08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 3 Ağustos 2017 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY Çocuk bisküvilerine GDO’lu ürün karışacak Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı Ürün kullanım izni verilen gıda maddesi sayısı artıyor. Birçok hastalığa davetiye çıkaran bu ürünler, çocukların aldığı bisküvilerde kullanılıyor Biyogüvenlik Kurulu, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği’nin başvurusu üzerine hayvan ye minde genetiği değiştirilmiş (GDO) 3 soya ve 1 mısır çeşi dine daha onay verdi. Resmi Gazete’de yayımlanan kararın ardından Türkiye’de hayvan ye minde izin veri len genetiği de ğiştirilmiş mı sır ve soya sayı sı 36’ya yüksel di. Ziraat Mühen OZAN ÇEPNİ disleri Odası Başkanı Özden Gün gör, “Türkiye’ye mısır ve soya getiriliyor. Bunla rı hayvansal yem olarak küçük ve büyükbaş hayvanlara verili yor ama getirtilen soyanın yağ larını da sanayide kullanıyor lar. Bisküvi, pasta gibi ürünler de, tarımsal üründe ve çocukla rın aldığı bisküvilerde de kulla nılıyor” dedi. 36 ürüne yükseldi Türkiye’de bitki ve hayvanların üretimi, bebek mamaları ile çocuk ek besinlerinde kullanılması Biyogüvenlik Kanunu’na göre yasak olsa da son 6 yılda hayvanlar için “yem amaçlı” denilerek genetiği değiştirilmiş 25 mısır ile 7 soya çeşidinin ithalatına izin verildi. Kararın ardından da Türkiye’de hayvan yeminde izin verilen genetiği değiştirilmiş mısır ve soya sayısı 36’ya yükseldi. ‘Ürün yok’ denilerek milyarlarca TL’nin ithalat için harcanması ve kullanılmayan milyonlarca hektar tarım arazisine karşın GDO’lu ürün talebini değerlendiren Ziraat Mühendisleri Odası Özden Güngör, Türkiye’deki başarısız tarım politikasının bir sonucu GDO tehlikesi ile yüz yüze gelindiğini anlattı. ‘Kurul uzman değil’ Güngör, yeni GDO izinleri anlamak için öncelikli olarak Biyogüvenlik Kurulu’nun son yapısını işaret etti. Kurulun GDO konusunda uzman olmadığını belirten Güngör, “Biyogüvenlik Kurulu’nda son dönemde 9 kişi değişerek yeni bir kurul oluşturuldu. 2 tane fakülteden hocamız var, diğer 7 tanesi de değişik bakanlıklardan görevli. Bunlar bakanlıklarda üst düzey yetkililer ama GDO konusunu bilmeyen kişiler. Bunlar belli zamanlarda toplanıyorlar, eğer gen ile ilgili bir müracaat var ise ön bir komisyonda karar veriliyor” dedi. Biyogüvenlik Kurulu’nun altında da inceleme komisyonları olduğunu aktaran Güngör, dünyada GDO’ya ilişkin tartışmalara karşın bu komisyonun herhangi bir zarar görmediği gerekçesi ile izinleri verdiğini söyledi. ‘Kıkırdak erimesine bile yol açabilir’ İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi On koloji Enstitüsü’nden Dr. Yavuz Dizdar, GDO’lu (Ge netiği Değiştirilmiş Orga nizma) ürünle rin kanserden, alerjiye vara na dek pek çok hastalığa yol açabileceğini SİBEL BAHÇETEPE söyledi. Biyogüven lik Kurulu bu güne dek GDO’lu 25 mı sır ve GDO’lu 7 soya çeşidi nin ithalatına yalnızca yem amaçlı kullanılmak üze re izin vermişti. Son ola rak dün de GDO’lu 4 soya ve mısır çeşidinin de hay van yemlerinde kullanıl masına bazı şartlara uyul ması koşuluyla izin verdi. Onkoloji Uzmanı Dr. Diz dar, hayvanlar üzerinde ya pılan araştırmalara göre genetiği değiştirilmiş gıda ların alerji, böbrek ve kara ciğer fonksiyonlarını boz duğunu, GDO’lu mısırın da kansere yol açabileceği nin bir çalışmada gösteril diğini söyledi. Diğerlerinin ne gibi sorunlara yol açtığı konusunda araştırma yapılmasına izin verilmediğini kaydeden Dizdar, şirketlerin izin vermediği sürece çalışma yapılamadığını anlattı. Dizdar, özetle şunları kaydetti: “Biyogüvenlik Kurulu zaten daha öncede GDO’ya izin vermişti. Şimdi neden 4 ürünü daha ekledi. Endüstri talepte bulunuyor ve ona göre izin çıkıyor. Uluslararası şirketlerin beklentileri doğrultusunda oluyor. Üretilen şeyin tavuklarla ilgisi yok, bunun çok tartışmasını yaptık. Tavuk üretmiyorlar aslında. Beyaz bir et cinsi üretiyorlar. Bu beyaz et cinsini sağlıklı diye uydurmuşlar. Bu ürünlerde bir antibiyotik artığı kalıyor. Hayvanlara veriyorlar büyütme sırasında. Mesela bana bir mail gelmişti. Adam doğrudan şunu anlatmıştı. Kendisinde kıkırdak erimesi varmış, ‘hiçbir şekilde bir şey yapamadık’ dedi. ‘Sizin söylediklerinizi duyduk, tavuğu hafta da 3 gün yiyorduk, kestik, 2 ay içinde yüzde 90 iyileştim’ diye yazmış. Bu düzeyde bir antibiyotik kalıntısı durumu var ya da her neyse. ‘Hadi canım ne olacak’ denilmemeli. Haftada üç gün yeme ile bu oluyorsa pek çok hastalık olabilir. Aort anevrizmasından tutun da fıtıklara kadar bununla ilgisini açıklayabilirsin. Aslında üretim modelleri bize de bir hastalık modeli sunuyor.” Yavuz Dizdar Tarım alanları daralıyor Ucuzu alıyoruz Türkiye’nin yıllık 180 bin ton soya üretimi olduğunu ve yıllara göre ortalama 2 milyon 600 bin ton ithalat yapıldığını anlatan Özden Güngör, “Diyorlar ki, 180 bin ton üretimimiz var, biz Türkiye’den de alıyoruz ama bizim buna ihtiyacımız var, mecburen biz it hal ediyoruz. Biz de GDO’lu soya ve mısır getirtmeyin diyoruz. Ağırlıklı olarak daha ucuz olduğu için Arjantin tercih ediliyor. Üretici orada desteklendiği için çok ucuz. Buradaki sektör de orayı tercih ediyor. Sorun temel olarak burada” diye konuştu. Genetiği değiştirilmiş mısır ve soyanın hay Güngör, Türkiye’nin birçok noktasında yetişebile van yemi olarak ithal edil cek ürünlerin ithal edilme mesine meslek odası ola sinin tarım politikala rak karşı oldukları rından kaynaklan nı aktaran Ziraat dığını belirterek Mühendisleri Oda “Mısır üreticisi sı Başkanı Özden ni desteklersek Güngör, “Üretici biz neden dışar mizi destekleyelim, dan GDO’lu ürün sulamaya açık olan getirelim. Bunlar arazimizi sulama yanlış politikalar. ya açalım ve orada bu Özden Güngör İthalatçı bir ülke ha ekimleri yapalım. Hem line geldik. Soya, ay üreticimiz kazansın, hem de çiçeği, hububatı ithal ediyo bu GDO tartışmasına bir son ruz. 2002’den 2016 sonuna verelim diyoruz. Türkiye’de kadar 46.6 milyar dolar para tarım arazileri 26.5 milyon ödemişiz hububata. 2017’de hektar alandan 23 milyon Doğu ve Güneydoğu’da hu hektar alana düştü” ifadele bubatın kilogram maliyeti 1 rini kullandı. lira 10 kuruş, devletin verdi ği 940 kuruş. Sıfır gümrük politikası ile dışardan gelen malın maliyeti daha da düşük. O yüzden ithalata yöneliniyor” dedi. Türkiye’ye getirilen GDO’lu mısır ve soyadaki riskleri de aktaran Güngör, “Bunları hayvansal yem olarak küçük ve büyükbaş hayvanlara veriliyor ama getirtilen soyanın yağlarını da sanayide kullanıyorlar. Bisküvi, pasta gibi ürünlerde, tarımsal üründe ve çocukların aldığı bisküvilerde de kullanılıyor. GDO’lu hammaddeler geliyor ancak bu gıdalarda ‘bu ürün GDO’ludur’ diye herhangi bir uyarı bulunmuyor” diye konuştu. Ertem: Bireyleri tasarrufa zorlamak yanlış Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem’e göre hükümetin bireyleri tasarrufa zorlaması doğru değil. Büyüme modeli açısından ekonomi yönetimimizin temel hipotezlerinin değişmesi gerektiğini söyleyen Ertem, hanehalkının tüketimini engellemeye çalışmanın doğru olmadığını belirtti. Bloomberg’in sorularını yanıtlayan Ertem, Kredi Garanti Fonu’na (KGF) ilişkin de, KGF’nin bir rating ve teminat sistemi olduğunu belirterek devam etmesi gerektiğini kaydetti. Ertem, “İlk gelen veriler KGF geri ödemelerinin çok iyi olduğunu gösteriyor. İleride de bu alanda büyük sorun çıkmayacak. Amaç dışı kullanımlar ise sıfıra yakın düzeyde” diye konuştu. Ertem kamu borçlanması ile ilgili olarak da “Kamu borçlanması büyüme dinamiklerinden bağımsız değil ve ekonomi için risk teşkil etmiyor. Kamu harcamalarının büyük bölümü altyapı yatırımlarına gidiyor. Bunlar zamanla pozitif dışsallıklar yaratacak” dedi. Alman hükümetinin çağrısıyla Volkswagen, Daimler ve BMW’nin üst yöneticilerinin (CEO) katıldığı zirvenin düzenlendiği Dizel araçlara yasak yoldaBerlin’de göstericiler, emisyon skandalına karışan otomobil üreticilerini protesto etti. “Çevreyi kirletmeyin” çağrısı yaptı. Almanya, dizel skandalından çıkış yolu arıyor. Emisyon değerleri düşürülmezse önlem alınacak Emisyon değerlerinin yüksekliği nedeniyle ğinin ortaya çıkmasıyla pat yonlarca dizel otomobilin çev zel araçlarından çok daha fazlak veren krizin ardından dü re kirliliğine etkilerini nasıl lasını kaybettirebileceğini ve Almanya’nın en önemli gün zenlenen zirvede, emisyonun en aza indireceğinin yolları Almanya’nın sanayi merkedem konuları arasına giren önemli miktarda düşürüleme nı ararken; dizel motorlarının zi olma özelliğinin zarar göre dizel motorlu taşıtların ge mesi durumunda şehirlerde emisyon ayarlarıyla oynaya bileceğini söyledi. Berlin Eya leceği, Berlin’de düzenlenen dizel araçların yasaklanması rak skandala yol açan otomo let Başbakanı Michael Müller ‘dizel zirvesinde’ masaya ya da gündeme geldi. tiv şirketlerinden önemli ta de otomotil üreticilerinin acil tırıldı. Almanya’da otomotiv Federal hükümet, eyaletler vizler bekleniyor. önemlerini alması gerektiği sektörünün önde gelen üre ve sektör temsilcileri, emis Alman Belediyeler Birliği nin aksi takdirde dizel taşıtla ticilerinin dizel otomobiller yon değerleri düşük gösteri Başkanı Gerd Landsberg, oto rın şehir merkezlerine girme de emisyon değerlerini özel len otomobillerin geri çağırı mobil endüstrisi üzerindeki sinin yasaklanabileceğini bebir programla düşük gösterdi larak iyileştirilmesi ve mil siyasi baskının şirketlere di lirtti. l Ekonomi Servisi ekonomi 9 ‘Düzen’ dağılırken Dağılmanın ABD hegemonyası ile ilgili boyutuna pazartesi yazımda değinmiştim. Biri kurumsal diğeri bölgesel ve birbirleriyle ilişkili iki boyut daha var. Batı’nın, ABD hegemonyası altında kurulan düzeninin güvenlik mimarisi, ABD’nin, nükleer silahlarına, dünyanın yüzeyine yayılmış üslerine, bu hegemonyanın kurumsal ifadesi NATO ittifakı üzerinde yükseliyordu. Bölge ise artık herkesin herkesle savaş halinde olduğu bir yangın yerine dönüşmüş olan Ortadoğu... NATO Ortadoğu Doğu Bloku çöktükten sonra başlayan “NATO artık ne işe yarar” tartışması kısa sürede NATO’nun etkinlik alanı genişletilerek “aşılmıştı”. Ancak NATO, “Soğuk Savaş” dönemindeki önemini, “haklılığını” bir daha kazanamadı. Son yıllarda NATO üyelerinin çıkarları arasında oluşan ve genişlemeye devam eden çatlaklar, bu kurumun geleceğini, Batı’nın güvenlik mimarisini tehdit ediyor. Pazartesi yazımda değinmiştim, ABD’nin Rusya’ya yönelik, ama aslında “Kuzey Akım 2” boru hattını hedef alan son yaptırımları, Almanya’nın ve genel olarak AB yönetiminin bunlara tepkisi, iki NATO üyesi ülke arasındaki çatlağın hızla açıldığını gösteriyor. Salı günü Wall Street Journal, Kimse Almanya’dan bunu beklemiyordu başlıklı yazısında, Almanya’nın “Moskova’nın ikiyüzlülüğüne karşın, Amerika’nın AB’ye yardım etme, Avrupa’nın güvenliğini koruma çabalarına direnmesinden” yakınıyordu. ABD ile Almanya arasındaki bu gerginlik, boru hattı ve Moskova konusunda, ABD’nin yanında yer alan, ancak ülkesinde yargının bağımsızlığını kaldırmaya başladığı için AB’nin tepkileriyle karşılaşan bir başka NATO üyesi Polonya’yı içine çekiyor. NATO içinde iki çatlak daha var. Referanduma giderken, AKP rejimi Almanya’yı Nazi politikalarını canlandırmakla suçlamıştı, sonra Almanya vatandaşlarını tutukladı, Alman parlamenterlerin İncirlik Üssü’ne erişimini engelledi, dev şirketlerini terörizme yardım etmekle suçladı. Almanya askeri varlığını Türkiye’deki üslerden çekmeye başladı. Alman dışişleri bakanı da “Türkiye ile ilişkilerin artık eskisi gibi devam edemeyeceğini” söyledi. AKP rejimi, Alman şirketlerine yönelik iddialarını geri çekti ama salı günü gazeteler, Almanya’nın Türkiye’yi hedef alan ekonomik adımlar atmaya başladığını yazıyordu. Aynı gün, IŞİD’le savaşan koalisyondaki, ABD özel temsilcisi McGurk, Türkiye’yi 11 Eylül’den (!!!) bu yana on binlerce İslamcı teröristin Suriye’ye geçişine, silah transferine yardım etmekle, Suriye’nin Türkiye sınırında bir sığınak bölge oluşturmalarına göz yummakla suçladı. Türkiye de ABD’yi, bir terörist örgüt olarak kabul ettiği YPG’yi desteklemekle, arka çıkmakla suçluyor. Türkiye’nin, Rusya’dan, NATO sistemine entegresi mümkün olmayan S400 füzelerini (kokpit.aero/s400sitkiegeli) satın almaktaki ısrarı da bir başka sorun alanı yaratıyor. Gerçekten de Suriye, NATO ile Ortadoğu bölgesini birbirine bağlayan platform. Gerek ABD, Saddam rejimini; NATO ittifakı Libya’yı yıktıktan, ABDAB ekseni, Arap isyanlarından yararlanarak Suriye’yi yıkmaya kalkıştıktan sonra, artık tüm boyutlarıyla patlak veren, bir İranSuudi Arabistan savaşı olasılığını gündeme getiren ŞiiSünni rekabeti; gerekse de İranRusya ile ABD arasındaki vekâlet savaşları, hep bu “platform” üzerinden yaşanıyor. Muhammed bin Salman’ın yönetimindeki Suudi Arabistan, SünniArap dünyasında, bir hegemonya atağı içinde İran’la, Yemen’den Suriye ve Irak’a vekâlet savaşlarına giriyor, Katar’da rejimi değiştirmeye çalışıyor; yakın bir dostu olduğu söylenen Omeir’ı, Fethullah’ı ziyarete göndererek, Katar’ı destekleyen AKP Türkiye’sine mesaj gönderiyor (Middle East Eye 31/07/17). Bu sırada İran, Suriye, Lübnan, Irak üzerinde bir nüfuz alanı hattı kurmaya çalışıyor. Bu iki rakip gerçek güçlerini çok aşan projelerle, ABD ve Rusya’yı da içine çekebilecek, bir sıcak savaşa doğru sürükleniyor. İsrail’i yöneten aşırı sağcı koalisyon, Suriye’de İranlı milisleri Hizbullah güçlerini bombalıyor, Hamas’ı, Filistinlileri yeni bir savaş yönünde tahrik ediyor. Düzen dağılmaya devam ediyor... AKP Türkiye’si, adeta bu dağılmanın merkezinde ve nereye başvursa eli boş dönüyor... 4 Türk firması CERN’de ihale kazandı Türk firmaları Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) tarafından bu yılın ilk altı ayı içerisinde açılan 89 ihaleden 4’ünü kazandı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk firmalarının aldığı ihalelerin tutarının 300 bin Avro’yu aştığını açıkladı. İhale kazanan firmalar ise Kayseri’den Gözüküçük Makina, İstanbul merkezli Mistel Kablo, EGE/GEMA Endüstriyel Kontrol ve ASAŞ Alüminyum. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle