23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 4 Mayıs 2017 Karanlığa teslim olmayacağız10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Meslek ahlakım ‘yaz’ dedi. Yazıyorum... Bu yazı 3 Mayıs günü yazılıyor. Yani Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde. Yazının başlığını burada bir kez daha tekrarlayacağım: Meslek ahlakım “yaz” dedi. Yazıyorum... Öküz altında buzağı arayacak bir savcı da, intikam duygularının tutsağı olmuş bazı okurlar da umurumda değil. “Hah işte, çaktırmadan FETÖ propagandası yapıyor” diyecekler ise zaten hiç umurumda olmaz. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde tutuklu gazetecilerden söz edeceğim. Google’a filan başvurmadan aklımda kalanları sıralayacağım. Atladıklarım, unuttuklarım kendileri için de yazdığımı varsaysınlar. Şimdi: Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Murat Aksoy, Lale Sarıibrahimoğlu, Mümtaz’er Türköne, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç... Bu kadarı yetsin. Sanırım çoğunu tanıyorsunuz; en azından adlarını duydunuz; yazdıklarını okudunuz ya da okumadınız. Hepsi de Fethullah Gülen Cemaati diye anılan, Türk milliyetçiliği ile siyasal İslamı harman etmeye çalışan, çalışırken harman yerine yürekler acısı bir bulamaç çıkaran örgütlenmeye ait gazetelerde yazan, oralarda yazmasalar bile o örgütlenmeye ait olduğu bilinen TV’lerde ekrana çıkan gazeteciler. Kimileri arkadaşım, kimileriyle tanışıklığım var. Kimileri ile karşılaşıp iki kelime bile etmemişim. Ama bunun bugünkü Tırmık bağlamında hiçbir önemi yok. Hiçbiri ile ideolojik bağlamda tam bir uyum içinde olmadığım da açık. Yazdıklarına katıldıklarım da oldu. Kesinlikle karşı çıktıklarım da. Bu yazıyı okuyanlar arasında bu meslektaşların yazdıklarına şiddetle karşı çıkanlar, kimilerinin karşı çıkmanın ötesinde nefret ettiklerini de tahmin edebiliyorum. Meslekte yapıp ettiklerine, yazıp çizdiklerine bakıp en ufak bir itibarı bile hak etmediklerini düşünenler de mutlaka vardır. Yine yapıp ettiklerinin, yazıp çizdiklerinin demokrasiye, özgürlüklere, hukuka, adalete hizmet etmediğini özellikle vurgulayanlar da var. Üstelik böyle düşünenlerin haklı olduğu birçok olay da var. Bir örnek, sadece örneklerden bir örnek: Ahmet Şık arkadaşım hakkında geçmiş yıllarda yazılıp çizilenleri hatırlayın... HHH Şimdi... Şimdi, hepsi de tutuklu, hem de aylardır tutuklu olan bu meslektaşların tutuklanmayı, haklarında ömür boyu hapis cezasına çarptırılmalarının istenmesini gerektiren suçlar işledikleri kanısında mısınız? Haklarında yazılan iddianameleri okudum. Zaten son dönemde biz gazeteci tayfasının bir ek işi de iddianame okumak oldu. İddianamelerde bu gazetecilerin 15 Temmuz darbe girişimine fiilen katıldıklarına ilişkin, katılmadılarsa bile desteklediklerine ilişkin bir suçlama yok. FETO’luktan FETÖ’lüğe “terfi” eden örgütlenmenin 15 Temmuz’da demokrasinin simgelendiği TBMM’yi bombalayacak kadar gözü dönmüş bir iktidar hırsı ile en ağır cezayı hak eden bir darbeye kalkıştığına kendi adıma herhangi bir kuşkum yok. Ama bu meslektaşların darbeye karıştıklarına ya da desteklediklerine ilişkin de herhangi bir kuşku taşımıyorum. Tutuklanıp haklarında ağır cezalar istenmesine yol açan suçları Cemaat gazetelerinde yazı yazmak ya da Cemaat TV’lerinde ekrana çıkmaktan ibaret. Yazıp çizdiklerinde, ekranlarda dillendirdiklerinde darbe övgüsü ya da kışkırtmasına ilişkin bir ima da bulunmuyor. Peki, sadece Cemaat medyasında yer almış olmak tutuklanmayı, hapis cezası istenmesini gerektiren, haklı kılan bir suç olabilir mi? Onların görüşlerine zerre kadar katılmayabiliriz. Yaptıkları gazetecilikten nefret de edebiliriz. Ama bu tutuklanmalarını, cezalandırılmalarını gerektiren bir suç mudur? Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde bu soruları sormak benim meslek ahlakımın kaçınılmaz, ertelenmez bir gereği idi. İşte yazdım... ÇAKIRÖZER AP’DE KONUŞTU: Yolsuzluğa karşı gazetecilik CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen Kamu İhaleleri, Yolsuzluk ve Parlamentoların Rolü başlıklı toplantıya katıldı. Toplantıda basın özgürlüğü ve gazetecilere özgürlük çağrısında bulunan Çakırözer, “Buradaki ana toplanma amacımız olan yolsuzlukla mücadelede, özgür ve araştırmacı gazeteciliğin büyük önemi var. Özgür basın demek, halkın bilgilenmesi, kamuoyunun aydınlatılması demektir. Basın bu görevini yapamaz hale gelirse ülkeler bütün demokratik kriterler açısından geriye giderler. Maalesef hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok ülkesinde gazeteciler demir parmaklıklar arkasında” dedi. Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda geriledikçe şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda da geriye gittiğini vurgulayan Çakırözer, “Tüm dünyada düşündükleri, yazdıkları ve çizdikleri için cezaevinde tutulan gazetecilere özgürlük diliyoruz” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Tutuklu gazetecilere destek olmak için düzenlenen “Engellenen Sergi”, Avrupa Parlamentosu’nda açıldı. Düzenlenen panele Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart ve Turhan Günay’ın kızı Elif Günay katıldı, tutuklu Cumhuriyetçilerin mesajları okundu Türkiye’yi basın ve ifade özgürlüğü konularında sürekli olarak uyaran Avrupa Parlamentosu’un (AP) Brüksel’deki merkezinde “Engellenen İfade” konulu serginin açılışı önceki gün yapıldı. Sergi, 155 tutuklu gazetecinin fotoğraflarından oluşuyor. Fotoğrafların altında, gazetecilerin hangi suçlamalarla karşı karşıya oldukları bilgisi yer alıyor. AP Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı tarafından düzenlenen ve 5 Mayıs’a dek ziyarete açık olacak serginin amacı, gazeteciler hakkındaki yasal soruşturmanın absürdlüğüne ve Türkiye’de gazetecilik yapmanın zorluklarına dikkat çekmek. Aslı Erdoğan gidemedi Açılış öncesi AP Sosyalist ve Demok rak İlerici İttifakı (S&D), Yeşiller, Libe ral ve Demokrat grupları ortaklığıyla dü zenlenen konferansta, tutuklu çizerimiz Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart, tutuklu Ki tap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ın kızı Elif Günay, AP Türkiye Raportörü Kati Piri ile uluslararası PEN yazarlar örgütü temsilcisi Sarah Clarke, birer konuşma yaptı. Özgür Gündem davası nedeniyle yurtdışı yasağı devam eden yazar Aslı Erdoğan ise konferansa Şimdi beni saklıyorlar Denizskypeüzerindenbağlanarak,katılımcı ların sorularını yanıtladı. Silivri’den mesajlar Sevinç Kart, Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin tutukluluklarının 184. gününü lir. Gazetenin yazar, çizer ve yöneticileri tutuklandıktan tam 5 buçuk ay sonra çıkan id tidemokratik uygulamaları, haksızlıkları, hukuksuzlukları her iktidar döneminde korkma Etkinlikte, tutuklu bulunan Genel Ya geride bıraktığını anımsatarak “Biz her gün dianamedeki trajikomik suçlamalara baktığı dan, yılmadan çizdi. Yani bir mizah ustası ne yın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, yayın danışmanı ve yazarımız Kadri Gürsel, okur temsilcimiz Güray Öz, çizerimiz Musa Kart, yazarımız Hakan Ka aynı güne uyanıyoruz. Ömürlerini daha demokratik bir ülkede yaşamak için objektif ve bağımsız gazetecilik yapmaya adamış, her türlü teröre cesaretle karşı durmuş yakınlarımız en absürd ve akıldışı suçlamalarla cezaevinde esir ve tecrit altında tutuluyorlar” dedi. “Bir gazete düşünün ki her gün nızda, hukuki nitelikte hiçbir somut delil göremiyorsunuz. Gazetecilik faaliyetleri zorlama yorumlarla terör örgütleriyle ilişkilendirilip, objektif haberler de devleti ve cumhurbaşkanını kötüleme çabası olarak değerlendiriliyor. Bugün Türkiye’de benden olmayanlar teröristtir zihniyeti ifade öz yapmalıysa onu yaptı. Ama bu iktidar mizahı ve eleştiriyi affetmedi ve kendi yöntemleriyle Musa Kart gibi aydınları cezalandırmayı seçti. Muhalefet ve özgür basın hiçbir dönem bugünkü kadar yoğun bir baskı ve tehditle karşılaşmadı. 2 ayda bir olan açık görüş hakkımız geçen cuma günüydü. 2.5 yaşında ra, avukatlarımız Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör, yöneticimiz Önder Çelik, muhabirimiz Ahmet Şık’ın ve eşlerinin mesajları ise Günay’ın kızı Elif Günay tarafından okundu. cezaevine farklı bir çalışanın görüş günü için servis kaldırıyor. Ve her gün sağ üst köşede yayımladığı bir sayaçla kaç gündür özgürlüklerinden, sevdiklerinden ve  kalemlerinden yoksun olduklarını gösteriyor” diyen Kart, üzüntü ve öfkenin iç içe gürlüğünü yok etmiştir. Verilmek istenen mesaj şudur: ‘Benim istemediğim haberi yapamazsın.  Muhalif, cesur ve dik duruşun başına dert olur.’ Derler ki durgun sularda usta denizci yetişmez. Bizim ülkemizde de sular hiç durulmuyor. Onlar da usta birer ki torunum Deniz dedesini ziyaret etti. Silivri Cezaevi içindeki kontrol kapılarında, servis araçlarında, bekleme salonlarında saatlerce süren bekleyişleri Deniz için bir saklambaç oyununa çevirmeye çalıştık. Annesiyle sırayla yanından geçtiğimiz duvar Bir arada yaşayacağız geçtiğini, bunu tarif etmenin kolay olmadığını söyledi. Kart, şöyle devam etti: gazeteci olarak, güçlerini yaptıkları işe olan ların arkasında saklanıyormuş gibi yapa inançlarından alıyorlar. rak güldürdük onu. Dedesine de bahsettik Murat Sabuncu: Biliyorum, inanıyorum, memleketimde bir gün, çok da uzak olmayan bir tarihte her görüşten insan, omuz omuza barış içinde, kimseyi ötekileştirmeden bir arada yaşayacak. O zaman Silivri Cezaevi bir demokrasi müzesi olacak. Çekilen acıların, verilen mü “Ve bu süreçte çocuklarımız bile hayatın acemiliğini üzerlerinden attılar. 12 sene önce dönemin başbakanı eşim Musa Kart’ın bir karikatüründe kedi olarak çizildiği için, onu mahkemeye vermişti. Bu dava bugün basın ve ifade özgürlüğünde geldiğimiz dehşet verici tablonun belki de ilk işaretiydi. Kim bi ‘Gurur duyuyoruz’ Bizler mesleğinin ve insanlık onurunun hakkını veren yakınlarımızla gurur duyuyoruz. Musa’nın hayatının en yakın tanığı olarak söyleyebilirim ki, o mesleğini büyük bir tutkuyla ve saygıyla yaptı. Gördüğü bütün an oyunumuzdan. 1 dakika gibi geçen 1 saatin sonunda dedesini almaya geldiler. Dedesi gülerek “Şimdi de beni saklıyorlar Deniz” dedi. Sertçe kapanan kapının ardından şaşkınlıkla bakan torunumun kulağına fısıldadım: Merak etme, onu bulacağız. Yerini sadece biz değil, bütün dünya biliyor.” cadelenin yüksek duvarlara, dikenli tellere asılı olduğu bir müze... Ülkede fikir ve ifade özgürlüğünden tutuklananlar yalnızca biz değiliz. Bu durumda olan herkes için adil ve tutuksuz yargılama istiyorum. Silivri’den selamlar.” Suçum gazetecilik Kadri Gürsel: Terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme suçlamasıyla tutuklandım. Gerçek suçumun ise; gazetedeki köşemde ve konuşmalarımda iktidarın baskıcı politik ve pratik tutumunu eleştirmek olduğunu biliyorum. Gazetecilik suç olamaz. Tutukluluğum ağır bir insan hakları ihlalidir. Serbest bırakılmazsam, hâkim karşısında ilk kez kendimi savunma hakkı bulduğumda tutukluluğumun üzerinden dokuz ay geçmiş olacak. Maruz kaldığım ihlal çok daha ağırlaşacak. Yasakta sınır yok sından paha biçilemez değerini biliyoruz. Dünyadaki sesimiz Turhan Günay: Dünyadaki sesimiz olduğunuz için teşekkür ederiz. Özgür günlerde görüşmek dileğiyle. Demokrasiye sahip çıkın Ahmet Şık: Hiçbir toplum bir ada değildir. Demokratik değerlere sahip çıkılmasına her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Türkiye’yi yalnız bırakmayın Adalet Dinamit: Eşim avukat Akın Atalay, Avrupa Parlamentosu A5G3 salonunda 31 Ocak 2012 yılında yapılan toplantıya gelmiş ve konuşma yapmıştı. Ergenekon ve OdaTv davalarındaki hukuksuzlukları anlatmıştı. O gün o kişiler kendisine tehditler yağdırıyordu. Çelişkiye bakınız ki şimdi de o hukuksuzlukla leti olduğu yazan Türkiye’de eşleri dokuz ay mahkeme önüne çıkarılmadan hapiste yatırılan bizlerin, çocuklarımızın yüreklerinde açılan yarayı, yaşadığımız acıları anlatmak çok zor. Ülkemizde sesimizi yükseltme, duyurma olanakları çok sınırlı, çok kısıtlı. Sizlerden bizim sesimiz olmanızı, bizim sesimizi dünyanın demokratlarına, vicdan sahibi insanlara duyurmanızı istiyoruz. Buna ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız olduğunu bilmenizi istiyoruz... Hepinize teşekkürler... Acilen tahliye edilmeliler Sinem User Kara: Türkiye’de yaşanan ve muhalif basını susturma amacı taşıyan Cumhuriyet Gazetesi davasını Avrupa’nın da çok yakından izlediğini biliyoruz. Ben, 34 yıldır Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan yazar Hakan Kara’nın eşi Sinem User Kara’yım... 31 Ekim 2016’dan beri hem tutuklu yazar AP BAŞKANI TAJANI: Gazetecileri serbest bırakın Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle bir mesaj yayımlayan Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Antonio Tajani, “Medya özgürlüğü olmadan gerçek demokrasi varolamaz” dedi. Avrupa Birliği’nin tüm dünyadaki bu en temel hakkın en güçlü savunucusu olduğunu dile getiren İtalyan parlamenter, sadece otoriter rejimlerde değil genelde demokratik addedilen ülkelerde de gazetecilerin tehdit edildiğini belirtti. “En yakınlarındaki örneğin ‘gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi’ diye nitelenen Türkiye olduğunu” vurgulayan Tajani “Bu yüzden bir kez daha sadece AlmanTürk gazeteci Deniz Yücel’in değil, mesleklerini yaptıkları için Güray Öz: Evrensel insan hakları konusunda uluslararası dayanışmanın önemi sınır tanımaz. Maalesef Türk hükümetinin yasaklar konusunda sınır tanımadığını görmekteyiz. Son örneği Wikipedia’nın yasaklanmasıdır. Yapılacak tek bir şey var. Basın özgürlüğü konusunda asla taviz vermemek. Mücadeleye devam Bülent Utku: İnsan hakları, demokrasi ve hukuk devleti için mücadelemiz sürecek. Karanlığa teslim olmayacağız. Paha biçilemez karar Mustafa Kemal Güngör: Dayanışma için çok teşekkür ederiz. AİHM’den öncelikli inceleme kararı verildi ve nihai verilecek kararın sadece bizim değil, evrensel basın özgürlüğü açı rı yapanlara yardım ettiği iddiası ile yargılanıyor. Cumhuriyet Gazetesi tutuklu gazetecileri hayatları boyunca barışa, insan haklarına, basın özgürlüğüne, demokrasiye inanmış, bunlar için mücadele etmiş kişiler. Bu değerler söz konusu olduğunda artık dünyada ülkelerin siyasi sınırlarından bahsedilemez. Bu insanlar şiddetle, terörle bir arada anılamaz. Bu yüzden sizden isteğimiz, şimdi Türkiye’yi yalnız bırakmayın. Sesimizi duyuramıyoruz Semra Çelik: Sizlere birkaç cümleyle kendimizi anlatmak çok zor. Ben Önder Çelik’in eşi Semra Çelik’im; bizler suçları özgürlükleri ve demokrasiyi savunmaktan ibaret olan 12 Cumhuriyet gazetesi çalışanın eşleriyiz. Anayasasında bir hukuk dev larımızın hem de dolaylı olarak ailelerinin özgürlükleri ellerinden alındı. Söylenecek çok şey olmasına karşın asıl olan tek bir şey var: Bu haksız tutukluluk süreci Hakan Kara ve diğer 11 arkadaşı için bir an önce bitmeli ve acil olarak tahliye edilmeliler. Çünkü gazetecilik suç değildir, olamaz da. l Haber Merkezi adil olmayan şekilde gözaltına alınan tüm dünyadaki gazetecilerin derhal bırakılması çağrısı yapıyorum. Gazeteciler, bilmenizi istiyorum ki, bu mücadelenizde yalnız değilsiniz. Avrupa Parlamentosu her zaman sizin yanınızda olacak” dedi. l Dış Haberler CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU: Onlar hapisteyse özgürlük yoktur CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Basın özgürlüğü yoksa halkın haber alma özgürlüğü de yoktur” dedi. Birleşmiş Milletler tarafından 3 Mayıs 1993 yılında ilan edilen Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin sendika ve derneklerin açıklamala rının ardından bir açıklama da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Kı lıçdaroğlu, yüzlerce gazetecinin tutuklu olduğu Dünya Basın Özgürlüğü Günü için sosyal paylaşım sitesi Twitter’dan mesaj yayımladı. Kılıçdaroğlu, “150’yi aşkın ga zetecimiz hapisteyken Dünya Basın Öz gürlüğü Günü kutlanamaz. Basın özgürlü ğü yoksa halkın haber alma özgürlüğü de Soldan sağa: Y. Emre İper, Ahmet Şık, M. Kemal Güngör, Bülent Utku, Önder Çelik, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Güray Öz, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Akın Atalay. yoktur!” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ’NDE MESLEK ÖRGÜTLERİ AYAKTA KURTULUŞ ARI TGS üyesi gazeteciler, basın özgürlüğünü gününü polis bariyerleri içerisinde kutladı. TGS: Tek sesli Türkiye istiyorlar DİSK Basın İş üyesi gazeteciler, basın özgürlüğünü gününde adliye önünde buluştu. Basınİş: Umudu hep diri tutacağız 3Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü nedeniyle Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelen Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi gazeteciler, basın özgürlüğünü polis bariyerleri içerisinde kutladı. Etkinliğe CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İngiltere Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Tim Dawson, Avrupa Gazeteciler Federasyonu Temsilcisi Mehmet Köksal ve TGS Ankara, İstanbul, Adana, İzmir şube başkanları ile çok sayıda gazeteci katıldı. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş gazeteciliğin suç olmadığını belirterek, “Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde, özgür olamayan 159 meslektaşımız var. Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığının tek kanıtı tutuklu gazeteciler değil elbette. Medya organları üzerinde kurulan sansür ve otosansürün etkileri de basın özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. OHAL ile yönetilen ülkemizde gazetecilik yok ediliyor. Tek sesli bir medya tek sesli bir Türkiye yaratılmak isteniyor” dedi.Tutuklu gazeteciler hakkında hazırlanan iddianamelerde, gazetelerin yayın politikasının değişmesinin suç unsuru sayılmasını eleştiren CHP’li Tanrıkulu da “Bütün iddianameleri okuyorum. Savcılara sesleniyorum görevlerini bırakıp genel yayın yönetmeni olsunlar” ifadelerini kullandı. Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) de yaptığı yazılı açıklama ile Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü kutladı. ÇGD açıklalasında gazeteciler açısından koşulların her geçen yıl daha da kötüleştiğine dikkat çekildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet 3Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü nedeniyle gazeteciler, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde dün bir araya gelerek tutuklu meslektaşları için özgürlük talep etti. “Gazetecilere özgürlük” pankartının açıldığı eyleme DİSK Basınİş Sendikası Genel Başkanı Faruk Eren ve çok sayıda gazeteci katıldı. Eren, “Biz adliye önünde açıklama yapmayı uygun bulduk. Çünkü zamanımızın çoğu zaten adliyelerde geçiyor. Biz basın özgürlüğü gününü kutlayamıyoruz. Bir an önce hapishanelerdeki arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını, basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz” dedi. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu da şunları söyledi: “Makine gibi insanları tutuklamaktan, halkın haber alma özgürlüğünü ve haber yapma hak kını ellerinden almaktan bıkmadılar, yorulmadılar. Hukukun H’sinin kalmamış olduğu şu adliyeden hiçbir beklentimiz ve hiçbir inancımız kalmamış durumda. Esas itibarıyla Türkiye’de halkın haber alma hakkına sahip çıkan insanlardan güçlü bir savunma bekliyoruz.” Ceyda Karan’ın okuduğu basın açıklamasında ise “Bir gün bu topraklarda güzel günler yaşanacak, umudu her zaman diri tutacağız, filizleri yeşil tutmak için gayret edeceğiz. Meslek örgütleri ise baskıların bu denli arttığı bir dönemde en az iktidar kadar cüretkâr olmalı, statükolara değil özgürlüklere sahip çıkmalıdır. Basın kuruluşlarının kapatılmadığı, gazetecilerin baskıya maruz kalmadığı bir ülke için sesimizi yükselteceğiz” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Vedat ARIK Onlar son dakikaya kadar haber verdi Uluslararası Af Örgütü, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü nedeniyle İstanbul’da “billboard”lara ilan verdi. İlanda, Gazetemiz Yayın Danışmanı ve Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Yönetim Kurulu üyesi Kadri Gürsel ve muhabirimiz Ahmet Şık’ın tutuklanmadan önce attıkları tweetler yer alıyor. “Onlar son dakikaya kadar haber verdi. Senin onlardan haberin var mı? #GazetecilikSuçDeğildir” ifadelerine yer verilen ilanda Ahmet Şık’ın “Gözaltına alınıyorum. Bir twittle ilgili olarak savcılığa götürülecekmişim” paylaşımı yer aldı. İlanda Gürsel’in de “Hakkımda yakalama kararı varmış, evimde arama yapılıyor. Evime gidiyorum. Cumhuriyet’e yapılan operasyonun devamı olduğunu sanıyorum” paylaşımı yer aldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Dayanın arkadaşlarSİLİVRİ’DE TOPLANAN BASIN KONSEYİ, TUTUKLU GAZETECİLERE SESLENDİ HAKAN DİRİK Dünya Basın Özgürlüğü Günü, Türkiye’de gazetemiz yazar ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu gazetecelerin tutuklu bulunduğu Silivri’de “kutlandı”! Basın Konseyi’nin tutuklu meslektaşlarını hapishanede ziyaret etme talebi 26. kez reddedilip, sokağa çıkmaları da yasaklanınca, gazeteciler, Silivri Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde “mahpus arkadaşları” için bir araya geldi. Buluşmaya, Silivri zindanlarının eski “zoraki konuğu” Mehmet Haberal, kaldığı hücrenin maketini göndererek, CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, bizzat gelerek destek verdi. Gazetemiz yazar ve yöneticilerinin eşleri Çağlayan Öz, Semra Çelik ve Adalet Dinamit de biraz ileride tutsaklığı yaşayan hayat arkadaşlarının özgürlüğe kavuşma umuduna bir damla su taşımak için yer aldı. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye’de gazetecilik yapmanın yasak, gazetecilerinse tutsak olduğunu vurguladı. “Tutuklu gazetecilere özgürlük için dünyaya sesleniyoruz” diyen Türenç, “Buradan bir kez daha sesleniyoruz, adalet istiyoruz. Gazetecilere buradan sesleniyo Semra Çelik Çağlayan Öz ruz. Özgür 3 Mayıslarımız da olacak, dayanın arkadaşlar!..” Buluşmada konuşan gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın eşi Adalet Dinamit, “Sözün bittiği yerdeyiz. 5,5 ay sonra iddianamenin yandaş medya aracılığıyla ortaya çıktığı 3.5 ay sonrasına duruşma günü verildiği, 9 ay sonra ilk kez mahkeme karşısına çıkıldığı bir hukuk ortamındayız. Avukatlardan önce yandaş medyada iddianame çıkıyor. Kabul görmez iddianame ortaya çıkınca panik ortamı başladı. Yandaş medya kalemşörleri o aslında taslak iddianame dediler. Yeniden yeni bir iddianame eski iddianame sunuldu. Eşler olarak şaşkınız. Ülkemizde ba Adalet Dinamit Silivri’de düzenlenen etkinliğe Önder Çelik’in eşi Semra Çelik, Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz ve Akın Atalay’ın eşi Adalet Dinamit de katıldı. sın özgür değil. Basını özgür olmayan bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Her ne kadar gazeteciler hakkındaki bu davalar basın özgürlüğü bakımından önemlidir. Aralık ayında AYM’ye başvurduk hala ses yok. Amaç her türlü muhalefeti susturmak. Cumhuriyet gazetesinin tutuklu gazetecileri barışa, insan haklarına inanmış bu uğurda mücadele etmiş kişilerdir. Bu insanları terörle bir arada anmamak gerekir. Terörle mücadele adı altında insan hakları çiğnenmektedir. Gazetecilik suç değildir” dedi. Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz, “Adalet bu ülkenin tüm insanlarına ekmek, su kadar gereklidir. Adalet olmadığı zaman kendimizi vatansız kalmış gibi hissederiz. Hiç kimseyi delilsiz bir şekilde suçlamamalıyız. İddianame çıktıktan sonra bile onları içiride bırakmamalıyız. Eşlerimizin yaşadıklarını birbirimizden çapraz sorgulamayla öğreniyoruz. Torunlarının yaptığı resmi bile içeriye iletemedim. Acilen tahliye edilmelerini bekliyoruz. Herkesin bu talebimizi desteklemesini istiyoruz. Adalet herkese gerekli” diye konuştu. Önder Çelik’in eşi Semra Çelik ise “TC anayasasında hukuk devleti yazıyor. Yani herkes yargılanabilir. Ama böyle bir iddianame ile gazetecileri 9 ay mahkemesiz tutuklu bulundurmak insan haklarına aykırıdır. Yani bana göre bu durumda esir alınmış oluyorlar. Acil tahliye istiyoruz” dedi. ‘Direnerek kazanacağız’ Basın Konseyi bileşenlerinden İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, “Ergenekon sürecinde, meslektaşlarımızla buluşup, ellerini tutabiliyor, moral takviyesi yapabiliyorduk. Artık onu da yapamıyoruz. Tüm tutsak gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Mücadeleyi bırakmayacağız, hep birlikte direnerek üstesinden geleceğiz” dedi. haber 11 O ses Türkiye: 2019 Türkiye artık yeni bir sisteme geçti. İstesek de, istemesek de 2019 “Başkanlık” seçimlerini bu yeni parametrelerle düşünmek, yeni bir söz bulmak durumundayız. Ancak görüyorum ki Hayır cephesindeki bazı dostlar bu yeni duruma adapte olmuş değil. Hâlâ eski şablonlarla, eski partilerle, isimlerle meşguller. Soru çok net: 2019 seçimlerinin ikinci turunda Tayyip Erdoğan’ın karşısına nasıl bir adayın şansı olur? Soru “En çok kimi seviyorsunuz?” ya da “Gönlünüzden kim geçiyor?” değil. Kimin saygın olduğu ya da çok tanındığı da değil. Soru, “Kim kazanabilir?” Hafta başında Orhan Bursalı, yüzde 49’un ne olup ne olmadığı konusunda iki önemli yazı kaleme aldı. Cumhuriyet yazarının “Şüphesiz kalbi solda atan bir insanım, ama 2019 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘sol’ bir aday istemiyorum” diye başlayan yazıdaki tespitlerine katılıyorum. Yüzde 49 ne solun, ne de CHP’nin oyu. Haliyle 2019 için Erdoğan’ın karşısına “sol aday” yerine, artık oluşması kaçınılmaz hale gelen “demokrasi cephesinin” ortak adayını aramak lazım. Bir kere “demokrat” kimliğiyle öne çıkan biri olacak. Bir adım daha öteye gitmek isterim. Bu X şahsın iki özelliği daha olmalı. Bir, Kürtlerin oyunu alabilmeli. Matematik ortada: CHP’nin oyu yüzde 25; üzerine bir de mutsuz ya da muhalif MHP’lilerden yüzde 10 koyarsanız, etti yüzde 35. Ya kalanı? Kalanı orta sınıf demokrat eğilimli muhafazakârlar ve HDP seçmeninden tamamlamak zorundasınız. Unutmayın ki karşınızdaki matematiğe göre Kürtler, demokrasi cephesinde milliyetçiler kadar değerli. İkinci mesele, bu ismin kendisinin ya da ekibinin, Türk ekonomisini yönetebilecek ehliyeti olması gerekiyor. Seçmen davranışında ekonomik öncelikler, birçoğumuzun kabul etmek istemediğinden daha önemli. İktidar partisine oy veren insanların yüzde 88’i, Türkiye’nin “Daha iyi ya da çok daha iyi” olacağı beklentisindeymiş. Ne kadar önemli bir rakam. Umut kadar etkili bir silah yoktur siyasette. 20 milyona yakın insanın devletten sosyal yardım aldığı bir ülkede, bu rakamı es geçemezsiniz. Evet insanlar demokrasi istiyor; ama aynı zamanda refah, yol, köprü, sosyal hizmetlerin devamını da istiyor. İktidar partisi uzunca bir süredir kamuoyunun büyük bölümünü “Bu çarkı döndürebilecek tek seçenek” olduğuna inandırdı. Daha da önemlisi, “İki koyun güdemezler” nakaratıyla muhalefetin bunu yapamayacağına da inandırdı. Ez cümle, yüzde 49 adayının güçlü bir ekonomik geçmişi ya da ekonomiyi döndürebileceği konusunda “güven veren” bir ekibi olmalı. (‘Güven veren’ bürokrat demek değildir.) İlle de Donald Trump ya da Silvio Berlusconi gibi iş dünyası kökenli birinden söz etmiyorum; ancak ekibinde “Tamam bu adam piyasaları rahatlatır” dedirten insanlar olması lazım. Bana göre CHP kadrolarında şu anda bu tarife uyan biri yok. Lafı eveleyip gevelemeyelim; bu isim Deniz Baykal değil. Bazı okurları kızdırmak pahasına söyleyeyim: Abdullah Gül bu yarışa girse, ikinci turda birçoğunuzun da oyuyla kazanırdı. Ancak Gül’ün böyle bir niyeti olmadığı ortada. Aslında ihtiyaç, demokrat bir Turgut Özal 2019 formülü. (Yine bazı okurlar kızacak ama ülke gerçeği bu.) Siyasi ve ekonomik reform vaadiyle aynı anda merkez sağ, merkez sol ve Kürtlerin sempati ve onayını alabilecek bir isim. Ortada dolaşan ve fısıldanan bazı isimler var ama ben şahsen bu eski siyasetçiler arasında ‘Hah, tamam’ dedirten birini bulmuş değilim. Gelin biraz da sesli düşünelim o zaman... Kim olabilir? YONCA ŞIK, DW’YE KONUŞTU: Haklılığın verdiği güç diri tutuyor Tutuklanan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık’ın eşi Yonca Şık, Silivri Cezaevi’de ağır tecrit uygulandığını belirterek “İddianame demeyi içinizin kaldıramayacağı, bir hukukçu için utanç verici o doküman, gazeteciliğin bugün itibarıyla yapılış şekli onu elbette çok öfkelendiriyor. Bu öfkeyle beraber haklı olmanın verdiği güç onu diri tutan bir duygu diye düşünüyorum” dedi. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yonca Şık, eşiyle haftada bir kez ses geçirmeyen bir camın arkasından görüşebildiğini, iki ayda bir kez de açık görüş yapabildiklerini belirterek eşinin cezaevinde en çok kızını özlediğini anlattı. Yonca Şık, “Bana bir görüş sırasında; ‘Sen şimdi gideceksin, beni de koğuşa götürecekler ve o koğuş kapısı 7 gün boyunca açılmayacak’ demişti. Gökyüzünü bile arada teller olmaksızın göremiyorlar” diye konuştu. Eşinin cezaevine girmeden önce pek çok dosya üzerinde çalıştığını belirten Yonca Şık, “Son dönemde Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye’nin de müdahil olduğu, Esad rejimine muhalif olduğunu söyleyen cihatçı gruplarla ilişkilerine dair bir çalışma yapıyordu” diye konuştu. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle