05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 25 Temmuz 2017 8 haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ SEYHAN AVŞAR ZEHRA ÖZDİLEK Büyük dayanışma Gazetemiz önünde buluşan gazeteciler, okurlarımız, çalışanlarımız ve siyasetçiler Çağlayan’daki adliyeye yürüdü. Onlarca kişi, adalet istedi Gazetemizin yazar, çizer, muhabir ve yöneticisi 11’i tutuklu, 17 çalışanının yargılandığı davanın ilk duruşmasında dayanışma seli yaşandı. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde bir araya gelen yüzlerce yurttaş, hep bir ağızdan, “Gazeteciler çıkacak, yine yazacak” diye haykırdı. Tutuklu gazetecilere özgürlük dileğiyle gökyüzüne rengârenk balonlar bırakıldı. Gazetemizin Şişli’deki binası önünde bir araya gelen Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyeleri ve çalışanlarımız, “Cumhuriyet susmaz” pankartı açarak adliyeye doğru yürüyüşe geçti. “Özgür basın susturulamaz”, “Susma haykır, haber alma haktır”, “Hak hukuk adalet” sloganı atılan yürüyüşe, CHP ‘Dünya bu davayı konuşuyor’ Uluslararası Basın Enstitüsü Medya ve İletişim Direktörü Steven Ellis, davaya uluslararası dayanışma mesajlarını iletmek için geldiğini kaydetti. Ellis, Türkiye hükümetine mesaj vermek istediğini belirterek şunları söyledi: “Muhalefeti susturmak ve hesap vermesi için açılan davalar sonuçsuz kalacaktır. Bu dava, gazeteciliği bir suç ha line getirmek için. Bu dava 17 gazeteci ve yöneticinin kaderinden çok daha fazlasına karar verecek. Bu dava bu ülkede demokrasinin bir yeri olup olmadığını gösterecek. Biz işini yaptığı için hapiste olan her gazeteci için mücadelemize devam edeceğiz.’’ Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut Oran, ifade özgürlüğünün bir hak oldu ğunu ve bütün ulusların bu özgürlüğe saygı duymak zorunda olduklarını söyledi. Oran, “Bu dava sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir dava değil. Tüm dünya bu davayı konuşuyor. Demokrasinin iki ayağı vardır; biri düşünce özgürlüğü, diğeri haber alma özgürlüğüdür. Bu millet bu özgürlüklerin kısıtlanmasını hak etmiyor. Direne direne kazanacağız” diye konuştu.         İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve CHP Adana Milletvekili İbrahim Özdiş de katıldı. TGS grubu, adliyede DİSK Basın İş’in de aralarında olduğu meslek örgütleriyle buluştu. Adliye önünde “Hepsini istiyoruz bu Cum huriyet davası”, “Cumhuriyet Susmaz” yazılı pankartlar açıldı. “Hemen şimdi, adalet’’, “Kahrolsun istibdat yaşasın Cumhuriyet’’, ‘’Gazetecilik suç değildir’’, ‘’Tutuklu gazetecilere özgürlük’’ dövizleri ve tutuklu gazetecile rin fotoğrafları da taşındı. Katılım yoğundu Burada yapılan ilk açıklamaya CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş, Selinay Doğan, HDP milletvekilleri Ga ro Paylan, Filiz Kerestecioğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, HDK Eş Sözcüsü Gülistan Koçyiğit, Avrupa Parlamentosu üyeleri Arne Lietz ve Rebecca Harms, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Uluslararası Basın Enstitüsü Medya ve İletişim Direktörü Steven Ellis, EMEK Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş, Disk Basınİş, Özgür Gazeteciler İnisiyatifi, Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK), LGBTİ aktivistleri, Öğrenci Kolektifleri, Gençay GürsoyEsra Mungan, Süleyman Çelebi modacı Barbaros Şansal, oyuncu Nur Sürer, oyuncu Defne Halman, DevGenç kurucularından Sarp Kuray ile çok sayıda gazeteci ve yurttaş katıldı. Gazetemizin Şişli merkez binasında başlayan yürüyüş Çağlayan Adliyesi’nde sona erdi. Yürüyüşte, “Cumhuriyet susmaz” pankartı açılarak “Özgür basın susturulamaz”, “Susma haykır haber alma haktır”, “Hak hukuk adalet” sloganları atılırken açıklamalar yapıldıktan sonra gökyüzüne balonlar bırakıldı. Cumhuriyet davası bir simge HDP milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Türkiye’de ifade özgürlüğünün yıllardır olmadığını dile getirerek, “Tutuklu Cumhuriyet çalışanları içinde benim meslektaşlarım, avukat arkadaşlarım da var. Sadece Cumhuriyet’te çalıştıkları için hapse girdiler. Bildiğiniz gibi bu ülkede gazeteciler terörist, siyasetçiler terörist, kadınlar terörist, sadece iktidar yanlıları terörist değil. Böyle bir ülkede adaleti aramak gerçekten zor” dedi. CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, muhalif basına dönük operasyonların devam ettiğini vurguladı. Yarkadaş, “Cumhuriyet çalışanları sorgusuz, sualsiz ve iddianamesiz uzun süre cezaevinde kaldılar. İktidar, FETÖ ile ilişkisini gizlemek için Cumhuriyet’i hedef aldı ve içi bomboş bir iddianame hazırladı” dedi. İddianamenin bir balon olduğunu söyleyen Yarkadaş, sözlerinin ardından elindeki balonu patlattı. 109 yıl öncesi gibi CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davanın 24 Temmuz gazeteciler bayramına denk gelmesinin çok anlamlı olduğunu söyledi. Her türlü özgürlüğe kısıtlama getirilen 2017 Türkiyesi’nde Gazeteciler ve Basın Bayramı’nın kutlanamayacağına vurgu yapan Canpolat, “Ne yazık ki 1908’de 2. Meşrutiyet öncesi ‘Kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet’ diyen Türkiye, 109 yıl sonra yine aynı noktaya gelmiştir. O günlerin bile gerisindeyiz. Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin sadece gazetecilik yaptığı ortaya çıkacaktır. Gazetecilik tutuklanamaz ve yargılanamaz. CHP olarak basının hür ve özgürce yayın yapmasını istiyoruz” diye konuştu. Gerçeği yazdılar Haziran Hareketi’nden Deniz Demirdöğen, Cumhuriyet davasının bir simge haline geldiğini söyleyerek, “Cumhuriyet gazetesi çalışanları bugün gerçeği yazdıkları için cezaevindeler. Gerçekler susturulamaz. Umut ediyoruz ki bu dava bugün bitecek” diye konuştu. ‘Örgütlü kötülük kaybedecek’ ‘Cumhuriyet Davası Koordinasyonu’ adına açıklama yapan Beyza Metin, aradıkla rı tek şeyin hakikat olduğunu söyledi. Hükümetin Türkiye’yi dünya halkları nezdinde terör destekçisi bir ülke konumuna sokan politikalarını, silah desteğini teşhir eden Cumhuriyet gazetesinin yazarları ve yöneticileri aydınlığın temsilcisidir, iktidar politikaları doğrultusunda aynı başlıkla gazete çıkarmaktan utanmayan onlarca yönetici ve yazar karanlığın. Hiç kuşkumuz yok, bu istibdat rejimi de kendinden öncekiler gibi yıkılacak. İçerdeki arkadaşlarımız da biliyor, biz de biliyoruz. Örgütlü kötülük kaybedecek. Biz kazanacağız.” Gazetecilik kazanacak Dışarıdaki Gazeteciler adına açıklama yapan Candan Yıldız ise “Cumhuriyet ile yaşıt olan Cumhuriyet gazetesi teröre destekle itham ediliyor. Cumhuriyet gazetesini susturmaya çalışanlar bugün dışarıdaki gazetecilere de parmak sallıyor. Karanlık günlerden geçtiğimiz muhakkak. Kimse endişe etmesin gazetecilik kazanacak. Çünkü bu ülkenin gerçek gazetecileri herkes için ifade özgürlüğünü savunacak.” ‘Deniz Yücel vurgusu’ Avrupa Parlamentosu adına konuşan Arne Liets, “Bizler dayanışma için buradayız. Deniz Yücel için de adalet diliyoruz” dedi. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, Ahmet Şık’ın arkadaşı olduğunu ve onun için Türkiye’de olduğunu söyledi. “Basın özgürlüğü demokrasinin temelidir” diyen Harms, şunları söyledi: “Sizler, burada olanlar bizim kahramanlarımızsınız. Sizlerden cesaret alıyoruz. Türkiye’nin bütün vatandaşlarına iyi şanslar diliyorum. Ayrıca Türkiye’deki demokrasi sorunu bütün dünyanın sorunudur. Tekrar dayanışma dileklerimi iletiyorum.” l İSTANBUL TürkiyePolonya adaletdemokrasi savaşımı sınavında.. Sansürün kaldırılışının 109. yılındayız. Gazeteciler Cemiyeti, 28 yıldır basın özgürlüğü savaşımı verebilen basın ve gazetecilerin azınlıkta kalmaları gerçeğini gözeterek, 24 Temmuz’u Basın Bayramı olarak kutlamaktan vazgeçmiş, özgürlük savaşımında öncülük yapanlara ödül vermeyi seçmişti. Bu yıl için ise basın özgürlüğü, gazetecilik hakları gaspındaki karanlık tabloda ödül verilmesini kaldırarak çok sayıda meslek, sivil toplum örgütü, sendikalar ile birlikte “basın özgürlüğü için örgütlenmeleri, bireyleri mücadeleye çağırmayı” seçmişti. Yargısız infazla, 267 gün tutukluluktan sonra, gazetecilik kimlikleriyle alay edilircesine dün ilk kez yargı karşısına çıkarılan arkadaşlarımız için yargılama günü olarak 24 Temmuz’un seçilmesine verilen güçlü toplumsal tepkiyi, dayanışmayı, güdümlü çoğunluk medya ne kadar sansürlerse sansürlesin, yok sayamayacaklar. Bilmem ne kadarı ayırımındasınız, 2. Silivri yargısız infazları sürecinde 9 aydır tutuklu kalan arkadaşlarımız için, 1. Silivri sürecinde yargısız infazla tutuklu kalan gazeteciler için zahmet edilen, itirafçılarla desteklenen sahte senaryoların bile düzenlenmesi gereği duyulmadı. Birden fazla, birbirine düşman terör örgütleriyle ilişkilendirmede nasıl olabiliyorsa yayımlanmış haberler, yorumlarla ilişki kurulmasıyla da yetinilmedi. Gazeteci bile değil, doğrudan terörist oldukları dahi en yetkili ağızlardan ilan ediliverdi.. Demem o ki, 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeleri, 1. Silivri sivil darbe yargılama süreçlerini yakından izlemiş, sadece gazetecilik, basın özgürlüğü alanına yönelik olarak değil, adli suç boyutları, kanıtları olmayan siyasi içerikli ana yargılamaların tümünde davaların düştüğüne tanıklık etmiş gazeteci olarak iddia ediyorum ki.. Bırakın bağımsız yargılamayı, dosya incelemek, kanıt aramak zorunda olan yargıçlar için bir başka çıkış yolu yok. Ele geçirilmiş, kamuoyunun güdülenmesinde kullanılan yandaş, ana akım medyasındaki karanlık tablonun, gazetecilik, basın özgürlüğü değerleriyle yakın tarihler için kurtarılmasında henüz ışık yoksa da, iddianame dosyasındaki kanıtsız senaryo üzerinden arkadaşlarımızın özgürlüklerine kavuşturulmaları gerekiyor.. Yargılamanın haberlerini, kimi özel satır aralarını sizlerle paylaşacak lüksüm bile yok.. Biliyorsunuz dayanışma için gelen, çoğunluğu Çağlayan Adliyesi’nin içine bile giremeyenler gibi, bizler de sıkı aramalar ve basın kartlarımız sayesinde ancak koridorlarda bekleşmek noktasındaydık. 2. Silivri sürecinin ağır tecrit uygulamalarının izansızlığında, meslek örgütlerimizden bile görüşme izni alabilen olamadı. Silivri kapılarının önüne yaklaşılamadı. Dayanışma için gelmiş uluslararası gazetecilik, insan hakları örgütlenmelerinden bile sınırlı sayı ile duruşma salonuna alınanlar oldu. Yine de başka kentlerden gelen Cumhuriyet okurlarının otobüslerinden, çok çeşitli sendikal, demokratik örgütler desteğinin gücünden, zengin aidiyetlerle ortak adalet arayışından, basın özgürlüğü algısının ülkeye yerleşmekte olduğunun aynası tepkilerden kimi dersler çıkarılmıştır. HHH 23 Temmuz günlü Polonya sokaklarındaki eylemler, adalet, demokrasi arayışlarındaki sokakların gücünden, iktidardaki sağcı partinin, gücü elinde toplama hevesiyle yargıyı ele geçirme girişimlerine karşı verdikleri savaşımdan herhangi bir görüntü, haber yakalayabildiniz mi? Beni sadece bugünün değil, geçmişin ortak kader sayılabilecek anılarına götürdüğünden fazlasıyla etkilendiğimi söylemeliyim. Sağcı iktidar partisinin, Cumhurbaşkanı’nın onayına güvenerek yargıyı ele geçirme operasyonundan zaferle çıkacağına güveni tamdı. AB’den gelen bağımsız yargı, demokrasiden sapma, sivil diktatörleşme uyarılarına kulaklar tıkanmıştı. Protestolarda sokaklar, genç kuşağın bağımsız yargı için direnme güçleri ile, geçmişin efsane işçi hareketi lideri Walesa’nın buluşmasına tanıklık ettiler. Hukuk devleti, bağımsız yargı, demokrasi için verdikleri zorlu savaşımdan sonra, Polonya’nın yeniden hukuksuz, diktatöryal bir düzene geçişine izin vermeyeceklerini, gençler kendi hakları, özgürlükleri için, bağımsız yargı, demokrasiden vazgeçmeyeceklerini haykırıyorlardı.. Cumhurbaşkanı onay vermeyeceğini açıklamak zorunda kaldı.. Geçmişten anılarla beslersek.. DİSK’in dönemin Genel Başkanı Abdullah Baştürk simge, tüm yöneticileri ağır işkenceden de geçirilmiş olarak 12 Eylül’ün ilanından 1983 sonuna kadar tutuklu kaldılar.. 12 Eylül, 24 Ocak kararları, Özalizm projelerinin ABD onaylı desteğini bilmeyen var mı? ABD Konfederasyo’nun bir projesi kapsamında birkaç Türk sendikal kökenli gazeteci, yetkin, bilgi turlamasındaydık. Türkiye ilişkilerine dönük en yetkili ağız doğrudan, “Biz Türkiye’de bir tek Türkİş’in kalması yanlısıydık. Ama Avrupalı dostlarımız DİSK için çok üzüldüler, onları daha fazla üzmek istemiyoruz. Özal, bizden beklediği tekstil kotalarını alamayacak, çünkü sendikal haklar, demokrasi sorunu var..” açıklamasını yapınca.. Türkiye’ye döner dönmez, avukatları aracılığı ile DİSK yöneticilerine yakında çıkacakları müjdesini vermiştim. Biz Türkİş genel kurulunu yaparken onlar serbest bırakıldılar. Sonra da davaları düştü. Henüz yurtdışı çıkış yasakları kalkmamıştı. Baştürk, AB’nin sol partileri, sendikal hareketleri, barıştan yana kilise örgütlenmeleri içinde İsveç’te Lund’da yapılacak AB 2. Nükleer Silahlardan Arındırma Konvansiyonu’na çağrılıydı. Yerine beni gönderdi. Konfederasyon Başkanı,12 Eylül darbesinin nasıl olduğunu sorunca, “Emir komuta zinciri içinde” demiştim. Yanındaki subay sendikasından üniformalı genel sekreterine gülerek döndü, “Sen asla darbe yapamazsın, önce başkanın olarak bana sormak zorunda kalacaksın” dedi. Walesa’nın temsilcisinin geliş yolu kesilmişti, protestolar karşısında göndermek zorunda kalmışlardı.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle