03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 28 Temmuz 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK CUMHURİYET VAKFI BAŞKANI ORHAN ERİNÇ, GAZETEMİZİN Doğru haberiSUSTURULMAKİSTENDİĞİNİSÖYLEDİ kimse engelleyemez ALİCAN ULUDAĞ / CANAN COŞKUN / SİNAN TARTANOĞLU Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç savunmasında, bir gazetenin yayın politikasında değişiklik olup olmadığını sorgulamasının ağır ceza mahkemesinin yetkisinde olmadığını kaydetti. Yayın politikasının değil, Türkiye’nin gündeminin değiştiğini söyleyen Erinç, gazetemizin yayın politikasını sorgulayan heyete, “Cumhuriyet’te yazılmış bir haberin yayımlanmasını engelleyecek hiçbir güç yoktur. Haber belgeli ve doğruysa kimse yayımlanmasını engelleyemez. Haberin gücü bizden fazladır. Sadece laikliğe ve Cumhuriyet’e aykırı olmaması gerekir” dedi. Orhan Erinç’in savunması şöyle: Gazeteciliğe 14 Şubat 1957’de başladım. Meslek hayatımın 60. yılındayım. 45 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) yönetiminde geçti. Bu 45 yılın 18’ini TGC ve TGS başkanı olarak geçti. Yani yönetim kurulu ve başkanlık nedir konularında deneyimliyimdir. Başkanlığım sadece Cumhuriyet Vakfı ile sınırlı değildir. Bu dava sadece gazeteciliğin yargılandığı bir dava değildir. Bu arkadaşlarım KHK ile mesleklerini de yapamıyorlar. Aydınlıkçıların rolü Bize yöneltilen suçlardan en önemlisi vakfın yönetim kurulunun bir bölümünün vakfı ele geçirmek için çalışma yaptığı ve Cumhuriyetçileri tasfiye ettiği, yayın politikasını değiştirdiği. Bu iddianın sahibi Mehmet Faraç, Alev Coşkun ve Mustafa Balbay’dır. Bunun dışında bugüne kadar bizi tasfiye ettiler, yayın politikasını değiştirdiler diyen bir de Cumhuriyet’i ele geçirmek için çalışan Aydınlık yazarlarıdır.. Bu 3 arkadaş soruşturmanın çarkını çevirenlerdir. Kendilerinin tasfiye edildiğini iddia ediyorlar. Mehmet Faraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun’du. Tasfiye edilmişse kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Alev Coşkun’a oy vermeyenlerden biri Balbay’dır. 5 yıla dağılmış bir şeyi 2013’te toplamak mantıkla anlaşabilir bir çözüm değildir. Türkiye gündemi değişti Yayın politikasına gelince, savcının atadığı bilirkişi iletişim uzmanı olsaydı yayın politikasının değil Türkiye’nin gündemini değiştiğini, haberlerin o gündem kapsamında hazırlandığını anlaması gerekirdi. Biz neyin değiştiğini anlamakta zorlanıyoruz. Eğer haberlerin akışı gündem değişikliği nedeniyle değiştiyse benim o haberleri vermek gibi bir yükümlülüğüm var. Vermeseydim bu haberi o zaman yayın politikası değişecekti. Devlet bilmiyorsa... Bana yöneltilen suçlardan biri de 3 ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ soruşturması olan 7 kişi ile iletişim kaydımın bulunduğu. Ben TGC başkanlığını yaptım. TGC, Türkiye’deki her görüşten gazetecinin üye olduğu bir meslek örgütüdür. Orada Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun kurucu başkanıyım. Benim gazetecilerle görüşmem kadar ya da beni aramaları kadar doğal bir şey olmaz. Devletin bilmediği ByLock’u benim bilmemi istemek doğru bir yaklaşım değildir. Benim de bir seyahat şirketi ile konuşmam varmış. ByLock’çuymuş. Ben tatillerimi tanınmaktan uzak yerde geçirmeyi tercih ederim. O da KKTC’dir. Yılda 1 kez oraya giderim. Oraya giderken seyahat şirketine rezervasyon yapmam gerekiyor. O seyahat şirketi bugün de hem gazete hem TV reklamlarıyla görevini sürdürüyor. Ama ben suçlanıyorum. 3 tane vakıf başkanı Cumhuriyet Vakfı’nın başkanı olduğum konusu geçiyor. Ben kuşkuya düştüm çünkü iddianamede 3 kişi daha başkan olarak geçiyor. Acaba eşbaşkanlık var mı diye kuşkulandım. Anladım ki ciddiyetten uzak bir yaklaşımla arkadaşlarım başkan yapılmış. Benim adamım yok Benim hiç adamım olmamıştır. Bu tasfiye ettiğimizi iddia eden arkadaşlarımızın suçlama girişiminin sonucudur. Bu iddia düşmanlıktan gelen, Cumhuriyet’i babalarının çiftliği sanan, hırslarını akıllarının önüne geçi Daha fazla demokrasi Cumhuriyet Davası Koordinasyonu, gazetemizin yargılanan yazarları ve yöneticileri için duruşmanın 4. gününde basın açıklaması yaptı. Koordinasyon, gazeteciler ve yurttaşlar, “Hepsini istiyoruz, bu Cumhuriyet davası” pankartı açarak, “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet”, “Adalet istiyoruz” dövizleri taşıdı. Basın açıklamasını okuyan gazetemizin editörü Nazan Özcan, medya üzerinden tüm topluma “itiraz etmeyin, adalet aramayın” mesajı verildiğini dile getirdi. Özcan, “Ahmet Şık, ‘Ne Cumhuriyet Gazetesi’nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkarabileceksiniz. Cumhuriyet Gazetesi’nde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor’ derken haksız mı? Hakan Kara’nın, Turhan Günay’ın, Kadri Gürsel’in, Musa Kart’ın Murat Sabuncu’nun terörle ne ilgisi var” diye konuştu. Bugünün dünyasında Türkiye’nin daha fazla otoriterliğe, daha fazla baskıya, daha fazla haksızlığa değil, daha fazla özgürlüğe, daha fazla insan haklarına, adalete, demokrasiye ihtiyacı olduğuna değinen Özcan şöyle devam etti: “KHK’lerle kuşatılmış OHAL Türkiyesi’nde halkın hakikatleri öğrenmesi gerekiyor. Bunun yolu da basın ve ifade özgürlüğünden geçer. Geç yapmak hiç yapmamaktan iyidir. Bu nedenle siyasete ve yargıya bir kez daha bu çökmüş davanın arkasında durmaktan vazgeçmeleri çağrısında bulunuyoruz. OHAL kaldırılsın. KHK’lerle yapılan haksızlıklar geri alınsın. Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın. Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet.” ren arkadaşların iddialarıdır. Şimdiye kadar 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi 7 arkadaşım için bozdum. O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim. Davet ettiler, gitmedim TGC ve TGS Başkanı olduğum dö nemlerde Gülen’in onursal başka nı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın törenlerine beni altın yal dızlı davetiyelerle davet etti. Hiç birine katılmadım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün yaptığı açıkla mayı yıllar önce Cumhuriyet’te yaz dım. Benim bildiğim İslamiyetle FE TÖ’cüler arasındaki farkı ben gör düm ancak onlar yeni gördü. Karışmadılar, karışmadım Cumhuriyet gazetesinin Genel Ya Mahkeme, yayınÇİZİM:BERRİNSİMAVOĞLU yın Yönetmeni olduğum dönemde va kıftan kimse bana karışmadı. Vakıf başkanı olduğumda da Genel Yayın Yönetmeni’ne karışmadım. Yazıişleri politikasını sorguladıogününhaberleriniseçmek,değerlen dirmek konusunda özgür olmalıdır. Bu mutlak özgürlük değil, gazetenin yayın politikasına uygun davranmaktır. Ama bu gazetenin her haberi vermesinin önünde bir engel değildir. Savunmanın ardından mahkeme heyeti, Erinç’e vakıf ve gazetenin yayın politikası ilişkisine yönelik sorular sordu. Erinç, Mahkeme Başkanı Dağ’ın şı küçüklerin isimlerinin yayımlanmayacağını veya baş harflerinin kullanılacağını anlatan Erinç, “Haberi okumadan girer ve girmez yorumu yapamam. Mutla İtirafçı kontenjanı Suçlamalardan biri de vakıftan gazeteye para aktarılma iddiası. Vakıftan şirkete para aktarımı 2012’de başlamıştır. İddianamede saptanan tarih budur. Bu paranın büyük ço “Vakıf, anayasamız dediğiniz Vakıf Senedi ve gazeteciliğin evrensel ilkelerinin gazetede yokluğunu veya azlığını takip eder mi, sapma olursa bunu yayın yönetmenine söyler mi, yaptırımı ne olur” diye sorması üzerine şu açıklamayı yaptı: “Eylemli olarak vakıf yöneticiliği yap ka tecavüz haberi girer. Ama nasıl yazılır konusu önemlidir. Burhan Felek’in tavrı şudur. Dünyada yayımlanmayacak haber yoktur. Yeter ki yazmasını bilmeli. O nedenle somut olarak bu haberi görmeden tartışmak havada kalır. Haberse haberdir. Cumhuriyet’te yazılmış bir habe ğunluğu 2014’te gerçekleşmiştir. Bu mayan, icra kurulunda başkan sıfatı taşı rin yayımlanmasını engelleyecek hiçbir suç isnat ediliyorsa bize, o dönemde mayan vakıf kurulu üyelerinin etkisi top güç yoktur. Tek yapılacak şey elimizde vakıfta görev alanlar niye yargılan lantılarla sınırlıdır. Toplantı bittiği andan çok haber var bunu harcamayalım yarına mıyor. Onlar itirafçılık kontenjanın itibaren Cumhuriyet’te çalışan vakıf yö aktaralım olur. Haber belgeli ve doğruya dan mı yararlanıyor? netim kurulu üyesi diye herhangi bir ay kimse yayımlanmasını engellemez. Habe Vatan Partisi hayranı Erinç, Aydınlık gazetesinin önceki günkü sayısında 6 yazardan 3’ünün Cumhuriyet’i suçlamayı, gazeteye hakaret etmeyi sürdürdüğünü söyledi. Bunların Rıza Zelyurt, Mehmet Faraç ve Sabahattin Önkibar olduğunu söyleyen Erinç, bu üç ismin aynı zamanda Cumhuriyet davasında tanık olduğunu söyledi. Cumhuriyet Vakfı üyeliği seçimlerinde seçilemeyen ve davada tanık olan Mustafa Pamukoğlu’nun Vatan Partisi’ne bağlı yayın organlarınca kurulan vakfın başkanı olarak 4 Şubat 2017’de Aydınlık’ın 4. sayfasında röportajı çıktığını dile getiren Erinç, bunun okunması, Pamukoğlu’nun nasıl Aydınlık ve Vatan Partisi hayranı olduğu, Cumhuriyet Vakfı’na rıcalık görmez ve istemez de. Vakfın muhatabı genel yayın yönetmenidir. Eğer vakıf, yayın ilkelerinden sapma denen şey, aslında verilen haberin doğruluğu veya yanlışlığıdır. Cumhuriyet gazetesi kendisine 2 lira veren bir okuruna dünyada ve Türkiye’de ne olduğunu ne bittiğini hem haberleriyle hem yorumlarıyla iletmek durumdadır. Cumhuriyet’te şu haberler çıkmaz diye bir kural hiçbir zaman olmamıştır. Yazı ve haber konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Tek laikliğe ve cumhuriyete aykırı olmasın. Vakıf yö netim kurulunun muhatabı genel yayın yönetmenidir. Toplantıya çağrılır, ne yaptığı sorulur. O da açıklama verir. Eğer başarılı olmadığı görülürse görevden alınıp yenisi atanır.” Garip soru Başkan Dağ’ın, “Diyelim ki vahşi bir tecavüz olayının görüntüleri var. Haber bu şekilde yayımlanmasın diye vakfın bir yaklaşımı rin gücü bizden fazladır” dedi. Aynı manşet rastlantı Kıdemli üye hâkim Halit İçdemir, Zaman gazetesi ile iki kez aynı manşetin atılması konusunu gündeme getirdi. Bu durumun 33 bin günde iki kez olduğunu söyleyen Erinç, “Biz buna meslek olarak pişti olmak deriz. Bunun rastlantının dışında bir anlamı yoktur” dedi. Bu sırada söz alan gazetemiz yayın yönetmeni Murat Sabuncu, Zaman gazetesiyle aynı çıkan manşetlerden birisinin “Devletin kalbine bomba” başlığı olduğunu söyledi. O tarihte Ankara’da Genelkurmay, Meclis, Başbakanlık ve Kuvvet Komutanlıklarının olduğu yerde PKK’nin bir terör eylemi olduğunu söyleyen Sabuncu, “Birçok rutin haber olaylarında bu başlığa pişti deriz. Çok açık ve net bir şekilde bir tanesi tamamen o zamanki konjonktürde olmuş rutin bir olay. Buradan hiçbir şey çıkmaz. Kesinlikle ve kesinlikle bu manşetler pişti olarak görülebilecek manşetlerdir” dedi. Başka bir soru üzerine Cumhuriyet’in Yayın Yönetmenliği’nin önemli bir görev olduğunu dile getiren Erinç, “Çünkü hem okurları tarafından eleştirilen ve kızanlar tarafından susturulmak istenen tek seçilmesi halin olur mu” di gazetedir. Bu görevi almayı kabul eden de Cumhuriyet’i o ye sorması ler çok büyük bir sorumluluk yüklenmiş görüşle yöneteceğinin kanıtı oldu Orhan Erinç dikkat çekti. lerdir. Sadece kendileri değil hayatını Olayda mağ Cumhuriyet’ten kazanan çalışanların ge ğunu vurguladı. durun ve ya lecekleri onun ellerindedir” diye konuştu. haber 11 Bizim arkadaşlar sizinkileri döver Bizim arkadaşlar savunmaları ve ithamlarıyla çıtayı fena yükselttiler. Dört gün süren duruşma boyunca hepsi teker teker öyle sağlam savunmalar yaptılar; Öyle dik durdular; Öyle laflarını sakınmadan konuştular... Öyle vakurdular ki... Gazeteciliğin aslında ne olduğunu en mühim yerinden... Cesaretinden ve dürüstlüğünden yeniden hatırladık. Karşılarında terazisinin ayarıyla fena halde oynamış güdümlü bir hukuk vardı. O hukuk... Zaten hızla alçalmakta olan çıtasını, Cumhuriyet davasıyla birlikte artık resmen yerlere düşürdü. İddianamedeki tutarsızlıklar, saçma sapan ithamlar, önyargılı suçlamalar... Savcının “Sanırsam” diye diye sorduğu, kasıt kokan yersiz sorular... Hepsi, terazisini elbet bir gün yeniden eline alacak olan hukukun masasına eninde sonunda yatırılacaklar. Ama şu anda bu ülke... Arkadaşlarımızın yükselttiği çıtayla; Hukukun yerlerde süründürdüğü çıtanın arasında kalan o tehlikeli ve derin boşlukta can çekişiyor. Hukukun çıtası hukuksuzluk sınırında. Bizim çıtanın sınırlarındaysa cesaret var. Ahlak var. İdealler var. Akıl ve mantık var. En önemlisi gerçekler var. Biz dışarıdakilerin devamlı dile getirdiğimiz... Ve içeridekilerin duruşma sürecinde en sert haliyle ifade etmekten hiç sakınmadığı korkunç gerçekler. Suçu suçluların tanımladığı bir dünyada kasten sislenen gerçekler. Ortaya çıktığında iktidarı alaşağı edeceği net gerçekler. HHH Cumhuriyeti, gazetesinden rejimine ka dar net olarak hedef alan... Her dönem, duruma göre farklı tarikatlardan medet uman... Demokrasinin araçlarını onu ortadan kaldırmak için kullanacak kadar alçaklaşan irade, gerçeklere tahammülsüz. O yüzden foyasını ortaya çıkaranlara hırçın ve saldırgan davranıyor. O yüzden kumpaslardan medet umuyor. O yüzden ona korkmadan direnen, sessiz kalmayı reddeden, ülkeye sahip çıkan tek bir muhalif bile görmeye tahammül edemiyor. Ve o yüzden biz bir haftadır Adalet Sarayı’nda trajik bir komedi izliyoruz. Davada bugün ara karar alınacak. Hukuk gerçekten hukuk olsa... Dava bu akşam derhal düşer ve arkadaşlarımızın hepsi tereddütsüz tahliye edilir. Haksız yere yattıkları koca dokuz ay da en ağırından tazmin edilir. Ama biliyoruz ki öyle olmayacak. Cumhuriyet davası iktidarın karanlık cüretinin çirkin bir nişanı olarak biz gazetecilere gözdağı vermek uğruna uzadıkça uzayacak. Ve ülke tarihine korkunç bir utanç olarak kazınacak. Ama bu davadan bizim elimize muhteşem bir karşı dil ve duruş kalacak. Artık kayda geçti; herkes çok ama çok iyi biliyor ki... İstediğiniz kadar baskı yapın, tuzak kurun, çelme takın, hapse atın... Fark etmez. Devran bu, olduğu yerde durmaz, döner. Ve en mağdur halleriyle bile bizim arkadaşlar sizinkileri döver. Sanatçılar karara kadar nöbet tutacak Cumhuriyet davasının bugün yapılacak duruşması öncesi sanatçılar ve yazarlar, “Sanatçılar Yürüyor” ismiyle İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’nde nöbet tutucak. Saat 12.30’da başlayacak nöbet, mahkeme sonucunun açıklanacağı saate dek sürecek. Sanatçı ve yazarlar yaptıkları açıklamada, “Cesaret hakkımızı her alanda kullanacağız. Tutuklu gazetecileri, milletvekillerini, öğrencileri, kadınları, çocukları özgürlüğüne kavuşturana kadar, ülkedeki karanlığı yırtıp atana kadar dayanışmayı sürdürecek, büyütecek ‘Biz buradayız’ diyeceğiz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Gürsel ve Şık, Hawaii Basın Konseyi’nde Hawaii Basın Konseyi (Media Council of Hawaii), Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye temsilcisi, gazetemiz yayın danışmanı Kadri Gürsel ile muhabirimiz Ahmet Şık’ı “Yüksek Kurul Onursal Üyesi” ilan etti. Hawaii Basın Konseyi, Türkiye Basın Konseyi’ne gönderdiği bir açıklamayla, Türkiye’de tutuklu bulunan veya hapis cezası alan gazeteciler adına Gürsel ve Şık’ı Onursal Yüksek Kurul Üyesi olarak seçtiklerini açıkladı. Açıklamada, “Medya üzerindeki baskılar, demokrasi kapısını Türkiye’nin yüzüne kapatmaktadır” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle