26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 28 Haziran 2017 6 ‘Damat’a var Poyraz haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ZARİFE SELÇUK Ali’nin annesine yok Atipik otizmli Poyraz Ali’nin annesi Zeynep Bakır’ın şartlı tahliyesine 7 ay kala cezaevi yönetiminin olumlu rapor vermesine rağmen denetimli serbestlik başvurusu reddedildi Cezaevinde büyüyen atipik otizimli Poyraz Ali’nin annesi Zeynep Bakır’ın şartlı tahliyesine 7 ay kaldı. Ancak, denetimli serbestlik başvurusu yine redde HİLAL dildi. Üstelik, cezaevi yöneti KÖSE mi bu kez hakkında ‘olumlu’ bir rapor hazırlamıştı. Ret kararı verilirken, cezaevinden rapor istenmediği anlaşıldı. Bakır’ın avukatları karara itiraz etti. Bakır, erken tahliyeyi oğlunun zamanında ilkokula başlayabilmesi için istiyor. Cezaevinden gönderdiği mektubunda, ‘damat tahliyelerine’ isyan ediyor: “Her sabah 06.30 civarında hücremizin kapısı gardiyanlar tarafından büyük bir gürültüyle açılır. Kapı kolu çevrilirken ‘çaaat’ diye bir ses çıkarır. Poyraz Ali hemen her sabah uykusunda irkilir. O her irkildiğinde kamu spotundan, damatlara her şey aklımdan geçiverir...” Acil yardım istiyor Bakır, Gebze Kadın Cezaevi’nden gönderdiği son mektubunda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın ‘Otizmlilerin ve ailelerinin yanındayız’ mesajı verdiği kamu spotuna dikkat çekiyor. “Sizce yanımda otizmli oğlumla, karanlık, izbe bir hapishane hücresinde, hapishanedeki 4. yılımızda bu spotu izlerken neler hissettim” diye soruyor. Bugüne dek denetimli serbestlik başvurularının hepsi, idarenin hakkında verdiği raporlar bahane edilerek reddedilmişti. Sonunda idare ‘olumlu’ bir rapor yazmayı kabul etti. Ancak, son başvurusu da idareden rapor istenme den reddedildi. Bakır, kendisiyle aynı durumda olan kimi erkek siyasi mahpusların denetimli serbestlikten yararlandığını dile getirerek şöyle diyor: “ Hapishane müdürüne mevcut kamu spotunu hatırlatınca ‘Ama sen hükümlüsün’ dedi... İktidarın gözü benim muhalif kimliğimle kararmış durumda. Kendime, düşüncelerime sövmediğim, aynı düşünceleri taşıyan insanları karalamadığım, yalvar yakar olmadığım sürece beni bırakacak gibi durmuyor. Poyraz Ali’ymiş, otizmmiş iktidarın umurunda bile değil... Her nedense (!) çocukları değilse de, iktidar damatları önemsiyor. Otizmli Poyraz Ali hapishanede kalabiliyor, uyku bozukluğundan sebep Kavurmacı hapishanede kalamıyor! Poyraz Ali’nin de ailesi, bir evi, kurulu düzeni var dışarıda ama çıkmasına birkaç ay kala bile denetimli serbestlik alamıyor ama Damat Yeter ‘adresi sabit’ diye çıkıveriyor.” Acil olarak Poyraz Ali’nin dışarıda eğitime devam etmesini sağlayacak bir şeyler yapılmasını isteyen Bakır, “Bunun için Adalet Bakanlığı’na bir dilekçe daha yazdım. Bunun sağlanabileceği pek çok açık kapı var ki kapı mı gerek bakanlığa, her şey birilerinin iki dudağının arasında... Oğlum, çıkarsak bu eylül ilkokula, değilse anaokuluna başlayacak. Yoksa ömründen, çocukluğundan, 1 yıl daha çalınmış olacak. Koca bir 4 yılı içerde geçirdi bu otizmli çocuk. Bunu kimse unutmasın” diyor. l İSTANBUL Adaletten söz edeceksek... Otizim aktivisti İrem Afşin, Poyraz Ali’nin eğitimi ve özgürlüğü için 3 yıldır kampanya yürüten ‘Payraz Ali’ye Adalet Grubu’nu oluşturan isim. Yetkililere bir kez daha çağrı yapıyor: “Bütün çabalarımıza rağmen, Poyraz Ali’nin 4 yılı cezaevinde geçti. Cezaevine rağmen tedavisinde büyük ilerleme kaydetti. Konuşup iletişim kurabilen atipik otizmli Poyraz Ali, bu yıl yaşıtları ile ilkokula başlamalı.” Son üç yılda, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile görüşmeler yaptıklarını ve sözler aldıklarını anımsatarak, “Verilen tüm sözlere rağmen 06 yaş arası çocuğu olan hü kümlü annelerin, infazlarının bitimine 23 yıl kala faydalanabildikleri denetimli serbestlik yasasından yararlanma zamanı Ocak 2016’da geldiği halde, “siyasi hükümlü” olması gerekçesi ile Zeynep Bakır bu haktan yararlanamadı. Zeynep Bakır’ın hükmüne karar veren özel yetkili mahkeme daha önce AKP iktidarı tarafından kapatılmıştı, öte yandan mahkeme savcısı, hâkimi ve hatta kararı onayan Yargıtay üyeleri halen FETÖ soruşturmasından tutuklu olarak cezaevinde bulunuyor. Çocuklara ayrım, haksızlık yapılan bir ülkede kimse adaletten bahsedemez. Poyraz Ali’nin de diğer tüm çocuklar gibi vaktinde okula başlama hakkı var. Okul öncesi dönemde gerçek bir evde, anne ve babasıyla birlikte, sakince vakit geçirmeye ihtiyacı var” diyor. “On ulu ibkiri foidramnadnaan” Hacıbektaş’a 10 bin 80 fidan MEHMET MENEKŞE Hacı Bektaş Veli Vakfı’nın geçen yıl başlattığı “On iki fidandan ulu bir ormana” adlı proje kapsamında ekim ve kasım aylarında Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde Bakıbağı Otman Baba mevkiinde 120 dönümlük araziye 10 bin 80 fidan dikilecek. Hacıbektaş Belediyesi de “Yeşil Kolye” adlı proje ile fidan dikimine destek verecek. Proje için vatandaşların desteğini isteyen Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy, “Biz istiyoruz ki yeni doğan çocukların beşiği yeşil dallardan ve yapraklardan yapılsın; geleceği ve hayatı temiz bir doğa ve çevrede, ağaç ve fidanların içinde, tahrip ve talan edilmemiş bir coğrafyanın mekânında geçsin. Yaşanılabilir bir dünyayı çocuklarımıza vaat etmezsek yarın başta çocuklarımız ve yol olmak üzere üzerinde yaşamış olduğumuz gezegen bizden davacı olur. Bu davadan kendi yakamızı kurtarma adına değil de geleceğimiz ve doğadan ödünç aldıklarımıza karşın bir borç ve ödev olarak bundan böyle gözlerini dünyaya açan her çocuk için en az 12 fidan dikilmeli” dedi. “On iki fidandan ulu bir ormana” projesi kapsamında geçen yıl mart ayında Eskişehir’in Muhmudiye ilçesi Kaymazyayla köyüne ve Ergenekon mağdurlarından Yarbay Ali Tatar anısına Sivas’ın Gürün ilçesi Yuva ve Külahlı köylerine fidan dikilmişti. Taşeron olmak gurur kırıyor Uluslararası Af Örgütü’nün ‘Yüzyüze’ ekibi başka şirkette ‘anketör’ kadrosunda olduklarını öğrenince iş bıraktı ve eyleme başladı Uluslarası Af Örgütü’nün çalışmalarını sokaktaki insanlara anlatan ve kampanyalar için destek toplayan ‘Yüzyüze’ ekibi, taşeron uygulaması nede niyle grevde. Karaköy’deki ofisin önün de 19 gün eylem ya pan 13 ‘yüz yüzeci’, baş ZEHRA ÖZDİLEK ka bir şirkette ‘anketör’ kadrosun da olduklarını öğrenin ce, 1 Haziran’da iş bıraktı. Tek istekleri, kadrolu, güvenceli çalışma koşulları 13 ‘Yüzyüzeci’ Karaköy’deki ofisin önünde 19 gün eylem yaptı. nın sağlanması. Yönetim, 19 için bugün buradayız ve taleplerimiz çok basit. Haziran’da görüşme talep edince eylemlerine Taşeron şirketlerle yapılan anlaşmayı Af Örgü ara verdiler. Sosyalİş Sendikası temsilcisi ve tü sonlandırmalıdır.” arabuluculuk yapan örgütün İş Kurulu Başkanı Recep Kavuş ve yönetim kurulu üyeleriyle 1 ‘Sonradan öğrendik’ Temmuz’da bir görüşme yapacaklar. Talepleri Sena Sungur, işe başlamasının üzerinden kabul edilene dek grevde olacaklarını söyleyen beş gün geçtikten sonra taşeronda çalıştırıldığı eylemcilerden, Sena Sungur (20), Felat Erkozan nın farkına varmış. Örgüte, iş ilanını internet (24) ve Bahan Gönce (30) ile bir araya geldik. ten görüp başvurmuş. İşe kabul edildikten son “Taşeron olmak gurur kıran bir şey” diyorlar. ra sözleşmenin bir kopyasını almak istediğin ‘İnsan hakkı ihlali’ de, karşı tarafın tedirgin olması dikkatini çekmiş: “İmzalamadan önce, sözleşmeyi okuma Bahan Gönce, 2011 yılından beri Af ya başladığımda ‘sizin haklarınızı savunan, Örgütü’ne bağlı çalıştığını, kadrosunun sonra güvencenizi koruyan bir belge kolaylıkla im dan taşerona devredildiğini belirterek, “O gün, za atabilirsiniz, sonrasında da isterseniz size yönetime ve yetkililere bu durumla ilgili rahat veririz’ dediler. Sonra belgeyi aldım. Ben hep sızlıklarımızı dile getirdik. Örgüte böyle bir şe Uluslararası Af Örgütü’nün çalışanı olduğumu yin yakışmadığını, kendi çalışmalarımıza zarar düşünüyordum ancak başka insan kaynakla verdiğini anlattık. Uygulamadan vazgeçilme rı şirketinde anketör olarak çalıştığımı öğren si gerektiğini söyledik. Ancak sorun çözülme dim. 13 yüzyüzeci de taşeron olarak çalıştığı di” dedi. Taşeronun insan hakları ihlali olduğu nın farkında değildi. Sonra, yöneticilerle ve ko nu vurgulayarak, şöyle devam etti: “Biz diğer ordinatörlerle konuştuk. Bizi pek ciddiye alma insanların haklarını gönülden savunuyoruz. Ali dılar. ‘Taşeron demeyelim de bordrolama siste İsmail Korkmaz’dan mültecilere, KHK ile işten mi’ diyelim dediler” diye konuştu. atılanlardan şiddet gören LGBTİ’lere kadar pek Felat Erkozan da geçen yıldan beri Yüzyüze çok kesimden insanın hakkını savunan insan ekibinde. Başka bir insan kaynakları şirketinde larız. Bunu yaparken kendi hakkımızın gasp çalışıyor gibi gösterildiklerini belirterek, “Ulus edilmesi sadece maddi kayıp değil, gurur kıran lararası Af Örgütü’nde taşeron olarak çalışmak bir şey. Tam da bu yanlışı ortadan kaldırmak istemiyoruz” dedi. l İSTANBUL Örgüt ne diyor? Uluslararası Af Örgütü ise 2 Haziran’da yaptığı yazılı açıklamada, “Yüzyüze projesi 2011 yılında, bültenimize abonelikler gerçekleştirerek tanıtım yapmak ve destekçi sayısını artırmak amacıyla başlatıldı. Kamuya açık alanlarda, hafta sonları gibi esnek saatler ile yürütülen bir proje olduğundan, Yüzyüze ekipleri yarı zamanlı çalışanlardan oluşuyor. Proje, başlangıcından itibaren bir insan kaynakları şirketinden hizmet alarak yürütülecek şekilde kurgulandı ve bu şekilde sürdürüldü” demişti. Bir ‘ritüel süreç’ olarak Survivor A ntropolog Victor Turner “Ritüel Süreç” (1969) adlı önemli kitabında en basitinden en büyük ölçekli olanına kadar hemen her toplumda görülen ayin, tören, karnaval, festival gibi etkinliklerin çoğu sosyal bilimcinin vurguladığı şekilde sadece toplumsal uyumu desteklemekle sınırlı bir işleve sahip olmadıklarını kaydeder. Turner, “ritüel” kavramı altında topladığı bu pratiklerin kimi zaman da toplumsal yapı veya “düzen”i tersine çevirme, altüst etme yönünde bir “kurgu” ile varlık ve anlam kazandıklarını ileri sürer. Eşitsiz, hiyerarşik ve ayrıcalıklı ilişkiler temelinde düzen bulan toplumsal “yapı” karşısında bazı ritüellerde karşımıza çıkan ve Turner’ın “antiyapı” dediği süreçte geçici de olsa üstün, egemen ve prestijli olanların konumları aşındırılır. Böylesi bir “ritüel” süreçte bizdeki popüler deyişle tam anlamıyla ayaklar baş olmuştur! Roller tersine döner, statüler tepetaklak olur, normatif pozisyonlar hiçe sayılır. Güçsüzler güçlülere, kadınlar erkeklere, kabile üyeleri liderlerine, sıradan olanlar da seçkin ya da ayrıcalıklı olanlara baş kaldırır, meydan okur, hatta tacizkâr davranışlarda bulunurlar. Turner’ın “yapıkarşıtı” işleyiş arz ettiğini söylediği bu ritüellerin toplumsal eşitsizlikler karşısında geçici (ve kurgusal) bir altüst oluşla rahatlama sağladığı, bir “supap” işlevi gördüğü söylenebilir. Böylece “Aşağıdakiler”in gazı alınmaktadır!.. HHH “Acunsal enerji”nin ana trafosu olan Survivor/ÜnlülerGönüllüler’in böylesi bir “ritüel süreç” olarak da ele alınıp tartışılmayı hak ettiğini düşünüyorum. 2011’deki ilk sezonundan bugüne biz bu realiteyarışmada giderek ivmelenen şekilde “Gönüllüler” takımından “yeni yetme” isimlerin şampiyonluklarını izliyoruz. Elbette “Ünlüler”den de şampiyon çıktı ama bunlar da daha ziyade “az ünlüler” denilebilecek mahiyetteydi. Buna mukabil kamuoyunda dünden bugüne yaygın bir şöhretle karşımızda gördüğümüz pek çok ismin, bir uçta karizma kaybından diğer uçta küçük düşme, madara olma, hatta aşağılanmaya kadar açılan yelpazede başarısızlıklarına tanık olduk. Üst üste iki yıl şampiyon olmuş, tam bir “libidalmaşizm” örneği olarak kitlesel ortalamamızın da temsilî karşılığı denilebilecek “Survivor Turabi”nin şu “veciz” sözü, hem bu tespiti tescil eder, hem de Turner’ın “ritüel süreç”te ne olup bittiğine ilişkin öne sürdüklerinin bize özgü bir mizahi tercümesi sayılabilir: “Biz ne ünlüler gördük, gül gül öldük!..” HHH Bu sene de Turner’ın “ritüel”e kuramsal yaklaşımını bana yankılayan bir sonuç, önce İlhan Mansız gibi bir “efsane”yi; sonra “boğa” gibi bir Fenerbahçe simgesi Serhat Akın’ı; nihayet yine Fener’le özdeş milli boksör Adem Kılıççı’yı eleyerek şampiyon olmuş 23 yaşındaki “Gönüllü Ogeday”la karşımıza çıktı. İlhan’ın “fan”ları bana çok kızdı onun Ogeday’a elenmesini değerlendirdiğim yazı için... Ve onlar hâlâ iddia ediyor ki oylamalarda manipülasyon (şike) var. Aynı kanıda değilim. En temel dinamiği şöhret (tanınırbilinirlik) olan “popüler kültür”e “sıradan insan”ın yaklaşımına dair yıllar önce bir söyleşimizde Nurdan Gürbilek’in mükemmel kavramlaştırması “Arzu ve Hınç” üzerinden, bir cümle ile buna açıklık getirmeye çalışayım: Sıradan insan, “ünlü”ye hayrandır, evet ama bu, derinden derine de “mutsuz bir hayranlık”tır; ve o, ünlü olana kendi gerçekleşmemiş arzularından kaynaklı bir hınç arayışıyla yaklaşır esasen... İşte bu “arzuhınç” sarmaşıksıkışıklığı, Survivor/ÜnlülerGönüllüler’de bu sene de Ogeday’la deşarj ve rahatlama imkânı buldu denilebilir. Tıpkı Turner’ın anlattığı bazı “ilksel” kabile toplumlarının ritüellerinde dövülen, küfre maruz kalan, alaya alınan kabile şeflerinin başına gelene benzer şekilde!.. Ancak şu önemli farkı da göz ardı edemeyiz: Turner’ın antropolojik araştırma yaptığı topluluklarda ritüel süreç, insanların kendi üretimi, yapımı ve yapıtıdır. Survivor’da ise bir endüstri, “kültür endüstrisi” marifetiyle karşımıza çıkan/çıkarılan bir “ritüel süreç” var. Dolayısıyla Survivor, belki şöhret, itibar, ayrıcalık karşısında ezilenlerin gazını alıyor, ama bunu “gazozuna” almıyor. Yoksa “Acun Ilıcalı” adında bir medya patronu, daha doğrusu imparatoru karşımızda olur muydu?! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle