28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 25 Temmuz 2017 12 Rehin alınan Cumhuriyet çalışanları Aralarında yabancı ülke yurttaşlarının da olduğu, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının tutuklanmasından duydukları endişe ve memnuniyetsizliği bildirmek için hükümetle temas kuran bazı yabancı ülke ve AB komisyonu temsilcilerine söylenen ilk sözlerden birinin, “Avrupa’da ve özel olarak Almanya’da iltica talebinde bulunmuş olanların iadesi” talebi olduğunu birçok yabancı kaynak dile getiriyor. Artık ne söyleyenin, ne dinleyenin ve ne de yargı mensuplarının ciddiye aldığı, herkesin kös dinler gibi dinlediği yargı bağımsızlığı mostralık ilkesinin ardından bu talebin gelmesi, başlı başına anlamlıdır. Bazı yabancı basın kuruluşlarının temsilcileri de, Türk hükümeti adına konuştukları kişilerin kendilerine yurtdışında Gülen cemaatinin halen çok etkili bir propaganda ağına sahip olduğunu, 15 Temmuz darbesiyle ilgili etkili dezenformasyon yaptıklarını söyledikten sonra, bu dezenformasyona karşı yabancı basının, hükümetin verdiği bilgileri kullanmasını talep ettiklerini aktarıyorlar. Açıkça söylenmese de, tutuklu gazetecilerin, insan hakları savunucularının serbest bırakılması için Batı basını ve diplomasisinin bu talepleri yerine getirmesinin iyi olacağının ima edildiğini anlıyoruz. Cumartesi günkü yazıda dile getirdiğim rehin alma politikası tam da budur. Ülke dışında Gülen cemaatinin kısmen etkili olan bir dezenformasyon yürüttüğü doğrudur. Bunun en somut örneği, cemaatin kurduğu Stockholm Center of Freedom’un haziran ayında yayımladığı, “I5 Temmuz, Erdoğan’ın darbesi” başlıklı 191 sayfalık broşürdür. Ne var ki Gülen cemaatine bu dezenformasyon olanağını veren esas unsur, iktidarın 15 Temmuz öncesi ve sırasında ne oldu sorusunu yarım yamalak yanıtlarla geçiştirmeye çalışması, olayların üzerini bir sis perdesiyle örtmeye çalışmasıdır. Hükümet, gazetecileri ve insan hakları savunucularını rehin alıp, kendi doğrusunu dayatmaya çalışmak yerine, 15 Temmuz öncesi ve sırasında ne olduğunun üzerindeki karartma örtüsünü kaldırmakla işe başlarsa, amacına belki daha etkili biçimde ulaşabilir. Dün mahkeme önüne nihayet çıkan Cumhuriyet gazetesinin 11’i tutuklu 17 çalışanı da aslında bu rehin alma politikasının mağdurudur. Bir yandan Tayyip Erdoğan’ın şahsi kin ve garezinin açık nesnesi olan Can Dündar’ın yurtdışında olması, diğer taraftan Reis’in gazetenin yayın politikasını, havuz medyası veya patron gazetelerinde yaptığı gibi belirleyemiyor olmasının sonucudur açılan dava. Dokuz aydır arkadaşlarımızın tutukluluk cezasına çarptırılmalarının yegâne nedeni de budur. Savcılığın arkadaşlarımıza yönelttiği suçun merkezinde Cumhuriyet’in yayın politikasının değişmiş olması iddiası yer alıyor. Rehin alma politikasının en somut ifadesi bu değil midir? Rehinlere karşılık ne istendiği açıkça ifade ediliyor. Bu iddialara ve bu rehin alma stratejisine en iyi yanıtları dünden itibaren arkadaşlarımız savunmalarında verdiler. Eğilip bükülmeden, “FETÖ” zanlısı ve iki kez müebbet hapis cezasıyla yargılanan bir savcının başlattığı soruşturmanın, ortaya çıkan iddianamenin asgari hukuk ilkeleri açısından nasıl bomboş ve üstüne üstlük kendi içinde bütünüyle tutarsız olduğunu bir bir sergilemeye başladılar. Cumhuriyet davası, bugün sadece ve sadece gazeteciliğin adına yaraşır gazeticilik yapmak, yani yandaşlık, adam sendecilik, asparagasçılık, ihale ve kredi takipçiliği ve gelen ağam giden paşamcılık yapmayıp, gazeteci gibi gazetecilik yapma uğraşına karşı açılmış bir davadır. Bu nedenle bütün uluslararası basın kuruluşlarının gözü, bugün Cumhuriyet davasının üzerindedir. haber EDİTÖR: BURAK YURTTAŞ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Tek örgütüm var:çsGizaeavrzuienMtmeuamsayizKainaprttı Ülkemin Tüm Çocukları Kart, iddianamenin gülünç iddialarla dolu olduğunu ancak üzerine espri yapmak istemediğini belirterek, “Çünkü mizah yapanlar bilirler ki, düşene vurulmaz” dedi Gazetemiz çizeri Musa Kart savunmasında, 1980’den bu yana çizdiği karikatürlerden şiddeti öne çı karan bütün örgütlere karşı olanları duruşmada barkovizyonla heyete gös terdi. Kart, savunmasında, 35 yıldır karikatürist olduğunu belirterek, “29 yıla va ran hapis cezasıyla kar şı karşıyayım. Ayrıca bu suçlamaları yapan savcının ‘FETÖ üyesi ol KEMAL GÖKTAŞ mak ve darbeye teşebbüs etmek’ gerekçesiy le yargılandığını da bili yoruz. Yanıtım, çok net ve kısa olacak. Bu suç lamayı aynen iade edi yorum” dedi. Demokra CANAN COŞKUN silerde darbe girişiminde bulunanların, yalnızlaştırılmasının öncelik li hedef olması gerektiğini ifade eden Kart, şöyle konuştu: “Oysa iddia makamının, uzun tari hi boyunca, her türlü terör örgütüy le; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok gibi pek çok değerli evladının canı paha sına mücadele ettiği Cumhuriyet ga zetesini suçlamaların hedefi yapma sı, vahim bir hata olmuştur. Arkasın dan gelen, 9 aya varan ve peşin ceza ya dönüşen tutuklamalar ise kırılma noktası sayılmış, FETÖ’yle mücade lenin inandırıcılığına ağır darbe vur muştur. İddia makamına soruyorum: Pensilvanya’da ovuşturulan ellerin se sini, ben Silivri’deki hücremden duy dum, siz hiç duymadınız mı?..” Yıllar önce, Fethullah Gülen’in dev letteki örgütlenmesine dikkat çeken karikatürler çizdiğini anımsatan Kart, “Ne yazık ki ve de ne komik ki o yıl larda Gülen’in sağ kolu konumunda ki insanların tanıklığıyla bugün yargı Cumhuriyet okurları adliye bahçesinde ellerinde bayraklarla özgürlük talep etti. lanıyorum” dedi. Kart, 23 yıldır Cumhuriyet gazetesinde çizmenin onurunu yaşadığını ifade ederek, “Önyargısız bir araştırma yapılmış olsaydı her dönem, başta FETÖ olmak üzere bütün terör örgütlerine karşı çizilmiş en sert karikatürlerin altında imzam görülecekti. Ve son 6 yıldır 1. sayfada yayımlanan terör karşıtı bu karikatürler, gazetemin terör örgütleriyle yan yana gösterilmeyeceğinin bir başka kanıtı sayılmalıdır” dedi. ‘Ülkeye kötülük’ “Bir karikatüristi, terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmakla suçlamak, ağır hapis cezalarına çarptırmak, sadece karikatüriste değil, bu ülkeye kötülüktür” diyen Kart, “Karikatürü, özellikle okullarda, eleştirel dü şüncenin geliştirilmesi için değerlendirebilirdik. Ama biz onu tamamen yok edecek bir yargı sürecini tercih ettik” ifadelerini kullandı. ‘Mizahçıya ilham verir’ Kart, İnam’ın FETÖ’ye üyelikten sanık olduğunu anımsatarak, iddianamenin bir mizahçıya ilham verecek malzemeyle yüklü olduğunun daha ilk günden görüldüğünü kaydetti ve “Sadece muhalif olanlar değil, iktidara yakın gazeteciler de bu gülünç iddialara dikkat çektiler” dedi. İddianamede, bir tatil şirketinden rezervasyon yaptığı için suçlandığını anımsatan Kart, “Bodrum’da deniz manzaralı bir odada 3 gün kalmayı umarken, Silivri’de beton manzaralı hücrede 9 ay kaldım. Yaşadıklarım bir rezervasyon hatası diye geçiştirilebilecek gibi değil” dedi. Kart, iddianameyi ‘objektif gerçeklikle irtibatını koparmış, insaf ölçülerine sığmayan, gayri ciddi’ olarak niteledi ve “Yüreği ve beyni ipotekli olmayan herkesin gözünde düşmüştür” dedi. Kart, bu iddianame üzerine kendi esprilerini yapabileceğini ancak yapmadığını bildirerek, “Çünkü nezaket çerçevesinde mizah yapanlar bilirler ki, düşene vurulmaz” dedi. ‘Tek örgüte yardım ettim’ “Karikatüristten itirafçı olur mu” diye soran Kart, sözlerine şu şekilde devam etti: “Karikatür hayatımda sadece bir örgüte yardım ve yataklık ettim. Bu örgütün adı Ü.T.Ç. Açılımı: Ülkemin Tüm Çocukları. Üyeleri arasında 2.5 yaşındaki torunum da var. Biliyorum ki heyetinizin de çocukları, salonda bulunanların da çocukları bu örgütün üyeleri arasında. Torunuma, örgütlerinin amacını sordum, anlattı: ‘Dede biz de Batılı akranlarımız gibi yaşamak istiyoruz. Özgür ve mutlu bir hayatımız olsun istiyoruz. Düzgün evlerde oturmak, iyi okullarda okumak istiyoruz. Kimse ölsün istemiyoruz.’ Peki, beni de örgütünüze üye yapar mısınız, dedim. ‘Olmaz dede, sen çocuk değilsin... Ama çok istiyorsan, bize yardım ve yataklık yapabilirsin. Bizim için çizebilirsin’ dedi.” Kart, gazetemizde yer alan manşet, fotoğraf, köşe yazısı ve karikatürlerde aylarca inceleme yapıldığını, ancak somut bir tek kanıt sergilenemediğini ifade ederek, savunmasını şu sözlerle bitirdi: “Evet bu ülkede insanların kulakları, “EEEY!” diye başlayan cümlelere aşinadır. Ben de savunmamı, “EEEY VİCDAN!..” diyerek noktalamak istiyorum.” AGIT: Serbest bırakın Basın Özgürlüğü Temsilcisi Desir, Cumhuriyet davası için eşzamanlı açıklama yaptı DAVA DIŞ BASINDA Britanya’nın Daily Telegraph gazetesi Cumhuriyet davasına yer verdi. Daily Telegraph’a konuşan Cumhuriyet Gazetesi Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan, “Gerçekten zor zamanlardan geçiyoruz. Biz demokrasiye, laikliğe, özgürlüğe inanıyoruz. Bu prensipleri savunuyoruz. Ancak hükümet Türkiye’de bu tip bir muhalif medya görmek istemiyor” dedi. Haberde, Türkiye’yi “Dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülke” olarak nitelendiren Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret’in davayla ilgili görüşleri de yer aldı. Cumhuriyet’in Türkiye’deki son bağımsız yayın kuruluşlarından biri olduğunu vurgulayan Öğret, gazeteye yönelik suçlamaların “siyasi” olduğunun altını çizdi. l Dış Haberler Görmezden geldiler Gazetemiz yazar, yönetici ve çalışanlarının tutuklu yargılandığı davanın ilk duruşmasını birçok ulusal ve uluslararası basın meslek örgütü takip ederken Hürriyet, Sözcü, Milliyet gibi yayınlar görmezlikten geldi. Yandaş basın ise her zaman olduğu gibi gerçeklere gözünü kapayarak gazetecilik faaliyetinin yargılandığı, Cumhuriyet davası yerine Erdoğan’ın, “Safları sıklaştırın”, “Mescidi Aksa İslam âleminin onurudur” ifadelerini manşete taşıyan yandaş basın, sansürün kaldırılışının yıldönümünde Cumhuriyet davasına yer vermedi. Ana akım medyanın davaya yer vermemesi Çağdaş Gazeteciler Derneği, Disk Basınİş, PEN Yazarlar Deneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından hazırlanan bildiri ile kınandı. Bildiride “Tek tük birkaç gazete dışında hiçbir gazetede yer almaması utanç verici. Bunca çok sayıda ve bilinen gazetecinin yargılanması dünyanın her yerinde haber niteliği taşır. Bu haberi görmeyen, mesleğine ve meslektaşlarına sahip çıkmayan; kendine oto sansür uygulayan tüm basın yayın organlarını kınıyoruz. Gazetecilik Suç Değildir” ifadelerine yer verildi. ‘İfade ÖZGÜRLÜĞÜNE SAYGI DUYUN’ ÇAĞRISI Avrupa Komisyonu’nun Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn, Cumhuriyet davasına ilişkin, “Türk yetkililere ancak ifade özgürlüğüne saygı duyma çağrısı yapabilirim” dedi. Hahn, Brüksel’de AB’nin Güney Kom şuları ile ilişkileri üzerine yaptığı bilgilen dirme toplantısı sonrası Cumhuriyet da vasının sorulması üzerine, muhalifler ve gazetecilere yönelik yaklaşımın endişe verici olduğunu söyledi. Hahn, “Türk yetkililere ancak ifade özgürlüğünün ne olduğu konusunda açık olma ve buna saygı duyma çağrısı yapabilirim. Herkese düşüncesini söyleme fırsatı verilmeli” dedi. Gazetecilere ve insan hakları savunucularına yönelik suçla malar için “Birçok suçlamanın toptan Hahn yapıldığı izlenimine sahibiz ve bu da hukuk devleti ilkeleriyle çelişiyor” diye konuştu. l Haber Merkezi Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Basın Özgürlüğü Temsilcisi Harlem Desir, Cumhuriyet davasının başladığı saatlerde, “Türkiye’ye bu iddialardan vazgeçmesi, cezaevinde işinden dolayı bulunan tüm gazetecileri serbest bırakması ve ülkede basın özgürlüğünü kurmak için ihtiyaç duyulan politik reformlara başlaması çağrısında bulunuyorum” açıklamasında bulundu. Desir, yaptığı açıklamada, “Cumhuriyet’in gazetecilerine ve İcra Kurulu üyelerine yönelik bugünkü duruşma, gazeteciliği korumanın ve Türkiye’de basın özgürlüğünü geliştirme ihtiyacının aciliyetini gösteriyor” dedi. Davayı yakından takip edeceğini belirten Desir, yargılanan 17 kişi ile ilgili Türkiye’ye “Gazetecilik demokrasiyi geliştirmede kilit rol oynar. Bu nedenle Türkiye’ye bu iddialardan vazgeçmesi, cezaevinde işinden dolayı bulunan tüm gazetecileri serbest bırakması ve ülkede basın özgürlüğünü kurmak için çok ihtiyaç duyulan politik reformlara başlaması çağrısında bulunuyorum” dedi. Desir, 15 Temmuz ile ilgili AGİT’in açıklamasını anımsatarak “Terörle mücadele ve ulusal güvenliği korumanın zorluğunu anlıyorum. Ama bu ifade özgürlüğünün de yer aldığı temel özgürlüklere tamamen saygı içinde yapılmalı. Demokratik toplum inşa etmek ve bunu sürdürmek için ifade özgürlüğü ve güvenlik birbiri ile el ele gitmeli. Açık ve ulaşılabilir medya barışçıl çözümleri de içeren zorlu konulara alan sağlar” diye konuştu. Desir ayrıca, ifade özgürlüğü ile ilgili endişelerin Türkiye’de sadece gazetecileri etkilemediğini eleştirel ve muhalif görüşü olanları, ki bunların arasında sosyal medya kullanıcıları, insan hakları savunucuları ve akademisyenlerin de yer aldığını anımsatarak, OHAL ile ilgili “OHAL nedeniyle alınan önlemler ülkedeki ifade ve medya özgürlüğü yerine gereksiz ve orantısız bir baskı uyguluyor” uyarısını yaptı. l ANKARA/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle