28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 8 Haziran 2017 10 EDİTÖR: SERKAN OZAN haber Almanya’da ‘çok Deniz’ yoktur Yazı, konu, zaman sıkıntısı yaşandığında “bir okur mektubu”nu köşeye koyup günü kurtarmak gazete yazıcılığı mesleğinde sık değilse bile kullanılan bir yöntemdir. Siz siz olun, bugünkü Tırmık’ı da aynı sepete koymayın. OHAL bahanesi ile tutuklulukları mutlak ve insafsız bir yalıtılmışlıkla taçlandırılıp sesini duyurma olanağından kesinlikle yoksun bırakılan meslektaşlarımız var. Bizim Cumhuriyet tayfasının elle yazıp, avukat görüşlerinde yazdıklarını sesli okuyup avukatlarına yazdırdıkları bazı notları, paragrafları sizlere aktarıyoruz. Bir de bu olanaktan da yoksun olan meslektaşlar var. Biri Deniz Yücel. Hani “die Welt” gazetesinin Türkiye temsilcisi. Tutukluluğu 100 günü çoktan aştı. Bugünkü Tırmık’ı o yazdı. Buyrun. HHH Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Brüksel’deki NATO zirvesi dönüşünde uçağında bulunan gazetecilere Şansölye Angela Merkel ile gerçekleştirdiği görüşmeden söz etmiş. Merkel’in benim serbest bırakılmamı talep etmesi üzerine Erdoğan, Hürriyet’teki habere göre şöyle demiş: “Kendilerine ‘Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını da verdim’ diye hatırlattım.” Çok ilginç bir yanıt. Acaba Almanya’da her iki ülkenin vatandaşı olup Türkiye medyasında çalışan ve hapsedilen kaç tane gazeteci var? Üstelik sadece haberleri ve köşe yazıları yüzünden tutuklanan? Zamanaşımına uğramış yazılar “suç” sayılarak, yanlış çeviriler esas alınarak cezaevine gönderilen, orada tecrit altında tutulan? Ortada bir iddianame bile yokken Alman Devleti’nin en tepesindeki kişi tarafından “ajan” ve “terörist” ilan edilen kaç Türk gazeteci var? Yok tabii ki. Bu açıklama ancak şöyle bir mantığa dayanabilir: “Karşı taraf, benim salıverilmemi istiyor. Bu taraf ise, Türkiye’de aranıp Almanya’ya sığınan bazı kişilerin iadelerini istiyor. Bu iş ancak takasla olur.” Böylesi bir hesap, benim 100 günü aşkın bir süredir rehin tutulduğumu gösterir. Fakat bu hesap tutmaz. Darbecileri, görevlerini kötüye kullanan savcı ve hâkimleri savunacak değilim. Ama benim o kişilerle hiçbir benzerliğim yok. Ben, die Welt gazetesinin Türkiye temsilciliğini sürdürdüğüm bu iki sene boyunca sadece ve sadece gazetecilik yaptım. Mesela 15 Temmuz gecesi dışarıya çıkan çok az sayıda yabancı basın mensuplarından biriydim. Cumhurbaşkanı sabaha karşı Atatürk Havalimanı’nda halka seslendiğinde aramızda iki, üç metre mesafe vardı. Hakkımda yakalama kararı çıktığını teyit ettikten sonra kaçmadım; aksine kendi irademle ifade vermeye gittim ve tutuklandım. Ondan sonra ne kendim “iade” talebinde bulundum ne de benim adıma bir başkası... Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak başka bir ülkeye “iade” edilmem ne hukuken mümkündür ne de ben bunu isterim.  Talep ettiğim yegâne şey, adil bir şekilde yargılanmaktır. Yani başta Basın Kanunu olmak üzere mevcut kanunlara ve anayasaya uygun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve evrensel hukuk ilkelerinin dikkate alındığı bir yargılanma. Ve bu talebin bir parçası olarak ve yine Türk hukuk mevzuatına uygun şekilde tutuksuz yargılanmaktır. Bu koşullarda gerçekleşecek bir yargılanmada beraat edeceğimden adım gibi eminim. Kısacası: Cumhurbaşkanı, daha önceki bir açıklamasında “iade edilmeyeceğimi” söylerken haklıydı, ama bu sefer yanılmaktadır. Almanya’da bu anlamda “çok Deniz” yoktur; uzaktan yakından benzer konumda olan kimsecik yoktur. Ama Türkiye’de Ahmet Şık’tan Tunca Öğreten’e, Kadri Gürsel’den Mahir Kanaat’a, Şahin Alpay’dan İnan Kızılkaya’ya, Barbaros Muratoğlu’ndan Bünyamin Köseli’ye, Meşale Tolu’dan son olarak aramıza katılan Mediha Olgun’a kadar hepsinin ismini sayamayacağım kadar çoktur. Depardon 28 gündür geri gönderme merkezinde Fransız gazeteci ve belgesel fotoğrafçısı Mathias Depardon, 8 Mayıs’ta Batman’ın Hasankeyf ilçesinde fotoğraf çekerken gözaltına alındı. Sosyal medya hesabındaki paylaşımlar nedeniyle “örgüt propagandası” suçundan hakkında işlem yapılan Depardon, çıkarıldığı mahkemece serbest bırakılırken, 11 Mayıs’ta sınır dışı edilmek üzere Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde geri gönderme merkezine sevk edildi. Depardon, 28 gündür burada tutulurken yetklililer bir açıklama yapmıyor. Depardon’un durumu Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 25 Mayıs’ta NATO zirvesinde yaptığı görüşmede de gündeme gelmişti. 21 Mayıs’ta açlık grevine başlayan Depardon, Erdoğan Macron görüşmesinin ardından 27 Mayıs’ta açlık grevine son vermişti. l HATAY /Cumhuriyet Oğuz Güven’e doğum günü sürprizi Cumhuriyet.com.tr’nin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’in 59. yaş günü ailesi ve arkadaşları tarafından kutlandı. Güven’in doğum gününü kutlamak için Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda toplanan yakınları ve arkadaşları, Güven’e yeni yaşında özgürlük dileği gönderdi. Etkinliğe Oğuz Güven’in meslektaşlarının ya nı sıra kızı Demet Güven Akyıldız, damadı Yavuz Akyıldız ve 2,5 yaşındaki torunu Aren Akyıldız da katıldı. Cezaevinde görüşme yasağı olduğu için bir fotoğraf çektirerek gazeteler aracılığıyla doğum günü mesajı veren Güven’in arkadaşları, Oğuz Güven’in ve diğer tutuklu gazetecilerin bir an önce serbest bırakılmasını istediler. Güven, Başsavcı Mustafa Alper’in 10 Mayıs’taki trafik kazasında yaşamını yitirmesinin ardından kısa sürede silinen “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti” tweet’i nedeniyle ‘örgüt propagandası’ iddiasıyla tutuklanmıştı. Güven 15 Mayıs’tan bu yana Silivri Cezaevi’nde. GAZETECİ YAZAR BARIŞ İNCE YENİ KİTABI ‘ÇELİŞKİ’Yİ ANLATTI Teoriyle sokak arasında bağ kurmaya çalışıyorum n Sizi tanıyabilir miyiz? Kimdir yazar Barış İnce? ‘Bazen sürmanşette bazen manşette kendi haberlerimizi yapıyoruz. Kendimiz haber olmak istemiyoruz. Toplumsal muhalefetin sesi olmak istiyoruz’ 12 yıldır yazının içindeyim. Haber de yaptım. Haberleri sunarken de yazarken de içine edebiyat katmayı severim. Yazıyı edebiyattan çok ayırmamaya çalıştım. Yapmaya çalıştığım şey, toplumsal muhalefetin ortak fikirlerini biraz bugüne uyarlamak. Bugünün gençlerinin anlayacağı şekilde sunmak. Teoriyle sokak arasında bağ kurmaya çalışıyorum. Bunu da bize öğreten Gezi oldu. Bugüne kadar bildiğimiz bir şeyi, ‘Kurukahveci Mehmet Efendinin Askerleriyiz’ ya da ‘Bu gaz bir harika dostum’ gibi sloganlarla bir anda tercüme ediverdiler. Gezi mizahı şiddetle alay ediyordu. Baskı ister istemez yaratıcılığı körüklüyor. Ben de faydalandım. Şimdi o tercümeyi yapmaya çalışıyorum. Göz önündekileri Vedat ARIK susturmak istiyorlar Birgün Gazetesi Yayın Kurulu üyesi gazeteci Barış İnce, “Çeliş bildik. Orda duyduğumuz fikirleri hem gazeteciliğe hem de manşetlere taşımaya ça ki” adlı ilk kitabıyla okurla lıştık. rının karşısında. İnce, Can n En çok akılda kalan Yayınları’ndan önceki gün çıkan kitapta, sol muhalefetin içine düştüğü çelişkileri, mi HİLAL KÖSE hangi manşetti? Mesela, ‘Biz de babaanne mizi zor tutuyoruz’ diye bir zahi bir dille anlatıyor. Kitap manşet vardı. Erdoğan, sa baştan sonra ‘Gezi Direnişi’ koku at 14.00 gibi ‘Yüzde 50’yi zor tutu yor. Kitabını eline almadan iki hafta yorum’ diye bir açıklama yapmıştı. önce baba oldu. Şimdi çifte mutlu Biz de 16.00 gibi gazeteyi basıyor luk yaşıyor. İnce ile kitabını, gazete duk. Elimizdeki fotoğrafta, yaşlı tey ciliğini ve çelişkileri konuştuk. zeler genç direnişçilere dolma da n Kitap fikri nasıl çıktı? ğıtıyordu. O fotoğrafı görünce çıktı. Bavul dergideki yazılarımdan yo Çok eleştirildim. Gazetecilik kalıpla la çıktık. Oradaki tartışmaları da rına uymadığı söylendi. 4 yıl sonra ha çok kişiye, özellikle de gençle baktığımda ben doğru yaptığımı dü re ulaştırmak için bir romana dö şünüyorum. O günlerde insanlar fa keyim istedim. Okullar kapanma şizme, İslamcı baskılara karşı soka dan çıkması anlamlı oluyor çünkü ğa çıktığında biz de bu baskılardan insanlar kitabı alıp tatil yerlerine mustarip olarak çok da soğuk baka ya da memleketlerine dönüyorlar. mıyorduk hayata. Bir anda isyanın Gezi’nin yıldönümüne de denk gel içine giriyorsunuz. mesi anlamlı oldu. Çünkü birçok insan beni Gezi ile tanıdı. İktidarın büyük derdi n Nasıl tanınmıştınız? n Bu şartlarda gazetecilik yap Gezi Direnişi sırasında biliyorsu mak nasıl bir duygu? nuz Birgün’ün manşetleriyle öne Bazen sürmanşette bazen man çıkması söz konusu oldu. Ben de şette kendi haberlerimizi yapıyo benzer uslüpla yazılar yazmaya baş ruz. Biz kendimiz haber olmak is ladım gazeteye. Ondan önce daha temiyoruz. Toplumsal muhalefe teorik yazılar yazıyordum. Gezi ile tin sesi olmak istiyoruz. Ama ken insanlara bunları tercüme etmenin di sesimizi duyurmak zorunda ka de gerekli olduğunu düşündüm. İn lıyoruz. Gazeteciler toplumda göz sanlar sevdiler. Duvar yazılarını gö önünde ve iktidar açısından bütün rüyorduk. İnsanların psikolojisini, dert, göz önündeki insanlar kendi gençlerin nasıl şarkılar söylediğini, lerine karşı olmasın. Göz önündeki neler konuştuğunu az çok dinleye insanlar susarsa rahat edecekleri ni düşünüyorlar. Birgün’den Mahir arkadaşımız 164 gündür özgürlüğünden yoksun. İddianamesi henüz açıklanmadı. Mahir’in yaptığı tek şey Red Hack’in yayımladığı belgelerle ilgili tweet atmak. Dalga geçmiş Bakan damat beyle. ‘FETÖ’nün açıkladığı belgeler üzerinden tweet attın’ gibi saçma bir yorumla içeriye atıldı. Benim dosyalarım şu an Yargıtay’da. ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlaması var. Yazılardan, manşetlerden yargılandım. Bir de savunma sırasında akrostiş yapmıştım, hırsızlığa dair, ona da dava açıldı. Bir kısmı erteleniyor bir kısmı ertelenmeyecek. Gazeteye açılmış 120 dava var. nGazeteciliği bırakmayı düşündünüz mü? Ben baskılardan dolayı değil de 10 yıldır aynı işi yapmanın verdiği sıkıntıyla bırakmak istedim. Toplumsal muhalefetin içine daha fazla girmek isterim. Ama şu an Birgün’ün ihtiyacı neyse ona bakıyorum. Gezi’nin ülkesini yaratmak zorundayız n Kitap ne anlatıyor? İzmir’de 90’lı yılların sonunda bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Neoliberalizmin tahribatının henüz yaşanmadığı bir dönemi anlatıyor. Hayatı sorgularken kendine yön ve ideal arayan bir çocuk. Topluma bir şeyler vermek istiyor, ama bazı şeyler zor geliyor. Gel gitli, okunması kolay içinde mizah barındıran bir kitap. Çocuk saçmalarken güldürüyor. Yazlıkta İzmir’in kıyılarında geçen bir roman. n İzmir’e göç etme hayali hakkında ne düşünüyorsunuz? İzmirliyim. 15 yıldır burdayım. İzmir’i özlüyorum. Her beş yılda bir ‘nasıl döneriz tartışması’ yaşıyoruz. Şu an İzmir’i İstanbul’a çevirmek istiyorlar. ‘İzmir gelişmiyor’ diye bir laf var ki çok tehlikeli. Gelişmek ama neye göre gelişmek? Daha fazla AVM mi? İzmir’e göçmeyelim, her yer İzmir olsun. n Taze baba olarak geleceğe dair kaygılarınız arttı mı? Ülkeme dair kaygılarım her zaman var. Nasıl bir ortamda yetişecek çocuğumuz? En azından vicdanım rahat. Elimizden geleni yapıyoruz. Ülkede böyle şeyler olurken ‘Babamız annemiz susmuş, haksızlığa boyun eğmiş’ demeyecekler. Umarım çocuklarımız eşitlikçi, özgürlükçü bir dünyayı yaratır. Ama şu bir gerçek ki bu ülkeyi değiştirmek zorundayız. Gezi’nin ülkesini yaratmak lazım. Gezi neydi? Laiklikti, inançlara saygıydı, kamuculuktu, ranta karşı olmaktı, doğayı korumaktı. Referandum sonuçları nedeniyle şimdi daha da umutluyum. Düşünsenize milyarlarca dolar harcayan, topuyla tüfeğiyle yalan söyleyen bir iktidar yüzde 50’yi zor alıyor. Üstelik sonuç tartışmalı. Her anlamda ‘Hayır’ın kazandığını düşünüyorum. n Sizin en büyük çelişkiniz ne? Toplumsal muhalefetle, solla ilgili çelişkilerim var. Toplumsal muhalefete katılmak, solcu devrimci olmak neden zorlaştırılıyor? Dünyayı sıradan insanlar değiştirecek. Neden dilimizi çok zorlaştırıyoruz? Romandaki çocuğun kafasında da bu soru var. Ama çelişkiler iyidir, umut verir, olmalı. Tartışmalıyız, geçmişi küçümseyerek, reddederek değil nasıl daha iyi oluruz diyerek. Eleştiri, devrimci eleştiri olduğunda anlamlı. Oğuz Güven, haftalardır göremediği torunu Aren’e şiir yazdı TORUNA ŞİİR Uçaklar geçiyor üzerimden. Seslerini duyuyorum. Dar ettiklerinden gökyüzünü, göremiyorum çoğunu. Gördüklerim de oluyor ara sıra, mavi göğü kaplayan tellerin arasından. Gözümü kırpmadan bakıyor, el sallıyorum. Kırparsam gözümü, geçip gidecek kapsama alanımdan. Beni her görüşünde “dede uçak” diye kucağıma atlayan torunum geliyor aklıma. Bir hasret hançeri saplanıyor yüreğime, acıtıyor. Daha iki buçuk yaşında Aren. Uçaklara tutkun. Otomobilde, parkta, sokakta, gecenin bir karanlığında, en ücradaki uçağı ilk o görür. “Anne uçak, baba uçak, dede uçak” diye sevinç ve heyecanla zıplar yerinde, yeri göğü inletip hiç susmaksızın. “Uçak gidiyor” diye diye, bulutların arasında kaybolana kadar bakar ardından. Aren’imin uçak geçerken duyduğu heyecanı, sevinçle sıçramasını, o masum gülüşünde, berrak mutluluğunda neler hissettiğini, 36 metrekarelik gökyüzü mahkumiyetinde anladım. Özgürlüktü uçmak. Esarete meydan okumaydı. Denizin çocuğu... Oğuz Güven’in kızı Demet Güven Akyıldız, yeni yaşına cezaevinde giren babasına mek S tup yazdı ıcaklar bastırmaya başladı. Her sene içimi kıpır kıpır yapan güneş, bu kez canımı yakıyor. Dün yürüyüş yaparken “Yaz geldi... Babam mavilikleri özler, kayığını özler. Bütün kış hayalini kurmuştu oysa ki, ilk kez torunuyla balık tutacaktı. Yazı kaçırıyor, aklı torunu ile tutacağı balıklardadır şimdi” diye düşündüm... Hayal kur babam, elbet gerçek olacak. Hayallerine de kilit vuramazlar ya… Biliyor musun babam, Aren artık sudan korkmuyor. Aren’e Fenerbahçe demeyi öğrettin, şimdi nerede logoyu görse “Fenerbahçeee” diye bağırıyor. Benim tüm itirazlarıma rağmen torununu maça götürecektin. Götüreceksin babam, daha çok maçlar var izleyeceğimiz. Hiçbirimiz Aren’i senin kadar güldürüp onunla senin gibi oynayamıyoruz... Kapı çalıyor, koşa koşa bağırarak kapıya gidiyor oğlum “Yaşasın dedemmm geldii” diye... Seni çok özlüyor. Dili döndüğünce ifade etmeye çalışıyor. Bugün oyuncak telefonuyla seninle konuşurken buldum onu. “Dede hadi gel parka gidelim” diyordu. Ben nasıl anlatacağım ona bu durumu, kendi mantığım bile almıyorken. Mesleğine âşık, doğruluktan, dürüstlükten bir an olsun şaşmamış, örnek bir gazetecinin uğradığı bu trajik haksızlığı... İleride Aren’e gururla anlatacağımız bir anı olarak kalacak yaşadıklarımız. O da arkadaşlarına anlatacak dedesinin yaşadıklarını. İnsan babası cezaevinde diye gurur duyar mı? Ne garip bir çelişki, herkes bilsin istiyorum senin Silivri’de olduğunu. Ben seninle hep gurur duydum, ama bugün daha çok gurur duyuyorum. Bu kadar iyi bir baba, dede ve mesleğini en etik değerlerle yapan dürüst bir gazeteci olduğun için babacığım. Hayatına dokunduğun kim varsa, onların yaşamına ışıltılar katmışsın... Bana destek olan, yaşadığımız bu haksızlığa karşı yanımızda olan o kadar çok dost biriktirmişsin ki inanamazsın. Kendine orada çok iyi bak, sen bize lazımsın... Biz dimdik ayaktayız babam, sen benim kahramanımdın, şimdi inan sana inanan herkesin kahramanısın. Sen çok kıymetlisin. İyi ki doğmuşsun babam, iyi ki senin kızın olmuşum. Dünyanın senin gibi güzel, koca yürekli insanlara ihtiyacı var. Elbet güzel günler gelecek, elbet umutla beklediğimiz adalet yerini bulacak. Yine tutacaksın balıkları torununla, Fenerbahçe maçına götüreceksin onu omuzunda... Yine açılacağız maviliklere... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle