26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 2 Temmuz 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ haber/yorum 13 Daha adil bir dünya için, kendimiz için hadi yürüyüşe! Bir film izliyorum. Ve sanki çivili bir minderde oturmaya başlıyorum, soluğum kesiliyor, canım acımaya başlıyor, hayır daha fazla dayanamayacağım, filmi kapatıyorum, evimin huzurlu sessizliğine dönüp kendimi toparlamaya çalışıyorum. Boşuna, resmen akıntıya kürek çekiyorum, düğmeye basıp kaldığım yerden filmi izlemeye devam ediyorum. Film cunta yıllarının Arjantin’inde geçen olayları belli bir dramatik kurgu içinde anlatıyor. Film kahramanının karısı ve on dört yaşındaki kızı cuntacı askerler tarafından bir gece vakti, bilinmedik bir yere götürülüyor. O bilinmedik yerde pek çok kadın ve genç kız var. Ve o dayanılmaz sahne başlıyor. Gencecik askerler başlarında bir teğmen, oturmuş kaba saba şakalar yaparak vakit öldürüyorlar. Bir süre sonra teğmen, “hadi biraz eğlenelim” diyor ve mahkumlar arasından anne ile kızın getirilmesi için emir veriyor. Annekız getiriliyor. Annenin kirli saçlarını örten yüzünde, taşlaşmış bir ifade var. Sadece on dört yaşındaki kızına sarılmış, askerlerin karşısında öylece duruyor. Teğmen kadına sesleniyor, “Kızın için askerlerimden bir tanesini seç, sana bu şansı veriyorum!” Kadın hiçbir şey duymuyor, hiçbir harekette bulunmuyor, sadece kızına biraz daha sarılıyor. Teğmen yeniden emir veriyor: “Kızın için askerlerden birini seç!” Kadın gene yanıt vermiyor, bu kez teğmen kadının yakınına gidip bağırıyor: “Bu da cezanın bir parçası, birini seç!” Kadın o zaman pıhtılaşmış kan izleriyle dolu dudaklarını usulca oynatıp, “Beni seçsinler, ben varım ya” diyor. Teğmen, gülümseyerek, “Bunca zamandır senden sıkıldılar,” diyor. “Kızından da ben sıkıldım, hadi birini seç!” Ve sahnenin sonunda, teğmen adamlarından birinin adını söylüyor ve adı söylenen kişi kızı alıp gidiyor. Sonra hücresinde tek başına anneyi görüyoruz. Çığlık atmaya çalışıyor ama sesi yok. Çığlık yüzünde donup kalıyor ve dışarıdan ırzına geçilen küçük kızının ve diğer küçük kızların feryatları geliyor. Benim de kanım donmuş gibi. Başka bir zaman, başka bir mekânda izlediğim bir filmde de böyle soluksuz kalıp, kendimi sinemadan dışarı atmıştım. O bir Alman filmiydi, filmde Filistin mültecisi bir ailenin beş yaşındaki kızı kayboluyordu. Baba, kızını deliler gibi her yerde arıyor ve o kızını ararken, refah toplumu denilen bir toplumun korkunç yalnızlığı, başka kişilere ve olaylara karşı duyarsızlığı, içinden çürümesi elle tutulur bir biçimde akıp gidiyordu. Ardından bir garajda, bir masanın çevresinde oturmuş bekleyen altı erkek görülüyordu. Erkekler orta yaşlı, kelli felli adamlardı ve birinin elinde sarı saçlı oyuncak bir bebek vardı. Erkekler bekliyorlardı, sonra adamın biri kucağında kara saçlı, kara gözlü, beş yaşında bir kız çocuğunu getirip masanın üstüne koydu ve kız için açık artırma başladı. Bu arada elinde oyuncak bebek olan adam, bir yandan sürekli fiyat artırıp bir yandan göz kırparak, küçük kıza bebeği gösteriyor, kız ona doğru baktığında bebeğin saçlarını okşuyordu. Sonunda açık artırma bebekli adamın üstünde kaldı ve adam küçük kızı kucaklayıp, bebeği eline tutuşturdu ve çekip gitti. O an utançtan ölebilirdim. Kızın yüzü aklımdan yıllarca çıkmadı ve her seferinde bu olay bana Nazilerin, toplama kamplarına gönderdikleri insanlara dönüş bileti vermelerini anımsattı. Anlattıklarımdan da anlaşılıyor, yeterinde acılı bir gün geçirmişim. Oysa yaz ışığı bizi denizlere, neşeye çağırıyor. Ve bu yaz bize hiç umulmadık, farklı bir zaman parçası bağışlayabilir, bu nedenle bütün acılarımız için, bütün kaybolan çocuklar için, bütün öldürülen, hadım edilen sevinçlerimiz için, 15 yılın hesabı için, yalanlardan kurtulup gerçek anlamda demokrasi mücadelesine başlamak için, sözcüklerini bir yana bırakıp bir an önce yola çıkmalıyız! Bu bize kendi dayanma gücümüzü, yaşama sevincimizi yeniden bağışlayacak. 2 Temmuz 2017 SAYI: 33506 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.24 03.16 03.50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.25 13.13 17.11 20.48 05.13 12.58 16.53 20.29 05.41 13.20 17.13 20.47 Yatsı 22.39 22.16 22.29 New York eyaletindeki Rochester Üniversitesi, 2013 yılında Prof. Miron Zuckerman’ın yönettiği bir araştırma ekibinin “dindarlık ile zekâ ilişkisi” konulu sentez çalışmasını yayımladı. Geçmişte konuyla ilgili yapılan 63 araştırmayı inceleyen ekibin vardığı sonuç, “dindarların inançsızlardan daha az zeki oldukları” yönündeydi. Nafile cehalet turları!The Independent gazetesinin geniş yer verdiği araştırma sonuçları, Türkiye’de lafı dolandırmadan “Ateistler dindarlardan daha zeki” başlığıyla açıklandı. Sentez sonuçlarından biri, 1921’den beri IQ’su 135’in üstünde 15 çocuğu ömür boyu izleyen ve hâlâ devam eden bir araştırma, ortalama zekâ sahibi olup inançsız bir yaşam süren kişiler ölüm sürecine doğru imana gelirken; bu üstün zekâlı çocukların yaşamlarının sonuna kadar inançsızlıklarını koruduklarını ortaya koyuyor. Başka deneylere dayalı diğer sonuçlar da farklı değil. Deneklerin cinsiyet ve eğitiminin, inanç ile zekâ arasındaki ters orantıyı değiştirmediğini vurgulayan bilimci ekipteki üç psikolog, zekâyı şöyle tanımlıyor: Mantık yürütmek, öngörmek, sorun çözmek, soyut düşünmek, karmaşık fikirleri anlamak, çabuk öğrenmek ve deneyimlerden ders çıkarmak kapasitesi. Zuckerman ekibinin sentezi, dini inançların mantık ve bilim dışı, doğrulanamaz ve kanıtlanamaz olmaları yönünden, “rasyonel anlamda zeki” kişilere çekici gelmediğini ileri sürüyor. HHH Şimdi bir ülke düşünün ki, bir yanda Nobel ödüllü bilimci Aziz Sancar’ı ve geleceğin Sancar’ı olmaya aday daha nice üstün zekâlı milli değerler yetiştiriyor; öte yandan ümmi ramazan eğlencemiz Nihat Hatipoğlu ile kendisine “banyoda çıplak olarak yıkanılır mı” ya da “oruçluyken sigara içilir mi” gibi “hayati” sorular soran müminler üretiyor. Bu ülkeyi ceberut bir zihniyetle, kimseye hesap vermeden sömürmeye ve semirmeye devam etmek isteyen müptezel oportünist bir iktidar, sizce hangi tür insan yetişsin ister? Mantık yürütüp “Sen kamu malını hangi yetkiyle talan edersin? Hangi yetkiyle tarımını tarumar eder, dışa bağımlı hale getirirsin? Kimin cebini doldurmak için askerimi zehirlersin? Doğacak çocuğumu nasıl borçlandırırsın” ve daha pek çok konuda hesap soracak, ceza kesmeye kalkacak akıllı insanlar mı?.. Yoksa “Uzaya çıkmak günah mı?”, “Erkeklerin kadınlar gibi babet çorap giymesi caiz midir?” diye soran erkekler ve “Gözümde sürme varken aldığım abdest geçerli mi?”, “Oruçluyken botoks yaptırmak orucu bozar mı?” türünden abesliklerle televizyona çıktım diye sevindirik olan kadınlar mı üresin ister? HHH Tıpta yapılan tüm devrimlerin, canlı varlıklara ilişkin tüm bilimlerin ilerlemesine temel olan Evrim Kuramı, ki Big Bang Kuramı’yla bir bütün oluşturur; okullardan işte tam bu yüzden kaldırıldı! Çünkü AKP iktidarının, bu ülkeyi talan ve yağmaya devam edebilmesi için yemesi haram domuzun kalp kapakçığının, Evrim yok ve her canlı ayrı ayrı yaratıldıysa, nasıl olup da insan kalbine takılabildiğini sorgulamayacak mankafalara ihtiyacı var! Haram domuzdan insana organ naklini hangi Kuran, hangi ayet, hangi sureye dayanarak “helal” ilan edebildiği sorgulanmayan ilahiyatçı tayfaya daha da çok ihtiyacı var! Ülkenin besin bağımsızlığını sattığı uluslararası tohum şirketlerinin, Evrim kuramına dayanarak GDO’lu tohum üretebildiklerinin, çünkü genetik bilimin Evrim’in birebir kanıtlanmasından ibaret olduğunun BİLİNMEMESİNE ihtiyacı var, iktidarın. Biraz aklı ve vicdanı olanın, artık “milli eğitim” demekten utanç duyduğu bakanlığın; okul çocuklarına “muamelat” ve “ukubat” dersleri koyması da tam bu yüzden! Marmelat nasıl yapılır, hububat türleri (elbette Evrim sayesinde) nasıl ıslah edilir, nasıl korunur öğretselerdi, daha yararlı olurdu, ama hayır… HHH Şeriat’ın ceza hukuku demek olan Ukubat’ın sıraladığı ve hepsi insanlık tarihinin ortaçağına göre düzenlenmiş (yoksa “yaratılmış” mı demeliydim?) suçlardan birincisi, zina… Çünkü çağdışı iktidarın, Nihat Hatipoğlu’nun ağzına bakan çağdışı seçmenlere ve pipisini kukusunu keşfeden çocuk zekâsından bir gıdım ileri gidemeyen dişisi “Eşimin dayısı bana helal midir?”, erkeği ise “Komşu kızına yürümek günah mıdır?” sorularına yanıt arayan eblehlere ihtiyacı var! Zaten Nihat Hatipoğlu da tam bu yüzden YÖK üyesi yapılmadı mı? Ama nafile… Su tersine akmaz. Zekâ da su gibidir, yolunu bulur. Seksen milyonluk Türkiye, bir avuçluk bedevi kabilesi değildir. Cehalet bezirgânlığını er ya da geç, ait olduğu yer ve çağa gömer. “Analar elbette ağlamasın! Ama ‘Ananı da al git!’ diyenler ilkamarrdzaaasçnıazbrnşiraoinftl:eı.(KaHiwtatoawnrdcıawshae.ı[email protected] de var. Anaları ise bazen azra rı tehdit eder) diyor. il alıp götürüyor...” demiştik, bu Dehşete düştüm. sütunda. Araştırttım. Adam Cumhurbaşkanı Erdoğan bekârmış. Hem de suç duyurusunda bulundu. hiç evlenmemiş. Hakaretten yani 4 yıla kadar YÖK Başkanı Erdo ağır hapis talebiyle. (TCK 299). ğan Teziç notu ken SoruşturmanınAma ne savcılık ne de gaze te yönetimi “soruşturmanın selameti” ve “görülen lüzum üze dilerinin koymadığını açıkladı.” (A. Tan Sözcü 05.12.2007) rine” demedi yazmaya devam ettim. Bu girizgâh neden? alameti! FETÖ davası savcıları bu yazıyı ihbar kabul edip bir el at 245 gündür 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Cem Terzi “Analar ağlamasın diye bu bedeli ödemeye hazırım!” demiş! Prof. Terzi, bir buçuk yıl önce si “makul şüpheli” olarak gördüğü için öyle ince eleyip sık dokumaz. Peki, ya ülkenin en büyük tıp fakültelerinden ve hastanelerinden salar bu dosyaya da. “Soruşturmanın selameti” Allah’a emanet bir gerekçe dedik ya, Mülkiye hocamız Prof. Korkut Boratav örneği ba özgürlüğünden yoksun... açılan Barış Bildirgesi soruşturma birinin en tepedeki yetkilisi rektör basından vermiş: sını “selameti” için 12 akademis lük? “Prof. Pertev Naili Boratav da, yen ile birlikte geçen gün görev Öylesine zamanın ruhu ile ülkemizin demokrasisiz yıllarında den uzaklaştırıldı. “senkronize” ki, emekli bir hocaya bu madde ile açığa alınmıştı. 19 yıl Bu belli ki Allah’a emanet bir so da isim benzeyen bir başka öğre açıkta, soruşturmanın selametini ruşturma! tim üyesine de kapıyı göstermiş. bekledi. Emekli oldu”. KHK’lerden ve FETÖ darbesin Hani “kamuya karşı” tedbir ve HHH den bile çok önce o bildiriyi 1128 sorumluluk? Birkaç kez söz etmiştik. Tayyip öğretim üyesi imzalamıştı. Ya açığa alınan hekimlerin en Bey’in de İskender Paşa’dan tanı Ama görevden neden uzaklaş ağır en kritik ameliyatlar için sırada şı, bendenizin de Vefa Lisesi’nden tırma ve niçin şimdi? bekleyen hastaları? arkadaşı Kamil Özdemir yıl CHP lideri peşinde binlerce Savcılık elbette hastaya değil lar önce bağırsak yakınmasıyla yurttaş “Adalet” diye yollara düş yaralıya ve maktule bakar. Cerrahpaşa’ya yatırılmış ve uzun tüğüne göre boş yere km. yapmış Peki, ya rektörlük savcılığa kar tetkiklerden sonra ileri safhada Galatasaray Meydanı’nda 640. hafta olmasınlar diye olabilir mi? şı kendi akademik kadrosunu ve mezotelima teşhisi konulmuştu. HHH hastaların durumunu hatırlamaz Tüm karın boşluğu tümör ile sa Bu devirde “üst akıl” değilse bile mı? rılı idi. Bu ameliyatı ancak o dö “çok üst irade”nin ve elbette sav Kendi alanında en kritik ameli nemde Türk Cerrahi Derneği Baş cıların bu arada rektörlerin de hik yatları, tedavileri medyadan ha kanı olan 9 Eylül’de Prof. Cem metinden sual olunamıyor! bersiz sessiz sedasız gerçekleşti Terzi’nin yapabileceği söylendi. “Görülen lüzum”a ve “soruştur ren cerrahları hekimlerin bir oda Bu kritik, ülkemizde uygulanma ma selameti”ne alışığız. cı gibi kapıya konulması bilimsel yan bir yöntemle iki ayrı ameliya Ancak gerekçedeki “kamu gö etikle ne ölçüde bağdaşıyor. tı ve sıcak kemoraterapi uygula revlilerine ilişkin tedbirler” lafı hari HHH ması başarı ile yapıldı. Ancak ya ka duruyor. Kamu görevi halk için kamu için olduğuna göre... Kamunun sağlığından, canından daha önemli TEDBİR ne olabilir ki? Savcılık “barış imzacısı” herke Bu rektörlük düzenin bu hale geleceğini ilk işaretini 10 yıl önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pakistan’a giderken vermişti: “YÖK’ten 3 isimli rektör adayı dosyası geldi. Arasında da aday kından izlenmesi gerektiği için Kamil evini barkını doğup büyüdüğü İstanbul’dan İzmir’e taşıdı. Kendisi gibi çok sayıda hasta var. Şimdi onlarla birlikte “soruşturmanın selamati”ni bekliyorlar. Cumartesi Anneleri Ertaş için buluştu Adalet arayışının 640’ıncı haftasında Cumartesi Anneleri, “Önce adalet, herkes için adalet!” diyerek Galatasaray KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Meydanı’nda bir araya geldi. Gözaltında kaybedilişinin 22’nci yılında Hüseyin Ertaş için buluşan Cumartesi Anneleri, KHK ile işlerinden ihraç edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça içinde adalet istedi. Kırmızı karanfillerle barışı simgeleyen beyaz tül bendin ve karanfillerin bırakıldığı “Failler belli kayıplar nerede” yazılı pankartın açıldığı ey lemde, kayıpların fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı. 12 Ocak 1996’da gözaltında kaybedilen Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya, 20 yıldır Galatasaray Meydan’ında adalet için oturduklarını söyledi. Yıllardır yetkililere seslendiklerini söyleyen Kaya, “Sesimizi duyan kimse yok. Bizler herkes için adalet istiyoruz. Umudumuz adalet, barış gelmesini istiyoruz” dedi. l İstanbul/Cumhuriyet 80 yaşındaki Özkan’a özgürlük istendi ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] ‘Hapishanede kalamaz’ raporu yok sayılıyor İnsan Hakları Derneği’nin düzenlediği F Oturması, 275’inci haftada Mehmet Emin Özkan için yapıldı. ‘Hasta Mahpuslar Serbest Bırakılsın!’ pankartıyla Galatasaray Meydan’ında buluşan aileler F tipi cezaevlerinde bulunan hasta tutuklu ve hükümlülere özgürlük talebinde bulundu. Adli Tıp Kurumu’nun ‘hapishanelerde kalamaz’ raporuna rağmen 80 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın serbest bırakılmadığı ifade edildi. l İstanbul/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle