07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 12 Mayıs 2017 6 OYA ERSOY: ‘Hayır bitmedi, mücadeleye devam’ sloganıyla çalışmalarımızı sürdürüyor, hayır iradesini ileri taşımaya çalışıyoruz AYHAN BİLGEN: 16 Nisan referandumunda tüm engellemelere ve şaibelere rağmen hayır dayanışmasının çıktığını görmek gerekir dizi EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 4 ‘Hayır başarılı oldu’Ersoy,devletintümolanaklarınıevetiçinkullanmasınınbileyetmediğinisöyledi Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, 16 Nisan referandumununda devletin tüm olanaklarını ‘Evet’ için se ferber ettiğini anımsatarak,“Referandumda hayır oyları çalınmasına karşı ortaya çı kan sonuç bir başarıdır. Hayır cephesi tüm engellemelere karşı başarı lı olmuştur”dedi.YSK tara fından kabul edilen sonu cu reddettiklerini belirten Ersoy,“‘Hayır bitmedi, müca deleye devam’ sloganına ina SEYHAN narak çalışmalarımızı sür AVŞAR dürüyoruz. Seçimin gayri meşruluğunu göstermeye ve hâlâ kendini Hayır Meclis leri, forumlar ve sokak ey lemlerinde gösteren ‘Ha yır’ iradesini ileri taşıma ya çalışıyoruz”diye konuş tu. Cumhuriyetin soruları nı yanıtlayan Ersoy şunları söyledi: n Halkevleri olarak yü rütülen ‘Hayır’ kampan yalarını başarılı buldunuz mu? Devletin tüm olanakları Oya Ersoy nın ‘Evet’ için seferber edil diği ve bunun karşısında ‘Hayır’ diyenle rin neden ‘Hayır’ dediğinin duyulmaması için zor aygıtlarının seferber edildiği, bas kı ile sansür ile tamamen kısılmaya çalı şıldığı, üstüne üstlük vatan haini, FETÖ’cü ilan edildikleri bir referandum süreci ge çirdik. Buna rağmen muhteşem bir halk se ferberliği ile ‘Hayır’ çalışmaları yürütüldü. Devlet’in ‘Evet’inin karşısında halkın kendi olanakları ve kendi gücüyle örgütlediği, ıs rarla içeriği halktan kaçırılan anayasa deği şikliğinin içeriğini anlatmaya çalıştığı ‘Ha yır’ seferberliği elbette ki başarılı oldu. Re ferandumun çalınmış olmasına rağmen açı ğa çıkan manzara bu açıdan bir başarıdır. n Ana muhalefet partisinde başkan adayını tartışmaya başladı bile... Bu süreçte bu tartışmaları doğru buluyor musunuz? 2019’u tartışmak çalıntı referandum sonuçlarını kabullenmektir. Hukuksuzluğa, faşizme karşı direnme hakkını kullanmaktan imtina eden bir parlamenter muhalefetin; hem de ‘bu değişiklik geçerse parlamentonun anlamı kalmayacak’ demiş olan bir muhalefetin 2019 hesabı yapması, iktidarın ekmeğine yağ sürmektir. n Yüzde 50’lik ‘Hayır’ diyen kesim var. Farklı siyasetlerden olan bu kesimi bir arada tutmak için neler yapılmalı? ‘Hayır’ cephesinin ortak hedefi tek adama karşı demokrasi talebidir. ‘Hayır’; nispi demokrasinin ortadan kaldırılmasına, Yargının, yürütmenin, meclisin üzerindeki tek adam tahakkümüne, geleceğimizin tek adama teslim edilmesine, eşitsizliğe, adaletsizliğe itirazdı. Referandum sonuçları itirazları ortadan kaldırmadı. ‘Hayır’ diyenlerin ortak noktası halen tek adama karşı demokrasi isteğidir. Halkın direnme eğilimlerini örgütlemekten başka şansımız yok. n  Halkevleri olarak önünüzdeki yol haritasından biraz bahseder misiniz? Halkevleri AKP’li yıllarda halkın hak mücadelelerini giderek faşizme karşı mücadelenin bir parçası olarak ele alıp bu iktidara karşı tabandan yükselen direnişleri öne çıkardı. Yakın vade için de “Hayır bitmedi, mücadeleye devam” sloganını inanarak atıyoruz. Seçimin gayri meşruluğunu göstermeye ve hâlâ kendini Hayır Meclisleri, forumlar ve sokak eylemlerinde gösteren “Hayır” iradesini ileri taşımayı öngörüyoruz. l İSTANBUL ‘Kazandık YSK çaldı’ Eren Özmen Eren Özmen (28) Uludağ Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü mezunu. 9 yıldır Halkevleri’nde aktif olarak mücadele yürütüyor. Özmen referandumdaki usulsüzlüklerle ilgili yurttaşların sokağa dökülmesinin Gezi Direnişi öncesi yaşanan sürece benzediğini söyleyerek, “Gezi öncesinde kadınlar kürtaj hakkı için sokaklara döküldü. Emek Sineması eylemlerine yüzlerce insan katıldı. O, yılın 1 Mayısı’nda yoğun çatışmalar yaşandı. Bunun üzerine Gezi Direnişi başladı. Şu an buna benzer bir süreç var” diye konuştu. Özmen Meclis’te referandum konuşmaların başladığı ilk andan itibaren çalışmaya başladıklarını belirterek, “referandumda ‘Hayır’ çıkmasını ancak farklı siyasetlerin bir araya gelerek kuracakları ‘Hayır’ Meclisleriyle yapılabileceğini düşündük. Bu meclisleri önerdik. Kurulan meclislerde çalışmaya başladık. İlk etepta meydanlarda, metrolarda hazırladığımız ‘Hayır’ bildirilerini dağıttık. Bu kez biraz daha farklı olarak solcu mahalleler dışına çıktık. Merkez yerlerde de ‘Hayır’ı görünür kıldık. Ev toplantıları yaptık. Bu toplantılarda mahallenin önde gelenlerini ‘Hayır’ çalışmalarına destek vermeye çağırdık” dedi. Tepkiler ‘Hayır’ın ispatı Sarıyer ‘Hayır’ Meclisi’ndeki çalışmalara katılan Özmen, referandum sonucunun yüzde 50’nin üzerinde ‘Hayır’ çıktığını ancak yapılan usulsüzlüklerle ‘Evet’i çıkardıklarını kaydederek, “O kadar çok insanla karşılaştık ki, ‘AKP’ye yıllarca oy verdim. Ancak başkanlık sistemini istemiyorum. O nedenle, Hayır diyeceğim’ diyen. Sokaklardaki insanların tepkileri referandumda ‘Hayır’ın çıktığının en büyük ispatı. Ayrıca MHP’nin de ikiye bölünmesi bunu düşünmemizi güçlendirdi” diye konuştu. Özmen, aynı motivasyonla çalışmaya devam edeceklerini söyleyerek, “insanlara ‘biz kazandık YSK çaldı’ diyeceğiz. Neler yapacaklarımızı ise ‘Hayır’ Meclislerinde konuşup, ona göre bir yol haritası belirleyeceğiz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL 2019’a birlikte hazırlık Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden referandum sonucunu değerlendiren HDP Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, ‘Hayır’ çalışmalarının, yeni bir ortak programın oluşturulması için örgütlenmesi gerektiğini vurguladı AYHAN BİLGEN Milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri ile ilgili tutuklama süreçleri açık siyasi hesaplarla yapıldı. Gazeteciler ve akademisyenlerle birlikte siyasilere yönelik tutuklamaların kısa/yakın dönem hedefi, referandumu kazanacak biçimde muhalefeti zayıflatmaktı. Orta vadede ise OHAL ve FETÖ tutukluları ile birlikte HDP’li siyasetçiler Avrupa Birliği ve ABD ile pazarlığın aracı ve rehine gibi görülüyorlar. Muhtemel ilk seçim takvimi gözetilerek yapılacak planlamada siyasi yasaklar getirilerek, etkisizleştirme ve zayıflatma denemesi yapılacak. Uzun vadede ise bölgesel gelişmelerin Kürt siyasetinin demokratik aktörleri üzerinden ortaya çıkabilecek yansımalarını önleyici müdahale ve engelleme hesapları yapılıyor. 16 Nisan referandumunda tüm engellemelere ve şaibelere rağmen umut verici bir hayır dayanışmasının çıktığını elbette görmek gerekir. Ancak ‘Neden daha fazlası olmadı?’ sorusu aslında bundan sonra ‘Nasıl daha fazlası olur?’ konusunda da ipuçları verecektir. Aksi takdirde geleceğe dair tartışmalar en nihayet yüzde 49’u korumaya odaklanır ki bu aslında yenilginin fiilen kabulüdür. Elbette mevcudu korumak önemlidir ama siyaset hesaplarını, seçmen karar ve davranışlarını sa dece blok oylar toplamı üzerinden yapmak son derece yanıltıcı olur. Yeni sistemi dikkate almak Seçimin ikinci tura kalması ihtimaline yönelik bir ittifak ile ilk turda kazanmayı hedefleyen bir strateji ortaya koymak, farklı tercih ve öncelikleri gerektirir. Çok parçalı bir muhalefet fotoğrafına sahip ülke gerçeğini gözardı etmemek ve iki artı ikinin üç değil beş çıkmasına yönelik sinerjinin arayışına girmek gerekir. Bu da doğal olarak yeni sosyoloji ve seçmen profilini dikkate almayı gerektirir. Şimdiye kadar AKP’ye oy vermiş olabileceği halde AKP koalisyonunu sorgulamaya, eleştirmeye en açık kesimleri hedeflemek gerekir. Daha genç, yoksul, liberal ya da muhafazakâr Kürtler ilk etapta sayılabilecek kategorilerdir. 16 Nisan’da MHP seçmeninde görülen kırılmaya hitap etmek için kullanılan kimi milliyetçi argümanlar taktik olarak anlaşılır gözükmekle birlikte stratejik olarak ciddi risk barındırıyor. Bu risklerin ilki ve en kolay görüneni Kürt seçmeni ikinci turda AKP’ye itmektir. En az bu kadar belki daha önemli olansa iktidarla milliyetçilik yarışına girmiş bir siyasal söylemle alternatif üretme iddiasıdır. Elbette Türkiye seçmeninin önceliği demokrasi değil ekonomidir. Bu nedenle stratejiyi emek, yoksulluk, gelir dağılımı çarpıklığı, işsizlik, enflasyon, yolsuzluk, borçlanma gibi konu lara odaklamak çok önemli olacaktır. Ancak ekonomiyi de etkileyen risklerin demokrasisizlikten beslendiğini anlatmak temel öncelik olmalıdır. İstikrar iddiası ile örtülmeye çalışılan “yumuşak karın’’ burasıdır. İç barıştan bölgesel güvenliğe birçok konu burada kilitleniyor. Farklı yaşam tarzlarına açık, değişim yanlısı, hamaset dilinden hoşlanmayan bu kesim, geleneksel siyaset dili ve ilişkisinden de rahatsız. Otoriter, buyurgan, tepedenci bir propagandaya karşı mesafeli duruyor. Şimdiden kurtarıcı isimler telaffuz etmenin en büyük tehlikesi de burada yatıyor. Henüz bugüne dair ciddi bir toplumsal muhalefet programı üretmeden, Erdoğan’ın önüne atılacak kahramanı aramak gökteki yıldızlara bakar gibi seçim hesabı yaparken önümüzdeki çukura düşmektir. Elbette referandumda hedeflenen şeyleri hayata geçirmek için 2019’un beklenmeme ihtimali gözetilerek hızlı hareket edilmeye hazırlıklı olunmalıdır. Yapısal reformlar söz konusu olmadıkça ekonomide daha kötüye gitme ihtimali, dış politikadaki kilitlenmenin AB ile ilişkiler ve Suriye’de daha büyük krizler doğurma ihtimali, erken seçim hesaplarını zorunlu kılabilir. Farklı toplumsal kesimlerin birbirine dokunmasını sağlayan “Hayır” çalışmalarının, bu sefer yeni ortak programın toplumda tartışılarak olgunlaştırılması için örgütlenmesi ilk adım olabilir. Daraltılmış bölge ve barajın en az yüzde 7’ye in dirilme ihtimali de seçmen davranışlarında ciddi değişiklik yapabilecek önemli bir dinamik olarak görülmeli. Yeni partilerin parlamentoda temsil imkânının doğması ve zamanla fiili koalisyon formüllerinin güncellemesi ihtimali büyük hesap hatalarını da beraberinde getirebilir. Sandık görevlisi bulunmayan yerler için şimdiden planlama yapılması da zorunluluk. Seçimlerde muhalefeti zayıflatacak yeni yargılama süreçleri, tutuklamalar hatta siyasi yasaklı hale getirerek devre dışı bırakma hesapları da gözardı edilmemeli. Alternatif medya imkânlarının oluşturulması artık propaganda yapabilmenin olmazsa olmazıdır. 16 Nisan referandumunun muhasebesini tahribat ve kırılmaya sebebiyet vermeden tüm boyutlarıyla ve kompleksizce yapabilmek, seçimlere doğru ve güçlü hazırlanmak için en kritik noktayı oluşturuyor. Ayhan Bilgen SÜRECEK AKP İslamcılığın bağrı değil morgudur! Çok iddialı gelebilir belki ama İslamcılık İran’da Humeyni ile başladı ve bitti. O yüzden dünyaya “postİslamizm”i takdim etmiş Asef Bayat, kavramına açıklık getirme yolunda en çok Humeynisonrası İran’ına göndermede bulunur. Bana da postİslamizm, İslamcılığın “simülasyon”dan ibaret hale geldiği evreyi işaret ediyor. Simülasyon (Baudrillard’a saygıyla!), olmayan bir şeyi var gibi göstermektir. Gerçeğin tüm “gösterge”lerine sahip olduğu halde gerçeğin kendisi olmayandır. Aslında son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen “posttruth”, yani gerçekaşı(nı)mı kavramı da simülasyonla aynı (postmodern) sürekte karşımıza çıkmakta denilebilir. Bunların İslami iklimde tezahürlerinin de postİslamizm kavramıyla anlamlandırılabileceğini kaydetmek, dolayısıyla şu, “AKP’de İslamcı tasfiyesi yapılıp yapılmayacağı” tartışmasına da gülüp geçmek gerekir. HHH İslamcılık, Batı modernitesi karşısında bir çırpınışın sonucuydu. Onun ilk temsilcilerini ayırt eden motif, “apoloji”dir. Yani Batı’yı “modern” yapan ne varsa (bilim, akılcılık, felsefe, hümanizm, insan hakları, demokrasi, parlamento, vd.) bunların hepsi İslam’da zaten var diyerek İslam’ın değişmeye, gelişmeye, ilerlemeye mani ve uyarsız olduğu iddialarını karşılamak, göğüslemek… Ortadoğu’da Cemaleddin Afgani’den Muhammed Abduh’a, Hint yarımadasında Seyyid Ahmed Han’a açılan yelpazede böylesi bir “modernist” eğilim, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından 20’nci yüzyılın başlarına kadar İslamcılığı karakterize eder. Sonra sadece “modern” Batı’da olan değil olmayan, daha doğrusu onda eksik olan da İslam’da var diyen, “apoloji”yi bırakmış, püriten ve reaksiyoner, bir anlamda da modernitenin içinde ama antimodernist bir İslamcılık yaygınlaşır 20’nci yüzyılda. Mısır’da Reşid Rıza, Hasan elBenna, Seyyid Kutub, Pakistan’da Mevlana Mevdudi, İran’da Ali Şeriati, en karakteristik figürleridir bu çerçevedeki İslamcılığın… HHH Bizim coğrafyamızda ise Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İslamcı düşüncenin temsilcisi bir dizi önemli isim olmakla birlikte (ki burada da İsmail Kara’ya saygıda kusur etmemek gerekir!) özellikle siyaseten akla gelen isim Sultan II. Abdülhamid’dir. Bu, ilginç bir büyük haksızlıktır. İslamcılık (daha doğrusu “İttihadı İslam” ya da Panislamizm) Abdülhamid’den önce YeniOsmanlı düşüncesinde (Namık Kemal’le) sökün eder ve İslamcılık, Abdülhamid’den sonra asıl II. Meşrutiyet döneminde esaslı bir ideolojik çehreye bürünür. HHH Basitleştirmemize izin verilirse İslamcılığın, modernitenin altyapısını oluşturan endüstriyel kapitalizmi sağlıksız addedip onu sağaltma girişimi olarak ortaya çıkmış Marksist sosyalizmin motivasyonuna İslami bağlamda sahip olduğu söylenebilir. Bu sağlıksız “modern” dünya halini ve işleyişini, onu “veri” alarak Kuran ve hadislerden hareketle sağaltma girişimidir o... Ve elbette kapitalizmi olduğu kadar sosyalizmi de karşısına alır. Necmettin Erbakan’ın naif ve fantastik “Milli Görüş” (devamında “Adil Düzen”) söylemi, bu çerçeve içerisine dâhil edilebilirdir. Ama hepsi bu!.. AKP, bu çerçevenin dışındadır. HHH AKP, kapitalizmin küreselleştiği aşamada, onun karşısında bir seçenek olmak yerine onun bünyesinde bir “renk” olarak sökün etmiş bir hareket. Kapitalizm karşısında İslamcılık adına olsa olsa teslim bayrağının çekildiği bir hareket. Kapitalizmi “haram” sayan İslamcılığa nazaran, kapitalizmi “helâl” sayan bir hareket. Bana sorarsanız onun içinde İslamcılığın tortusunu bile aramak abes ve “simülasyon”, durumu tam anlamıyla açıklığa kavuşturan anahtar kavram: İslamcılık AKP’de olmayan, ama varmış gibi gösterilen bir “değer”... HHH 2000’ler başından itibaren sistemin krizine çare olarak dünyanın hemen her yerinde “kentsel dönüşüm” adı altında işlerliğe sokulan inşaat kapitalizminin Türkiye taşeronu olarak çıkış yakaladılar. Memleketi şantiyeye çevirdiler; betona hafriyata boğdular; “İnşaat ya Resulullah” der oldular. Bu arada İslamcılığı da “simülatif” olarak elde tuttular. İktidar, onları zehirledi, yozlaştırdı, vicdansızlaştırdı, acımasızlaştırdı, yalnızlaştırdı, “yapayalnız”laştırdı, acizleştirdi. O aczle başlangıçta kapitalizme ram olurken beslendikleri liberallerin terkiyle oluşan boşluğu bir yandan yaşlı ve demode bir “Devlet”çi milliyetçilikle (İslamcı terminolojide “kavmiyetçilik”), diğer yandan lümpen mi lümpen, yandaş mı yandaş bir troller ordusuyla doldurmaya çalışıyorlar. Ve trol cehaleti, İslamcılığın “simülasyon”unu gerçek sandığı/saydığı için bir “AKP’de İslamcılık” tartışmasının önü açıldı. Ama bu tartışma da bir simülasyon... AKP bu memlekette bitmiş bir İslamcılığın uzun ölümünün yatırıldığı bir morgdan ibaret. O, postİslamizme emsal teşkil ederek yola koyuldu. Şimdi “postmortem İslamcılık” örneği olarak yola devam ediyor!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle