02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 28 Temmuz 2017 6 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY / MÜNEVVER OSKAY 271 gündür özgürlüğünden yoksun... Açlık grevini sürdüren Nuriye Gülmen’den mektup ‘Ölmüş mü?’ işkencesi Açlık grevinin 140. gününü geride bırakan Nuriye Gülmen’in sosyal medyada paylaşılan mektubunda şu ifadeler yer aldı: “Açlık sürerken, insanın karnı bir önceki günden daha aç olmuyor ama bilinci, duyguları, düşünceleri ve tüm varlığıyla daha aç oluyor. Elle tutulur bir adalete, ekmeğe, özgürlüğe, daha aç daha sevdalı daha tutkun daha hasret oluyor” dedi. Geceleri yapılan “ölmüş mü” kontrolleriyle uğraştığını aktaran Gülmen, bunun çok rahatsız edici bir uygulama ve son günlerinin işkencesi olduğunu belirtti. Bağışıklık sistemi çöktüğü için enfeksiyon kapma riskinin çok yüksek olduğunu söyleyen Gülmen, “Ama benim sağlığım kimin umrunda. Herkes görevini yapıyor. Çünkü bakanlık talimatı var” ifadelerini kullandı. Cumhuriyet, Evrensel, Hürriyet ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerini takip etmeye çalıştığını ve okuduğu her şeyde kendine bir direniş payı çıkardığını söyleyen Gülmen, “Direnmeliyiz. Hiçbir şey için değilse bile insan onuru için direnmeli” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Savcı ayakta ifade istedi Tutuklu Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’ya destek vermek için pazar günü yapılan eylemde gözaltına alınan ve aralarında avukatların da bulunduğu 15 kişiden 8’i geçen dört günün ardından savcılığa çıkarıldı. İfade sırasında savcının avukat Ebru Timtik’e “Ayakta ifade ver” dediği, Timtik’in de “Cunta döneminde mi yaşıyoruz?” yanıtını vermesi üzerine ifadesinin alınmadığı söylendi. Savcılık sorgularının ardından 3’ü avukat 8 kişi serbest bırakıldı. Nuriye ve Semih’in sesine ses olalım Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) ve Sosyalist Dayanışma Platformu (Sodap), İstanbul İHD şubesinde yaptığı basın açıklamasında Silivri Cezavinde tutuklu bulunan üç üyelerinin Nuriye Gül men ve Semih Özakça’yla dayanışma amacıyla üç günlük açlık grevi yaptıklarını açıkladı. İstanbul’da OHAL için 1426 itiraz İstanbul’da, Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu’na yapılan itirazların kabul edildiği “OHAL İtiraz Dilekçe Kabul Bürosu”na, bugüne kadar bin 426 başvuru yapıldı. Eminönü’deki Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü binasının ikinci katında oluşturulan ve her türlü bilgilendirmenin yapıldığı “OHAL İtiraz Dilekçe Kabul Bürosu”nda 8 masada hizmet veriliyor. Dosyaların büyük bölümü kişisel itirazlar, bir kısmı ise kurumlar adına yapılan başvurulardan oluştu. Önceki KHK’ler ile kamudan ihraç edilen kişiler, 14 Eylül’e kadar itirazda bulunabilecekler. l İSTANBUL / Cumhuriyet Evrensel yazarı tutuklandı Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü Demokratik Toplum Kongresi (DTK) soruşturması kapsamında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne giderek ifade verdi. Avukatı Tugay Bek eşliğinde ifadesi alınan Karataş, daha sonra savcılığa sevk edildi. Savcılık Karataş’ı tutuklama talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk etti. Karataş çıkarıldığı 1. Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklandı. Karataş’a, emniyette Roboski katliamı ve YSK’nin bağımsız milletvekili adaylarını veto etmesi protestosu gibi eylemlere neden katıldığı soruldu. l Yurt Haberleri Serbest gazeteci gözaltına alındı Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin 25 Eylül’de gerçekleştireceği bağımsızlık referandumuna destek vermek için Türkiye ve Avrupa’daki birçok ülkeden katılımla oluşturulan “Bağımsızlık Referandumu Destekleme İnisiyatifi”nin üyesi Yusuf Abdulselamoğlu’nun eşi ve serbest gazetecilik yapan kızı, YPG ile ilişkileri olduğu iddiasıyla 22 Temmuz gecesi Aydın’da gözaltına alındı. Abdulselamoğlu, “Kızım Kürt ve Ortadoğu sorunu üzerine yazar. Hiçbir örgütle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktur” dedi. l DİYARBAKIR Saçılık’a soruşturma: Neden direndin? Veli Saçılık, protesto eyleminde polisin attığı plastik mermiyle yaralanmıştı. Yüksel Caddesi’nde 1 Haziran günü yaptığı “İşimi geri istiyorum” eylemi sırasında polisin plastik mermilerine maruz kalan ve çok sayıda plastik mermiyle vurulan sosyolog Veli Saçılık hakkında soruşturma açıldı. “2911 sayılı kanuna muhalefet etmek, görevi yaptırmamak için direnmek ve kamu görevlisine hakaret etmek” gerekçeleri ile açılan soruşturmada, “polise direnmek” ve “şiddet uygulamak” suçlamaları dikkat çekti. Plastik mermi izlerini hâlâ vücudunda taşıdığı belirtilen Saçılık’ı plastik mermiyle vuran polisler hakkında hiçbir soruşturma açılmaması diğer dikkat çeken konu oldu. Grup üyeleri tek kişi Ankara Emniyeti tarafından hazırlanan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen soruşturma dosyasında, Saçılık’ın onlarca plastik merminin hedefi olduğu anlara dair, “Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeli tarafından çarptığı alanda patlayınca göz yaşartıcı gaz çıkartan point ta bancasıyla müdahalede bulunulmuştur. Grup üyelerinin saldırıları sonlandırılarak saat 18.40’ta dağıtılmıştır” ifadesi yer aldı. Saçılık’ın “Gezi direnişi benzeri bir eylem yaratmak amacında olduğu” iddiasının da yer aldığı dosya için Saçılık, “Benim suç duyuruma karşı hiçbir gelişme yaşanmadı. Raflarda bekliyordur, sonra atılır. Bu da onların tarafını gösteriyor. İşkenceyi gizlemek üzere açılmış bir soruşturma” dedi. Değişen bir şey yok Dosyayı, 2000 yılında Burdur Cezaevi’ne yapılan operasyonda kolunun kopartılması ardından yaşadığı sürece benzeten Saçılık, “O zaman da aynı şekilde, ne bir gardiyan yargılandı ne bir kepçe operatörü ne de jandarma yargılandı. En sonunda hakkımda, ‘İsyan ettin’ diye dava açtılar. Sonra verdikleri tazminatı geri almak üzere Danıştay karar verdi. Şu anda da yıkılan duvarın parasını istiyorlar. Onu da Yargıtay onayladı onaylayacak” ifadelerini kullandı. l ANKARA / Cumhuriyet Yayımlanmamış haber suçlama konusu oldu Gaziantep’te “şüphe” üzerine 13 Temmuz’da gözaltına alınan ve daha sonra Hatay Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen Dihaber muhabirleri Erdoğan Alayumat ve Nuri Akman’ın önceki gün ifadeleri alındı. Akman ve Alayumat’ın sınır ve ekoloji haberlerinin yanı sıra El Nusra’nın faaliyetlerine ilişkin henüz yayımlanmamış haberlerinin de suçlama konu su yapıldığı belirtildi. Alayumat tutuklanırken Akman serbest bırakıldı. l Yurt Haberleri Elleri bağlıyken nasıl intihar etti? Hırsızlık suçundan hükümlü olan ve psikolojik sorunları olduğu belirtilen Kurtuluş Kılıç (30) Osmaniye’nin Toprakkale ilçesindeki T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda 16 Ocak 2015’te ölü bulundu. “Tuvalet penceresine kendini asarak yaşamına son verdiği” belirtilen Kılıç’ın otopsi raporunda “ellerinin arkadan bağlı olduğunun” yazılı olduğunu gören ablası Nurhayat Şeremet (33), suç duyurusunda bulundu. Kılıç’ın E.A, K.A. ve A.A adlı mahkumlarla arasında husumet olduğu, 3 kişinin Kılıç’ı intihara sürüklediği iddia edildi. 3 hükümlü hakkında dava açıldı. l DHA Ciddiye almak, almamak… Mesele bu! Cumhuriyet Davası’nda yargılanan arkadaşlarımızın savunması ben bu yazıyı kaleme alırken tamamlanmış durumda. Avukatımız Fikret İlkiz’in, iddianameyi tarihe geçecek bir hukuk skandalı yapan “FETÖ tutuklusu bir savcı eliyle hazırlanmışlığı”nın sürekli vurgulanması karşısında mahkeme heyetinin duyduğu rahatsızlığa binaen yaptığı konuşma sırasında ayrıldım. O, “Bu rahatsızlığa çok memnun oldum, çünkü biz aylardır ÇOK rahatsız olduk” derken!.. Kalbim de, aklımın yarısı da orada kaldı. Diğer yarısıyla da şu an yazımı gazeteye yetiştirmek için kalem oynatıyorum. Elbette hukukçu olmadığım için ve böylesi dava oturumlarına, “duruşma kültürü”ne de çok aşina olmadığım için belki çok safdil gelebilir ama geçen dört güne dair şöyle genel bir izlenimim var: İlk iki günkü savunmalarda, daha doğrusu üçüncü gün Ahmet Şık’ın müdafaadan ziyade “itham” mahiyetli konuşmasına kadar, o “ucube” iddianamenin arkadaşlarımızca alabildiğine ciddiye alındığı, buna mukabil mahkeme heyetinin ise onu hiç mi hiç ciddiye almadığı izlenimi edindim. Çünkü Akın Atalay başta olmak üzere bütün savunmalar kılı kırk yararcasına ortalıkta iddianame diye dolaştırılan metni o acınası bileşenlerine ayırdılar; delil diye sıralanmış bir dolu zırvaya (parkeci, pideci, tamirci, seyahat acentesi, vs.) tane tane cevap verip açıklık getirdiler. Ama her ne olursa olsun ortada “iddianame” diye duran bu metne ilişkin soru sormak yerine, onunla pek ilişkisi olmayan kişisel, keyfî, “keyfe keder” ve niyet okumaya dayalı sorular sordu mahkeme heyeti arkadaşlarımıza... İddianameyi ciddiye almıyorlar zahir, diye düşünür oldum!.. Gel gelelim ne zaman Ahmet Şık savunma noktasına gelip konuşmaya başladı, bu defa heyet, Ahmet’e “köşe yazısı yazarcasına konuşmak” yerine “iddianameye gel” demeye başladı!.. Ahmet’in dün de vurguladığımız üzere “Aradığınız örgüt, iktidarda karşınızda” sözünde en özlü ifadesini bulan savunması karşısında mahkeme heyetinin iddianameye “sığınma”ya çalıştıkları izlenimine kapıldım bu defa. Zaten ardından da kendisini iddianamenin rotasına oturtmaya çalışan soru girişimleri karşısında Ahmet’in, “Bu iddianameyi o kadar ciddiye almayın” sözü geldi!.. Böylece pozisyonlar değişti. Denilebilir ki iddianame artık heyet cephesinde öne çıkarken arkadaşlarımız için bir “teferruat” dahi olmaktan çıktı. Nitekim bu durum dün, yani dördüncü gün, Aydın Engin’in savunmasında da devam etti. (Maalesef sevgili Hikmet Çetinkaya’nın savunma sürecini bihakkın takip edemedim!) Aydın Abi adeta “Salla gitsin böyle iddianameyi” dercesine ya iki cümle etti ya da üç… Ve noktaladı savunmasını. “Yakışıklım, yaptın yine yapacağını, yatırdın hepimizi ters köşeye” diye hım hım söylenirken, onda da önceki gün Ahmet’in savunmasında olduğu gibi “2. Perde” açıldı mahkeme heyetinin sorularıyla… Ve “Yakışıklım”, sadece mesleki, kitabi, edebi yetkinliğini değil “sanayii nefise” yeteneğini de konuşturarak öyle “artistik” cevaplar verdi ki bu sorulara; Kendimi zeki mi zeki, muzip mi muzip, mümbit mi mümbit bir “Sitkom” (durum komedisi) karşısında temaşa sanatından örnekler izliyor ve dinliyor hissettim!.. Söylediklerini n’olur uzun uzadıya ama keyifle okuyun bugün bu gazetede ama onun da sözünün özü şu: “Bakire gazetecilik olmaz. Hep masum insanlarla görüşerek gazetecilik yapılmaz. İsterseniz FETÖ olsun, isterseniz PKK, Taliban, Hizbullah ya da isterseniz Aczmendiler… Bunların hepsinden birileriyle görüştüm. Esas görüşmezsem, bu yapılardan insanlarla konuşmazsam ben mesleğimi yapmamış olurum! Gazetecilik mesleği ile teröristliği birbirinden ayırmanız lâzım!..” “Yakışıklım”ı kalbinden öpüyorum! Sadece medya nedir, ne olmalıdır değil; “Akademya” da nedir, ne değildir; bir bilimci, sosyolog, antropolog, tarihçi de nasıl olmalıdır, ne yapmalıdır; bunların da cevabını verdiği için!.. Aydın Abi’den sonra iddianame karşısında “ciddiyet” noktasında bir uçtan öbür uca açılmış savunmalar, en son olarak “İhtiyar Delikanlı”mız Orhan Erinç’in adeta mahkeme heyetiyle de “empati” kurarcasına yeniden iddianameye merkezileşen savunması ile zarafet ve letafetle dengesini bulup sona erdi. Biz Cumhuriyet olarak, Orhan Erinç’le maziden istikbale yol tutmaktan mutluluk duyuyoruz!.. Tabii şurası yanlış anlaşılmasın ki yazımın başında iddianameyi ciddiye aldıklarını söylediğim arkadaşlarımız, bu metnin böyle bir yaklaşımı hak etmediğini bilmiyorlar!.. Tam tersi, onlar en zor olanı yaptı, ciddiye alınması mümkün olmayan bir metni ciddiyetle ele alıp çözeltti, çürüttü ve erittiler. “Cesur Yürek” Ahmet’e de, “Yakışıklım” Aydın Engin’e de alanı onlar açtılar. Demek ki her “cesur ve yakışıklı” yüreğin arkasında aynı ölçüde cesur ve yakışıklı, ama aynı zamanda da “fedakâr” yoldaş yürekler oluyormuş!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle