22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 17 Ağustos 2017 10 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Örgütü cezaevi buldu Aziz Nesin’in çocukları Hayır, tanıdığım Ali Nesin ve Ahmet Nesin’den, tanımadığım  Oya Nesin ve Ateş Nesin’den söz etmiyorum. “Aziz Nesin’in çocukları” dendiğinde benim aklıma Trakya’da, Çatalca’nın yakınında bir dere yatağının kıyısında, daha yaklaşırken cıvıltıları kulağınızda yankılanan “çocuklar” gelir. Bugününü değil, neredeyse ilk gününü bildiğim bir... Bir... Haydi gel uygun kelimeyi bul bakalım gazeteci!.. Çocuk yuvası? Iıhh... Çocuk barınağı? Hiç değil... Bir hayır hasenat yeri... Asla... Peki ne? “Bir yaşlı, bir koca, bir ulu, bir ünlü yazarın gerçekleşmiş düşü” desem? Belki... HHH Kitaplarının gelirinden başka hiçbir geliri, malı mülkü, varlığı varsıllığı olmayan Aziz Nesin, kendi zorlu çocukluk yaşamından miras çoğu acı, azı tatlı anılarından bir düş süzdü. Kimsesiz kalmış ya da ana babası pek yoksul küçük çocuklar için bir yuva düşü... Çatalca yakınlarında cılız bir derenin kıyısında 10 dönümden biraz büyük bir tarla satın aldı. Dere kıyısına çadır kurdu. İçine bir yer döşeği, bir masa, bir tahta iskemle, bir de lüks lambası koydu. Tan Oral’ın sadece çok iyi bir karikatürist değil aynı zamanda diplomalı bir mimar olduğunu biliyordu. Tan Oral’ı çağırdı, “düşü”nü anlattı. “Mimar” Tan Oral kolları sıvadı. Galiba iki buçuk katlı bir ev çizdi. Tan çizdi, Aziz Nesin bozdu, Tan bozulanı onardı, Aziz Nesin bir başka yerini bozdu. Tan Oral yeniden düzeltti. HHH Haydi biraz övüneyim. Tam o aşamada Aydın Engin adlı bir haberci, o dere kıyısında, o çadırın içinde kısa pantolonu, atlet fanilası ile oturmuş, Tan Oral’ın çizdiği mimari projeyi yine bozacağı krokilerle boğuşan Aziz Nesin’i buldu. Çadırın içinde aman vermez sivrisineklerle birlikte boğuşarak bir röportaj başladı. Haberci o dönemde bir gazetede değil bir haber ajansında çalışıyordu. Röportajı Hürriyet gazetesine sundu ve birinci sayfadan hem de fotoğraflı yayımlandı. Sonunda inşaat başladı. Haberci yine gitti, bu kez yaz günü temel kazan, harç taşıyan işçilerle bir röportaj daha yaptı. Röportaj o zamanki Vatan gazetesinde (işe bakın siz) yine birinci sayfadan fotoğrafları ile yayımlandı. Sonunda inşaat bitti. Ardından o cılız derenin kıyısında çocuk kahkahaları, kuş cıvıltılarıyla yarışmaya başladı. Bu kez Alman televizyonu için röportaj yapmak üzere haberci yine oraya gitti. Aziz Nesin “Şiiri duyuyor musun gazeteci” diye sordu. Soruya gerek yoktu. Şiir her yanı sarmıştı. İkisinin de gözleri mi nemlendi ne? HHH Aziz Nesin öteki dünyaya göçene kadar gerçekleştirdiği “düş”ün mutluluğunu tada tada, orada çocuklarıyla yaşadı. Yine kendi deyimiyle “Burada taban demokrasisi var gazeteci” dedi ve ekledi: Alınacak hayvanları, odaların badanasının rengini, bahçeye dikilecek ağaçları çocuklarla birlikte kararlaştırıyoruz. Tam demokrasi. Mesela ağaçları tartışırken gözlerinin içi gülen bir kız ‘Makarna ağacı dikelim’ dedi, güldüm ve ağlamaklı oldum. Aziz Nesin aramızdan ayrıldı, oğlu Ali Nesin görevi devraldı. Büyüttü, geliştirdi, en önemlisi bugüne dek yaşattı. Bugüne dek... Bugün artık Nesin Vakfı’nın şu anki arazisi dar gelmeye başladı. Araziyi genişletmek, çocukların sayısını daha da artırmak gerek. Bitişikte bir satılık arazi var. Orası da alınabilirse Aziz Nesin’in çocukları 22 dönümlük bir alanda koşacak, oynayacak, kuş cıvıltıları ile yarışacak, okula gidecek, sonra liseye, sonra üniversiteye. Tıpkı daha önceki ağabeyleri, ablaları gibi... Bunun için 2 milyon TL gerekiyor. 400 bini toplandı bile. Haydi, Aziz Nesin’e selam yollayın. Gücünüzün yettiğince katkı yapın. İster 50 lira, ister 50 bin lira... Çok kolay. İş Bankası Parmakkapı Şubesi’nde Nesin Vakfı hesabı var. IBAN numarası: TR280006400000110420741176 Hepsi bu... İki Alman vatandaşı daha gözaltına alındı Alman hükümeti, Türkiye’de tutuklu bulunan gazeteci Deniz Yücel, çevirmen Meşale Tolu ve insan hakları eğitmeni Peter Steudtner’in serbest bırakılması için girişimlerini sürdürürken geçen hafta iki Alman vatandaşının daha gözaltına alındığı bildirildi. DW Türkçe’nin haberine göre, Türkiye kökenli bir Alman vatandaşı, Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği suçlamasıyla gözaltına alındı. Türkiye kökenli bir başka Alman vatandaşının da hakkındaki siyasi içerikli suçlamalar nedeniyle gözaltına alındığı kaydedildi. Türkiye kökenli olan ve Sol Parti’nin Federal Meclis grubunda görev yapan bir Alman vatandaşının da Türkiye’ye girişi sırasında kısa süre alıkonulduğu öğrenildi. Almanya’dan Kudüs’e yürüyerek Hristiyanların hac yürüyüşünü gerçekleştirmek isteyen ve Suriye’ye geçmek isterken gözaltına alınan David Britsch de 4 aydır Erzurum’daki sınır dışı merkezinde tutuluyor. Büyükada’da stresle baş etme ve veri güvenliğine ilişkin toplantıya yapılan baskınla gözaltına alınarak tutuklanan hak savunucuları, cezaevinde de bir dizi hak ihlaline ma ruz bırakılıyor. Kanser, astım gibi bir dizi riskli hastalığa sahip Ulusla rarası Af Örgütü Türki ye Direktörü İdil Eser, birinci dereceden ya CANAN COŞKUN kını olmadığı için avukatları haricinde kim seyle görüştürülmüyor. Örgüte üye olmaksızın yardım etme suçlamasıyla tutuklanan ancak hangi örgüte “yardım ettikleri” belirtilme yen 8 hak savunucusu, cezaevi yöne timi giriş evraklarına örgüt ismi ola rak “FETÖ” yazdığı için pek çok hak tan mahrum bırakılıyor. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şu besi Direktörü İdil Eser, Yurttaşlık Derneği üyeleri Özlem Dalkıran ve Na lan Erkem, Kadın Koalisyonu üyesi İlknur Üstün, insan hakları aktivistle ri Ali Gharavi ve Peter Steudtner, İn san Hakları Gündemi Derneği üyeleri Günal Kurşun ve Veli Acu, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ile HAK İnisiyatifi’nden Şeyhmus Öz bekli, 5 Temmuz’da kararı aylar önce sinden alınan ve herhangi bir gizlilik teşkil etmeyen Büyükada’daki toplantı sırasında gözaltına alınmışlar, 30 saat boyunca yakınlarına bilgi dahi veril memişti. 17 Temmuz’da adliyeye sevk edilen hak savunucularından İdil Eser, Özlem Dalkıran, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Günal Kurşun ve Veli Acu tutuklanmış, 4 hak savunucusu da ad li kontrol şartıyla serbest bırakılmış tı. Gözaltının ilk günlerinde yoğun bi çimde dezenformasyon yapan Akşam gazetesinin Genel Yayın Yönetme ni Murat Kelkitlioğlu, 19 Temmuz’da savcının serbest bırakılan hak savu nucularının tutuklanması talebinde bulunduğunu duyurdu. Bunun üzeri ne serbest kalan hak savunucuların dan İlknur Üstün ve Nalan Erkem tu tuklandı, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli de delillerin toplandığı ge rekçesiyle yine serbest kaldı. İddialar asılsız çıktı Aradan geçen 1 ayda siyasi iktidara yakın Star, Sabah, Güneş, Ak Örgüt ismi belirtilmeden ‘örgüte yardım’ suçlamasıyla tutuklanan hak savunucuları, cezaevine giriş evraklarına FETÖ yazıldığı için birçok haktan mahrum durumda Türkiye’de tutuklanan insan hakları savunucularının serbest bırakılması için dünyanın dört bir yanın da eylemler yapıldı. şam ve Türkiye gazetelerinde, hak savunucularının o sırada Adalet Yürüyüşü’nde olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’a yaklaştığı sırada ‘yeni bir Gezi provokasyonu’ çıkaracağı, Gharavi ve Steudtner’in ajan olduğu, Özlem Dalkıran’ın üyesi olduğu Cumhuriyet davası Whatsapp grubunun adından yola çıkarak 24 Temmuz’da kaos çıkarma planı yaptıklarına kadar pek çok asılsız iddia ortaya atıldı. Gözaltı işleminin ilk gününden itibaren bu yayınların yapılıyor olmasına rağmen bu iddialar ne savcılığın dosyasına ne de hâkimlik kararına girdi. İktidar medyasının dört koldan yaptığı dezenformasyonu, hak savunucularının cezaevindeki şartlarını avukatları ile konuştuk: GEREKÇE O TOPLANTI DEĞİL AVUKAT MERİÇ EYÜBOĞLU: Bir kısım basın tarafından ilk günden itibaren korkunç bir algı operasyonu var. Bunun karşısında objektif habercilik yapmaya çalışan yerler sınırlı sayıda. Eşit koşullarda cevap verme şansımız olmadığı için de algı operasyonu müdahale edilemez bir hale geldi. Yandaş medyanın Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nün İstanbul’a yaklaştığı sıralarda ‘yeni Gezi provokasyonu’ çıkaracakları iddiası tutmadı. Çünkü arkadaşlarımızın o an telefonlarına, bilgisayarlarına, kâğıtlarına el konuldu. Yetmedi, 6. gün itibarıyla hepsinin ev araması yapıl dı. Gezi ile ilgili hiçbir şey bulunamadı. Toplantının gizli olduğu iddia ediliyor. Madem bu toplantıda çok gizli şeyler konuşuldu peki tutuklama nedenleri arasında neden yok? Hatta savcının sevk yazısında bile yok. Özlem, Nalan ve İdil Bakırköy Kadın Cezaevi’nde birlikte kalıyordu, ayırdılar. Silivri’ye nakledilecekleri söylendi. Kantin alışveriş listesinde kadınların ihtiyacı olan pek çok şey vardı ancak Silivri’de yok. İddianameyle karşılaşmamız EkimKasım’ı bulacak. Yandaş medyanın saldırganlığı ve algı operasyonu devam ettiği için hiçbir hâkimin bırakma niyeti varmış gibi görünmüyor. ÇILDIRMIŞLIK HALİ BİTMELİ AVUKAT ERDAL DOĞAN: Türkiye’de tüm insan hakları savunucuları batıyla siyasetin kavgası haline dönüştürüldü. Bu da insan hakları alanında büyük bir fay hattının kırılması anlamına geliyor. Bu anlamda hem arkadaşlarımız hem de müvekkillerimiz olan bu kişilerin böyle bir şeyde kurban edilmeleri, bunun arkasından diğer sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin de hedef olabileceği yapılan dezenformasyon bilgilerden anlaşılıyor. Bu çılgınlık ve çıldırmışlık halinin son bulmasını diliyorum. İdil Eser’in 1. dereceden akrabası yok. Arkadaşları ve akrabaları ile gö rüşme imkânı yok. Bugün gazete ilanında çok yakın arkadaşının annesinin vefatını öğrenmiş ve telefon etmek istemiş ancak izin verilmemiş. 45 yıllık arkadaşları başvurdu görüşmek için ancak zorluk çıkarılıyor. Haftada 1 saat avukatı ile görüşebiliyor ve çok ağır hastalıkları söz konusu. Takip altında olan kanser gibi riskli hastalıkları söz konusu. Şu anda tutuklanmadan önce doktoru tarafından takip altında bulundurulan risk oluşturan kolon kanseri söz konusu. Annesini, annesinin babasını ve halasını bu yüzden kaybetmiş. Aynı zamanda ameliyat gerektiren kadın hastalıkları var. Astımı var. ATÖLYEDEN AJAN FİLMİ ÇIKTI İzmir Öğrenci Kolektifi, OHAL gerekçe gösterilerek getirilen yasağı, kendilerine bildiren Menderes Kaymakamlığı önünde protesto etti. Öğrencilerin yaz kampı yasaklandı OHAL’in yaşam alanlarını daraltan uygulamaları, üniversite ve lise öğrencilerinin bilim ve sanat buluşmasına kadar uzandı. HAKAN DİRİK Üniversite ve lise öğrencilerinin dayanışma içinde bir yandan günlük gereksinimlerini karşıladıkları, bir yandan da bilim ve sanat ortamını soludukları 12. Kolektif Yaz Kampı, “emir büyük yerden” denilerek yasaklandı. Öğrencilerin 11 yıldır gerçekleştirdiği Kolektif Yaz Kampı’nın bu yıl İzmir Menderes’teki Kargacık Koyu’nda 2228 Ağustos tarihleri arasında yapılması planlanıyordu. İzmir Öğrenci Kolektifi’nden Emine Akbaba, gelişmelerle ilgili şu bilgileri verdi: “Her sene bildirimde bulunur ve kampımızı yapardık. Ancak önce jandarma kamp alanına tacizde bulunmaya başladı. Sonra kaymakamlık görüşme talebimize yanıt vermedi. Israrlı taleplerimiz karşısında kampı yapamayacağımız söylediler. Nedenini sorduğumuzda ‘Emir büyük yerden, başbakanlıktan, dediler. Şimdi her yeri kamp alanı ve üniversiteye, yani direniş alanlarına çevireceğiz” dedi. Kolektif de bir bildi ri yayımlayarak, yasağın huhuksal bir düzlemi olmadığını vurguladı. ‘Evrimi konuşacaktık’ Menderes Jandarması ile yaptıkları görüşmelerin sonuçsuz kaldığını söyleyen Öğrenci Kolektifi üyesi Deniz Can Sarıkaya, “Yasaklanan sadece bir kamp etkinliği degil. Müfredatlardan kaldırılan evrim teorisinden, engellenmeye çalışılan tiyatroya kadar; bilim kültür sanata dair birçok etkinlik yapacaktık” dedi. Kampta Mücella Yapıcı “kentsel dönüşümden rantsal dönüşüme”, Ercan Kesal sinema ve edebiyat, KHK ile ihraç edilen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu “Herkes için adalet ve mücadele”, Metin Yeğin “Latin Amerika’da neoliberalizm karşıtı halk hareketleri” konularında paylaşımda bulunacaktı. AKP’nin kadın politikaları, basına sansür, üniversitelerin sorunları gibi pek çok alanda tartışma ortamları yaratılacaktı. Kolektif üyeleri, bu etkinliklerin bir bölümünün İzmir’e taşınmasıyla salon arayışına başladı. l İZMİR AVUKAT DENİZ BAYRAM: Almanya’da milyonlarca insanın kullandığı, vatandaşlarını başka bir ülkede herhangi bir kaza, tehdit, tehlike halinde koruması için oluşturulmuş basit bir sistemden, çipli ajanlar, dil haritasından çeşitli çılgınlıklar kurgulandı. Bilgi kirliliği öyle bir düzeye geldi ki insan hakları atölye çalışmasından ajanlık filmi yaratıldı, sürreal bir film. Ali Ghrawi, 2004’te, kamu kurumları ile işbirliği yapılan ve dönemin başbakanı ile cumhurbaşkanının da katılım sağladığı bir toplantıda IT sisteminin kurulmasında ve insan hakları konferansının organize edilmesinde danışman olarak çalışmış, birçok ülkede, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları kurumları ile işbirliği içinde çalışmış saygın bir hak savunucusudur. Peter Steudtner ile Ali Ghrawi, yıllardır, dijital veri güvenliği ile insan hakları ve savunuculuğunu bütüncül olarak ele alan bir metodoloji ile birçok ülkede eğitimler düzenlemiş uzmanlardır. Ali ve Peter, gözaltına alındıkları ilk andan itibaren, neden gözaltına alındıkları, ne ile suçlandıkları gibi konularda avukatlarının onlara açıklamaları dışında hiçbir zaman uygun, nitelikli bir tercüman sağlanmadığından, ciddi bir dil sorununa maruz kaldılar. Bu sorun her geçen gün katlanıyor. BÜYÜKELÇİ Erdmann’a İLK ZİYARET İZNİ VERİLDİ Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann’ın Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Alman insan hakları savunucusu Peter Steudtner’i ziyaret etmesine ilk kez izin verildi. Alman elçi, salı günü yine Silivri’de tutuklu Die Welt muhabiri Deniz Yücel’e yapacağı ikinci ziyaretin ardından çarşamba günü de Steudtner’i ziyaret edecek. Alman Dışişleri Sözcüsü Martin Schäfer, Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Almanya’nın Türkiye politikasında değişikliğe gideceğini açıklamasının ardından elçiye ziyaret izni verilmesini “tamamen sembolik hareket” olarak niteledi. Schäfer, aralarında muhabir ve çevirmen Meşale Tolu’nun da bulunduğu dokuz Alman vatandaşının siyasi gerekçelerle Türk hapishanelerinde tutuklu olduğunu belirtti. Öte yandan Büyükada’daki toplantı nedeniyle tutuklanan Steudtner ve İsveçli Ali Gharavi’ye tecrit uygulaması sona erdirildi. Ancak avukatları, cezaevindeki şartların hâlâ zor olduğunu kaydetti. Avukatlar, psikolojik sorunları olan Gharavi’ye homeopatik ilaçlarının verilmediğini, ilaçları almazsa paranoyasının arttığını, dil engeli nedeniyle hapishane psikoloğu ile anlaşamadığını vurguladı. Gharavi’nin başka bir mahkumla birlikte bir hücreyi paylaştığı, ancak bu tutuklunun sadece Türkçe konuştuğunu aktardı. Steudtner’in durumunun daha iyi olduğunu, İngilizce konuşabilen bir mahkumla hücresini paylaştığını anlatan avukatlar, Steudtner ile Gharavi’nin aynı hücreye konması için resmi başvuruda bulunduklarını açıkladı. l Dış Haberler C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle