04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 13 Temmuz 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Erdoğan’ın hesabı şaştı haber 11 İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, tutuklu gazetecilerle ilgili bir soru üzerine bu kişiler arasında sadece ikisinin basın kartı olduğunu savundu. Erdoğan, “Gazeteci kartları var ama resmi basın kartı değil. Bu kartlarla gazeteci olduklarını iddia ediyorlar. Sizin söylediğiniz gibi sayı 170 değil. Bu yalanlarla dünyayı kandırmayalım” dedi. Erdoğan’ın açıklamalarına tepki gösteren CHP Milletvekili Barış Yarkadaş ise “AKP Genel Başkanı, bir ay önce yaptığı açıklamada cezaevinde terör örgütüne üye olma ya da yardım etme suçlamasıyla tutuklu bulunan gazetecilerin sayısının 177 olduğunu söyledi” dedi. BBC’de yayımlanan HARDtalk programından Zainab Badawi’ye özel bir mülakat veren Erdoğan, tutuklu gazetecilerle ilgili bir soru üzerine, “Sadece iki kişinin basın kartı olduğunu” belirtti. Erdoğan basın özgürlüğüyle ilgili soru üzerine Badawi’ye “Bakın şu anda benden daha çok konuşuyorsunuz, benden daha fazla özgürlüğünüz var. Bana bu özgürlüğü vermiyorsunuz. Benimle söyleşi yapıyorsunuz ama bana konuşma fırsatı vermiyorsunuz. Kimse gazetecilik yüzünden hapse atılmadı. Muhalif gazeteciler benim hakkımda hakaret içeren pek çok yazı yazıyor Cumhurbaşkanı, “tutuklu gazetecilerden sadece ikisinin basın kartı olduğunu” savunurken CHP’li Yarkadaş, Adalet Bakanlığı’nın bu rakamı 30 olarak açıkladığını, Erdoğan’ın ise bir ay önce “177 gazeteci tutuklu” dediğini belirtti Kartları onlar iptal etti hep birlikte çalışıyorlar, sonra kendilerini kurtarmak için gazeteciyiz diyorlar, bu kabul edilemez” diye konuştu. AKP’nin, muhalif tüm gazetecilerin basın kartlarını keyfi bir biçimde iptal ettiğine, 800’e yakın gazetecinin basın kartına el koyduğuna dikkat çeken Yarkadaş, “Gazeteci olmanın kıstasını basın kartı sahibi olmakla eşdeğer tutacak; basın kartını iptal ettiğin kişiyi ise gazeteci say mayacaksın... ‘Bakın tutuklu gazeteci yok, çünkü basın kartları yok’ diyeceksin. Bu mantıkla dünyayı değil, sadece kendini kandırabilirsin. Erdoğan’a göre, Gökmen Ulu, Mediha Olgun, Musa Kart, Akın Atalay, Ahmet Şık, Güray Öz, Mahir Kanaat, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Hakan Kara, Turhan Günay, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku, Tunca Öğreten gazeteci değil... Peki bu isimler gazeteci değilse, iddianamelerinde niye attıkları twitler, yaptıkları yorumlar ve yazdıkları yazılar var” diye sordu. lar. En son Adalet Yürüyüşü ile ilgili yazılar yazıldı. Şu anda içeride olanların gazetecilik vasfı yok. Bazıları terör örgütleri ile işbirliği yaptı, bazıları silah bulundurmaktan içeri girmişlerdir. Bazıları da bankamatiklere zarar vermiş ya da buraları soymuşlardır. Gazeteci kartları var ama resmi basın kar tı değil, bu kartlarla gazeteci olduklarını iddia ediyorlar. Sizin söylediğiniz gibi sayı 170 değil. Bu yalanlarla dünyayı kandırmayalım” dedi. Erdoğan, “kendisine karşı olanların yargıya, orduya, polise ve medyaya sızdıklarını ve bu şekilde darbe girişiminin yapıldığını” kaydederek “Hükümeti yıkmak için Gerçeği örtme çabası CHP’li Yardakaş ise şubat ayında verdiği soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanlığı’nın tutuklu gazeteci sayısını 30 olarak bildirdiğini anımsattı. Yarkadaş, “Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın verdiği sayı ile Erdoğan’ınki birbirini tutmuyor. Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor. AKP’nin yönettiği Türkiye tüm dünyada tutuklu gazetecilerle anılıyor. AKP ise gerçeğin üstünü örtmeye ve imajını düzeltmeye çalışıyor” dedi. Yarkadaş şöyle devam etti: “AKP Genel Başkanı, bir ay önce yaptığı açıklamada cezaevinde terör örgütüne üye olma ya da yardım etme suçlamasıyla tutuklu bulunan gazetecilerin sayısının 177 olduğunu söyledi. Erdoğan’ın açıklamasından birkaç gün sonra ise milletvekilimiz, gazeteci Enis Berberoğlu tutuklandı. Sayı böylece 178’e çıktı. Erdoğan tutuklu sayısını iki olarak gösteriyor. Bu itiraf bile demokrasi açısından utançtır.” DIRENIŞE EV HAPSI Açlık grevinde 126. günü geride bırakan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek için Yüksel Caddesi’nde eylem yapanlara ev hapsi cezası verildi ŞEYMA PAŞAYİĞİT İnsan Hakları Anıtı önünde akademisyen Nuriye Gülmen’in başlattığı “İşimi geri istiyorum” eylemini sürdüren Esra Özakça, Acun Karadağ, Nazan Bozkurt, Nazife Onay ve Erdoğan Canpolat’a ev hapsi cezası geldi. Sosyolog Veli Saçılık ise ev hapsi cezası istemiyle mahkemeye sevk edildi. “İşimi geri istiyorum” eyleminin simge isimlerinden Esra Özakça, Acun Karadağ, Nazan Bozkurt, Nazife Onay ve Erdoğan Canpolat günlerce gözaltına kalmasının ardından savcının ev hapsi istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edilmiş, nöbetçi hâkim haftada iki gün adli kontrol şartı ile serbest kalmalarına karar vermişti. Bu serbest bırakılma kararına savcılığın yaptığı itiraz sonucu “terör örgütüne üye olmak ve terör örgütü propagandası yapmak” ve “kaçma ihtimali” gerekçesiyle Esra Özakça, Acun Karadağ, Nazan Bozkurt, Nazife Onay ve Erdoğan Canpolat’a ev hapsi cezası verildi. Eşiyle görüşemeyecek Semih Özakça’nın tutuklanmak üzere gözaltına alınmasıyla açlık grevine başlayan, 51 gündür açlık grevinde olan Esra Özakça, ev hapsiyle birlikte cezaevindeki eşini göremeyecek. ‘Herkes için adalet’ İzmir’den Ankara’ya kadar tek kişilik ‘Adalet Yürüyüşü’ başlatan ve Ankara’da gözaltına alınan Adem Kızılçay’a da önceki gün ev hapsi kararı çıkmıştı. Karar tebliğ edilmeden avukatlar itiraza hazırlanırken Kızılçay, İnsan Hakları Derneği’nde açıklama yaptı. “Bir insanın kendi adalet istemesi en doğal haktır, bu hakkı sadece kendimiz için değil herkes için istiyoruz” diyen Kızılçay, Özakça ve Semih’in durumunun binlerce insanı harekete geçirdiğini belirtti. Kızılçay, suçsuz yere tutuklananların serbest bırakılması ve işlerine geri dönmesi için iktidara çağrı yaptı. Hakkımızı arayacağız Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın açlık grevinin 126. gününde Yüksel Caddesi’nde yapılan açıklama polis müdahalesiyle sona erdi. Ev hapsi verilen Erdoğan Canpolat gözaltına alındı. Eylemciler, “Bizi görevimizden ihraç edenler, yargı yolunu kapatanlar bize kanundan bahsetmeyin. Hakkımızı burada arayacağız” tepkisini gösterdi. Ev hapsi önemsiz Ev hapsi istemiyle mahkemeye sevk edilen Saçılık, “Bizim tutuklanmamız, ev hapsine atılmamız önemli değil, biz neler yaşadık bu ülkede ama yaşamak istemediğimiz tek şey Nuriye ve Semih’in hayatının ölümle sonuçlanması” dedi. Mahkeme, Saçılık’ı adli kontrol şartıyla serbest bıraktı.l ANKARA Gülmen ve Özakça’ya destek vermek için İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yapan KHK mağduru isimler defalarca gözaltına alındı. SULH CEZADAN ‘SEHVEN’ SKANDALI Alt mahkemeden ALİCAN ULUDAĞ AYM’ye yasakİzmir7.SulhCezaHâkimliği’nin Anayasa Mahkemesi’nin polis şid detine ceza verdiği kararına 29 Mart 2017 tarihinde erişimin engellenmesi kararı verdiği ortaya çıktı. Olayın ba İzmir 7. Sulh Ceza Hâkimliği, AYM kararına sında yer alması üzerine İzmir Sulh Ceza Hâkimi, AYM’ye erişimi engelle erişimini engelledi. Hâkim ‘Dilekçede çok sayıda me kararını önceki gün kaldırdı. Bunun üzerine ayağa kalkan AYM yöne link vardı, AYM kararı gözümüzden kaçmış’ dedi ticileri durumu İzmir’deki mahkeme za Hakimliği’ne başvurdu. Dilekçede, ma kararı, Gazete Duvar’ın salı gün den sordu. Hakim, “Erişimin engel “söz konusu yayınların onur ve say kü internet sitesinde haber olarak lenmesi talepli dilekçede çok sayıda gınlığını ve mesleki itibarını zedeleye yayımlanmasıyla öğrenildi. Yargıç internet linki yer alıyordu. AYM’nin cek şekilde” olduğu belirtilerek 17 lin Alev Özcan, aynı kararı 4. Sulh Ceza kararının linki gözümüzden kaçmış ke erişimin engellenmesini talep etti. Hâkimi olarak da verdi. ve böyle bir karar vermişiz. Şimdi 17 link arasında AYM’nin sitesinde Cumhuriyet’in aldığı bilgiye gö düzelttik” yanıtını verdi. yayımlanan Deniz Yazıcı’nın lehine re Anayasa Mahkemesi, söz konusu Türkiye’de ilk kez alt bir mahkeme, verdiği hak ihlali kararı da vardı. Yar karardan habersizdi. Olayın basında yüksek yargının bir kararını yasak gıç Alev Özcan da 29 Mart 2017 tari yer almasının üzerine durumu araş ladı. Anayasa Mahkemesi, İzmir’de hinde talebi kabul ederek, tüm içerik tıran Anayasa Mahkemesi yönetici polisler tarafından darp edilen dok lere erişimin engellenmesine hükmet leri, durumu İzmir’deki mahkeme tor Deniz Yazıcı’nın başvurusu üze ti. Erişim Sağlayıcıları Birliği de kara ye sordu. AYM’nin sitesindeki ka rine 2014’te “eziyet ve insan hayse rı uygulayarak AYM’nin sitesindeki rara erişimin engellenmesi kararı yitiyle bağdaşmayan muamele yasa karara da erişimi engelledi. AYM’nin nı salı günü kaldıran Hâkimlik, “Or ğının ihlal edildiğine” hükmetmiş ve sitesinde Deniz Yazıcı kararına gir tada bir yanlışlık oldu. Biz avuka 20 bin TL tazminat ödenmesine ka mek isteyenler, “Bu internet sitesi tın dilekçesindeki erişimin engellen rar vermişti. İzmir’de hayatına de aşağıdaki karara istinaden 5651 sayı mesi istenen içerikler arasında Ana vam eden Yazıcı, hakkında internet lı Kanun uyarınca Erişim Sağlayıcıla yasa Mahkemesi’nin kararını gözü sitelerinde çıkan haber ve yorumlar rı Birliği tarafından erişime engellen müzden kaçırmışız ve böyle bir ka dan rahatsız olarak İzmir 7. Sulh Ce miştir” uyarısıyla karşılaştı. Yasakla rar vermişiz” dedi. l ANKARA Darbeyi atlattık ama demokrasi kuramadık 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir yıl geçti. Zor bir yıl oldu. Darbe, Türkiye’ye, demokrasiye karşı korkunç bir girişimdi. Başarılı olsa bugün çok kan dökülmüş olacak, belki iç savaş yaşanacak, bambaşka dertlerimiz olacaktı. Ancak darbe sonrası süreç, demokrasimiz için beklenen ‘toparlanma’ ve ‘normalleşme’ etkisini yaratmadı. Büyük fırsatlar tepildi. 15 Temmuz’u el birliğiyle bertaraf eden bu halk, 16 Temmuz’dan itibaren tek yürek olmayı başaramadı. Halk başardıysa da siyasiler başaramadı. Kutuplaşma, sanki bu korkunç travmayı topluca yaşamamışız gibi devam etti. 15 Temmuz’un yıldönümü yaklaşırken, darbeyi bertaraf etmiş olsa da demokrasiyi kuramamış bir ülke olarak dünya sahnesindeyiz. İşin kötüsü, artık demokrasiye ‘inanmayan’ bir ülkeyiz. Buna kahroluyorum çünkü böyle olmak zorunda değildi. Adım adım çöktü karanlık. Darbenin hemen sonrasındaki günlerde olağanüstü hal ilan edilmesi, anlaşılabilirdi. Ancak zamanla OHAL’i sever olduk. Darbeye karşı savunduğumuz Meclis’i, önce OHAL, sonra anayasa değişikliğiyle etkisizleştirdik. İlk aşamada darbe soruşturmaları ve tutuklamalarda aşırıya kaçıldı. İlk günlerde yapılan hatalar, yaşadığımız travmanın boyutu göz önüne alınırsa, hoş görülebilirdi. Ama zaman içinde darbeyle hiç bağlantısı olmayan, ne FETÖ ne de terörle ilişkisi olan gazeteci, yazar, akademisyenlerin tutuklanması ‘norm’ haline geldi. (Bakınız Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Akın Atalay.) Demokrasimiz her gün baskıcı bir rejim görüntüsüne bürünürken, darbeyi bertaraf etmenin sevinci kursağımızda kaldı. Çok değil altı ay içinde, artık demokrasi değil fazla ses çıkaranın kafasının kopartıldığı bir rejimde yaşadığımız hissini kanıksadık. Sindik. İkinci hamlede Kürt siyaseti dışlandı, dokunulmazlıklar kaldırıldı, Kürt siyasetçiler bir bir evlerinden toplanarak cezaevine atıldı. Darbeyle ilgili dünya kamuoyundan gelen ‘kuşkucu’ ifadeler, büyük haksızlıktı. İsyan ettirecek yorumlar geldi dünya medyasından. Ama sakin sakin derdimizi anlatacakken, estik gürledik, yel değirmenlerine savaş açtık. İçeride yapılan saçmalıklarla birlikte Türkiye’yle ilgili bütün negatif algıları kendi elimizle besler hale geldik. Tabiri yerindeyse, haklıyken haksız olduk. Dış politikada sendeledik, bağırdık çağırdık; arada çıkan imkân ve fırsat pencerelerini teptik. Suriye’de büyük bir angajmana girdik; o da yetmedi, Rusya ve ABD arasında iğreti bir yere konumlandık. Yapmamız gereken, kendi halkımızla, Kürtlerle kol kola girip güney sınırımızda büyük bir istikrar duvarı inşa etmemizdi. Onun yerine Suriye politikamızı Kürt karşıtı ve irrasyonel bir noktaya soktuk. Kendi propagandamızın esiri olduk. ‘Yedi düvel birleşti bizi yakmaya, yıkmaya çalışıyor’ propagandası, milli marş gibi tekrarlandıkça, kafalar zamanla pert oldu. Savcısı da siyasetçisi de kafayı sıyırdı. Kendi yaptığımızı görmeden ha babam dünyayı suçlayan, gölgesiyle kavga eden bir ülke olduk. Darbe girişimi sonrası ‘devlet’ denilen aygıtı, çağdaş bir yere getirerek yepyeni ve güçlü Türkiye’nin harcına karmak yerine, akılsız bir parti aparatına dönüştürdük. 15 Temmuz sonrası “Artık devlette liyakat önemli” diye bir slogan vardı. Ancak olmadı. Akıllı, eğitimli insanların yanından bile geçmeyeceği bir insan öğütme makinesine dönüştü devlet. Gülencilerden boşalan yerlere zamanla eski derin devlet, aşırı milliyetçiler ya da ‘şucu, bucu’ diye referanslarla niteliksiz tipler geldi. Devleti ayakta tutan kurumlar, iyice zayıfladı. Kaşla göz arasında 90’lı yıllara geri döndük. Hoyrat, paranoyak ve kendi insanını sevmeyen bir ülke olduk. Kusura bakmayın ama 15 Temmuz senei devriyesinde bu hisleri haykırmak istiyorum. Dürüst olalım. 15 Temmuz’da kazandığımız demokrasiyi 16 Temmuz’da kaybettik. Şimdi yapmamız gereken, bu durumu fark edip bir an önce normalleşmek... Tanrıkulu’ndan Çalışkan için soru önergesi CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, aralarında yazar, sinema yönetmeni ve Koray Çalışkan’ın da bulunduğu 72 akademisyenin gözaltına alınmasının ardından ortaya atılan sahte gizli tanık iddialarına ilişkin olarak, Başbakan Binali Yıldırım’ın yazılı olarak yanıtlaması talebiyle, TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Gözaltına alınan Çalışkan’ın, FETÖ imamı Cemal Uşşak ile yoğun biçimde irtibatlı olduğunun öne sürüldüğünü, ancak Uşşak’ın 2016 yılında yurtdışında kanserden öldüğünün belirlendiğini kaydeden Tanrıkulu “Bu durumda Koray Çalışkan’a ‘ölü imamla konuştun’ suçlaması yapılmıştır” ifadesini kullandı. Tanrıkulu, gözaltına alınan akademisyenlerin bir kısmının FETÖ ile bir ilgisinin olmadığını aksine AKP hükümetine muhalefetiyle bilinen kişiler olduğunu anımsattı. l MAHMUT ORAL / DİYARBAKIR C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle