26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 22 Haziran 2017 6 haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Şu kısa Nasrettin Hoca öyküsünü anımsatmanın tam sırasıdır. Anadolu Aydınlanması’nın Kılıçdaroğlu’nun yüzüne yansıyan çınarları, ustalarımız Turhan özgüven ve haklılık duygusu; geniş Nasrettin Hoca, sokağın evi ve İlhan Selçuk’u sonsuz katılımlı Adalet Yürüyüşü’nün eninde nin önündeki kesiminde hareketlerin luğa uğurlayışımızın 7’nci yı sonunda başarılı olacağı umudunu da den ve dikkat kesilmesinden anlaşıldı lında pazar günü Hacıbek güçlendiriyordu. ğına göre bir şey arıyormuş. taş’taki mezarları başında Aksini düşünmek, Türkiye’de de Dayanamayan biri sormuş: saygı, sevgi ve özlemle an mokrasi ve adalet kavramlarının içleri Hocam ne arıyorsun? dık. Uzun yıllar Cumhuriyet’e nin tümüyle boşaltılması demek olur ki Dikiş iğnesini düşürdüm onu arı emek vermiş ustamız Fikret çok uzak bir olasılıktır. yorum. Nerede düşürdün? Sokağa Düşürülen Otyam’ı da unutmadık. Pazartesi günü İstanbul HHH Eşimle birlikte Kılıçdaroğlu’nu kara Odada. Niye orada aramıyorsun? Adaleti Nerede Arayalım yoluna düştüğümüzde CHP vanına uğurladıktan sonra bu kez Mallideri Kemal Kılıçdaroğlu da tepe Cezaevi’ne doğru yola çıktık. Nasıl ararım orası karanlık? Adalet Yürüyüşü’nün beşinci Cezaevi girişindeki nöbet yerinde HHH Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin başı ile HSK Başkanı da olan Adalet Bakanı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne başka seçenek bırakmadıklarını unutarak babalanıyorlar. Adalet sokakta aranmaz! Oysa adaleti sokağa düşüren, anayasa değişiklikleri ve halkoylamaları ile HSK’yi deneme yanılma yöntemi ile birkaç kez yeniden oluşturan kendileri. Deneyimli ve yetkin meslektaşım Sedat Ergin, meslektaşımız Enis Berberoğlu’nun yargılanmasına değgin yazısında (Hürriyet, 16.06.2017) bir anı fotoğrafını anımsatarak şöyle diyor: “O eski fotoğraftaki umudun yerini artık adliye koridorlarının, cezaevlerinin loş ışıkları ve koyu gölgeleri kaplıyor.” Gel de adaleti oralarda ara... Üstelik adalet sokağa düşürülmüşken! HHH bölümündeydi. Kızılcahamam’ı geçtikten sonra oluşturulan mola yerinde durduk. Ankara Temsilcimiz Erdem Gül ile kendisini karşıladık. Kemal Bey’in ilk sözü “Sizi de adaletle buluşturduk” oldu. Yazarı, muhabiri, çizeri, hukukçusu ve finansçısı ile 232 güne uzayan adaletsizlik sürecindeyken “Adalet” sözcüğünü duymak, sanal bile olsa sevindiriciydi. yapabileceğimiz tek şey meslektaşımız Enis Berberoğlu’na kendisi görmese de el sallayıp “Adalet” dilemek oldu. HHH “Adalet” yürümeye devam ediyor. Sendikalardan örneğini yaşamıştık ama siyasetten ilk kez özellikle de Anamuhalefet Partisi’nden böylesine kapsamlı ve kararlı bir girişim görüyoruz. İnancımız odur ki “Adalet” bir gün gelecek... Yapboz hukuk Cumhuriyet iddianamesinde hakkında DHKPC’ye yardım suçlaması yönelti len Ahmet Şık’la ilgili dosyada hukukun “yap boz”a dönüştürüldüğünü ortaya koyan belgeler çıktı. İddianamede, Şık’a, Çağla yan Adliyesi’nde savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alan DHKP C’lilerle rehin alma eylemi sü rerken telefonda yaptığı görüş KEMAL GÖKTAŞ meyi haberleştirmesi nedeniyle “terör örgütüne yardım” suçlaması yöneltildi. Oysa Şık hak kında 2 yıl önce bu söyleşi nedeniyle açılan so ruşturmada takipsizlik kararı verilmişti. ‘Suç değil’ demişti Umut Akça isimli kişi tarafından yapılan ihbar üzerine başlatılan soruşturmada savcı Umut Tepe tarafından ifadesi alınan Şık, savcı Kiraz’ı rehin alan militanların bazı basın organlarına telefonla bağlanarak bilgi verdiklerini öğrenince, kendisinin de cep telefonu numarasını öğrendiği militanlarla görüştüğü ve aralarında geçen görüşmeyi soru – cevap olarak düzenleyerek gazetede yayımladığını söylemişti. Savcı Kiraz’la da görüşmek istediğini ancak rehin alanların bu talebini kabul etmediklerini anlatan Şık, bunun bir gazetecilik faaliyeti olduğunu belirterek “Dünyanın her yerinde gazeteciler benim gibi davranır. Rehin alan şahıslarla iletişim kurma şansı varken iletişim kurmamak gazetecilik adına yanlış bir davranış olurdu. Söyleşi bütünüyle değerlendirildiğinde yapılan eylemi eleştirdiğim görülecektir. Hatta sorunun birinde bu eylemle Berkin Elvan’ı terörize ettiklerini söyledim. Kimden gelirse gelsin şiddetin her zaman karşısındayım” demişti. Savcı Umut Tepe de 24 Temmuz 2015’te “suçu ve suçluyu övmek” kapsamında yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı vermişti. Tepe kararında, bu suçun oluşması için kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması gerektiğine işaret etmişti. Tepe ayrıca, haber içeriğinde suçu övme amaç ve kastının da bulunmadığını kaydetmişti. Kendi kararına itiraz Savcının suç görmediği bu söyleşi, Ahmet Şık hakkında Cumhuriyet soruşturması kapsamında gözaltı ve tutuklama kararları verildikten sonra yeniden devreye sokuldu. Cumhuriyet soruşturmasında Şık’ı sorgulayan savcı Fahrettin Kemal Yerli, özellikle troll hesaplar tarafından Şık’ı hedef göstermek için kullanılan bu söyleşi ile ilgili sorular yöneltti. Şık ve avukatları ise söyleşi hakkında takipsizlik kararı verildiğini hatırlatarak bu konuda yeni bir suçlamada bulunulamayacağını belirtti. Bunun ardından 2 yıl önceki takipsizlik kararını veren savcı Tepe, Sulh Ceza Hâkimliğine başvurarak takipsizlik kararının kaldırılmasını istedi. HTS kayıtları gerekçesi Tepe, bu talebini Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172/2. maddesine dayandırdı. Söz konusu maddede “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik) verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmü yer alıyor. Savcı Tepe’nin kanundaki düzenlemeyi aşmak için ileri sürdüğü yeni delil ise Şık’ın HTS kayıtları oldu. Savcının talebinde HTS kayıtları ile neyi kastettiği belirtilmedi ancak soruşturma dosyasından Şık’ın Kiraz’ı rehin alan DHKPC’lilerle yaptığı telefon görüşmesini delil olarak gösterdiği anlaşıldı. Oysa zaten Şık militanlarla telefonda görüştüğünü haberinde yazmış ve ifadesinde de söylemişti. Şık’ın haberi yaparken militanlarla telefonla konuştuğu haber metninde yazmıyormuş gi bi, İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği, savcı Tepe’nin bu talebini kabul ederek soruşturmayı yeniden açtı. Hâkimliğin bu kararının verildiği gün savcı Yerli de bu dosya ile Cumhuriyet dosyasını birleştirdi. Böylece savcılığın 2 yıl önce suç unsuru görmediği bir haber, Şık aleyhine DHKPC’ye yardım suçlamasının dayanağı olarak iddianamede yer aldı. Şık l ANKARA Ahmet Şık’la ilgili dosyada ‘Suç değil’ diyerek takipsizlik kararını veren savcı, 2 yıl sonra HTS kayıtlarını gerekçe göstererek kendi kararının kaldırılmasını istedi Avluda adalet voltası Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü için Silivri’den destek ve katılım var. Arkadaşlarımız “Herkes için adalet isteyen yüz binlerin ayak sesi hepimiz için bir umuttur” mesajı yolladı. Nazlıaka Bağımsız Ankara milletvekili Aylin Nazlıaka, Silivri’ye giderek Musa Kart, Kadri Gürsel, Güray Öz ve Murat Sabuncu ile görüştü. Gazetecilerin 24 Temmuz’daki ilk duruşmaya hazırlandıklarını aktaran Nazlıaka, “Onurlu gazetecilere en çok yakışan sıfat mücadeleciliktir, belli ki bu vasfı içeride de taşımaya devam ediyorlar” de di. Nazlıaka, gazetecilerin “adalet yürüyüşü”nü takip ettiklerini belirtirken, “Daha önce avluda sağlıkları için yürürken şimdi bu yürüyüşlere siyasi bir boyut eklenmiş. Örneğin Musa Kart daha önce her gün 10 bin adım atıyormuş, şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’na ayak uydurabilmek için adımlarını 15 bine çıkarmış” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet ADALET İÇİN BİZ DE YÜRÜYORUZ Murat Sabuncu: “Sağır eden bir sessizlik içinde” 8 aydır Silivri’de bir hücredeyim. Kısa bir süre önce bu sessizliği yırtan, önce hafif hafif başlayan, giderek ruhumuzu ve bedenimizi kaplayan bir ses duymaya başladık. An kara Güvenpark’ta başlayan, İstanbul’a doğru yürüyen kalabalığın, herkes için adalet isteyen yüz binlerin ayak sesi hepimiz için bir umuttur. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve kimseyi ayırmadan haksızlığa uğrayan herkesi kapsayan bu eylem bizim için çok değerli. 13 adımlık küçük havalandırmada her adımın sonunda bir duvar ile karşılaşsak bile adalet için biz de yürüyoruz. Adalet için yürüdüğümüzde önümüzde ne duvar kalıyor ne de parmaklık... Sabuncu DOĞRU OLANI YAPIYORLAR Kart TOPLUMSAL DEĞERLER İÇİN Musa Kart: Türkiye adaleti tartışıyor. Fakat tartışan taraflardan hiç birisi “bu ülkede adalet var” diyemiyor. Türkiye 2016 hukukun üstünlüğü endeksinde 113 ülke arasında 99. sırada. Birkaç yıl önce Türkiye bu endekste 50. sırada imiş. Öyle anlaşılıyor ki sadece kan şekeri, kolesterol gibi vücut değerlerimiz için değil; toplumsal değerlerimiz için de yürümemiz gerekiyor. Kadri Gürsel: Cumhuriyet davasının sanıkları olarak 24 Temmuz’da yapılacak ilk duruşmamızdan itibaren, ipe sapa gelmez suçlamalarla dolu, delilsiz iddianameyi teşhir eden ifadelerimizi verip hukuku ve adaleti savunacağız. Hâkim karşısına çıktığımızda Silivri’de geçirdiğimiz süre 9 ayı bulmuş olacak. Bu başlı başına bir adaletsizliktir. Bir de bu adaletsizlik iddianame vasfı taşımayan bir vesikaya dayandırıldığında daha da büyüyor. Bu bakım dan CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü ile çiğnenen hak ve hukukumuzun savunulduğunu da görerek mutlu oluyorum. Adalet Yürüyüşü’nü sürdüren ve bu eyleme katılan herkese selam ve sevgilerimi yolluyorum. Gerçekten de bıçak kemiğe dayanmış ve adalet toplumun çok geniş kesimlerinin acil ve ortak talebi haline gelmiştir. Kılıç daroğlu ve arkadaşları tartışılmaz ve bir lütuf olarak görülemez olan anayasal haklarını kullanmaktadır. Kendileri adalet talebini seslendirmek için doğru olanı yapmaktadır, onla rı tebrik ediyorum. Adaletin hâkim olacağı bir Türkiye hepimizin ortak özlemidir. Gürsel MADEN YÜRÜYÜŞÜ GİBİ Güray Öz: Biz burada olduğumuz için yürüyüşe katılamıyoruz. Ancak avluda yürüyerek bu eyleme eşlik ediyoruz. Bu yürüyüşü çok önemli buluyoruz. Zonguldak’ta düzenlenen Maden Yürüyüşü’nden sonra bu eylem en büyük, en kucaklayıcı harekettir. Biz de orada olmak istiyoruz. Ama “şimdilik” bu eyleme cezaevinden katılıyoruz. Kemal Bey’e saygılarımızı, sevgilerimizi sunuyoruz. Bu yürüyüşün kısa olmayacağını biliyoruz. Daha uzun sürecek, ta ki hedefine ulaşıncaya kadar. Şunu da söylemeliyim: Enis Bey’e verilen cezayı çok absürd buluyorum. Bizlere “mahkeme kararlarına saygı duyun” diyorlar; biz hukuka saygı duymayı tercih ederiz. Çünkü her mahkeme kararı hukuk ile uyumlu olmuyor maalesef. Tarih hukuk dışı mahkeme kararları ile dolu... Öz ÖZGÜR GÜNDEM DAVASI ERTELENDİ ‘Anayasaya aykırılık’ ciddi bulunmadı Kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla başlatılan “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katılan gazeteciler Ayşe Düzkan, Ragıp Duran, gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, yazarlar Hüseyin Bektaş ve Mehmet Ali Çelebi’nin yargılandığı dava 14 Eylül’e ertelendi. Dava dün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya sanık gazeteciler katılmazken, avukatları hazır bulundu. İlk olarak söz alan avukat Özcan Kılıç, esas hakkında savunma için süre talebinde bulundu. Avukat Fikret İlkiz, 5187 sayılı kanunun 11. maddesinde düzenlenen genel yayın yönetmeninin cezai sorumluluğu hakkındaki düzenlemenin anayasanın 38. maddesine aykırı olduğunu dile getirdi. Mahkemeden ret Fikret İlkiz, bu maddenin anayasaya aykırı olduğunu ve anayasaya ayrılık iddiasının mahkemece “ciddi” bulunarak, dosyanın itirazlarının Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini ve sonucunun beklenmesini talep etti. Mahke me heyeti, avukatların “5187 sayılı kanunun 11. maddesinin anayasaya aykırı” olduğu iddiasını “ciddi” bulmayarak dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi yönündeki talebi reddetti. Duruşma, 14 Eylül’e ertelendi. Davanın 9 Mayıs’ta görülen duruşmasında savcı Ömer Karakaya esas hakkında mütalaasını sunmuş, Düzkan, Bektaş, Çelebi ve Duran hakkında 7 buçuk yıl, Akyol hakkında iki ayrı suçlamadan toplamda 16 yıla kadar hapis cezası istemişti. l İSTANBUL/Cumhuriyet AKP kaybederse iktidarı teslim eder mi? Üç yazıdır 2019 seçimleri süreci ve Adalet Yürüyüşü üzerine yazıyorum ve dananın kuyruğunun kopacağı zamana dikkatleri çektiğim konuyu nihayet başlıkta yazdım! Bu, halk içinde ve muhalefette yaygın konuşulan mevzu. Bir iktidar tetikçisi, referandumda sonuçlar iktidar için kötüye gitmeye başlayınca silahlı mücadeleye hazır olun diye twit atmıştı ya (ve ülkede tüm savcılar izine çıkmıştı o gün), aslında yaygın bir kanaati dile getirmişti. Nisan referandum sonuçlarını mihenk noktası alırsak, iktidar güçlerinin eğrisi, iktidarı kaybetme koşullarını yaratmıştı. Önümüzdeki 20 aylık sürede bu eğrinin yukarıya tırmanma olasılığı mı güçlü, aşağıya inişini sürdürmesi mi?.. Bu konuda yorum yapacak epey zaman var, ben ikinci olasılığı göz önüne alacağım. Başlık konusu bu. d‘AiyKePnilketridhaarkılıvmerım? ez’ Önce seçim güvenliği üzerine: İktidarın referanduma kadar seçimlere, kader değiştirecek bir müdahalede bulunmadığını varsayabiliriz. Çünkü önlerindeki anketler seçimleri kazanacağını söylüyordu. Böylece, “seçim sonuçlarına saygı” “demokratik yüzlerini” korudular. Ama referandum öncesi anketleri hiç de öyle göstermiyordu, son ana kadar iktidar oylarını yüzde 44 civarında kestiriyordu. Bu panik yarattı. Kendilerine çalışan ekrandan tanıdık bir anket şirketini “pompala yüzde 60’ı yavrum” diyerek feda ettiler. O da kendini ateşe attı! İşe yaramadı. Avrupa’ya açılan savaşın dozunu artırarak “göbeğini kaşıyan” seçmen kesimlerinden oy devşirdiler. Ve ikinci bir hazırlık yaptılar; sandıkta sahtekârlık. Anlaşıldığı kadarıyla mühürsüz evet pusulaları yüz binlerce hazırlandı, sonra seçim kurulundaki AKP’li üyenin başvurusuyla YSK hukuk ve yasayı çiğneyerek bu pusulaları “seçmen iradesine saygı” gibi bir uydurukluğa imza atarak geçerli saydı. Bu “ya kaybedersek” korkusuna bir tedbirdi, yüzde bir ile kazanmış veya kaybetmiş olabilirler. Ayrıca devletin doğu illerinde müthiş baskısının devreye girdiğine, jandarmanın sandıklardan silme evet çıkması için gücünü kullandığına ilişkin çok sayıda duyum alıyoruz. Zaten bu tür sandıklardaki sonuçlar da “ne edelim, ya can ya evet” durumunu gösteriyor. Dananın kuyruğu nerede? Referandum sonucu ve gösterdiği oy eğilimi sürerse, esas dananın kuyruğunun kopacağı zamanlar yaşayacağız. 1) YSK’nin yasadışı kararı gündemde kalacak mı? Bu karar nasıl iptal edilecek? 2) Seçim kurulları tepeden tırnağa bağlanmış durumda. Tıpkı yargı gibi. İktidar, hukuku, iktidarda kalma mücadelesinin ana aracı olarak kullandığı için, son sözü kullanacak olan hesap vermez saydam olmayan kurullar ne derse o olacak. 3) Yani milletin iradesinde kaybedeceği seçimi, sandıkta, güttüğü adamlarıyla kazanma şansını tamamen kullanacağına bahse girebilirsiniz. Yani “atı alan Üsküdar’ı geçti” demeci hazırda bekliyor olacak. 4) Oy ve Ötesi, siyasi oluşuma geçme toplantıları yapıyor. Durumdan kendileri için siyasi yarar görev çıkardı. Oysa seçimlerde sandık meşruiyeti bir no’lu mücadele alanı gözüküyor. Bu konuda “tarafsız gözlemci” statüsünde iyi bir deneyim sahibi olmuşlardı ve bu alanı terk ediyorlar! 5) Referandumda oy eğilimi sürerse ve sandıkta olası sahtekârlıklar oldubitte ile “yasal” hale getirilirse dananın kuyruğu kopacak ülkede. Tam bir illegal, meşru olmayan iktidar durumu ortaya çıkacak. Bu durum kesinleştirilince, Türkiye kesin yeni bir döneme girecektir: 2019 öncesi ve sonrası... OKUR NOTU, Hüseyin Üzerli: Cumhurbaşkanı’nın medya patronlarını toplaması üzerine, Bunu Avrupa ülkelerinde hangi lider yapar, diye soruyorsunuz... Hadi Avrupa’da bir lider böyle bir davet yaptı diyelim. Oraya başta gazetesinin eski bir sorumlusu daha üç gün önce içeri atılmış bir patron olmak üzere kaç patron gider? Hadi bir patron “reddedersem başıma gelmeyen kalmaz!” korkusuyla gitti diyelim, o zaman gazetesinin okurları nasıl tepki gösterir? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle