29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 9 Haziran 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK İşkenceciye koruma haber 11 Limterİs Sendikası eğitim uzmanı Süleyman Yeter’in işkenceyle ölümüne neden olmak suçundan hükümlü es HİLAL ki komiser yardımcısı KÖSE Ahmet Okuducu, sahte pasaport kullandığı gerekçesiyle 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına mahkum edildi. Yargılama sırasında 13 yıl boyunca kaçan ve yakalanamayan sanığın emniyet korumasında olduğu ortaya çıktı. Okuducu, sahte pasaportu, terör birimindeki amirlerin kendisine verdiğini söyledi. Okuducu hakkında, 29 Kasım 1999’da yakalama, 5 Aralık 2000’den beri kırmızı bültenle arama kararı verildi. Bu süreçte yakanalamayan firari sanık, evlendi, üç çocuk sahibi oldu. 19 Eylül 2007’de Londra Başkonsolosluğu’na gidip adres beyan ettiği saptandı. Mernis kayıtlarına göre, 18 Haziran 2009’de Zeytinburnu’ndaki ad Süleyman Yeter’in ölümüne neden olduğu için yargılanırken kaçan polise, emniyetteki amirleri sahte pasaport vermiş resini, Adana Seyhan’a nakil yaptırdı, oğlunu nüfusa yazdırdı. Eşi Hürü Okuducu’nun İstanbul Atatürk Havalimanı’nın 20032011 yılları arasında 13 kez giriş çıkış yaptığı, en son 3 Eylül 2011’de çıktığı belirlendi. Okuducu, 12 Haziran 2013 yılında yakalandı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı işkence davası 22 Ekim 2013’te bitti. 22.5 yıla kadar hapsi istenen tutuklu sanık Okuducu’ya, önce 15 yıl hapis cezası verildi. Denetimli sebrbest Ceza, failin birden fazla olması ve asli maddi failin tespit edilememesi gerekçesiyle 10 yıla indirildi. Mahkeme heyeti, Okuducu’nun, hakkındaki mahkumiyet kararı kesinleşen Mehmet Yutar ile birlikte, Süleyman Yeter’e işkence ederek yaraladığını ve bu fiil sonucunda Yeter’in öldüğünü belirtti. 3 yıl cezaevinde kalan Okuducu, denetimli serbestlik kararıyla serbest bırakıldı. İmha ettim Okuducu’nun sahte pasaport davası İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Okuducu, savunmasında, “İskender Arıcı ismine düzenlenmiş kimlik bana Terör şubesinde 1999 yılında o gün çalışan rütbeliler tarafından temin edilip verildi. Ben bu kimliği 13 yıl kullandım. Nedeni de terör örgütlerinin hâkimiyetinde bulunan cezaevine girmemektir. Bu kimlik ile 1999 yılında pasaport başvurusu yaptım. Ülkeden çıktım. 2010 yılında pasaportun değişmesi gerektiğinden yeni pa saport başvurusu yaptım. 2013 yılında yakalanmadan bir ay kadar önce Türkiye’ye geri döndüm. Bu kimliği daha sonra imha ettim” dedi. Amirleri de suçlu Okuducu, 6 Haziran günü görülen karar duruşmasında son sözü sorulunca da “Bir diyeceğim yoktur” dedi. Yeter ailesinin avukatları ise sanığa üst sınırdan ceza verilmesini talep ederek, “Suçun organize işlendiği açıktır. Sanığın amirleri hakkında da suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz” dediler. Mahkeme ise sanığı, resmi belgede sahtecilik suçundan 3 yıl 9 ay hapse mahkum etti. Ceza, ‘sanığın samimi ikrarı ve suç sonrası tutum ve davranışları’ lehine takdir indirimi nedeni sayılarak, 3 yıl 1 ay 15 güne indirildi. DERE’NİN ÖLÜMÜ ‘Yüzümüze gülüpİstanbul arkadan saldırdılar’Valiliği kimi ÖZMASKEEKMÇATİHU’DPAN koruyor? Tutuklanmadan önce ailelerinin bazı bakanlarla yaptığı görüşmeyi anımsatan Özakça, inançlarından milim kaybetmediklerini vurguladı Şule İdil Dere Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) hafriyat kamyonunun altında kalan üniversite öğrencisi Şule İdil Dere’nin ölümünden sorumlu İBB Daire Başkanı’nın da aralarında bulunduğu 8 üst düzey yönetici hakkında soruşturma izni verilmedi. İstanbul Valisi Vasip Şahin, yalnızca İBB çalışanı iki mühendis ve bir tekniker hakkında soruşturma izni verdi. Valiliğin kararında, savcılığın asli kusurlu bulduğu İBB Teftiş Kurulu Başkanı’nın atadığı müfettişin raporu esas alındı. Karara tepki gösteren aile, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etti. Dere’nin ölümünün aydınlatılması için aylardır beklenen Valilik kararı sonunda açıklandı. Vali Şahin’in imzasıyla 26 Nisan 2017 tarihinde alınan karar, Şule İdil Dere’nin birinci ölüm yıldönümünde 12 Mayıs 2017’de Vali Yardımcısı Aziz Mergen imzasıyla Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirildi. Vali Şahin, 8 İBB üst düzey yetkilisinin “sorumlu olmadıkları” gerekçesiyle yargılanmalarına izin vermedi. Karara gerekçe olan müfettiş raporunda, Kurbağalıdere çalışmasının İBB iştiraki tüzel kişilik olan İSTAÇ A.Ş’ye ihale edildiği belirtildi. Müfettiş amirini araştırdı Dere’nin ölümüne neden olan şüpheliler “sıralı amir” olarak İBB’de görev yapmaya devam ediyor. Valilik kararına dayanak olan rapor da kusurlu bulunan İBB Teftiş Kurulu Başkanı’nca görevlendirilen müfettiş tarafından hazırlandı. Amirini soruşturmuş olan müfettiş, diğer şüphelilerin tamamıyla da mesai arkadaşı. Savcılığın soruşturulmasını istediği Teftiş Kurulu Başkanı, Şule’nin ölümünden 11 gün sonra terfi ettirilerek, bu birimin başına getirilmişti. Dere ailesi ise hukuk mücadelesini sürdürmeye kararlı. “Valilik kararında adil yargılama esasının asgari kurallarına uymaya dahi cesaret edilememiş ve bilirkişilerin sorumlu bulduğu kişilerin yargı önüne çıkarılması engellenmiştir. Biz, suçlu bulunacakların yaptıklarının sonuçlarına katlanmalarının sağlanması için hukuki mücadelemize devam edeceğiz” diyor. l İSTANBUL / Cumhuriyet KHK ile ihraç edildiği işini geri almak için açlık grevi yaparken tutuklanan Semih Özakça, kaldığı cezaevinden mektup yazdı. Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut ise sağlık kontrolleri için Adalet Bakanlığı’na yazılan başvuruların reddedildiğini söyleyerek yetkililere çözüm için çağrıda bulundu. OHAL KHK’si ile işinden atıldıktan sonra “İşimi, öğrencilerimi geri istiyorum” talebiyle eyleme başlayan, yaptığı açlık greviyle de tutuklanan öğretmen Semih Özakça, cezaevinde mektup kaleme aldı. Özakça, “Bir iktidarın halkı yönetmek için ekmeğiyle tehdit ederek, açlıkla terbiye etmek istemesi, gelinen son noktadır. Ekmek kutsaldır, yaşamanın en asgari şartı çalışma hakkıdır. Çalışma hakkı ellerinden alınan ekmeğiyle oynanan emekçilerin ne yapması beklenir. Susup oturması mı? Yaşam ve iş hakkı için direnmesi mi” diye sordu. Süresiz açlık grevinin 60’lı günlerinde başbakan yardımcısıyla ailelerin görüşmeleri için Özakça, “Kendilerinden beklenecek yüze gülüp arkadan saldırı yapıp saldırmışlardır. Bizi ilk tutuklamaya çalıştıklarında açlık grevine devam edeceğimizin mesajını vermiştik. Yapılan saldırılara rağmen, işkenceye ve baskıya rağmen işimizi istemekten vazgeçmeyişimiz karşısında iktidar için denenmemiş tek seçenek bizleri tutuklamaktı. Ya da işimize geri döndürmekti” dedi. Umutlarından, inançlarından milim kaybetmediklerini belirten Özatça, “Tam tersine ekmeğimizi şimdi daha gür bir şekilde istiyoruz. Yaşayacağımız, ödeyeceğimiz bedellere gülerek kucak açıyoruz. Bu direnişin bedeli belki çok ağır ödenecek, belki birileri tarafından daha ağır bedellerin ödemesinin önüne geçilemeyecek. İktidar yaptığı adaletsizlik ve haksızlıkları ısrarla savunmakta ve pişman olacağı dayatmaları uygulamakta kararlıdır” dedi. İnsan Hakları Anıtı’nın günlerce abluka altında kalmasına ilişkin ise Öçakça, “Her yaptıkları uygulamada olduğu gibi bu durumun çelişkisini anlayamıyorlar. İnsan Hakları Anıtı bizim eylemimizle özdeşleştiğinden, bizi halkın gözünden uzak tutmak isterken, halka her gün burada ‘işini isteyenler var’ mesajını veriyorlar” ifadelerini kullandı. ‘Kandırılanlardan değiliz’ “Kandırıldım, bilmiyordum, göremedim” diyenlerden olmadıklarını belirten Özakça, “Biz devrimcidemokrat kamu emekçileriyiz. Bizi FETÖ dediklerinin arasına kaynatıp, işten atıp oldubittiye getirmeye çalışacaklardı, olmadı. Sesimiz Türkiye ve dünya halklarında karşılık bulduğunda, iktidara tepkiler yükseldi ve bu durumdan dolayı ne yapacaklarını şaşırdılar, telaşlandılar” dedi. Özakça, son olarak annesi ve eşinin de açlık grevine girdiğini hatırlatarak seslerini yükseltmek için aydın ve sanatçılara çağrı yaptı. l ANKARA / Cumhuriyet Yüksel Caddesi’Ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yapmak isteyen Nazife Onay ve Nazan Bozkurt polis ekipleri tarafından zorla uzaklaştırıldı. ATO: Takip edemiyoruz Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut, 93 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın sağlık durumları ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Tutuklanmalarının ardından direnişçilerin kontrollerini yapabilmek için Adalet Bakanlığı’na yaptıkları başvurunun reddedildiğini söyleyen Bulut, Gülmen ve Özakça’nın durumlarına ilişkin şu bilgileri verdi: “Tıbbi çalışmalar, açlık grevlerinin 90’ıncı gününden sonra; şiddetli karın ağrısı, yüksek riskli ve ilerleyici kilo kaybı, kas doku yıkımı, böbrek fonksiyonlarında belirgin bozulma ve buna bağlı kan elektrolit değerlerinde dengesizlik, kan elektrolit değerlerindeki bozulmaya bağlı kas kontrolünün ortadan kalkması, kalp ritminde düzensizlik, kalp kası yıkımı, kas ve kemik ağrıları, vücut ısı kontrolünün bozulmasına bağlı hipotermi, kan hücre sayısında belirgin düşme, bağışıklık sisteminde ciddi zayıflama ve ölümcül enfeksiyonlara karşı düşkün hale gelme, çoklu organ yetmezliği gibi durumların ortaya çıkabileceğini ortaya koymaktadır.” ÇYDD: İki insan ölüyor Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden (ÇYDD) yapılan açıklamada, KHK ile görevlerinden ihraç edilen ve 93 gündür açlık grevinde olan tutuklu akademisyen Nuriye Gülmen ve sınıf öğretmeni Semih Özakça’nın sağlık durumuna dikkat çekilerek “İki insan ölüyor. Duyuyor musunuz?” denildi. ÇYDD Genel Merkez ve tüm şubeler adına yapılan yazılı açıklamada, muhalif olan, hak arayan bin lerce insan değişik terör örgütü üyesi veya sempatizanı oldukları konusunda delillendirilmemiş suçlamalarla gözaltına alınırken, gerçek suçlular ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorken ya masumlar tutuklanıyorsa? Ya masumlar ölüyorsa? Vicdanlar nasıl dayanır? Gülmen ve Özakça’nın durumu, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu tarafından öncelikli olarak ele alınmalı, konu çok geç olmadan sonuçlandırılmalıdır.” Savaştıkça deliren ve delirdikçe savaşan Kendini, çağlardan çağlara marifeti artan silahlarla donatan; Savaşın da bir ahlakı olduğuna herkesi kolayca inandıran; Birbirine gözünü kırpmadan silah satan; Ve yine gözünü kırpmadan komşusuna bombalar atan; Mütemadiyen savaşan ve barışan ve savaşan ve barışan; Ve her barışın ardından yeniden savaşabilmek için mutlak bir sebep yaratan; İnsan... Geliştikçe vahşileşen bir hayvan. Yazdığın tarih baştan sona yalan dolan. Savaşlarda gerçekte neler yaşandığını hafızandan sil, kayda geçirme. Ki; Öldüğün yerde doğanlar, düştüğün yerden kalksınlar ve bayrağı bir silah gibi yeniden kuşansınlar. Soydan soya aktarılan soysuz onaylarla; Toprağı senin san. Ve dağları ve ağaçları ve akan suları ve durgun suları... Yeraltını ve gökyüzünü... Ovaları, dağları, başakları, köyleri, kasabaları, şehirleri, insanları, uçan kuşları, otlayan koyunları... Önce kadınlarla çocukları. Ne adına, ne uğruna, ne hakla olduğuna bakmadan; Ve insan ve savaş ve barış ve şiddet ve akıl ve nefret üzerine, kâğıda ve taşa ve tahtaya ve akla yazılmış onca destanı hiç umursamadan; Her çağda kendi nefretini ve kendi savaşını yarat sil baştan. Nesillerden nesillere hiç eksilmesin vahşetle ve acıyla alakan. Aktar. Soylardan soylara aynı savaşları ve aynı barışları, aynı karanlığı aktar. Halklar göçsün ve ölsün. Halklar göçsün ve ölsün. Halklar göçsün ve ölsün. Kirli bir ekonomi, leşe konan kuşlar gibi başının üzerinde dönsün de dönsün. Çocukların asker doğsun, asker ölsün. O toprak için doğurduğunu yine o toprağa göm. Derine en derine, ardından tuttuğun yas öce dönüşsün topraktan çıkarıp çıkarıp öptüğün ölülerinle. Ve silahlar ve paralar ve silahlar ve paralar ve topraklar ve çocuklar... Kan revan... kan revan... kan revan. Ataların ve ataların ve ataların senin gibi barış zamanında hırsla silahlanan bir klan. Hep bir ‘öteki’ olsun. Öteki hep ‘düşman’ olsun. Sen kimsin? Öteki kim? Bunun anlamını hiç düşünme. Varoluşun ezelden beri savaşın ve şiddetin gerçeğinde; Barış, diline doladığın en yalan kelime. Ataların gibi, torunların da ezeli ve ebedi savaşlara doğsun istiyorsun. Yalandan dostların ve yalandan düşmanlarınla sattığın ve aldığın ve sattığın ve aldığın silahların namlusunda kendine yine kirli bir gelecek biçiyorsun. Şu halinle sadece savaştıkça deliren ve delirdikçe savaşan bir soyun kötücül tohumusun. Gerçekten üstün bir aklın olsa, ahlakını yeniden tarif edersin. Kanunlarını baştan yazar silahlarına derin bir kuyu kazarsın. Kendini de hırslarınla ve yalanlarınla birlikte o kuyuya atarsın. Ama yapmayacaksın.. Kuzeyden güneye, doğudan batıya kirli bir tutkuyla yine savaşacaksın. Utanç dolu bir tarih için kendine yeni bir sayfa daha açacaksın. HHH Aklı, sağduyuyu ve temkini kendi eliyle şu rezil iktidara kaptıran Türkiye; Sana da geçmiş olsun. Her nerede ve ne uğruna savaşacaksan artık! Tutuklu mühendis açlık grevinde Silivri 6 No’lu L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi üyesi Olcay Abalay’ın, cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve kötü muamelenin sonlandırılması talebiyle süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladığı bildirildi. Açlık grevinde sekiz günü geride bırakan Abalay’ı önceki gün kardeşi ve avukatları ziyaret etti. Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının aktardığı bilgiye göre, Abalay OHAL uygulamalarını protesto ettiği için geçen hafta ters kelepçeli ve ayakları bağlı olarak süngerli odaya atıldı. Ardından tek kişilik hücrelere konulan Abalay’ın, mektup ve faks iletişimi kesildi. Abalay’ın kardeşinin anlatımlarına göre ise Abalay’ın bileklerinde morluklar ve yaralar bulunuyor. Abalay’ın kardeşi ayrıca yaklaşık bir ay önce hapishane kasasına yatırdığı paranın Abalay’a verilmediğini açıkladı. Abalay, 12 Mart’ta Pertek ilçesinde, ‘İfade eksiğin var’ denilerek gözaltına alındı. 17 Mart’ta tutuklandı. Abalay’a savcılık ve mahkeme sorgusunda, Küçük Armutlu ve Tunceli’de boşaltılan bir köyde yaptığı, elektrik üretmek için kullanılan rüzgâr türbinleri soruldu. Abalay hakkındaki iddianame henüz hazırlanmadı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle