05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 1 Mayıs 2017 ‘I.zdivaç’ KHK’si6 kapatmanın kılıfı Hükümet son OHAL KHK’si ile radyo ve televizyonlar için belirlenen tüm yayın ilkelerini kanal kapatma cezasına bağladı Hükümetin son KHK’si ile izdivaç programlarının yasaklanması için açılan yolun tüm televizyon kanallarını ve programlarını ilgilendirdiği ortaya çıktı. KHK ile “milli, manevi değerler ile genel ahlaka aykırılık”, “ki şi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşünücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde yayın”, “haberin veSİNAN rilişinde abartılı ses TARTANOĞLU ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilmesine”, “siyasi partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte yayın yapılması” bile yayının durdurulması veya kanalın yayın lisansının iptali ile cezalandırılabilecek. RTÜK yasasıyla önceki gün yayımlanan OHAL KHK’sinden önce sadece ‘3 ihlal’ için programın yayınının 5 kez durdurulmasına ve programın katologdan çıkarılmasına karar verilebiliyordu. Buna göre “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı”, “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep far Yurtdışı yayınlara MİT koşulu KHK ile Türkiye’ye ait uydular üzerinden Türkçe olarak Türkiye’ye yönelik yayın yapan kanalların da RTÜK’ten yayın lisansı alması zorunlu kılındı. Yani Türkçe ve Türkiye’ye yönelik yayın yapan bütün kanallara Türksat frekansının verilmesi yayın için tek koşul olarak belirlendi. Daha önceki KHK’de de yayın lisansı alınabilmesi için kanal yönetiminin MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından terör örgütlerine iltisakı ve irtibatı olmadığına ilişkin araştırılması koşulu getirilmişti. kı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik ve toplum duyguları oluşturan”, “Terörü öven, teşvik eden, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteren, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtan” yayın yapılması durumunda para cezası, programın yayınının durdurulması, programın katalogdan çıkarılarak yayından kaldırılması cezası veriliyordu. Önceki gün yayımlanan KHK ile bu cezaların verilebileceği ihlal sayısı arttırıldı. Buna göre “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı”, “Çocuklara, güçsüzlere, engellilere karşı istismar içeren ve şiddeti teşvik eden”, “Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu madde kullanımı ile kumar oynatmayı özendiren” yayınlar da aynı kapsama alındı. Bu ilkelerin ihlali de programın yayınının süreli veya süresiz olarak durdurulması cezası ile ilişkilendirildi. Eleştiriye kilit cezası Ancak KHK’deki bir başka düzenlemenin, tüm yayın ilkelerinin herhangi birinin ihlali için verilecek cezayı kanalın yayın lisansının iptaline kadar vardırdığı görüldü. Buna göre, “kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde yayın yapılması”ndan, “haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilmesi”ne, “haberlerin kaynak belirtmeden yayımlanması”na, “siyasi partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tu tar nitelikte yayın yapılması”na kadar tüm yayın ilkelerinin ihlali durumunda kanalın yayın lisansı iptal edilebilecek. CHP kontenjanından seçilen RTÜK üyesi İsmet Demirdöğen, “Bu KHK’nin içinde birçok hinlik var. Sadece evlilik programları yasaklanmıyor. Bütün yayın ilkelerine aykırılık yayın lisansının iptali ile cezalandırılıyor. Cumhurbaşkanı’na hakaret bile lisans iptali ile cezalandırılabilir” ifadelerini kullandı. Ayrıca, muğlak ifadelerle dolu ilkelerin ihlali de yayın lisansının iptali cezası ile ilişkilendirildi. Buna göre “Adalet, hakkaniyet ve dürüstlük ilkelerine uygunluk”, “Cinsiyet, ırk, renk veya etnik köken, tabiyet, din, felsefî inanç veya siyasî düşünce, engellilik, yaş ve herhangi bir ayrımcılığı içermemek veya teşvik”, “Yanıltıcı olmamak ve tüketicinin çıkarlarına zarar vermemek”, “Sağlık, çevre ve güvenliğe zarar verecek davranışa teşvik” gibi ticari iletişime ilişkin yayın ilkelerinin bir yıl içinde 20’den fazla ihlali durumunda, kanalın yayınının beş güne kadar durdurulmasının önü açıldı. İhlalin tekrar edilmesi durumunda yayın lisansının iptali de cezai yaptırımlara eklendi. l ANKARA 5 Boğaziçi, 2.5 ODTÜ KHK’ler ile kapatıldı OHAL sürecinde çıkarılan KHK’lerle Türkiye’deki profesörlerin yüzde 3.4’ü, doçentlerin yüzde 5.8’i, yardımcı doçentlerin ise yüzde 4.2’si ihraç edildi SİNAN TARTANOĞLU OHAL KHK’leri ile hükümet toplam 5 bin 295 akademisyeni ihraç etti. Bu rakam ODTÜ, Ankara, Boğaziçi, Marmara, Hacettepe ve gibi köklü üniversitelerin her birinin hoca sayısının çok çok üstünde. Öğretim Elemanları Sendikası, OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri ile akademiye vurulan darbeyi rakamsal olarak gözler önüne serdi. Buna göre, hükümet tüm KHK’lerle 5 bin 295 akademisyeni ihraç etti. Bu rakam köklü üniversitelerinin birçoğunun toplam akademisyen sayısının bile üstünde. YÖK istatistiklerine göre; ODTÜ’de 2 bin 109, Ankara Üniversitesi’nde 3 bin 516, Boğaziçi Üniversitesi’nde 981, Marmara Üniversitesi’nde 3 bin 47, İstanbul Üniversitesi’nde 1834 akademisyen görev yapıyor. Bu, OHAL ihraçları ile Ankara ve Boğaziçi Üniversitelerinin, ODTÜ ve Marmara Üniversitelerinin, İstanbul ve Hacettepe üniversitelerinin toplamından bile daha fazla hocanın, devletten atıldığı anlamına geliyor. Köklü üniversitelerin akademisyen sayısı tek tek hesaplandığında ihraçların, bu üniversiteleri katladığı da görülüyor. Buna göre ihraçlarla Ankara Üniversitesi’nin 1.5, Boğaziçi Üniversitesi’nin 5, Marmara Üniversitesi’nin 1.7, ODTÜ’nün 2.5, İstanbul Üniversitesi’nin ise 2.8 katı kadar akademisyenin, devletle ilişiği kesilmiş oluyor. Toplam ihraç sayısı ortalama bir taşra üniversitesinin toplam kadrosunun yaklaşık 1012 katı olarak hesaplanıyor. Sendikanın hesapları ise akademik unvan bazında vurulan darbenin boyutlarını gösteriyor. 5 bin 295 akademisyenin 1512’si yardımcı doçent, 1406’sı araştırma görevlisi, 885’i doçent, 766’sı ise profesör kadrosunda. Toplam ihraçların yüzde 14’ü profesör, yüzde 26’sı araştırma görevlisi, yüzde 16’sı doçent, yüzde 28’i ise yardımcı doçent kadrosundaydı. l ANKARA Binadaki gençlere KHK mührü Ankara’da sosyalist gençlerin kurduğu Fabrika Kolektif Üretim Merkezi, önceki gün yayımlanan 689 sayılı KHK ile kapatıldı. Önceki kararnamelerle kapatılan derneklerde içerde insanların bulunması üzerine kapıları kırarak mühürleme işlemi ni gerçekleştiren polisler, Fabrika Kolektif’te çalışma yürüten gençlerin kapıyı açmayı istememesi üzerine içerideki insanlarla birlikte binayı mühürledi. Binanın içerideki gençlerle mühürlenmesinin ardından sosyal medyada dayanışma çağrısı yapan Fab rika Kolektifi, “Merkezimiz içinde 5 arkadaşımız varken mühürlendi. Bütün dostlarımızı bu hukuksuzluğa karşı Fabrika’ya, dayanışmaya çağırıyoruz” dedi. Aradan geçen saatlerin ardından kapı açılarak gençler dışarı çıkarıldı. l ANKARA/Cumhuriyet Mersin’DE ‘BARIŞ AKADEMİSYENİ’ KALMADI! OHAL kapsamında önceki gün yayınlanan 689 sayılı KHK ile Mersin Üniversitesi’nden 21 akademisyen ihraç edildi. İhraç edilen akademisyenlerin tamamı, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı ‘Barış Bildirisi’ne imza atmıştı. İmzacılar arasında yer alan Prof. Dr. Atilla Güney, Prof. Dr. Çetin Veysal, Prof. Dr. Mustafa Kalay, Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör, Doç.Dr. Ulaş Bayraktar, Doç. Dr. Metin Altıok, Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, Yrd. Doç. Dr. Hakan Altun geçen cuma gününe kadar görevine devam etti. Mersin Üniversitesi, barış bildirisine bildirisine imza atan 13 akademisyenin sözleşmesini yenileme miş ve işten çıkarmıştı. Aylardır işsiz olan ve MEÜ Rektörlüğü’ne karşı idari dava açan akademisyenlerden Yrd. Doç. Ali Ekber Doğan, Yrd. Doç. Dr. Bediz Yılmaz Bayraktar, Yrd. Doç. Dr. Eylem Çamuroğlu Çığ, Yrd. Doç. Dr. Hakan Mertcan, Yrd. Doç. Dr. Melahat Kutun, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şener, Yrd. Doç. Dr. Selim Çakmaklı, Yrd. Doç. Dr. Tolga Tören, Yrd. Doç. Dr. Veli Mert, Yrd. Doç. Dr. Yasemin Karaca, Uzman Bermal Aydın, Galip Deniz Altınay ve araştırma görevlisi Esin Gülsen de ihraç edildi. ‘Büyük barbarlık’ MEÜ’nün işten çıkardığı ilk akademisyen olan ve son KHK ile ih raç edilen Mustafa Şener, “Benim ve ihraç edilen diğer arkadaşların başka bir üniversitede çalışma şansı hukuken olsa da fiilen yoktu. Bu ihraç kararı hukuken de bu şansı ortadan kaldırmış oldu. Bu karar, MEÜ’ye karşı açtığımız davaları da olumsuz etkileyecek elbette. Ama ortada artık hukuk da yok, mahkeme de yok bence. Sadece berbat bir tiyatro gösterisi var. Savaş hukuku bile değil bu. Düşmanını öldürmekle bile yetinmeyen, bir de cesedini çiğnemek isteyen bir barbarlıkla karşı karşıyayız. Hiçbir ölçü ve norm kalmadı artık Türkiye’de. Hukuk devleti kesinlikle bitmiştir” ifadelerini kullandı. l ABİDİN YAĞMUR/MERSİN haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ZARİFE SELÇUK Nasıl bir muhalefet... Bu ‘zafer’ neyin göstergesi? Ve: Babıâli’de Cinayet Bugün 1 Mayıs, Emeğin Bayramını kutluyorum. İktidar ve egemen sınıflar tarafından adım adım gasp edilen Emek, tüm iktidarlara karşı savunulan bir üretici güçtür. “Emek artık iktidara geldi” diye bayrak sallayan ve yine tüm artı değerini emeğin üzerinden çıkaran “sosyalist iktidarlara” karşı bile, hatta daha da güçlü savunulması gereken bir güç... ...dedikten sonra bizi bekleyen yakın geleceğe bu kez muhalif güçler tarafından bakalım. Referandum sonuçlarına bakılarak şöyle bir söylemle söze başlanıyor: Yüzde 48.6 sol oylar.. Ben de “ne ilgisi var” diyorum.. Yok hayır, gerçekten yüzde 48.6 sol oylar olsa içimi sadece bir sevinç kaplar. Kimse havalara girmesin. Bu yüzde 48.6 için söyleyebileceğimiz tek şey: Demokrat oylar’dır. T‘keakmsuooryuuluyboikr lam ası’ Her şeyde tek yetkili ve denetlenmesi yasalarca bile çok zor bir kişiye, bu kişinin görünen isminin de RTE olduğu biliniyordu, böyle bir otoriter anayasaya Evet mi Hayır mı.. Bu kadar. Hayır’ın içinde kim olursa olsun, demokrattır. Evet’in içindekiler de, iktidardan veya şu şekilde nasiplenenler, pay alanlar, sadaka alanlar, bilinçsizler, cahiller, “bu iktidar döneminde para yüzü gördük” diyen yoksullar ve iktidarın yeni yarattığı orta sınıf... Şüphesiz ki, ne olursa olsun, tüm yaptıklarına rağmen (vardır bir bildikleri, derler!) İslamcılıklarından ötürü oy verenler... Ve iktidar gözden düşmeye başlayınca, bunların önemli bir kesiminin de kopacağını bilelim. Büyük bir demokrat kitlenin varlığı ortaya çıktı, referandumun kesin hesabı budur. Türkiye’de müthiş bir demokrat kesim var: MHP’lisiyle birlikte... Bu kitle, Cumhuriyetin her şeye rağmen sağlam temeller üzerinde durduğunun göstergesi olarak da kabul edilebilir. Kürt kardeşlerimin önemli bir çoğunluğunu da dahil ediyorum. Biz birlik içinde beraber yaşamanın ilkelerini ve formülünü eninde sonunda bulacağız. Savaşsız, birbirimizi anlayarak, bu ülkenin tüm güzellik ve nimetlerini ve üretimini ve kazancını paylaşarak... Bunun koşullarını oluşturacağız. Başka çaremiz yok. Umut yaratmalı Ortaya çıkan demokrat kitle gerçeğinin sadece umut yaratması gerekir. Zamanın demokrasi lehine işleyeceğini düşünelim. Dünyadaki muhafazakâr yükselişin çok başka temelleri var, onlar kaybettiklerini korumak ve yeniden kazanmak istiyorlar... Bizde ise sadece demokratlık yükselebilir. Çünkü kaybedeceğimiz bir refah yok, tam tersine kazanmanın peşindeyiz. Dahası, bu iktidar döneminde trilyonların ülkeye akması ile kazandıklarımızı, yine bu iktidar sayesinde kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıyayız! Bunu korumanın ve geliştirmenin tek yolu da, bu iktidarın gitmesi ve daha büyük bir demokrasinin inşasının gerçekleştirilmesidir. Özetle şunu diyorum: Bu bilinçle sol falan değildemokrasi cephesini inşa edecek bir programla muhalif güçler birliğini sürdürmeli. Başkanlık kazanılabilir ve tüm zırvalıklar ayıklanarak gerçekten demokrat bir Türkiye’nin temelleri atılabilir. Zamanın iyinin ve güzelin yararına işlediğini kabul etmeliyiz. Ortaya çıkan genç nüfusun Hayır’cılığı da bunu gösteriyor... (Devam edeceğiz) BABIÂLİ’DE CİNAYET Gazeteciyi Kim Öldürdü? Haluk Şahin, şaşırtıcı güzellikte bir “roman” ile karşımıza çıktı. Müthiş bir kurgu, su gibi akan bir anlatım, bugünün gazeteciliği ana teması etrafında örülen, aynı zamanda “devrimci geçmiş” dönemi dahil, “Gazeteci” ile Gazeteciliğin katilleriyle hesaplaşan bir roman. Roman mı desem, yoksa yaşadıklarımızın çok başarılı bir kurgu ile yeniden inşa edilmesi mi.. Haluk, bir dönemin “faşist polis”inin vicdan temizleme mücadelesini de, geçmişle yüzleşmelerle kurgunun içine çok iyi yediriyor: “Kimlerin aleti olduk?” Tabii başrolde “Gazeteci”yi öldüren bir alçak var: Gazeteciliği öldürmek için her şeyi yapan patronla, iktidarla işbirliği yaparak ve bunun nimetlerini yiyerek.. Usta, beynine sağlık. Zaten “Unutulmuş Bir Suikastın Anatomisi” kitabındaki iz sürüşün, artık diyebilirim ki, bu “Cinayet” romanının habercisiydi. Verdiği bir demeçte “En büyük korkum bu kitabı bitirmeden ölmekti” diyor. Çok iyi anlıyorum! Yenilerini bekliyoruz! İHRAÇ EDİLEN DOÇENT BAYRAKTAR: Öfkemi ve nefretimi kazanamayacaksınız Son kanun hükmünde kararname ile ihraç edilenler arasında Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ulaş Bayraktar da yer aldı. Babası Yüzbaşı Beşir Bayraktar’ı Mardin’in Derik ilçesinde 1980’de o zaman adı ‘Apocular’ olan PKK saldırısında kaybeden Bayraktar’ın ihraç nedeni ise ‘Barış Bildirisi’ne imza atmak oldu. Sosyal medya hesabından düşüncelerini ifade eden Bayraktar, “...sadece barış gelsin, adalet olsun istedim, istiyorum” dedi. Facebook hesabında bir yazı kaleme alan Bayraktar, ihraç kararına ilişkin şunları ifade etti: “Annem aradığında Ercan Kesal ve Enis Rıza ile ‘Zamanın İzinde’ Kireççilerin Affe Hala ile Mustafa Suphi’nin eşi Maria ile yeni tanışmıştım. ‘KHK çıkmış’ dedi, ‘Bir bak, bana haber ver’. Bakmama gerek kalmadan Whatsapp grubunda müstakbel bir meslektaşım ‘Ne denir ki...” yazdı. Anladım; ‘haftaya ders yok denir’ diye cevap verdim. Adetten Resmi Gazete’nin sayfasına girip, dostların ve sevgilinin ki o benim arkadaşım, aşkım, meslektaşım, yoldaşım ve şimdi KHK’daşım olur yanında ismimi gördüm ve üzerimden koskocaman bir yükün kalktığını hissettim çünkü biz ismimizi oraya daha ilk KHK’de yazmıştık. Utançla sıramızı bekliyorduk. Son zamanlarda, beyin ölümümüzün gerçekleştiğini söylüyordum zaten; sonunda memuriyet organlarımızı da, hevesle kadro bekleyenlere bağışlayabildik. Gerçekten kızgın değilim, öfke duymuyorum. Geçen hafta Paris’teki terör saldırısında ölen polis memurunun sevgilisinin cenazede Antoine Leiris’den yaptığı alıntı benim hislerime de tercüman oluyor: “Vous n’aurez ma haine! Nefretimi kazanamayacaksınız!”. Siz de benim öfkemi, nefretimi kazanamayacaksınız. Şerbetliyim ne de olsa; babamı 5 yaşında benden alan sorunu nefretle, intikam duygusu ile düşünmemeyi becerebildiğimi sanıyorum. Şimdi çocuklarımı bir süre annelerinden uzak, beni öğrencilerimden, derslerimden ayrı koyan sizleri de anlıyorum.” l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle