28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 28 Eylül 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 204. günde hak arayışı Gülmen ve Özakça’nın yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün görülecek KHK ile atıldıkları işlerine geri dönebilmek amacıyla 204 gündür açlık grevi yapan tutuklu akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın yargılandığı davanın 2. duruşması bugün Sincan Cezaevi’nin içindeki salonda görülecek. Duruşmaya günler kala Gülmen’in Numune Hastanesi’ne getirilerek yoğun bakıma alınması nedeniyle duruşmaya katılması beklenmiyor. Semih Özakça’nın ise duruşmaya getirilmesi için mahkemeden cezaevine yazı gönderildi. Ancak Özakça’nın davaya getirilip getirilmeyeceği belirsiz. Eğitim Sen tarafından yapılan açıklama da, Gülmen ve Özakça’nın sağlık durumlarının giderek ağırlaşmasına rağmen taleplerinden vazgeçmemiş olmaları karşısında iktidarın savunma yapma hakkını engellemeye çalışmasının “kabul edilemez” olduğu vurgulandı. Gülmen’i ziyaret edebilen avukatı Duygu Demirel, Numune Hastanesi önünde açıklama yaptı. Gülmen’in yoğun bakımlık bir hasta olmamasına rağmen prosedür gereği 5 dakika görebildiğini söyleyen Demirel, “Normal koşullarda savunma yapması gerekiyordu ancak savunma hazırlıkları hapishanede kaldı” dedi. Halkın Hukuk Bürosu’nun sosyal medya hesabından verdiği bilgiye göre; Gülmen tuvaleti olmayan 78 metrekare bir odada kalıyor. Tuvalet ihtiyacının oturma yerinin delik olduğu alt kısmında poşet takılan sandalye ile karşılaması istenen Gülmen’in bütün ihtiyaçlarını da kendisinin yapması bekleniyor. Ayağa kalkmasına izin verilmeyen Gülmen “Eğer ayağa kalkarsan el ve ayaklarını yatağa kelepçeriz” sözleriyle tehdit ediliyor ve kan tahlili yaptırdığı takdirde bugünkü duruşmaya gitmesine izin verecekleri söyleniyor. l ANKARA / Cumhuriyet CEYLAN ÖNKOL’UN DOSYASI TOZLU RAFLARA TERK EDİLDİ Ceylan’a adalet yok AİHM Büyük Dairesi, koyun otlattığı sırada meydana gelen kuşkulu bir patlama sonucu yaşamını yitiren 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un ölümünde devletin kusurlu olmadığına hükmetti CEYLAN ÖNKOL Diyarbakır’da 28 Eylül 2009’da yaşamını yitiren 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un ölümüy le ilgili soruşturma dosyası takipsiz lik kararıyla tozlu raflarda unutulur ken Avrupa İnsan Hakları Mahkeme si (AİHM) Büyük Dairesi de geçen ay aldığı kararla olayda Türkiye’nin bir kusuru olmadığına hükmetti. Ailenin avukatı Rahşan Bata ray Saman, “Bu kararla AİHM süreci bitti. Sav cılık dosyası derdest durumda. Dosyalarda MAHMUT ORAL herhangi bir şüpheli yok, faili meçhul dosyalarda olduğu gibi daimi arama kararı verilerek, raflarda bekliyor. Zaman aşımı dola na kadar da orada beklemesinden en dişe ediyoruz” dedi. 12 yaşındaki Ceylan Önkol, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şen lik Köyü Paşaciya mezrasında ko yunlarını otlattığı sırada meydana gelen patlamada öldü. Önkol’un aile si ve köylüler patlamaya neden olan cismin, araziyi yüksekten gören Ta pantepe Karakolu’ndan atıldığını id dia etti. Önkol’un ölümüyle ilgili Jan darma Komutanlığı ve Emniyet ta rafından hazırlanan raporlarda pat lamanın, Önkol’un patlayıcıya tah ra (eğri budama bıçağı) ile vurma sı sonucu yaşandığı savunuldu. An cak İnsan Hakları Derneği Diyarba kır Şubesi’nden avukat Serdar Çele bi “Önkol’un cesedinde ayaklar, ba caklar sağlamdı. Yerde de bir çukur yoktu” diyerek buna karşı çıktı. Ad li Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer tarafından hazırlanan bağımsız uz man raporunda da Önkol’un tahra ile patlayıcıya vurmadığı, kendisini savunma pozisyonundayken öldü ğü belirtildi. Soruşturmayı yürüten Lice Cum huriyet Başsavcılığı, 4 Nisan 2013’te takipsizlik kararı verdi. Baş savcılık, dosyadaki kanıt ve raporla rın faillerin tespiti için yetersiz oldu ğunu savunarak, “daimi arama ka rarı” çıkardı. Bu kararla Ceylan Ön kol dosyası zamanaşımı ve cezasız lıkla yüz yüze kaldı. Önkol ailesinin, patlamada sorumluluğu ve ihmali ol duğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı manevi tazminat da vası reddedilirken aileye 28 bin 208 TL maddi tazminat verilmesine ka rar verildi. Avukatlar bu karara iti raz ederken dosya Yargıtay’da ele alınmayı bekliyor. ‘İhmal yok’ kararı Önkol ailesinin avukatları aracılığıyla yaptığı başvuruyu değerlendiren AİHM de olayda Türkiye’nin bir ihmalinin bulunmadığına hükmetti. Aile avukatları, bu karara itaraz ederek dosyayı AİHM Büyük Dairesi’ne taşıdı. AİHM Büyük Dairesi de geçen Roboski’de yaşamını yitiren 34 kişi, 30 Aralık 2011 günü binlerce kişinin katıldığı bir törenle toprağa verildi. ‘ARTIK YETER’ SELİN GÖRGÜNER Adalet için her hafta eylem yapan Roboskili Roboski’de 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin savaş uçakları tarafından bombalanarak öldü aileler, bugün 300. kez bir araya geliyor. Aileler “Bu hukuksuzluk nereye kadar sürecek” diyor rülmesinin üzerinden tam den, bu hak arayışımızdan asla günahsızdı onların hakkını bulaca 300 hafta geçti. Roboski’de yas vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. ğız” diye konuştu. hiç bitmedi acı hiç dinmedi. Ailelerin tek isteği faillerin bulunup Adalet bulamadım Vicdanı olmayanın... yargı önünde hesap sorulması. 16 yaşındaki oğlu Vedat Encü’yü 17 yaşındaki Reşit Ant’ın babası 15 yaşındaki oğlu Serhat kaybeden Mercan Encü, “Çok söy Adem Ant da kendilerinden özür Encü’yü kaybeden anne Halime ledik hiçbir şey olmadı. Türkiye’de bile dilenmediğini vurgulayarak, Encü, “300 hafta oldu hâlâ ada ne adalet var ne hukuk. Evladını “Türkiye’de bırakın adaleti insan let istiyoruz. Suçlular bulunmadı. kaybeden bir anne olarak Türkiye’yi lık bile kalmamış. Bir hadis vardır, Çünkü AKP hükümeti adaleti en gezdim ama adalet bulamadım. Al sen kendin için ne istiyorsan diğer gelliyor. 300 haftadır her perşem lah hakkımızı yerde bırakmasın. insanlar için de aynısını isteyecek be günü çocuğumun mezarı ba İnanın her hafta perşembe günü gel sin. 300 haftadır devletin bir yet şında dua ediyorum. Ne gözyaşla sin de mezarlığa gidelim diye bek kilisi gelip sormadı. Tam tersi bas rımz dindi ne de acımız. Adalet liyorum. 6 sene doluyor günlerim kı ve zulüm altında tuttular. On ten ve vicdandan nasibini alma böyle geçti. Elimizi hangi dala attıy lara konuştuğumuz için gazeteci mış devletin yetkililerinin bize bu sak kırıldı, kökten eksildi. Çok zor ler de tutuklandı zulüm gördü. Gü zulmü ve adaletsizliği yaşatma geçiyor günler” dedi. Acının hiç din cümüz yettiğince mücadele edece ya ne hakları var. Bir oğlumu kat mediğini yasın hiç bitmediğini an ğiz. Adalet arıyorum ama sadece letti diğer oğlumu cezaevine attı. latan anne Mercan Encü, “Köyde zulüm ve zorbalık gördüm. Vicda Binlerce insan suçsuz yere ceza ne bayram var ne düğün ne şenlik. nı olmayanın adaleti de olmaz. 34 evinde tutuluyor. Binlerce insan Bayram günü mezarlığa gidiyoruz insan bombalarla parçalanmış bize işinden atıldı. Bu hukuksuzluk bu bizim bayramımız ordadır. Eskiden ‘Bizim düşündüğümüz rakam bu, adaletsizlik nereye kadar böyle? tepsi tepsi baklavalar pastalar yapar siz kafanızdaki rakamı söyleyin’ Artık yeter diyoruz. 300 üncü haf şekerler dağıtırdık. Şimdi çocuklar dedi. ‘Sen oğlunu bana parayla sa tamıza girdik hâlâ gözleri kör, ku bile şeker toplamaya gelmiyor. Bay tar mısın? İstediğin kadar para ve lakları sağır. Acımızı görmezden ram şekerlerini çocuklarımızın me reyim evladını verir misin?’ de gelenler, sesimizi duymazdan ge zarlarına götürüyoruz. Allah büyük dim. Hiçbir insan evladını parayla lenler bilsin ki bu mücadelemiz ümidimi kesmedim. Çocuklarımız satmaz” diye konuştu. ay kararı onayınca uluslararası hukuk yolları da tükendi. Cezasızlık tepkisi Önkol ailesinin avukatı ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Hukuk Komisyonu Üyesi avukat Rahşan Bataray Saman, “Savcılık dosyası derdest durumda. Dosyalarda herhangi bir şüpheli yok, faili meçhul dosyalarda olduğu gibi daimi arama kararı verilerek, raflarda bekliyor. Zamanaşımı dolana kadar da orada beklemesinden endişe ediyoruz.Cezasızlık, hukuk sisteminde çok önemli sorunlardan biri ve bu tutum son dönemlerde artış gösterdi. Özellikle çocuk ölümleri ile ilgili, hiçbir güvenlik görevlisinin yargılanması yapılmadı maalesef. Ceylan’ın davası da bu anlamda en çok bilinenlerden biri ve bura da da cezasızlık hukuku uygulandı. AİHM kararları Ceylan’ın ölümündeki gibi özellikle yaşam hakkı gibi davalarda, caydırıcı bir unsur oluyordu. Sadece Ceylan’ın davası ile ilgili de değil genel olarak Türkiye’den giden birçok davada AİHM içtihatlarının dışına çıkarak kararlar veriyor. Eski içtihatlara uyulsa ihlal kararı verilirdi. Tam tersine olumsuz karar verdi” dedi. l DİYARBAKIR haber 11 Sakin güç nasıl olunur? Bu yazıda daldan dala, konudan konuya atlama izni var mı? Umarım vardır zira son günlerde üst üste büyük haberler aldık. Birkaçına değinmeden olmaz... Ama söze Sevgili Kadri’ye kocaman, sımsıcak bir merhaba diyerek başlıyorum... Bu satırları bir uluslararası konferansa katılmak için geldiğim Berlin’den yazıyorum ve geçen akşam Kadri Gürsel’in ‘bırakıldığı’ haberini aldığımda, farklı ülkelerden gelen bir grup dış politika uzmanıyla akşam yemeğindeydik. Bir anda yüzümün güldüğünü görenlere “Kusura bakmayın. Çok önemli bir gazeteci, Kadri Gürsel cezaevinden çıktı” dedim. Tanıyan tanımayan herkes sevindi. Kutladık. Kepçeyle alınan gazetecileri, tane tane bırakıyorlar ama yine de seviniyoruz işte... Cumhuriyet iddianamesinde Kadri’yle ilgili bölümler kötü bir şaka gibiydi. Darbeyle ilgili ‘Subliminal mesaj’ verdiği iddiası, “Cumhurbaşkanı babamız olmak istiyor” diyerek “Türkiye’de otoriter bir rejim olduğu algısını yaratmak” istediği gibisinden ne Türk Ceza Kanunu ne de mantığa sığan bir iddianame. (Düşünsenize “Vay sen otoriter rejim algısı yaratmak istiyorsun” diye birini tutuklayarak otoriter rejim olduğunu kanıtlamanın gülünçlüğünü.) İddianame çökünce, ortaya ‘tanıklar’ çıktı. Tanıkların mahkeme salonundaki acıklı halini, iftiralarının mesnetsizliğini, iddialarının ne kadar kişiselleştirilmiş meselelerden çıktığını, haber sütunlarında ve köşelerde okumuşsunuzdur. Hal böyleyken, mahkeme heyeti neden Türkiye’yi utandıran ve yargıya güveni sıfırlayan bu davanın devam etmesine izin veriyor, neden bir an önce tüm sanıkları bırakmıyor, anlayabilmiş değilim. Kadri’nin bırakılması çok sevindirici, ancak yetmez. Türkiye’yi uluslararası düzlemde yıpratan ve FETÖ’yle mücadeleyi sulandıran bu iddianamenin bir an önce tarihin çöp sepetini boylaması ve tüm Cumhuriyetçilerin bırakılması gerekiyor. Bana göre bunu yapmak için ekim sonuna kadar beklemek, ülkemizi 4 hafta daha yıpratmak dışında bir anlam taşımaz. Gelelim diğer meselelere... Almanya seçimleri Türkiye için çok önemli. Verilen demeçler, hâlâ Almanya’yla kayıkçı kavgası yapmak gayesinde. Dünyada yeni şekillenen dengeler ve Almanya’nın ağırlığını görmemekte ısrar var. Ankara’nın eninde sonunda Almanya, dolayısıyla da Avrupa Birliği ile yeni bir üslup ve ilişki biçimi kurması gerekiyor. Bağırıp çağırmak anlamlı değil. Eski politikaların suyunun suyu ezberleri de yinelemek anlamlı değil. Avrupa’yla ne istiyoruz ve bunun için ne yapmaya hazırız? Eğer Avrupa, siyasilerin dediği gibi gerçekten Türkiye için tehditse, bu süreçten çıkmak en azından sinirlerimizi sağlam tutmamızı sağlar. Buyurun yapalım. Yok eğer hâlâ Avrupa vizyonuyla devam etmek istiyorsak, o zaman kendimize iyi kötü çekidüzen vermemiz gerekiyor. İçerideki durum ortada. Savunulacak bir yanı yok. Bu tabloyla Şangay Beşlisi dışında başka bir yapıya giremeyeceğimiz de aşikâr. Kısacası ya o, ya bu; ya içindeyiz ya da dışında; Batı’yla ilişkilerde üçüncü bir yol yok. Almanya’daki seçimler, Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini yeniden tanzim etmesi için bir fırsat olabilir. Angela Merkel, koalisyonun “Aralık sonuna kadar” kurulacağını söyledi. Berlin’in acelesi yok. Bu, Türkiye için bir soluklanma imkânı tanıyor. Muhtemel koalisyon, ‘Jamaika’ denilen Merkel liderliğindeki Hıristiyan Demokratların Yeşiller ve Liberallerle hükümet kurması. Ankara’nın artık ikili ilişkileri sürekli kriz üreten travmatik bir konu olmaktan çıkarması gerekiyor. Halihazırdakinden daha rasyonel bir Almanya ve Avrupa politikası belirlemeli. Bu politika, duygusallık ve bağırıp çağırma üzerine değil, sakin düşünerek belirlenen ekonomik ve siyasi çıkarlar üzerine bir vizyon olmalı. Yapabilir miyiz artık emin değilim. Ama yapmamız gereken bu. Tarsus Cezaevi’nde açlık grevi sona erdi Hak ihlalleri ve kötü muamele iddialarıyla gündeme gelen Tarsus T Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde, tutuklu ve hükümlelerin 15 Ağustos’ta başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevinin son bulduğu belirtildi. 24 Eylül’de cezaevi idaresiyle tutuklular arasında yapılan görüşmede cezaevi idaresinin, tutuklular arası iletişimin sağlanması, tutukluların kendi aralarında koğuş değiştirmesi, iki haftada bir 1.5 saat spor yapma ve 1.5 saat kütüphane hakkı taleplerini kabul ettiği belirtildi. l MERSİN/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle