27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 25 Temmuz 2017 haber 10 Gürsel: Tutuklanmam için ‘Korkuya teslim olmayız’açık veriler tahrif edildi EDİTÖR: HAKAN AKARSU / BURAK YURTTAŞ TASARIM: ZARİFE SELÇUK 11 268 gündür özgürlüğünden yoksun... Savunmalar tutuklu yayın danışmanımız ve yazarımız Kadri Gür sel ile başladı. Kendisine yöneltilen id diaların tamamının gerçekdışı oldu ğunu söyleyen Gürsel, savunmasında şunları söyledi: “Karşınızda terör örgütüne yardım ettiğim için değil, bağımsız ve eleşti rel bir gazeteci olduğum için, gazete cilikten taviz vermediğim ve mesleği mi bihakkın ifa etmek te ısrarlı olduğum için bulunmaktayım. İktida rın bütün baskı ve teh ditlerine karşın, gazete KEMAL GÖKTAŞ ci kalabilmeyi başardığım için, uzun süre tutuklulukla peşinen ce zalandırıldım. ByLock kullanıcısı 92 ve FETÖ/ PDY şüphelisi 21 şahıs ile iletişim kaydım bu lunduğu iddia ediliyor. 112 kişiden 102’si ile CANAN COŞKUN iletişim, tamamen tek taraflı SMS veya tek ta raflı arama kaydıdır. Bu cemaatin 2014 yılındaki Emniyet tas fiyelerine yönelik kampanyası sonu cudur. Benden destek alma çabalarına karşılık vermediğim ortada. İddia ma kamı hakkımdaki kayıtları inceleme gereği duymamıştır. Kayıtların yüzde 95’inin bana bir defaya mahsus gönde rilen SMS’ler ve bir defaya mahsus açı lan telefonlar oluştuğunu teşhis etme diyse görevini ihmal etmiştir. Bilerek iddianameye koyduysa görevini bile rek kötüye kullanmıştır. FETÖ üyeleri nin SMS ile bir kişiyi kendileriyle irti batlı hale getireceği savı ülkedeki her kesi şüpheli haline getirir. Beni arayan kişilerin ByLock kullanıcısı olup ol madıklarını bilemem. Ayrıca gazeteci ler meraklı insanlardır ve herkesle gö rüşebilirler. Ve bu hiçbir demokraside suç olarak görülemez. Bunun adı gaze teciliktir, gazetecilik suç değildir. ‘Veriler tahrif edilerek suçlandım’ Savcılığın beni Cumhuriyet’te yaşandığı iddia edilen radikal yayın politikası değişikliğinden sorumlu tutmak için kullandığı bir dayanak, Cumhuriyet gazetesinin yayın danışmanı olmamdır. İkinci dayanağı ise Cumhuriyet’i çıkaran Yenigün Haber Ajansı’nın birinci derecede imza yetkilisi olduğum iddiasıdır. Bu suçlamalar her türlü mesnetten yoksundur. Birinci derecede imza yetkisine hiçbir zaman sahip olmadım. Bu uydurmaca nasıl iddianamede yer almıştır? Emniyet’in 4 Kasım 2016 tarihinde savcılığa gönderdiği fezlekede birinci derecede imza yetkisine sahip gösteriliyorum. Bununla kalınmamış, Cumhuriyet Vakfı yöne tim kurulu başkanı ilan edildim. Vakfın başkanının Orhan Erinç olduğu biliniyor. Polis fezlekesinin dayanak olması masum bir dalgınlıkla açıklanamaz. Tutuklanmamı sağlamak için delil de uydurulmamış, erişime açık veriler açıkça tahrif edilmiştir. Akın Atalay ve Önder Çelik’e de aynısı yapılmış. Bunlara göre Cumhuriyet Vakfı’nın dört eşbaşkanı var.Yayın danışmanlığı ile gazetenin iddia edilen yayın politikası değişikliği arasında herhangi bir ilişki kurmak akla ve mantığa aykırıdır. Ben bu göreve 27 Eylül 2016’da başladım. 34 gün sonra gözaltına alındım. 34 gün süren yayın danışmanlığım Cumhuriyet’teki yayın politikasını nasıl değiştirmiş olabilir? ‘Cumhurbaşkanı da eleştirilebilir’ Bana yöneltilen “Erdoğan babamız olmak istiyor” başlıklı 12 Temmuz 2016’da yayımlanan yazımda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sigara karşıtlığından yansıyan, fazlasıyla baskıcı bulduğum bir siyasi kültür ve zihniyeti eleştirmiş ve hicvetmiştim. İddia makamı bu yazıda ‘açıkça ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şahsını hedef aldığımı’ vurgulayarak bundan sözde bir suç üretmeye çalışıyor. Türkiye’de ‘açıkça ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nı hedef almak’ diye bir suç yoktur. Bilakis iyi gazeteci, eleştiri konusunu açıkça ve doğrudan hedef alır. Bu konu Cumhurbaşkanı’nın icraat ve söylemi olunca da eleştirisini açık ve doğrudan dile getirir ki net biçimde anlaşılsın. Ayrıca demokrasilerde Cumhurbaşkanı’nın eleştiriden muaf olduğuna dair ne bir yasa olabilir, ne de Cumhurbaşkanı eleştirilecekse bunun üstü örtülü ve dolaylı yoldan yapılacağı hususunda bir teamülden söz edilebilir.” ‘Otoriter rejim algısı…’ Bu yazı dolayısıyla “Türkiye’de otoriter bir rejim bulunduğu algısını yaratmaya çalışmakla’ suçlanıyorum. Bu hukuki değil, siyasi nitelikte bir suçlamadır. Benim suçlanan yazım da sarsılmaz olgularla desteklenip doğrulanmış bir görüşü içermektedir. Türkiye’deki rejimin otoriterleştiği uyarısını yıllardır her mecrada açık ve seçik biçimde yapıyorum. Bu görüşümü her zaman olgulara dayandırdım. ‘Seçimli otokratik rejim yolundayız’ başlıklı yazım Milliyet’te yayımlandığında tarih 2009’du. Öngörüm maalesef gerçekleşti. Yoksa bugün bir düşünce suçlusu olarak tutuklu yargılanmaz, mesnetsiz, içi boş ve asılsız suçlamaları bir mahkeme karşısında çürütme imkânını hapiste 9 ay geçirdikten sonra bulmuş olmazdım. Bu yazının darbe girişiminden 3 gün önceye rastlamasından sonuç çıkarılmaya çalışılıyor. Yazıyı kaleme almamı tetikleyen olay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Temmuz 2016’da NATO zirvesinin yapıldığı Varşova’da Bulgaristan Dışişleri Bakanı Daniel Mitov’un üzerindeki sigara paketini kendisine vermesini isteyerek almasıdır. Cumhurbaşkanı darbeden 6 gün önce Bulgar bakandan sigara paketini istemeseydi ben de darbeden üç gün önce bu yazıyı yazmayacaktım. Tasfiye için eklendim Cumhuriyet gazetesine karşı başlatılan tasfiye amaçlı siyasi operasyona son anda, susturulmak ve tecrit edilmek maksadı ile dahil edildim. İktidara yakın güç odakları, 2011’den başlayarak, TV programlarına çıkmamı ve yazmamı engellemeye çalışmışlardır. Türkiye’nin anayasa referandumunun sathı mailine gireceği bir sırada beni susturmanın yolu, tutuklanmamı sağlamaktı. Çünkü Cumhuriyet gibi bağımsız bir gazetede özgürce yazıyordum ve bu gazeteye söz geçirmeleri mümkün değildi. Cumhuriyet’e karşı operasyon, benim de tutuklanarak yazamaz ve konuşamaz, velhasıl gazetecilik yapamaz hale getirilmem için bir fırsat olarak kullanıldı ve bu, birilerinin aklına son anda geldi. ‘AKP’yi cemaat konusunda uyardım’ Kariyerim boyunca hep azami şüphe ile yaklaştım ve kesin bir biçimde eleştirel oldum. FETÖ’nün adı henüz ‘Cemaat’ iken ve bu cemaat ile AKP iktidarı birlikte çalışırken benim bu yapıya karşı bakışım kategorik biçimde negatif olmuştur ve bu bakışım hiç değişmemiştir. İktidarın, geçmişte bu grupla sürdürdüğü fiili koalisyon ortaklığını teşhir ettim ve bu meşum işbirliğinin ülkeye vereceği zararı öngördüm. O zamanki adıyla cemaatin, iktidardan aldığı güç ve destek sayesinde kurduğu komploların sonucunda AKP’nin de bu ittifakın kurbanı olabileceğini çeşitli vesilelerle ifade ettim. Çok sayıda yazım, konuşmam ve TV programlarında söylediklerim bunu kanıtlar. Bütün öngörülerim gerçekleşti.” Bu arada duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı, Gürsel’e, savunmasında vakıf yönetisi olmadığını belirttiği halde, neden bu iddiaya değinmediğini sordu. Gürsel ise iddianamede böyle bir suçlamanın yer almadığını, bunun poliz fezlekesinde geçtiğini tekrar anlatmak zorunda kaldı. Mahkeme heyetinden de Gürsel’e “yayın danışmanı” ile “basın danışmanı” kavramları arasındaki farka ilişkin sorular gelmesi dikkat çekti. Akın Atalay, Cumhuriyet’in korku ve baskıya boyun eğeceğini düşünenlere, “Son nefesimize kadar gazetecilik mesleğine, etik ilkelerine, temsil ettiğimiz kurumun haklı saygınlığına, onurlu geçmişine asla leke sürdürmeyecek, dik duracak, pes etmeyecek, boyun eğmeyeceğiz” dedi Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet gazete sini susturma amaçlı davanın ilk duruşmasında iddianamenin hukuksuzluğunu gözler önüne seren çarpıcı bir savunma yaptı. Ata KEMAL GÖKTAŞ lay, “Çok şükür kimseye kapı ku lu olmadık. Gazeteciliğe ihanet et medik. Para, pul, ilan, lüks uğru na gazeteciliği kullanmadık. Yayın politikası yalnızca okurları ilgilen dirir, onlara hesap verilir, onun CANAN yeri ve zemini mahkemeler değil COŞKUN dir. Hiçbir makam ve merci cezai bir soruşturma görüntüsünün arkasın da gazetenin yayın politikasına müdaha le edemez. Buna izin verilemez, verilme yecektir. Esas hedef ve amaç yayınların dan rahatsız olunan bir gazetenin top luca cezalandırılması, susturulması ve bu yolla diğer gazetecilere de çarpıcı bir mesaj verilmesidir” dedi. Atalay, Cum huriyet soruşturmasını FETÖ sanığı sav cı Murat İnam’ın yürütmesi ile ilgili ola rak da “Diyorlar ki, söz konusu Cum huriyet olunca, ‘Adaletsizliğin yapılma sı yetmez. Adaletsizlik yapıldığının gös terilmesi de gerekir’ ki ibreti âlem ol sun” dedi. Cumhuriyet duruşmasında Akın Ata lay savunma yaptı. Atalay’ın slayt eşli ğinde yaptığı tarihe geçecek savunması özetle şöyle: Hukuk cinayeti “Cumhuriyet gazetesine yönelik soruşturma tam bir hukuk cinayetidir. Bütün gazetelere ve gazetecilere yönelik bir tehdit ve saldırıdır. Bu yargılamanın iki amacı var. Cumhuriyet gazetesini ele geçirmek ya da susturmak ve iktidarın hoşuna gitmeyecek yazıları yayınlamayı aklının ucundan geçirecek gazetecilere, maruz kalacakları akıbeti göstermek. Atatürk’ün adını verdiği, Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt, onun değerlerini ve kazanımlarını savunagelmiş, bu ülkenin en eski ve köklü gazetesine bunu yapabilen, bize neler yapmaz ki?” korkusunu yaymak. Cumhuriyet’in yöneticileri olmaktan kaynaklı uğradığımız ağır haksızlık ve mağduriyetin üzerimde yarattığı en küçük bir pişmanlık ve korku yoktur. Asıl bu haksızlığın sorumluları büyük bir korku yaşıyor. Bizleri, baskı, tehdit ve hapisle korkutamazlar. Olayları gerçeğe uygun ve adil aktarma irademiz, kararlılık ve direncimiz tamdır. Cumhuriyet gazetesi korkmaz, pes etmez ve teslim olmaz. İllegal yapılarla, terörle, terör örgütleri ile devlet içindeki çetelerle, cemaatlerle işi irtibatı olmaz. Bu gazetenin tek faaliyeti yasal zeminde yürüttüğü gazeteciliktir. Gazetecilik anıtı Bu operasyona maruz kalan ülkenin en köklü ve kadim gazetesidir, en saygın gazeteleri arasındadır. Bu gazetenin köklerinde, tarihinde ve genlerinde ba ğımsızlık ve özgürlük tutkusu vardır. Bu değerler ve gazetecilik uğrunda ödenmiş ağır bedeller vardır. Bu gazetede çalışanlar gazetecilik değerlerinden ödün vermez, kimseye biat etmez. Bu gazetenin gerçekleri aktarma konusundaki ısrarlı tutumu nedeniyle yazarlarının ve çalışanlarının katledildiği, suikast ve cinayetlere, linç girişimlerine, hapisliklere maruz kaldığı, yine de teslim olmadığı bilinir. Cumhuriyet gazetesi bir gazetecilik anıtıdır. Bu gazete bugün olduğu gibi geçmişte de iktidarların hışmına, tehdit ve baskılarına ve zulmüne maruz kalmıştır. O iktidar sahiplerinin, zulmedenlerin hepsi tarih olmuştur. Ama bu Yayın ÇİZGİSİ SAVCININ HADDİ DEĞİL Gazetelerin yayın çizgileri ve politikasının değişip değişmediğiyle savcıların, mahkemelerin ilgilenmesi abestir. Bunun yapıldığı rejimler faşist rejimlerdir. Demokratik toplumlarda gazetelerin yayın politikasını değerlendirmek, ölçmek, saptamak ve suçlama konusu yapmak savcıların haddi de hakkı da değildir. İddianamede Cumhuriyet’te FETÖ, PKK ve DHKP/C’nin amacına hizmet eden haber ve yazıların yayımlandığı ve bundan yönetim kurulu üyelerinin, şirkette 2. derece imza yetkisi olanların ve hatta vakfın yönetim kurulu üyelerinin dahi sorumluluğu olduğu öne sürülüyor. Bu durum bir ilktir. Ortaçağda Engizisyon döneminde bile akla gelmeyen bu sorumluluk zinciri nedeniyle gelecekte yalnızca gazete patronlarının, yönetim kurulu üyelerinin değil, onların, araç temin etmesini engellemeyen aile fertlerinin de cezai sorumluluğuna giden bir fanteziye ulaşmak hiç zor değildir. AVRUPA’DA CEMAAT YARGISINI ANLATTIM İddianamede 63 sosyal medya paylaşımı ile FETÖ’nün yayın organlarına ve şirketlerine yönelik operasyonlara karşı çıkarak açıkça örgütü desteklemek anlamına geldiği suçlaması yöneltilmiştir. Oysa aynı tarihlerde FETÖ’ye dair görüş, tespit ve değerlendirmelerimi içeren çok daha belirgin ve net mesajlar da vardı. Nedense görmezden gelinmiş. O mesajlarda iddianameyi, suçlamayı çürüten açıklamalar yer alıyordu. Oda TV ve Ergenekon davalarındaki yargı sürecini, bu süreçte olanları 2012’de Avrupa Parlamentosu’nda anlattım. Benimle birlikte Türkiye’nin daimi temsilcisi Büyükelçi de sunum yaptı. O, yapılan uygulamaları savundu. Ben ise özel yetkili mahkemelerin uygulamalarındaki hukuksuzlukları, haksız ve yaygın tutuklamaları, muhaliflere yapılan baskıyı, bu mahkemelerde adil yargılanma yapılmadığını, insanlara yargı eli ile zulmedildiğini anlattım. gazete halen dimdik ayaktadır. Ortalama zekâ sahibi biri suçlama ya ve suçlananlara bakarak, ortada bir entrika olduğunu hemen anlar. Cezaevine gönderildiğimizde, FETÖ’den tutuklandığımızı öğrenen görevliler bile, “haydi canım, olmaz artık bu kadar saçmalık” dediler. FETÖ konusunda kimileri gibi bağışlanmayı gerektiren, af dileyecek, kullanmışlar bizi denilebilecek bir irtibat, ilişki ya da kusurumuz olmadığından dolayı buradayız. FETÖ’ye dokunanın yandığı dönemlerde dokunma cesaretini gösterebilen ender kişiler ve gazeteler arasında olduğumuzdan dolayı buradayız.  Burada verilecek nihai karar bizimle ilgili görünse bile gerçekte öyle olmayacaktır. Biz, bugünün muktediri öyle olmasını istediği için aylardır tutukluyuz. Ne kadar daha sürecek bilmiyorum. Ama esareti kabul etmeyiz, haysiyetimizden, insanlığımızdan vazgeçmeyiz. Korkuya teslim olmayız. Onursuz bir özgürlüğe razı olmayız. Böylesi bir düşüklükten herkesin uzak olmasını dilerim. Cumhuriyet’in nöbetçisiyiz Sizler vereceğiniz nihai kararla, iktidardakilerden farklı düşünmenin, eleştirinin, muhalefet etmenin, gazeteciliğin suç sayılıp sayılmayacağına da karar vermiş olacaksınız. İlhan Selçuk, herkes kendi heykelini yontar demişti. Galiba gazetelerin heykelini de orada çalışanlar yontuyor. Cumhuriyet gazetesinin heykelini İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bayriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar’lar hayatları pahasına yonttular. Burada yargılanan Cumhuriyet’çiler, bu nadide heykelin sıradaki nöbetçileriyiz. Nöbetimiz sırasında bu heykele leke sürülmemesi için çabalıyoruz. Bizden öncekiler gibi biz de muktedirlere boyun eğmiyor, korkuya teslim olmuyor, gazeteciliğe ihanet etmiyoruz. Bu zorlu dönemde bunun bir diyeti vardı. Onurumuzla ve gururla ödüyoruz. Hepsi budur!...” Savcı Murat İnam soruşturmayı 18 Ağustos 2016’da başlatmış ve aynı gün MASAK’tan hakkımızda rapor istemiştir. İnam bundan 4 gün sonra Cem Küçük’ü tanık olarak dinlemiştir. Savcının bu kişiyle soruşturmaya başlaması, soruşturmanın ciddiyeti ve kalitesi hakkında fikir vermektedir. Gözaltı operasyonlarının yapıldığı 31 Ekim 2016’e kadar başkaca bir tanık dinlenmemiş. Kalitesizlik içerisinde devam ediyor.” ‘Savcı adayı bile olamaz’ Savcı İnam FETÖ üyeliğinden bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet hapis cezası ve onlarca yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Savcı adayı bile olamayacak bir savcının yürüttüğü soruşturma sonucunda düzenlenen bir iddianame nedeniyle sanık olarak bulunuyoruz. Bütün geçmişi FETÖ’nün demokratik, laik hukuk devletine oluşturduğu tehlikeyi, tehdidi duyurma ve anlatma ile dolu bir gazeteyi, aynı örgüte yardım etmekle suçlamak ölçülü, makul, aklı selim sahibi bir kimsenin öyle kolayca yapabileceği bir işlem değildir. Herhalde tam da bundan ötürü, bu terör örgütünün üyesi olmakla suçlanan ve yargılanmakta olan bir savcı eliyle böyle bir soruşturma yaptırılabilmiştir. ‘Hukuka saygısızlık’ Savcı İnam’ın dinlediği tanıkların, seçtiği bilirkişinin kimlik, ehliyet ve liyakatleriyle birlikte değerlendirdiğimde şunu söylemek isterim. Böylesi bir malzemeden üretilen ve ancak bir ironi metni olabilecek iddianamenin bir mahkemeye götürülmesi hem hukuka, hem mahkemeye saygısızlıktır. İnsan merak ediyor, bu kadar akıl dışılık, mantıksızlık, sorumsuzluk ve ciddiyetsizlik aynı anda nasıl olabilir? AİHM’in içtihatlarında sürekli tekrar ettiği bir deyiş var; “Adaletin yerine getirilmesi yetmez, yerine getirildiğinin gösterilmesi de gerekir” der. Cumhuriyet soruşturmasının sahipleri, AİHM’nin bu deyişinden ilham olarak yeni bir deyişe imza atmışlar. Diyorlar ki, söz konusu Cumhuriyet olunca, “Adaletsizliğin yapılması yetmez. Adaletsizlik yapıldığının gösterilmesi de gerekir” ki ibreti alem olsun.” Nadi hadlerini bildirmişti Cumhuriyetin yayın çizgisinde “laiklik ilkesi ve ulusal bütünlük” her zaman ana çizgiler olmuştur. Bunun dışında “devletçilik”, “gelenekçilik” gibi yakıştırmalar yalnızca yakıştıranı bağlar. Cumhuriyet gazetesine Atatürkçü yayın çizgisinden ayrıldı diyerek bir tür Atatürkçü çizginin tanımı ve kapsamını belirleme yetkisine sahipmiş gibi davrananlara ve bu bağlamda savcılığa şunu anımsatmak isteriz. Sizlerden önce aynı şeyi yapmaya kalkışanlar geçmişte de oldu. O dönem bu gazetenin başyazarı olan Nadir Nadi, bu hadsizliğe karşı “Ben Atatürkçü değilim” diyerek, Atatürkçülük adına ahkam kesenlere haddini bildirmişti. ‘İddianame değil ironi belgesi’ 4 Kimsenin kapı kulu olmadık, para pul için gazeteciliğe ihanet etmedik. Bugün bakın havuz medyasına.. Gazeteciliğin batağı ortada. 4 Okurları ve dostları terk etmediği sürece de Cumhuriyet’in dimdik ayakta kalacağına, halka gerçekleri aktarmaya devam edeceğine inanıyorum. 4 Bizi her safsataya, dedikoduya, yalana, yanlışa cevap vermek zorunda bırakmak sağlıklı bir yargılamaya engel olmak demektir. Bu türden haber ve köşe yazılarına yer vermek suretiyle iddianame adeta bir çöp yığını haline getirilmiştir. 4 Bu iddianame, ne yazık ki iddianame kavramı adına da talihsizlik olmuştur. Bu belgeye olsa olsa ironiname demek daha uygun düşmektedir. Çünkü bu belgeyi hazırlayana, tanıklara, delil olarak gösterilen yazılara, bilirkişilere ve belgenin içeriğine bakınca, bunun bir ironi belgesi olduğu apaçıktır. 4 İddianamede delil olarak gösterilen ve söylediğim bağlam içerisinde kalan yedi tane yazıyı ciddiye alıp cevap vermeyi zül sayıyorum. Tümüyle manipülasyon amacıyla, husumete dayalı olarak yazılmış ve kirli bir planın parçası olarak yayınlanmış safsata ve yalanlardır. 4 Kendini CUMOK koordinatörü olarak ilan eden bir kişinin Cumhuriyet gazetesine yayın çizgisi, politikası çizmesi bir hadsizlik ve kendini bilmezliktir. Bu hezeyanların gazete nezdinde bir karşılığı hiç olmamıştır. 4 Vakıf toplantısı ve seçimlerinin de, gazetenin yayın politikası ve çizgisinin de tartışılıp konuşulacağı, bu konuda tespitlerin yapılacağı zemin ve mekan bu duruşma salonu ve bu yargılama değildir. 4 Gazetenin yayın politikası ve çizgisi konusunda herhangi bir savcılığın mahkemenin siyasi tespiti, müdahil olması yalnızca burada yargılanan biz sanıkların değil, Cumhuriyet’in gerçek okurlarının da kabul etmeyeceği, içine sindirmeyeceği bir girişim olacaktır. Böylesi bir yolu açanları, böyle bir yolla gazeteye müdahale edilmesine neden olanları da okurlar ve kamuoyu unutmayacaktır. 4 İddianame açıkça ikrar ediyor: Normal şartlar altında yaptığınız gazeteciliktir. Ama ne gazetecilik, ne yargı, ne ülke normal şartlar altında değil! 4 Av. Faik Işık’la iletişimimden FETÖ ilişkisi aranıyor. Oysa kendisi şu anda darbe davalarını TBMM avukatı olarak takip ediyor. 31 yıllık avukat olarak hayatımda hiç gizli bilirkişi görmemiştim. Bu da bana kısmet oldu. 4 Konu Cumhuriyet gazetesi olunca hem adli hem de idari makamlarda devreler yanıyor. 4 Üslup ve karakterleri kamuoyunca bilinen kişilerin hakkımdaki olumsuz fikir ve eleştirileri lehime çok kıymetli bir delildir. 4 31 yıldır avukatlık yaparım, cezaevi yönetimi kravatlarımızı topladı, bizi kravata layık görmediler. 4 (Cumhuriyet’le ilgili açık kaynak taramalarına ilişkin) Aydınlık gazetesi ve Vatan Partisi’nin siyasi çizgisinin karakteristik özelliğini her satırında barındıran bu yayınlar kof yalanlar olup, hak ettikleri yer iddianameler değil, çöplüklerdir. VAKIF YÖNETİMİNİ ELE GEÇİRME İDDİASI Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun ele geçirilmesi suçlaması ile yargı üzerinde psikolojik etki yapılmak istenmektedir. Vakfın 12 yönetim kurulu üyesinden Prof. Aydın Aybay’ın Mart 2013’te vefat etmesi nedeniyle Nisan 2013’te seçim yapıldı. 6 ay sonra da yönetim kurulu üyelerinin tümünün görev süreleri dolduğu için yeniden seçim yapıldı. Bundan 34 gün sonra bir ihbar mektubu ile bu seçimin usulsüz yapıldığı iddiasıyla, bu seçim ve Nisan 2013’teki bir önceki seçimin de iptali istendi. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yazısı ile Nisan 2013’te seçme hakkına sahip olan 11 yönetim kurulu üyesi seçim gündemiyle toplantıya çağrıldı. 18 Şubat 2014’ye yapılan toplantıdan bir gün önce bir yönetim kurulu üyesi istifa etti. Toplantıdan saatler önce de bir üye daha istifa etti. Bir üyelik ölüm, iki üyelik ise istifa nedeniyle boşalmıştı. 12 kişilik yönetim kurulundan geriye kalan 9 kişiden 6’sı ile toplantı yapıldı. İşte bütün fırtına buradan kopmuş, hukuki uyuşmazlığın başlangıcı bu toplantı olmuştur. Toplantıya katılmayan Alev Coşkun ve Şevket Tokuş bu toplantıyı 2 yıl sonra dava konusu yaptılar. Oysa Cumhuriyet Vakfı senedine göre yapılan seçim usule uygundu, çünkü toplantı yeter sayısının mevcut üye sayısı üzerinden hesaplanması gerekiyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü, savcılıktan gelen vur emrini öldür diye anlayarak suç uydurmaya çalışmakla yetinmeyip gazetenin künyesinin nasıl düzenleneceğine kadar mütalaada bulunmuştur. Müfettiş ve savcı ların başka işi kalmadı da gazete künyelerini mi düzenlemeye başlıyorlar. ‘Tasfiye değil seçilememe’ ‘Ele geçirme ve tasfiye’ gibi terimlerle vakıf seçimi suç ve ceza alanına çekildi. Ele geçirme değil, seçim var; tasfiye değil seçilememe var. Savcılık üstüne vazife olmayan bir özel hukuki uyuşmazlığın içine karışmış, karıştırılmış; ceza soruşturması sopası ile hukuki tezlerden birinin taraflarını ötekine karşı haksız yere korumuş, kollamıştır. Savcılığın yönetim kurulunun ele geçirildiğini iddia ettiği 18 Şubat 2014’deki seçime katılanlar şunlardır: 54 yıllık Cumhuriyet gazetesi mensubu Orhan Erinç, 1966’dan bu yana Cumhuriyet çalışanı Hikmet Çetinkaya, adı Cumhuriyet gazetesi ile özdeşleşmiş, Cüneyt Arcayürek, İbrahim Yıldız, Mustafa Balbay ve ben. 2009’da vakfa gazete dışından seçilen İnan Kıraç ile 2 yıl vakıf üyeliği yapan Nevzat Tüfekçioğlu toplantıdan önce istifa ettiler. Alev Coşkun, Şevket Tokuş ve Şükran Soner toplantıya katılmadı. Üyelerden 6’sı Önder Çelik’i, 5’i Mustafa Pamukoğlu’nu tercih etti. Pamukoğlu’nun seçilememesi üzerine, Alev Coşkun ve Şevket Tokuş toplantıya katılmamalarını kötüye kullanarak konuyu yargıya götürdü. Şubat 2014’de yönetim kuruluna seçilen Önder Çelik, 1984 yılından bu yana Cumhuriyet’te çalışmaktadır. 1992 yılında, Cumhuriyet’i yayımlayan Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ’nin 11 kurucusundan biriydi. ‘Reisçi’ bilirkişi Haber ve manşetlerle ilgili bilirkişi raporu hazırlayan bilgisayar mühendisi Ünal Aldemir Twitter’dan, “Reisin korumaları Amerika’nın göbeğinde PKK’lı teröristleri haşat ediyor ve dünya güzelleşiyor” mesajını, AKP İstanbul İl Başkanı’nın şehit ailesi ziyaret fotoğraflarını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir fotoğrafını “reis yine derin bakmış” yazısıyla birlikte paylaşmıştır. Bu bilirkişinin ne kadar tarafsız davrandığı hakkında fikir sahibi olmak zor olmayacaktır. Bilirkişi manipülasyonu Bilirkişi raporunda, suçlama konusu yapılan haberlerden “Cadı avı başladı” başlığıyla ilgili manipülasyon yapmıştır. 19 Temmuz 2016 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasındaki ‘Darbecilerin ihanet konuşmaları’ başlıklı haberi kırparak yalnızca ‘Cadı avı’ bu haberi rapora koymuştur. 9 aylık tutukluluğa neden olan suçlamanın kaynağı da, dayanağı da 2628 yaşlarındaki, özellikleri ve kimliği az önce belirtilen bir bilgisayar mühendisiymiş. Şaka değil. Böylesine şirazesinden çıkmış bir yargı sistemi ve aklını yitirmiş bir ülke... ‘Binde biri bile değil’ MASAK raporunu yazan kişinin ismi dahi yer almıyor. MASAK diyor ki, 20112016 yılları arasında gazetenin toplam işlem hacminin parasal tutarı 230 milyon TL’dir. Bu altı yıl boyunca FETÖ ile ilgili olarak hakkında şüpheli sıfatıyla kayıtlı bulunanlarla yapılan dokuz işlemin parasal tutarı ise 174 bin liradır. Yani gazetenin toplam parasal işlem hacminin 1000’de 1’i bile değil. Şüphelilerden birisinin bundan 44 yıl önce boşandığı birinci eski eşiyle 26 yıl önce boşandığı ikinci eski eşi de araştırma soruşturmanın kapsamına dahil edilmiş. Bu kadarına pes artık demeyecek miyiz? Soruşturmada FETÖ şüphelileri ve ByLock kullanıcıları ile telefon iletişimi suç sayılmıştır. Savcılığın galiba ayna diye bir eşyadan haberi yok galiba. Bu soruşturmayı yürüten kişi FETÖ’den sanık. Kendisinin mantığına göre, telefonla görüş tüğü herkes FETÖ’ye yardım suçu işlemiş; görüşme kayıtları da suçun delili oluyormuş. Adalet Bakanlığı verilerine göre dört hâkim savcıdan biri FETÖ şüphelisi oldu. Meslektaşıyla bir kez bile telefonla görüşme yapması nasıl olur da suç delili sayılabilir? Böylesi bir delil yöntemiyle bu ülkede irtibat/iltisak kapsamına girmeyen tek bir kişi bile kalmaz. Parkeciye ödenen para 28 Mart 2011’de 2 bin 500 TL gönderdiğim Hüseyin Aktaş bir parkeci. Evimin salonundaki işin karşılığı olarak kendisine yapılan ödeme söz konusu. Savcı mealen diyor ki: Ey Akın Atalay, bundan 6.5 yıl önceki evindeki parke işlerini yaptırıp karşılığında benim 2 bin 500 TL ödediğin Hüseyin Aktaş’ın bir oğlu var. Oğlunun adı Atilla. İşte bu Atilla bir gün Bursa’daki bir restoranda yemek yiyor. Yemek yediği restoranı işleten Boğaziçi Ltd. Şti ile bu şirketin sahibi Şaban Aydın hakkında MASAK raporu var. Ver bakalım hesabını. Ne desem? Anayasaya aykırı provokatif soru Mahkeme üyesi Halit İçdemir, Atalay’a “IŞİD, FETÖ, PKK ya da DHKPC’yi terör örgütü olarak tanımlıyor musunuz?” diye sordu. Bu sorunun sorulmasına Atalay ve avukatları itiraz etti. Savcı Bölükbaşı sorunun yöneltilmesi yönünde mütalaa verdi. Mahkeme Başkanı Dağ, “Kişisel kanaatim kişiyi bu kadar bağlayan bir sorunun illiyet oluşturmadığı konusunda. Üye hâkimler sorulabileceğini söylüyor. Oy çokluğu konusunda sorulabilir yönünde görüş var. Cevap verebilirsiniz ya da vermeyebilirsiniz” diyerek kendisinin sorunun yöneltilmesine karşı olduğunu ancak iki üyenin oyuyla sorunun sorulmasına karar verildiğini açıkladı. Atalay bunun üzerine “Buna cevap vermeyi düşüklük sayarım. Siz benim Anayasa’nın 15. maddesindeki temel hakkımı ihlal ediyorsunuz. Ben bu soruyu, yöneltenlerden bağımsız olarak söylüyorum, provokatif ve algı operasyonuna alet olabilecek olarak görüyorum. Hayatı boyunca şiddet ve teröre karşı çıkmış bir insanım. Şiddet ve terörü uygulayan her örgüte de karşıyım. Yarın siz de göreceksiniz, bu sorduğunuz sorunun sonuçları itibariyle “Akın Atalay PKK IŞİD FETÖ terör örgütleri midir sorusunu cevaplamaktan kaçındı denecek” karşılığını verdi. Akın Atalay’ın savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Dağ, Atalay’a “Öyle anılıyorsunuz ki sanki Kurtlar Vadisi Pusu’daki Polat Alemdar. Her taşın altından Akın Atalay çıkıyor diyorlar. Bu kadar etkili misiniz?” sorusunu yöneltti. Atalay ise gazetede 1992’de avukat olarak başladığını belirterek “2003’te yönetimde görevlendirildim. Cumhuriyet gazetesinde editoryal bağımsızlık ilkesi vardır. İkisi asla karışmaz. Manşetlerle yazılanlarla doğrudan ilgilenmemiz ne haddimiz ne yetkimiz” dedi. Atatürkçülük öğretemezsiniz Atalay, “İki tane yeni yazar alınca bir kısım üyeler yeniçeriler gibi ortalığı ayağa kaldırdı. Orada sosyal demokrat da Atatürkçü de solcu da sosyalist de yazar. Bu gazetenin yayın yelpazesi eskiden beri böyledir, İlhan Selçuk döneminde de böyledir” dedi. Atalay, yayın çizgisi ile ilgili tartışmalar konusundaki sorulara da “Siz ya da başkası bize Atatürkçülük öğretemez. Herkesin Atatürkçülüğü kendine. Ben Atatürkçü değerlerle büyümüş birisiyim. Birisi Atatürkçü bulmaz, bunu tartışmanın yeri burası değil” dedi. Mahkeme Başkanı Dağ’ın “Atatürkçülüğünüzü ve Cumhuriyetçiliğinizi kimse sorgulayamaz. Senede aykırılık konusunda sizin bir düşünceniz oldu mu?” diye sorması üzerine “Vakıf’ta değerlendirme yapılır ama total bir değerlendirme yapılır. Cumhuriyet’in yayın çizgisinde değişiklik olmamıştır” dedi. Balbay ve Coşkun tanık Başkan Başkanı duruşmada tanıklık yapabilecek kişilerle ilgili olarak “Cumhuriyet ile özdeşleşmiş bir takım insanların görüşleri. Mesela Balbay’ın, Alev Coşkun’un gibi. Bunların bir kısmını tanık olarak çağıracağız. Hüseyin Gülerce’yi değil tabi. Dışarıdan dedikodu mahiyetinde olanların hukuki değeri yok” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle