmalarının artırılması gerektiği kaydedildi. Kitap zorunlu Tasarruf yapma oranının yüzde 14’te kaldığına dikkat çekilen araştırmada, kamuoyunun yüzde 56’sı gelir yetersizliği nedeniyle yüzde 26’sının ise borçları oldu ğu için tasarruf yapamadığı bildirildi. Araştırmada, gazete, kitap, dergi için para harcamak, kamuoyunun yüzde 57’si için zorunlu ihtiyaç olarak algılanırken taksiye binmek, abur cubur tüketmek, dışarıda yemek yemek, tatile gitmek, kültür sanat konularına para harcamak ihtiyaç dışı tüketim olarak görüldüğü kaydedildi. Türkiye’de 16 yaş ve üzeri nüfusta cep telefonu sahibi olmayan kişi sayısı ise yaklaşık bir milyon civarında. 50 milyon insanın ise cebinde akıllı telefon bulunuyor. Akıllı telefon sahiplerinin yüzde 7’sinin yılda bir, yüzde 17’sinin iki yılda bir akıllı telefonunu değiştirdiğinin belirtildiği araştırmada, ortalama akıllı telefon değişim süresinin ise 3.2 yılda bir olarak hesaplandığı vurgulandı. Araştırmaya göre, Türkiye’nin yüzde 27’sinin otomobil sahibi olduğuna dikkat çekilerek, otomobil sahiplerinin yüzde 10’unun 23 yılda bir otomobilini değiştirdiği, ortalama değişim süresinin ise 6.2 yılda bir olarak görüldüğü ifade edildi. l Ekonomi Servisi Sağlıklı büyüme için birikim şart Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin büyüme hedefleri doğrultusunda tasarrufun sağlıklı büyümenin bir gereği olduğunu belirterek, tasarruf denilince sadece, finansal anlamda yapılacak birikimin değil, aynı zamanda israf boyutundaki tüketimlere de ket vurulması gerektiğini söyledi. Otellerin açık büfelerinden tutun da sofralardaki ekmeğe kadar Türk halkının ‘misafir gelir’ endişesiyle bile evde fazladan ekmek bulundurma anlayışına sahip bir toplum olduğunu anlatan Tüfenkci, “Özellikle ekmeğin saklama koşullarına dikkat edilmeli, ihtiyacımız kadar alınmalı ki israfın önüne geçilsin. Aynı şekilde evlerimizde kullandığımız elektrik ve su konusunda da tasarruflu olmalıyız” dedi. Tüfenkci, ihtiyaç sahiplerini düşünüp ona göre hareket edilmesini isteyerek, Türkiye’de kıt olan kaynakların daha verimli değerlendirilmesi, çocuklara ve gençlere hayatın her alanında israftan kaçınmanın ve tasarruf yapmanın öğretilmesi gerektiğini bildirdi. Hem işsizin hem çalışanın sorunu büyük CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, işsizliğin had safhaya ulaştığı, 1 milyona yakın üniversite mezununun işsiz kaldığı Türkiye’de, çalışma hayatının giderek zorlaştığını söyledi. Gürer, “Son 15 yılda 11 iş kolunda 54 bin 850 işçinin anayasal grev hakkı uydurma bahanelerle ertelenmiş ve yasaklanmıştır. Grevleri ertelendiği için yaklaşık 55 bin işçi hakkını arayamamıştır. İşçi sendikalarının grev erteleme kararlarını protesto etmeleri ve hak arayışları ise bu dönemde OHAL’e takılmıştır” dedi. Gürer, “Artan hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında ezilen kamu çalışanları ve emekliler için yüzde 4 oranındaki zam, hükümetin kamu çalışanına verdiği önemin göstergesidir” diye konuştu. l Ekonomi Servisi 1.8 milyarlık güzellik Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’nin makyaj malzemeleri ve cilt bakım ürünlerini kapsayan kozmetik sektörüne yönelik ithalatı son 5 yılda 1.8 milyar doları aştı. 20122016 döneminde ithalatta en yüksek payı 472 milyon dolarla kremler alırken, bu ürünü 256 milyon dolarla makyaj ve cilt bakım ürünleri, 231 milyon dolarla saç boyaları izledi. Son 5 yılda ithalatta göz makyaj malzemelerine 210 milyon dolar, parfüme 191 milyon dolar, deodorantlara 123 milyon dolar fatura ödeyen Türkiye, 79 milyon dolarlık vücut losyonu, 75 milyon dolarlık ruj, 74 milyon dolarlık tüy dökücü ithal etti. l Ekonomi Servisi İstanbullunun işi zor Kişi başına düşen gelirin en yüksek olduğu kent İstanbul olsa da, satılık metrekare konut fiyatlarının yüksek kalması, İstanbulluları Ankara, İzmir, Antalya ve Bursalılar arasında ‘bir yıllık geliriyle en az konut metre karesi alabilen’ kent yapıyor. TUVİMER Strateji ve İş Geliştirme Direktörü Ömer Türkoğlu, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, ortalama düzeyde kazanan birinin 100 metrekarelik bir konutu alabilme si için İstanbul’da hiç harcama yapmadan 12.5 yıl çalışması gerektiğini, bu sürenin Ankara’da 5 yıla kadar indiğini, Bursa’da 7 yıl, Antalya’da 8 yıl ve İzmir’de 10 yıl olduğunu bildirdi. Türkoğlu, söz konusu tablonun, bir Ankaralının barınmaya yönelik satın alma gücünün İstanbulludan yüzde 150 daha fazla olduğunu ortaya koyduğunu, İstanbul’un, söz konusu kentler arasında barınmaya yönelik en düşük ekonomik güce sahip kent olduğunu vurguladı. 1 yıllık emek 8 m2 ediyor TUVİMER’in araştırmasına göre, bir İstanbullu’nun 100 metrekarelik bir konut için hiç harcama yapmadan 12.5 yıl çalışması şart Türkiye Veri İşleme Merkezi (TUVİMER), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan ‘İl Bazında Kişi Başına Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ datasını kullanarak İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa’da yaşayanların gelir durumu ile gayrimenkul kira ve satış değerleri üzerinden ne kadar sürede konut sahibi olabileceklerini ölçtü. ‘İller Arası Farklılaşan Barınma Odaklı Satın Alma Gücüne Yönelik Değerlendirme Raporu’ başlıklı araştırmaya göre, İstanbul, en zor konut alınan kent olarak belirlendi. Türkiye’nin en kalabalık 5 kentinde en yüksek konut metrekare değeri 5 bin 418 lira ile İstanbul’da olurken, İstanbul’u 3 bin 89 lira ile İzmir, 2 bin 250 lira ile Antalya, 1955 lira ile Bursa ve 1830 lira ile Ankara izliyor. Bir metrekarelik konutun ortalama aylık kira değeri İstanbul’da 21 lira, İzmir’de 13 lira, Ankara’da 10 lira, Bursa ve Antalya’da 9’ar lira oldu. TÜİK’in “İl Bazında Kişi Başına Gayrisafi Yurtiçi Hasıla” verisine göre, kişi başına düşen yıllık gelirin en fazla olduğu kent 43 bin 645 ile İstanbul olarak belirlendi. İstanbul’u 36 bin 680 lira ile Ankara, 31 bin 178 lira ile İzmir, 29 bin 946 lira ile Bursa ve 29 bin 692 lira ile Antalya takip etti. Söz konusu kentlerde yer alanların kişi başına düşen yıllık gelirleri ile kentlerdeki ortalama konut metrekare satış fiyatları baz alındığında, İstanbul’da çalışan bir kişi, bir yıllık geliriyle bir konutun 8 metrekaresini alabiliyor. Bir yıllık geliriyle Ankaralılar 20 metrekare, Bursalılar 15 metrekare, Antalyalılar 13 metrekare, İzmirliler ise bir evin 10 metrekaresine sahip olabiliyor. l Ekonomi Servisi İNTES: Mevcut kamu ihale kanunuyla iş yürümez Türkiye İnşaat Sanayiciler de, sürede, öngörülen maliyetİşveren Sendikası (İN le gerçekleşmesini sağlayacak TES) Başkanı Celal Koloğlu, şekilde kurgulanması gerekti “Sektör, mevcut Kamu İha ğini aktardı. le Mevzuatı ile mega projeleri Koloğlu “Kamu İhale Kanu yürütmekte zorlanıyor. İşlerin nu ve ikincil mevzuatın uygu gecikmesi ise ne yazık ki da lanmasında karşılaşılan bir ha yüksek maliyetlere ve ka çok sorunun temelinde isteyen mu zararına yol açıyor” dedi. herkesin hiçbir şart ve dene İhale mevzuatının inşa yim aranmaksızın inşaat taah at sektörünün daha reka hüt sektöründe faaliyet göste betçi, daha fazla kat rir olması bulunuyor. Ülke ma değer yaratması mizde inşaat müteahhitli nı destekleyecek şe ğinin kriterlerinin tam ola kilde yeniden ele alın rak tanımlanmamış olma ması ve gerekli mevzu sı, bu işi yapmak isteyen at değişikliğinin ivedi lerde yeterlilik, lisans gibi likle hayata geçirilme belirleyici unsurların aran si gerektiğini an maması isteyen he latan Koloğ men herkesin sek lu, kamu iha töre girebileceği bir le sisteminin iş alanı haline dö işlerin iste nüştürmüştür” ifa nilen kalite Celal Koloğlu, desini kullandı. ekonomi 11 Strateji, politika ve kimi sorular Perşembe günü stratejiden söz açmıştım, oradan devam edeceğim. Bir siyasi strateji değiştirmeyi amaçladığı şeyi doğru tanımlayabilmeli; bu değiştirme sürecine ilişkin önerdiği siyasi adımlar, iç tutarlılığı olan bir bütünlük oluşturmalıdır. Tanımlama sorunu Bugün Türkiye’de muhalefetin stratejisi neyi değiştirmeyi hedef alıyor? Tek adam yönetimini mi, AKP hükümetini mi? Amaç bunlarla, parlamenter süreçlerle, sınırlıysa (ki, “tek adam yönetiminin” bu süreçleri aştığı da söylenebilir) ilk seçimlerde bu ikisinden birine karşı seçenekler sunmaya ilişkin bir strateji düşünülebilir. Eğer “tek adam”, AKP hükümeti ve rejim/devlet, organik bir bütünlük kazanmaya başladı diye düşünüyorsak, siyasal iktidarın tüm düzeylerini hedef alan, her düzeyde sert direnişle karşılaşması kaçınılmaz radikal değişimlere ilişkin bir strateji arıyoruz demektir. Lider, partidevlet ilişkisinin organik bir bütünlük kazanması, toplumda 15 yıldır yaşanmakta olan kültürel dönüşümler, AKP liderliğinin totaliter eğilimleri de göz önüne alınınca, karşımıza “Faşizm” kavramını getiriyor. Daha biz, tarihe bu kavramı sokan siyasi akımlarla, devlet biçimleriyle benzerlikleri/farklılıkları açıklığa kavuşturmadan, yakıcı bir soru, düşünce sürecimizi tırmalamaya başlıyor: Faşizm gibi son derecede baskıcı ve acımasız bir harekete ve devlete karşı nasıl mücadele edeceğiz? Bu sorunun olası cevapları, strateji konusunda bizi, biz farkında bile olmadan, geri çekilmeye zorlayabilir. Örneğin, Faşizm yerine “yeni otoriterlik” tanımını benimser, Erdoğan ve AKP’yi dünyadaki Trump, Duderte gibi örneklerle aynı kaba koyar, demokratik ve barışçı mücadele biçimlerinin henüz tükenmediğini varsayarak, “bugüne kadar yaptığımızı (Ekmeleddin İhsanoğlu, Mansur Yavaş adaylıkları, dokunulmazlıkların kaldırılması, Yenikapı mitingine katılmak) daha iyi yapmak gerekir” sonucuna ulaşabiliriz. Ancak eğer devletin biçimi, karşımızdaki siyasi hareket, özü itibarıyla henüz inşası tamamlanmamış bile olsa faşist ise, “yaptığımızı yapmaya devam etmek, objektif olarak, bu devlet biçiminin, hareketin ilerleyişini durdurmak bir yana (bugüne kadar durduramadığı gibi), kolaylaştırmayacak mıdır” sorusu da bizi bir türlü terk etmez. Politika sorunu Gelin, “Faşist midir, değil midir” sorusunun cevabını şimdilik bir kenara bırakalım. Onun yerine, karşımızdaki hareketin reflekslerinin, devlet biçiminin ürünlerinin aldığı somut biçimlerin somut etkileri üzerinde düşünelim. Bu “somut biçimlerin somut etkileri” bağlamında hemen şu üç örneği göz önüne alabiliriz. (1) Bu akımın ve devlet biçiminin, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarına gösterdiği tepkiler; kasım seçimlerine kadar yaşanan kanlı dönem; (2) 15 Temmuz’dan sonra, insan haklarını askıya aldığını açıkça ilan eden, önümüzdeki yıllarda da devam etmesi planlanan OHAL, KHK’ler ve tasfiyeler/ tutuklamalar. Basın üzerindeki ağır baskılar, kanıtsız davalar, (3) Referandum öncesi ortamda, “Hayır” kampanyası üzerinde yoğunlaşan baskılar ve referandum gecesinin, mühürsüz oy pusulaları skandalı. Bu üç örnek ve sonuçları, belli bir siyasi refleks biçimine, bir dizi güvenlik politikaları uygulamalarına işaret ediyor. Şimdi sorabiliriz: Referandumdan sonra hızlanan KHK’ler bu refleks biçimini, güvenlik politikaları uygulamalarını güçlendirmiyor mu, genişletmiyor mu? 2019’da yapılması beklenen seçimlere bu güçlenme, genişleme altında gidilmeyecek mi? Başka bir biçimde gidilebilir mi? Başka bir biçimde gitmek için ne yapmak gerekir? Ana muhalefet partisi CHP’nin liderinin Maltepe mitingindeki konuşması, sonra da “Adalet Kurultayı” sonuç bildirgesi bir seri değerli talebi ileri sürüyor, ama yukarıdaki soruları cevapsız bırakıyor. Bu sorular cevapsız kalınca da, muhalefetin stratejisi, AKP ve rejimi, yoluna devam ederken, “sürekli istemek” gibi marazi (muhalefeti uyuşturma, muktediri olduğundan güçlü gösterme eğilimi) bir biçim alma riskini de beraberinde getirmiyor mu? 22 bin 414 çocuk tarlada Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “20162017 eğitim öğretim yılı itibarıyla eokul sistemine kayıtlı mevsimlik tarım işçisi çocuklarının sayısı 22 bin 414 olarak tespit edilmiştir” dedi. Bakan Yılmaz, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun mevsimlik gezici tarım işçilerinin eğitim öğretim alan çocuklarının sayısına ve taşımalı eğitim imkânlarına ilişkin soru önergesini yanıtladı. Yılmaz, mevsimlik tarım işçisi aile çocuklarının eğitim öğretim hizmetlerinden faydalanabilmeleri amacı ile 81 il valiliğinden prefabrik okul talebi alındığını, bu talepler doğrultusunda prefabrik okul yapımı ile ilgili çalışmaların başlatıldığını söyledi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle