20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR ‘Uluslararası Sanatçı Filmleri’ sergisi İstanbul Modern, dünyanın dört bir yanından sanatçıların video, animasyon ve kısa filmlerini İstanbul’a taşıyan Artists’ Film International 2017 (Uluslararası Sanatçı Filmleri) programına bir sergiyle yer veriyor. Programın 10. yılına özel olarak bu yıl “İşbirliği” konusuna odaklanan sergi, 8 Mart’ta açılıyor. Sergi 21 Mayıs’a dek sürecek. Salı 7 Mart 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Milli ve yerli sanat [email protected] 15 “III. Kültür Şurası”nın sonuç raporları komisyon başkanlarınca okundu. Raporlarda milli kültürün canlandırılmasına odaklanıldı. Yereli esas alan evrensel bir yaklaşımla yerli ve milli içerik üretiminin artırılması gerektiği de ifade edildi. 28yıl aradan sonra düzenlenen “III. Kültür Şurası”nın sonuç ra porları önceki gün komisyon başkanlarınca okundu. Okunan raporlarda ve yo rumlarda ağırlıklı olarak eski Türkçe kelimeler kullanıl dı ve milli kültü rün canlandırılma CEREN ÇIPLAK sına odaklanıldı. Kültür politikamı zın milli kültürün kodlarını taşıyan, milli değerle ri göz ardı etmeyen bir nokta da olması gerektiği vurgulanır ken; raporlarda, yereli esas alan evrensel bir yaklaşımla yerli ve milli içerik üretiminin artırıl ması gerektiği de ifade edildi. Bugüne kadar tek tip ideoloji merkezli, dayatmacı bir kültür politikası olduğu, bu yüzden Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılıp yeni uy gulamaya alınacak kültür poli tikalarının da tek taraflı olma ması gerektiği söylendi. Kültür ve Turizm Bakanı Na bi Avcı da rapor sonuçlarını din lemek üzere salondaydı. Bazı ko misyon başkanları “Aziz baka nım”, “Allah razı olsun baka nımdan” gibi ifadelerle Kültür Bakanı’na ara ara övgüde bu lundu ve teşekkür etti (!). Hat ta raporlar okunurken Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçe sinin genel bütçe içinde iki ka tına çıkarılması önerisi üzerine “Biz bu öneriye amin diyoruz” diyenler bile oldu. Raporlarda, “Sadaka taşı”, “Misafir Taşı” gibi İslami has sasiyet taşıyan sanat eserle rinin de öne çıkarılması vur gulandı. Milli Saraylar, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumla rın da güçlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Kültür Şurası’nda, Cumhur başkanı Tayyip Erdoğan’ın mil li kültür stratejisinin kontrol altına alınması yönündeki çağ rısı da hatırlatıldı. Uzun süre dir kültür sanat alanında pozi tif bir adım atmayan bakanlı ğın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla harekete geçmesi ise bir skandal (!) . ‘Wagner’i günahım kadar sevmem’ l Kültür Ekonomisi Komisyonu Başkanı Ali Saydam, Türkiye’nin dünya kültür ekonomisinde payının yüzde bir olduğunu açıkladı. Saydam, “Milli Kültür Fonu” kurulması gerektiğini belirterek bakanlığın kamu dışındaki kurum ve kuruluşlarla sponsorluk ilişkileri kurmasını tavsiye etti. l Sahne Sanatları Komisyonu Başkanı İskender Pala, sanatsal ve idari yönetimin ayrıştırılması gerektiğini belirtti. Repertuvar ve metinlerin milli değerlerle örtüşmesi gerektiğini belirten Pala, “AKM’nin ihyası”na da vurgu yaptı. l Sinema, Radyo ve Televizyon Komisyonu Başkanı Deniz Bayrakdar, milli ve tari hi şahsiyetlerin uluslararası büyük bütçeli sinema filmleriyle tanıtılmasına değindi. “Ömer Lütfi Akad Sinema Müzesi” önerisi getirdikleri raporda ayrıca Film Bankası kurularak sinema projelerinin finansal anlamda desteklenmesi gerektiğini belirtti. Bayrakdar, Türkiye Sinema Kuruluş tarihinin yeniden belirlenmesini vurguladı. Sinema filmlerinin sınıflandırılarak seyirciye ulaştırılması, yabancı filmlerden alınmayıp Türk filmlerinden alınan 650 dolar artı KDV gösterim ücretinin kaldırılması, TRT’de sinema kanalının kurulması gibi önerileri de sundu. l Müzik Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya ko nuşmasında “çoksesli ve teksesli gibi sığ kavramları gündeme getirmeyeceğiz” ifadesinin şaşkınlığını henüz atamamışken “Wagner’i günahım kadar sevmem” diyerek Wagner’in müzikle ilgi bir sözünden örnek vermesi epey dikkat çekti. Çetinkaya, raporda, özel tiyatrolara verilen desteğin benzerinin müzik topluluklarına da verilmesi gerektiğini vurguladı. l Görsel Sanatlar Komisyonu Başkanı Prof. Uğur Derman, “sanat eğitiminde mahallileştirmeye gidilmeli, milli değerler göz ardı edilmemeli, mahallelerde sanat atölyeleri güçlendirilmeli, her şehirde bienal yapılmalı” gibi önerileri sundu. Kültür Bakanı Avcı: Modern hayata karşı milli ve manevi değerler Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı da “Şurada ortaya çıkan hiçbir cümleyi zayi etmeden gelecek için tam bir fikri takip içinde olacağımızdan emin olmanızı istiyorum” dedi. Avcı, ayrıca “Bireyselliği ve bencilliği bir norm haline getiren modern hayat biçimine karşı çocuklarımızı, gençlerimizi milli ve manevi değerlerimizle donatmalıyız” şeklinde konuştu. Beckett’in ‘Oyun’u ENKA’da ENKA Kültür Sanat Tiyatro Buluşmaları, Studio Oyuncuları yapımı Samuel Beckett’in ünlü kısa oyunu “Oyun” ile devam ediyor. 2013 Afife Ödülleri’nde Şahika Tekand’a ‘En Başarılı Işık Tasarımı’ ödülü getiren, orijinali üç kişi lik olan, Tekand rejisinde 15 oyuncu ile oynanan “Oyun”, ENKA Kültür Sanat İbrahim Betil Oditoryumu’nda bu akşam saat 20.30’da sahnelenecek. Estetik ve maharet isteyen bir ışık tasarımıyla sahnelenen oyunda Studio Oyuncuları, iki erkek ve bir kadın arasında geçen, geçmişte yaşanmış bir aşk üçgeninin sıradanlığını, hızlı tekrarlarla heyecanı artan gerilimli bir yüzeye taşıyor. ENKA Kültür Sanat Tiyatro Buluşmaları 5 Nisan tarihine kadar devam edecek. l Kültür Servisi Sahnede kara gülmece ADT’nin ‘Joko’su kapalı gişe oynuyor. Polonya kökenli Fransız ressam, çizer, grafikçi, yönetmen, tasarımcı, oyuncu, masalromanöyküoyun yazarı Roland Topor’un ilk oyunu ‘Joko’nun Doğum Günü’ (1969), içinde bulunduğumuz tiyatro döneminde İstanbul ve Ankara’da sahnelendi. Yolcu Tiyatro’nun İstanbul’daki yapımını görmedim. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun ‘Joko’su İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde kapalı gişe oynuyor. Mine Kırıkkanat’ın yalın ve duru Türkçesiyle sahneye çıkartılan oyunun Ankara DT yapımı İlham Yazar’ın rejisiyle, Murat Gülmez’in dekor, Çevren Sarayoğlu’nun giysi, Kerem Çetinel’in ışık tasarımı, Ali Erel’in müziği ve Burçak Işımer’in koreografisiyle sunuluyor. Tek perde olan oyun bir saat kırk dakika sürüyor. ‘Joko’, ‘gerçeküstücü’ biçemin ‘kara gülmece’ anlayışıyla sarılıp sarmalandığı bir yapıt. İçerdiği, sadist ve mazoşist örgelerle, bedeni parçalama, yamyamlık gibi eylemlerle, insanın ‘altben’inde saklı ilkel şiddetin dışavurumunu sunduğu için de ‘vahşi gerçeküstücülük’ anlayışının bir ürünü sayılmakta. Joko’nun öyküsü, toplumun insanı ‘ehlileştirici’ etkisini henüz bilmeyen bir gencin, akıl ve mantığa sığmayan eylemlere karşı çıkmasıyla başlıyor. Joko, su deposunda çalışan bir işçi. Arkadaşları, Concordia Oteli’nde kalan ‘kongreci’leri Kongre Sarayı’na sırtlarında getirip götürerek kendilerine ek gelir sağlarken, Joko, taksi hizmetinin verildiği bir toplumda bu işi yapmayı saçma buluyor. Oyun, Joko’nun ‘sistem’ tarafından ‘uyumlu’ bir birey olmaya yönlendirilmesi ve para bi riktirmek için ‘kongreci’leri sırtında taşımaya başlamasıyla sürüyor. Son aşamada ise Joko, ‘sistem’in yalnız ‘Joko’ adlı oyundan bir sahne. bedenini değil, aklını da denetim altına aldığı bir varoluşa tutsak olacaktır. Ne ki, bütün bunlar olup biterken, herkes, mantıklı bir düzende yaşanıyormuşçasına, doğal bir dilsel söylem kullanmaktadır. Oyunun en vurucu kara gülmece öğesi, ‘görünen’ ile ‘söylenen’ arasındaki uyuşmazlıktır. Bildiğimiz bir ‘ezen’‘ezilen’ öyküsüdür anlatılan. Ezenin, küçük bahşişlerle, yaşamın tüm yükünü ezilenin sırtına yüklediği, ezileninse küçük çıkarlar adına kendini cömertçe sömürttüğü her durumda görülen bu ilişki, oyunda ‘grotesk’(yaşamdan büyük, abartılı) bir anlatım düzenine yerleştirilmiştir. Böylece oyun, büyük devletlerin küçük devletler karşısındaki tutumundan, kapitalist düzenin sömürensömürülen bağlamındaki mekanizmalarına, baskıcı rejimlerin halk karşısındaki demagojik yaklaşımlarından, toplum içindeki sınıfsal ilişkilerin ikiyüzlülüğüne, işyerlerindeki çarpık yönetim anlayışına dek pek çok düzlemde anlamlandırılabilmektedir. Siyazbeyaz tonlar... Yönetmen İlham Yazar, oyunu sahnelerken, Topor’un çizimlerinde çoğunlukla yer alan siyahbeyaz tonlara ağırlık vermiş. Ali Erel’in müziği de sahnedeki siyah beyazlığın donukluğuyla uyuşuyor. Çevren Sarayoğlu’nun siyah rengin egemen olduğu giysileriyle, Kerem Çetinel’in beyaz ya da yüksek oranda karartılmış ışık düzeni içinde neredeyse gölgeleşen oyuncuların koreografik devinimleri yinelemelerle belirlenmiş. Değişmeyen ‘görsel’ örgelerin oyun boyunca sahneye egemen olması ‘tekdüzelik’ yaratıyor. Oysa, oyundaki durum gitgide berbatlaşmakta. Bizim görebildiğimiz tek çeşitlilik ise, önce Joko’nun sırtına tek kişi binerken, daha sonra hepsinin birbirinin üstüne çıkması. Koreografideki değişimin sınırlılığı, zaten anlamakta pek zorluk çekmediğimiz oyunun gereksizce uzadığı izlenimini veriyor. Durukan Ordu, Cevat Duman, Ebru Nil Ay dın, Zeynep Ekin Öner Öztürk, Zafer Güllü, Mehmet Akay, Alper Tazebaş, Ulaş Ersoy, Ercan Eker, Alpay Atalan, Murat Kesim ve Başak Vural’dan oluşan oyuncular ekibi, ellerinden ge leni yapsa da, oyunu asıl parlatacak olan kara mizah öğeleri ve grotesk boyutlar tam anlamıyla değerlenemiyor. Bu oyunun sahnelenmesinde kanım ca daha ‘renkli’ ve daha ‘vahşi’ bir görsellik gerekiyor. TİYATRO OYUNCUSU DEĞER İMSEL YAŞAMINI YİTİRDİ Devlet Tiyatroları emekli oyuncusu Değer İmsel (71) önceki gün yaşamını yitirdi. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı İmsel, dün Küçük Tiyatro’da düzenlenen törenin ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. İmsel, “Ali Baba ve Kırk Haramiler”, “Susuz Yaz”, “Tartuffe”, “Kanlı Nigar”, “Keşanlı Ali Destanı”, “İnsanlar ve Hayvanlar”, “Macun Hokkası”, “Üç Kuruşluk Opera” gibi oyunlarda rol almıştı. 1945 yılında Ayvalık’ta doğan sanatçı 1970 yılında Devlet Tiyatroları’nda stajyer olarak göreve başlamıştı. 1971 yılında sanatçı kadrosu alan İmsel, 2012 yılında yaş haddinden emekli olmuştu. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle