05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 1 Mayıs 2017 2 Şampiyon havuza Sünger dolu havuzda yaptığı antrenmanla gündeme gelen sporcu artık Ankara’daki kavuştuhavuzda antrenman yapıyor Afyonkarahisar’da, kendi olanaklarıyla yaptıkları içi sünger dolu havuzdaki atlama çalışmalarıyla birçok madalya kazanan milli sporcu 16 yaşındaki Yaprak Selin Keskin, artık Ankara Eryaman’daki gerçek havuzda çalışarak şampiyonalara hazırlanıyor. Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezi’nde çalışmalarına başlayan Keskin’in, okul kaydı da Ankara’ya alındı. Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın destek verdiği Keskin, Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezi’ne davet edilmesini önce tereddütle karşıladığını söyledi. Disiplinli çalışma Keskin, “Şu anda çok mutluyum. Olimpiyatlara gerçek bir havuzda hazırlanıyorum. Benim için çok güzel bir şey oldu. Havuzun yanında cimnastik salonu var, atletizm tesisleri var. Orada çalışmalarımı devam ettiriyorum. Diğer sporcuların da disiplinli çalışmalarını gördükçe kendime daha da disiplin kattığımı düşünüyorum” diye konuştu. Annesi ve aynı zamanda antrenörü olan Nurhan Keskin, kızının 4 gün Ankara’da gerçek bir havuzda, 3 gün de kara antrenmanı yaptığını belirtti. Keskin’in ailesi, bu durumun kendilerini mutlu ettiğini söyledi. l DHA 16 yaşındaki milli sporcu Yaprak Selin Keskin, artık gerçek havuzda.. Keskin, sünger dolu havuzla gündeme gelmişti. Suriyeli çocuklardan üç dilde barış şiirleri Edirne’de yapılan Uluslararası Öğrenci Buluşması etkinliğinde Suriyeli öğrenciler, “Ölmek istemiyorum, bana bir şans verin” şiiriyle barış istedi. Trakya Üniversitesi’nde öğrenim gören Yunanistan, Gambiya, Karadağ, Kırım, Kosova, Makedonya, Suriye, Tacikistan, Botswana, Mısır ve Afganistanlı öğrencilerden oluşan Trakya Uluslararası Öğrenci Derneği üyeleri bu yıl 10. Uluslararası Öğrenci Buluşması etkinliği düzenledi. Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak aileleri ile birlikte geldikleri Edirne’de çeşitli okullarda eğitim alan Suriyeli öğrenciler ise kendi yazdıkları şiirleri Türkçe, Arapça ve İngilizce okuyup barış çağrısında bulundu. l DHA haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY / MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET Tarikat savaşlarına zemindir ‘Yeni Türkiye’! İsmail Ağa Nakşibendi Cemaati’ne dâhil iki hasım oluşum, umre için gittikleri Mekke’de birbirine girdi. Kafagöz dağıldı, kemikler kırıldı, kanrevan içinde kalındı. Mesele, çok büyük ihtimalle, “İsmail Ağa” denince akla gelen aslî figür, bu cemaatin kurucu şeyhi Mahmut Hoca (Ustaosmanoğlu) artık çok yaşlı ve ağır hasta olduğundan, vefatı sonrasında onun “miras”ına kimin konacağı!.. Çünkü ortada kimilerine göre üçbeş, kimilerine göre 1015 aday var ve kıran kırana bir iktidar, tabii aynı zamanda da (özellikle Kuran kurslarıyla bağlantılı) “rant” savaşı söz konusu. Yeni kitabım “Parti, Cemaat, Tarikat”tan (2017) bu bağlamda bir anekdot hemen: “İsmail Ağa denilen yer, eskiden İstanbul’da FatihÇarşamba merkezli küçük bir oluşumdu. Şimdi onun bir ucu Kayabaşı’nda (Başakşehir tarafında en uç nokta) diğer ucu Gebze’de; bir ucu Şile’de, diğer ucu Yalova’da. Yani İsmail Ağa, sınırı nerede başlar, nerede biter belirsiz, o yüzden de o kadar kolay elle tutulur, gözle görülür bir oluşum değil. O yüzden tabii ki Mahmut Hoca’dan sonra ne olacağı da ürkütücü bir muamma. Ne 15’i, ben daha fazla aday çıkacağı kanısındayım şeyhlik iddiası için!..” HHH Demek ki Mekke’deki hadisede perşembenin gelişi çarşambadan belliymiş! Üstelik de “Çarşamba”nın hem mecaz hem de “mekân” (FatihÇarşamba) anlamında kullanılması kaydıyla!.. Müridler, müntesipler zikir çekmekten birbirini yemeye doğru “seyri süluk” halinde yani… Daha genel çerçevede bu, bir müminler savaşıdır ve müminin mümine münkir etmez ettiğini!.. Benim sosyalantropolojik ömrüm, “insanda dindinde insan” meselesini (“Kitap”tan değil) hayatın içinden okuma ile geçti. Ve gördüm ki İslamiçi çekişme ve çatışmanın şiddeti, İslamdışı odaklara yönelik olanı bile gölgede bırakabiliyor çoğu zaman. Mesela Nakşibendilikteki Vahhabi nefreti… Bunu çok yakından biliyorum. Karşı kutupta Nakşiliğe, daha doğrusu tasavvufa ve tarikatlara Vahhabi nefretine de tanık olma fırsatı buldum. Fakat aynı tarikatın farklı kolları arasında birbirine girmelerini de çok “içeriden” gözlemledim. Hem de bu yazıda mevzubahis ettiğimiz İsmail Ağa cemaati yahut Mahmut Hoca çevresi ile benim tez konumu oluşturan Kıbrıslı Şeyh Nazım’ın Nakşibendi topluluğu arasında. 1990’ların başında. Üstelik gurbette, Londra’da… Buna ilişkin de eski, daha doğrusu ilk kitabım, “Batı’da Bir Nakşi Cemaati”nden (1996) aktarayım: “… (Ü)ç genç, Cuma namazından sonra Şeyh Nazım Camisi önünde belirdiler ve Mahmut Hoca’nın birkaç gün içinde Londra’da olup Aziziye’de [bir diğer cami] konuşma yapacağını bildiren kâğıtları namaz sonrası toplu halde camiden çıkanlara dağıtmaya başladılar. Bir Kıbrıslı Türk mürid [Şeyh Nazım’a bağlı] bunlara ‘Bizim şeyhimizi önce caminize davet ettiniz, sonra da konuşmasına izin vermediniz; şimdi buraya gelmiş, bizi bir başka şeyhi dinlemeye çağırıyorsunuz’ dedi. Buna üç genç, ‘Davet falan yoktu; bize sormadan duyuru kâğıtları bastırmışsınız’ diye karşılık verdiler. Bunun üzerine aynı zamanda kardeş de olan iki mürid, Aziziye’den gelenlerin üzerine yürüdü; bunlardan birisi, ‘Bir gün o camiyi yakacağım’ diye bağırdı. Diğer müridler zorlukla bu iki kardeşi zapt ettiler ve uzaklaştırdılar. Aziziye’den gelenler buna, ‘Şu işe bak! Müslüman, Müslümanı yakacak hale gelmiş’ diye karşılık verdi.” HHH İşte o gün rakip Nakşi çevreye böyle, “Müslüman, Müslümanı yakacak hale gelmiş” diyen Mahmut Hoca’cılar, bugün kendi içlerinde, hem de Kâbei Muazzama’da ellerindeki sopaların yerine benzin bulsalar, birbirlerini yakacak haldeler!.. Bunlardan kafasıgözü sarılı bir tanesi yurda döner dönmez konuştu ve karşı gruba atfen diyor ki: “Bu sefer hastaneye gidildi, ama bir dahakine mezarlığa gideceğiz hep beraber… Bizi öldürecekler!..” HHH Böyledir bu iş ve daha İslam peygamberinin na’şı ortadayken halifelik üzerinden kıran kırana bir şekilde başlamıştır ilk olarak. İktidar, İslam’da ne iman, ne ibadet, ne de işte Kâbe’de olduğu gibi “ihram” dinler! Evet, böyledir de bugün bunları engelleme yolunda “tuz” niyetine yöneticilik yapanların durumu da “tuzun kokması” olunca iş çok daha beter hale geliyor. Eline “dinbazlık” denen körüğü alıp bu “yangın”ın üzerine onunla giden bir siyasi irade var memlekette. Ve laiklikten dinbazlığa sapıldıkça daha da sık karşılaşacağız bu tip tablolarla. Seküler toplumu dinbazca bastırdıkça, tarikatcemaat dalaşmaları patladıkça patlayacak. En çok da bu dinbaz siyaset erbabının başında patlayacak! Neyse, evlilik programlarını kaldırdılar ya, mesele yok, düzelir her şey artık!.. 102. yılda 102 bisikletli Biga’da Çanakkale Zaferi’nin 102. yıldönümünde İstanbul’dan Çanakkale’ye bisikletle giden İstanbul Bisiklet ve Doğa Sporları Grubu üyesi 102 kişilik grup Biga’ya vardı. Önceki gün Anadolu Yakası’ndan yola çıkan İstanbul Bisiklet ve Doğa Sporları Grubu üyeleri Yenikapı’dan Bandırma’ya feribot ile geçerek 70 kilometrelik yolu pedal layıp Biga’ya ulaştı. Gümüşçay Beldesi’nde konaklamak üzere çadırlarını kuran grup üyeleri daha sonra Gümüşçay Belediye Başkanı Adnan Pastırmacı ile birlikte Gümüşçay Şehitliği’ni ziyaret etti. Şehitlik ziyaretinden sonra beldede kısa bir bisiklet turu yapan grup, Gümüşçay’da yenilenen belediye meydanında hatıra fotoğrafı çektirdi. l İHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle