23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 23 Eylül 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Cezaevinde tek tip çocuklardan başladı Tutuklu siyasetçi Avşin’in 2 ve 3 yaşındaki çocukları, yanlarında yazılı ve resimli tişörtler getirdikleri için cezaevindeki annelerinin yanına güçlükle girebildi Siverek Cezaevi’nde hükümlü Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Meclis üyesi Türkan Uzan Avşin’in çocuk ları Robin (3) ve Agit (2) geçen hafta, bir sü re annelerinin yanın da kalmak için cezae vine gitti. Cezaevi yö SEYHAN AVŞAR netimi, çocukları, yanlarında yazılı ve re simli tişörtler getirdik leri gerekçesiyle cezaevine almak istemedi. Çocuklar, yaşanan tartış maların ardından zorlukla içeri gi rebildi. Baba Mehmet Avşin, “Cezae vi memurlarından biri, tek tip kıya fet uygulamasına yavaş yavaş baş landığını söyledi” dedi. Çocuklarını zaman zaman anne lerinin yanına bıraktığını söyleyen Avşin, “Geçen hafta çocuklarımın çantasına birkaç tişört koyarak ce zaevine götürdüm. Arama sırasın da, ‘çocukların kıyafetlerinin baskı lı ve yazılı olması nedeniyle bu kı yafetlerle çocukları cezaevine ala mayız’ dediler. Yaşanılan tartışma sonucu bir memur, ‘Yeni bir genel Türkan Uzan Avşin, Siverek Cezaevi’nde. ge geldi. Bundan sonra bu tarz kıyafetleri almayacağız” dedi ve tek tip kıyafet uygulamasının yavaş yavaş başladığını söyledi. Geçen çarşamba günü yine çocukları annelerine bırakmak istedik. Yine aynı so runla karşılaştık. Bu kez kıyafetleri alıp müdüre göstereceklerini söylediler” diye konuştu. Uygulamaya tepki gösteren baba Avşin, “Cezaevi görevlileri genelge geldiğini söylüyor. Mahkumlar için olan genelgeyi çocuklara uygulamaya çalışıyorlar. Çocuklar mahkum mu ki genelgeye tabi tutulsun? Eşim farklı cezaevlerinde de kaldı. Ama bu cezaevinde çocuklarımın içeriye girmesiyle ilgili sürekli sorunlar yaşıyoruz. Keyfi uygulamalar çok fazla” dedi. Önce Gebze sonra Siverek Türkan Uzan Avşin, 21 Ocak 2016’da, “Özyönetim ilanı” açıklamasında yer aldığı gerekçesiyle evine yapılan baskın sonucu gözaltına alındı. Avşin, çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı. Ancak kısa süre sonra, katıldığı bir yürüyüş gerekçesiyle hakkında verilen 3 yıl 4 ay hapis cezasının onanması nedeniyle tutuklandı. 2 çocuk annesi Avşin, önce Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Tutukluluğu devam ederken 6 Mart 2016’da Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nden 6 tutuklunun firar etmesinin ardından Avşin, Gebze Kapalı Kadın Cezaevi’ne sevk edildi. Çocuklarıyla arasındaki mesafe daha da artan Avşin, 2 ay önce ise Siverek Cezaevi’ne nakledildi. l SKANDAL RAPOR: SİLAH BELİRLENEMEDİ Gazi’deki ölümlerde DELİL ÇIKMAZI ZEHRA ÖZDİLEK İstanbul Gazi Mahallesi’nde, polisin ateş açtığı araçta yaşamını yitiren Barış Kerem ve Oğuzhan Erkul’un ölümüne ilişkin soruşturma sürüyor. İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün mermi çekirdeği inceleme raporu soruşturma dosyasına sunuldu. Balistik İnceleme Şube Müdürlüğü, olay yerinde elde edilen bir mermi çekirdeği parçasını, dokuz tane mermi çekirdeği gömlek parçasını, dokuz adet nüveyi ve bir metal parçayı inceledi. Raporda, deliller üzerinde hangi silahtan atıldığı yönünde bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığı bildirildi. İstanbul Sultangazi ilçesi Gazi Mahallesi’nde 14 Nisan akşamı polisin ‘dur ihtarına’ uymadığı gerekçesiyle ateş açılan araçta Barış Kerem ve Oğuzhan Erkul hayatını kaybederken, biri ağır üç kişi yaralanmıştı. Soruşturma dosyasına gönderilen Balistik İnceleme Şube Müdürlüğü’nün raporunda, olay yerinden elde edilen bazı delillerin incelenmeye uygun olmadığı bildirildi. Raporda incelenmesi istenen mermi çekirdeği ve diğer delillerle ilgili “... Çarpma, sürtünme ve kopmadan mütevellit üzerinde bulunan teşhis ve tespite elverişli nitelikteki karakteristik izleri yitir diği görülmüş olup, bu nedenle söz konusu parça üzerinde hangi silahtan atıldığı ya da silahlardan atıldıkları yönünde bir inceleme yapılması mümkün değildir” denildi. Nüvelerin, mermi çekirdeği gömleği altında yer alan ve mermi çekirdeğinin delici gücünü arttıran bir unsur olduğu ifade edilen raporda, nüve üzerinde atıldıkları silah veya silahlara ait tespit ve teşhise elverişli karakteristik iz barındırmadıkları belirtildi. Bu nedenle incelenmek üzere gönderilen 9 nüve üzerinde mukayeseli inceleme yapılamayacağı ifade edildi. Barış Kerem ve Oğuz Erkul’un ailelerinin avukatı Meral Hanbayat, raporun hukuki olarak şüpheli polisler lehine bir değişikliğe yol açmayacağını belirterek, şöyle konuştu: “Mermi çekirdekleri ve mevcut silahlarla eşleşme yapmışlar ama çekirdekler deforme olduğu için incelenememiştir. Deforme olunca tespit edilemiyor. Bu sonuç bizim açımızdan şunu değiştirmez; herhangi bir silahla eşleşme yapılamamış olması oradaki polislerin sorumlulluğunu ortadan kaldırmaz tam tersine olay yerinde bulunan her bir polis kasten öldürme suçunun failidir. Dolayısıyla o suçtan yargılanmaları ve tutuklanmaları gerekir. Rapor, suçun hukuki nitelenmesini etkilemiyor.” l DURUŞMAYA GİTTİ, DARP EDİLDİ Baro başkanına adliyede kelepçe Şanlıurfa Baro Başkanı Ahmet Tüysüz, bir müvekkilinin duruşmasına katılmak için gittiği Viranşehir Adliyesi’nde gözaltına alındı. Tüysüz, savcılık tarafından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Hastaneden darp edildiğine dair rapor alan Tüysüz, şunları söyledi: “Viranşehir’de bir polis memurunun emanette kayıtlı bulunan çok sayıda silah ve mermiyi satması üzerine ilçede bulunan yaklaşık 5060 kişi gözaltına alındı. Müvekkilim olan bir kişinin duruşmasına katılmak için Viranşehir Adliyesi’ne gittim. Ancak gözaltına alınanların çoğunun kötü muameleye ve işkenceye maruz kaldığını öğrendim. Şüpheliler, adliyeye getirildiğinde müvekkilime ‘Duruşmana ben gireceğim’ demem üzerine bir polis memuru kaba bir tavırla, ‘Sen kimsin, dost musun, düşman mısın’ dedi. Ben de ‘Ben avukatım’ dedim. ‘Avukat olduğun nerde yazıyor’ dedi. ‘Eğer avukat olduğuma dair şüpheniz varsa kimlik sorarsınız. Ben de kimlik gösteririm’ dedim. Bu sırada 45 polis gelerek ‘Bunu gözaltı yapın, dışarı atın’ dedi. Ben onlara Şanlıurfa Baro Başkanı olduğumu söyledim. Onlar da ‘Ne başkanı olursan ol’ dediler. Bu yaşananlar savcının odasında dahil devam etti. Bu olaylar yüzünden darp raporunu alarak polisler hakkında suç duyurusunda bulundum” l DHA ‘Mutlaka hakikat kazanacak’ Gazetemiz İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, Yayın Danışmanımız ve yazarımız Kadri Gürsel, muhabiriz Ahmet Şık ve muhasebe çalışanımız Emre İper’in tutuklu yargılandığı kumpas davasının üçüncü oturumu, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde Pazartesi günü saat 14.30’da başlayacak. Dışarıdaki Gazeteciler İnisiyatifi, yeni bir sosyal medya kampanyasıyla Cumhuriyet davasını izleme çağrısı yaptı. Sosyal medyada paylaşılan, tutuklu yönetici ve yazarlarımızın yer aldığı Zeynep Özatalay imzalı çizimde, “Gazeteciliğin bedeli. Sonunda mutlaka hakikat kazanacak. #umutsensin, #gazetecilereözgürlük” mesajları yer aldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Olgun ve Karataş’a tahliye Sözcü gazetesinin internet sitesinin Sorumlu Haber Müdürü Mediha Olgun ve Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş tahliye edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu, Sözcü gazetesine 19 Mayıs’ta yapılan FETÖ operasyonu kapsamında tutuklanan Mediha Olgun hakkındaki tutukluluk halinin sonlandırılması ve adli kontrol altına alınması talebiyle mahkemeye başvurdu. Talebi değerlendiren nöbetçi İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği ise, şüpheli Olgun’un “sabit ikametgâh sahibi olduğu, soruşturmanın geldiği aşama, şüphelinin ailevi sorunları, tutuklu kaldığı süre, sağlık durumu dikkate alınarak bu aşamadan sonra tutuklu kalmasının soruşturmaya katkı sağlamayacağı ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olduğunun anlaşıldığı” gerekçesiyle savcılığın talebini kabul etti. Olgun’un tahliyesine karar veren mahkeme, yurtdışına çıkış yasağı da koydu. Mahkeme, Olgun’un ayda bir kez imza atmak şartıyla adli kontrol altına alınmasına da hükmetti. Diyarbakır’da yürütülen DTK soruşturması kapsamında 57 gün önce tutuklanan Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş , aylık tutukluluk incelemesi sonucunda 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edildi. Yandaş gazeteci gözaltında Gazeteci Ömer Turan önceki akşam İstanbul’da gözaltına alındı. İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla önceki gece Ömer Turan’ı evinde gözaltına aldı. Turan, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Vatan Caddesi’nde bulunan Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirildi. AKP’ye yakın kalemlerden Ömer Turan gözaltı haberini Turan’ın imtiyaz sahibi olduğu Manşet 24 adlı internet haber sitesi duyurdu. Haberde, Turan’ın “MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili bir haber nede niyle gözaltına alındığı” belirtildi. Turan, kendisiyle ilgili 3 sayfalık bir not yazdı. Turan notta, “Küs değilim, kızgın değilim ya da kırgın hiç değilim, aksine gururluyum. Türk devletine ve Erdoğan’a olan sadakatimi hapise girerek ödüyorum. Bu benim için bir şereftir. Bu, sayın Cumhurbaşkanımıza ve FETÖ ile mücadele edenlere hatta tüm milli unsurlara çekilmiş bir operasyondur. Yarından itibaren Ömer Turan’ı bile almışlarsa FETÖ ile mücadele bitmiştir, Erdoğan ölümüne yanında duranlara sahip çıkmıyor algısı işleyecek” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Taşgetiren Star’dan ayrıldı Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, son yazısının yayımlanmaması ve gazete yönetiminin Ahmet Kekeç’le arasındaki “Zafer Çağlayan’ın kol saati” polemiğinde Kekeç’in tarafında yer alması gerekçeleriyle gazeteden ayrıldı. Taşgetiren’in, Zafer Çağlayan’a Rıza Sarraf tarafından hediye edilen 700 bin liralık kol saati için “içime sindiremiyorum” demesine Ahmet Kekeç tepki göstermişti. l Haber Merkezi haber 11 Yaşanılan kâbus “Amerika’nın yaşadığı kâbus, ve bu gerçek bir kâbus, ABD başkanı seçilen kişinin had safhada narsisizmden mustarip olmasıdır. Kompulsif bir yalancı, bir cahil, bir palavracı, öç alma fikriyle yanıp tutuşan iğrenç bir yaratık ve şimdiden biraz bunamaya başlamış biri. Bunları söylerken kusurlarını en aza indiriyorum. Günbegün, davranışları, tecrübesizliği ve kamu önünde dile getirdiği sözlerinin saçmalığı bizi öfkelendiriyor. Bu adamın deliliğinin ülkeyi ve bütün dünyayı sürükleyebileceği tehlikelerin önünde hiçbir engel yok.” Ünlü romancı Philippe Roth, bir hafta önce, Fransa’da Libération gazetesinde yayımlanan söyleşisinde, Donald Trump’ı böyle tarif ediyor. Bu patolojik özelliklere sahip olduğunu iddia ettiği kişi, dünyanın iktisaden ve askeri olarak en güçlü ülkesinin başında. Birkaç yıl önce artık roman yazmaya son verdiğini ilan eden Philippe Roth, 2004’te yayımlanan Amerika’ya Karşı Komplo başlıklı romanında, sanal bir kâbusu, 1940’ta ABD başkanı olarak bir aşırı sağcının seçilmesini anlatmıştı. Hitler’i öven bir ırkçı ve antisemitin başkan seçildiği ABD’de yaşananlar herkes için bir kâbustu. Bugün Philippe Roth’un bu romanı, Trump kişisini, temsil ettiği zihniyet dünyasını ve oluşturduğu büyük tehlikeyi aydınlatan kitaplardan biri olarak Amerika’da epey rağbet görüyor. Roth’un, Donald Trump’ı tarif ederken saydığı nitelemeler içinde kompulsif kavramı üzerinde düşünmekte yarar var. Psikanaliz, obsesifkompulsif bozukluk olarak adlandırılan hali, endişenin egemen olmasıyla tanımlıyor. Saplantılı düşüncelerin, hislerin, takıntıların etkisi altında olan kişi, istemediği ama sürekli tekrarlanan bu tezahürlerden kurtulmak için kompulsif, yani zorlayıcı davranışlar sergiler. Bu zorlayıcı davranışlar dışardan bakınca mantıksızdır ama kişinin kendi iç mücadelesinde karşılığı vardır. Bunları yapmadığı zaman olabilecek olanların endişesini savuşturmak için, bu takıntılı eylemleri sürekli yapmak zorundadır. Bu zorlayıcı davranışlar, kişinin kendine yönelik olabileceği gibi, kendi dışına yönelik de olabilir. Elinde başkalarına karşı zor kullanma imkânı bulunan kişide, bu davranış bozukluğu çevresi için bir tehlike arz edebilir. Bunun siyasal gücü elinde tutan bir kişide nasıl çok daha büyük bir tehlike oluşturacağını tarif etmeye gerek yok. Donald Trump’ın BM’de yaptığı son konuşma, Roth’un söyleşide işaret ettiği özelliklerin birçoğunu toplu biçimde betimliyordu. Bir ülkeyi, yönetiminin özellikleri ne olursa olsun, “dümdüz etmekle” tehdit etmesi, bu kompülsif ruh halinin bir kez daha dışarıya taştığı bir andı. Telafisi mümkün olmayan büyük felaketlerin bazen küçük bir adımla başladığını, bu felaketi engelleyeceği düşünülen kurumların, düzeneklerin tamamen etkisiz kalabildiklerini yakın tarihte gördük. Roth’un işaret ettiği tehlike bir fiksiyon değil. Yalnız ABD’de değil, maalesef birçok ülkede benzer kâbuslar yaşanıyor. Öç alma, kin ve hınç üzerinden beslenen, gücü başka ülkeleri dümdüz etmeye yetmediği için, kendi ülkesinde dümdüz etme tehdidini savuran, bunu uygulayan birçok lider var. Taraftarlarına “Kininizi unutmayın!” öğüdü verenler gibi. İktidarı kaybetme endişesinin yarattığı kompülsif siyasal davranışlar, bir ükeyi sonunda felakete sürükleyebiliyor. Saplantılı mutlak iktidar davranışları bu nevrozun bir parçası olarak değerlendirilebilir. Böyle bir nevroz sergileyen kişileri destekleyen, seçen, onunla aidiyet ilişkisi kuran insanların yeterli bir çoğunluk oluşturduğu toplumlarda, felaket herkesin başına gelmeden, demokratik yollarla bunun önlenmesi nasıl sağlanır? Öç alma ve hınç döngüsünün esiri olmadan, bu nasıl başarılır? Esas soru budur. Taylan Özgür anılıyor 68kuşağının gençlik önderlerinden Taylan Özgür, katedilmesinin 48. yıldönümünde anılıyor. Özgür henüz 21 yaşındayken 23 Eylül 1969 günü İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği Genel Kurulu’na katılmak için geldiği İstanbul’da arkasından vurularak katledildi. Aradan geçen yaklaşık yarım asra karşın cinayetin failleri yargı önüne çıkarılmadı. Taylan Özgür, 23 Şubat 1948 yılında doğdu. Ankara Atatürk Lisesi’nden mezun olduktan sonra ODTÜ’ye girdi ve gençlik hareketlerine katılmaya başladı. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü ve ODTÜ Öğrenci Birliği Denetleme Kurulu üyesi olarak çalışmalar yürüttü. 1969 yılının ocak ayında ODTÜ’de Ankara’ya ABD Büyükelçisi olarak atanan Robert William Komer’in makam arabasının yakılma eylemine katıldı. Eylemin ardından iki ay kadar tutuklu kaldıktan sonra 12 Mart 1969’da tahliye edildi. 23 Eylül 1969’da Beyazıt Meydanı’nda öldürüldü. ODTÜ Öğrenci Birliği’nin Özgür’ün ODTÜ Kampusu’nda gömülmesi talebi rektörlük tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine 25 Eylül sabahı cenazesi önce Tandoğan Meydanı’na getirildi, ardından bir kortej halinde Maltepe Camii’ne götürüldü. 6 saat süren törenin ardından Özgür, Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle