20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 7 Mart 2017 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ZARİFE SELÇUK Haksızlık AİHM’de haber 11 Cumhuriyet gazetesinin avukatları, gazetedeki haber ve yazılar gerekçe gösterilerek tutuklanan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurarak “salıverme” kararı verilmesini talep etti. Gazetemizin 9 yazar ve yöneti cisinin 5 Kasım 2016’da, yurtdışından gelen gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın ise 12 Kasım 2016’da tutuklandı ğı belirtilen başvu ruda, tutuklama ka rarlarına yapılan iti razların reddedildi ği anımsatıldı. Baş KEMAL GÖKTAŞ vuruda, Anayasa Mahkemesi’ne 26 Aralık 2016’da yapı lan başvuruya ilişkin dilekçeleri nin alındığını gösteren bir başvu ru numarasının dahi ulaşmadığı vurgulandı. AİHM’nin başvuruyu öncelikle incelenmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “öz gürlük ve güvenlik” hakkı başlık lı 5. maddesi ile “ifade özgürlü ğü” başlıklı 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi isten di. Ayrıca bu maddelere bağlı ola rak, tutuklamaların “sınırlama ların amaç dışı kullanılamama sı” başlıklı 18. maddesini ihlal et tiği ileri sürüldü. Tutuklama kararları ile ‘ağır’ kişi özgürlüğü ihlalinin yaşandığı belirtilen başvu ruda, AİHM’den başvurucuların derhal salıverilmelerine ve her birine 20 bin Avro manevi tazminat ödenmesine karar vermesi ta lep edildi. Başvuruda tutuklama sürecindeki hukuka aykırılıklar özetle şöyle sıralandı: n Tutuklama kararındaki korsan yasa maddesi: Başvuruya göre, savcının tutuklama sevk yazısında ve sulh ceza hâkiminin tutuklama kararında skandal çelişkiler yer aldı. Tutuklama kararında suçlama konusu eylemler, “propaganda’ ola rak nitelendirildi. Ancak bunun yerine daha ağır ceza öngören “örgüt adına suç işlemek” suçu işletildi, Türk Ceza Kanunu’nun 220/6. maddesinde düzenlenen bu suçtan tutuklama kararı ve rildiği belirtildi. Ancak bu kapsa ma giren herhangi bir suç göste rilemediği için suç kısmına aslın da 220/7. madde ile ilişkili olan ‘örgüt adına faaliyette bulunmak’ yazıldı. Çünkü 220/6. madde hâkimin tutuklama kararı verebi leceği katalog suçlar arasında yer alıyorken, 220/7 katalog suçlar arasında yer almıyordu. Başvuru da bu çelişki için “Tutuklama ka rarında tanımlanan suç, katalog suçlar arasında olmadığı halde varmış gibi karar verilmiştir. Tutuklama kararı şeklen dahi yasaya uygun değildir” denildi. Avukatlarımız, tutuklanan gazetemiz yazar ve yöneticileri adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu ‘Hayali mağdurlar’ tutuklama nedeni Yasaya aykırı Tutuklama kararında “soruşturmaya konu olaylarla ilgili olarak müşteki veya mağdurların tam olarak tespit edilerek henüz şikâyet ve beyanlarının alınamamış olması” ifadesi yer almıştır. Tutuklama kararında atıf yapılan yazı ve haberlerin hiçbiri üçüncü kişilere yönelik değildir. Tümü siyasi haber ve yazılardır. Son yazı, tutuklama tarihinden üç ay öncedir. Bu sürede şikâyetçi olmayan hayali mağdurları savcının resen araştırıp bulup ifadelerini alacağı, böylece kendilerini baskı görme ihtimaline karşı koruyacağı düşüncesi, tutuklama için kurgulanmış bir düşünceden başka sorumlulukbir şey değildir. Basın Kanunu’nda yok: Başvurucular, gazetedeki haber ve yazılar nedeniyle tutuklandı. Oysa başvurucuların hiçbiri bir gazetede yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle cezai sorumlulukları bulunanların belirlendiği Basın Kanunun 11. maddesi kapsamında yer almıyor. n Makul şüphe yok: Başvurucular, makul şüphe bulunmadığı halde özgürlüklerinden yoksun bırakıldı. Başvurucuların silahlı örgütle bağlantılarının bulunduğuna işaret eden, örgütten talimat, kişi veya reklam geliri aldıklarına dair hiçbir iddia ve delil dosyada yer almadı. Başvurucular Cumhuriyet Vakfı ve gazetenin isim hakkını kiralayan şirketin yönetim kurulu üyeleri, genel yayın yönetmeni, kitap eki editörü, yayın danışmanı ve gazetenin yazarıdır. Cumhuriyet, Türkiye’de ulusal düzeyde yayın yapan en eski gazetedir. Eleştirel bir yaklaşımla kamunun yoğun ilgisini çeken haberler ve yazılar yayınlamakta, sorumlu bir basın kuruluşu olarak kamunun bekçiliği görevini yapmakta Amaç Cumhuriyet’i susturmak Soruşturma hukuki değil siyasidir. Cumhuriyet’in yayınlarından rahatsızlık duyan iktidar, gazeteyi susturmak, yayınlarını durdurmak istemektedir. Bu nedenle sadece gazetecileri değil; gazetenin avukatlarını da (Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Akın Atalay) tutuklamıştır. Soruşturmayı yürüten savcı FETÖ üyeliği suçlamasıyla yargı lanmaktadır. Bir ceza davasında yargılanan savcı soruşturma yürütemez. Adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir. Hemen hemen tek muhalif basın organının yöneticisi, yazarı, çalışanı olarak sırf ifade özgürlüklerini kullandıkları için, açıkça siyasi maksatla aylardır özgürlüklerinden yoksun bırakılmışlardır. Bu durum mağduriyetlerini giderek ağırlaştırmaktadır. dır. Başvurucuların haber ve yazılardan sorumlu tutuldukları ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullanmaları nedeniyle tutuklandıkları açıktır. n Trajikomik “kaçma” şüphesi: Sulh Ceza Hâkimi, 9 başvurucu ile ilgili tutuklama kararında “kaçma şüphesine” ilişkin iki gerekçe öne sürmüştür: İlki, başvurucuların ‘soruşturma tutanaklarına yansıyan ve sorguda gözlemlenen savunma ve davranışları’dır. Bu ifadeler, tamamen kapalı ve keyfi bir gerekçedir. İkincisi, başvurucuların tutuksuz yargılanırken fırsat bulduklarında kaçtıkları iddiasıdır. Bu bir iftira değilse, tamamen gerçek dışı bir iddiadır. Kadri Gürsel, Musa Kart, Önder Çelik ve Mustafa Kemal Güngör polis evlerine geldiğinde dışarıda olmalarına rağmen davet edildikleri yere gitmişlerdir. Kaçtıkları değil, kaçmadıkları kesindir. n Yayın politikasını değiştirmek suç olamaz: Başvurucular, gazetenin yayın politikasını değiştirmek ve hükümetin hoşuna gitmeyen haber ve yazılar gerekçe gösterilerek üç aydan fazla süredir tutukludur. Onların tutuk lanmaları nedeniyle, kamuoyunun, gazetecilerin ve akademisyenlerin görüşlerini ifade etme iradeleri üzerinde caydırıcı etki ortaya çıkmıştır. Tutuklama, yargısal taciz niteliğindedir ve politik amaç taşımaktadır. Kamu otoriteleri iyi niyetle hareket etmemiştir. Türkiye’de hükümete yönelik eleştirel haber ve yazıları nedeniyle 151 gazeteci tutukludur. Gazetenin yayın politikasını değiştirdiği iddiasıyla tutuklama kararı verilmesi ve önceki olaylara gönderme yapılması, tutuklamaların gerçek amacının hükümet politikalarıyla uyumlu bir basın oluşturmak ve hükümetin üstünü örtmek istediği bazı hassas konularda haber yapılmasını cezalandırmak olduğunu göstermektedir. Tutuklamalar, Cumhuriyet gazetesinde çıkmış bazı haberlerden sonra hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamalardan bağımsız düşünülemez. Cumhuriyet’in hedef alınmasının bir nedeni de gazetenin Türkiye’de eleştirel habercilik yönünden sembolik bir anlam taşımasıdır. l ANKARA ‘Kurtuluş kadınlarla olacak’ CANAN COŞKUN Murat Sabuncu: Buraya girdiğimizde sonbaharın sonuydu. Kışı bitiriyoruz, bahar geliyor. Memleketimin dağlarında ovalarında çiçekler açıyordur şimdi. En sevdiğim papatyalar, gelinciklerin hayali mutluluk veriyor bize. Baharda doğanın canlanması bir mucizedir. Biz de bir mucizeye tanıklık ettik. Geçenlerde betonların arasından bir avuç çimen çıkıverdi. En zor şartlarda bile engel tanımayan bütün mucizelerin tanığı kabul ettik. Düşünceler fikirler ve özgürlükler tarih boyunca duvarları betonları parmaklıkları parçalayıp geçmiştir. Aynen bu bir avuç çimen gibi.. Akın Atalay: Hükümet gazete yöneticilerini cezaevine koymak için organize suç örgütü (mafya) yöneticilerine af çıkardı. Cezaevlerini boşalttı, bize yer açtı. Sorarsanız ‘biz af çıkarmadık, sadece infaz sisteminde değişiklik yaptık’ diyorlar. Oysa ‘biz ağaçtaki elmaları dökmedik. Sadece ağacın dallarını budadık’ diyorlar. Son çıkardıkları af ile rüşvetçileri, hırsızları, dolandırıcıları, şan CHP’li Şafak Pavey, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazetemiz yönetici ve yazarlarından mesaj getirdi tajcıları, ihaleye fesat karıştıranları tahliye ettiler. Yalnızca terör suçluları ile onlarla birliktelermiş algısı yaratarak tutukladıkları düşünce suçluları içeride. Ne yazık ki toplumun temeli olan adalet duygusu ve hukuk askıya alınmış durumda. Kadri Gürsel: Cumhuriyet yönetici ve yazarlarına bir yargısız infaza dönüşen uzun tutukluluğu, giderek Türkiye’nin dünyadaki itibar ve saygınlığına zarar vermeye başladı. Ülkenin saygınlık ve itibarı Türkiye’yi yönetenlerin umurundaysa gerekli yerlere talimat vererek bu durumu sonlandırmayı tercih edebilirler. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’nin bizim durumumuz hakkında üzerine düşeni yaparak hakkımızda olumlu bir karar vermesi neden mümkün olmasın? Ya da iddianamesini aylardır yazmayan savcının nihayet görevini yerine getirerek delil yetersizliğinden tahliyemizi istemesi neden düşünülmesin? Bir siyasi operasyon neticesinde tutuklandık. Yine siyasi mülaha zalar neticesinde bırakılmamız beklenmektedir. Referandum tarihi yaklaşırken bizleri içe ride tutmanın siyasi maliyeti nin de giderek arttığı görülme lidir. Türkiye’nin dünyada cid diye alınan bir ülke olmasını is tediklerinden emin olduğumuz yöneticilerin bu konuda gerekli siyasi girişimi yaparak hataları nı düzelteceklerini umuyorum. Güray Öz: Sanırım iddia name yazamıyorlar ya da yaz dılar bir işaret bekliyorlar. Ama iddianamemiz gelirse herkes görecek ki bizimle ilgili tezle ri çürüktür. İktidar partisi ne tavsiyemiz olacak: Yurtdı şında olup bitenlerle ilgili yo rum yaparken iğneyi kendi ne çuvaldızı başkasına batır sınlar, çünkü Türkiye’de du rum anlattıkları gibi değil. Bizim burada olmamız bu nun kanıtıdır. Turhan Günay: Bir an önce da vayı açar larsa ken dileri için iyi olur. Şafak Pavey Çünkü insan hakları savunucularından gelen eleştirilerin dozu giderek artmaya başladı. Yazarlar Sendikası’nın gönderdiği imzalı kitaplar henüz elime ulaşmadı ama gösterdikleri çaba için çok teşekkür ediyorum. Mustafa Kemal Güngör: Emre Kongar hocaya çok teşekkür ediyorum. Tam da onun yazılarında sözünü ettiği öğrenilmiş çaresizliği bu süreçte öğrenmemiz lazım. Bu mücadeleyi bütün demokrasi güçlerinin beraber yapması lazım. Bütün kadınların ka dın gününü kutluyorum. Kadınlar ülkemizde hak ettikleri yerde değiller. Kadınlarımızla birlikte yürüyebilirsek Türkiye’de bir şeyleri değiştirebileceğiz. Moralimiz, sağlığımız yerinde, günlerimizin geçmesini bekliyoruz. Hakan Kara: Vatandaşlık görevimizi yapmak ve referandumda ‘hayırlısıyla’ oyumuzu kullanmak istiyoruz. Bu arada iddianamemiz de hazırlanır ve yargılanma şansını elde edersek elbetteki mutlu oluruz. Önder Çelik: Bugünlerde aldığımız dayanışma yazıları mesajları için yürekten teşekkür ediyoruz. Bülent Utku: Bütün haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı çıkan ‘varım, var olacağım’ diyen Rosa Lüxemburg’u 1919 yılının ocak ayında döverek öldürüp bir kanala attılar. Ancak kadınların mücadelesi giderek artan bir ölçüde devam ediyor. Kadınların temas ettiği her alan gelişiyor güzelleşiyor. Tüm kadınların 8 Mart’ı kutlu olsun. Ahmet Şık: Bu ülkenin ve hepimizin kurtuluşu kadınlarla olacak. l İSTANBUL Hollanda’dan ‘sınırları kapatalım’ çağrısı Birleşik Krallık’ta halkoylamasıyla AB’den çıkma kararının alınmasının ardından, Avrupa Birliği’nin geleceğini belirleyecek üç seçimden birincisi, 15 Mart’ta Hollanda’da yapılacak. Diğer ikisi, nisan ve mayıs aylarında Fransa’da cumhurbaşkanı ve 24 Eylül’de Almanya’da federal meclis seçimleri. AB’nin kurucu altı ülkesinden üçünü oluşturan bu ülkelerde seçimlere damgasını vuran ortak olgu, aşırı sağ partilerin artık seçim yarışında ya birinci gelen ya da seçim sonuçlarını belirleyen pozisyonda olmaları. Bu açıdan Hollanda’nın durumu özellikle dikkat çekici. Geert Wilders’in lideri olduğu, aşırı sağ Özgürlük Partisi’nin (PVV) 15 Mart akşamı birinci parti olması, şimdilik güçlü bir ihtimal. PVV oyların takriben yüzde yirmisini alarak birinci parti olabilecek. Buna rağmen Wilders, herhalde başbakan olamayacak ama Hollanda’nın geleneksel partilerinin temsil krizi daha fazla derinleşecek. Hollanda’da seçmenlerin önemli bir bölümünde görülen geleceğe yönelik kaygılar, geleneksel partiler sistemine olan büyük güvensizlik, ülkeye 2. Dünya Savaşı sonrası damgasını vuran iyimser ilericiliği rafa kaldırmış durumda. Hollanda’da aşırı sağın yükselişi yeni değil. 2002’de o zaman aşırı sağ partinin lideri olan Pim Fortuyn seçimlerden dokuz gün önce öldürülmüş, seçimlerden iki ay sonra kurulan sağ koalisyon hükümetinde Pim Fortuyn listesi de yer almıştı. Ardından 20102012 arasında Hıristiyan DemokratLiberal koalisyon hülkümetini Wilders’in partisi PVV dışarıdan desteklemişti. Sonuçta Hollanda’da aşırı sağ on beş yıldan beri siyasal alanın başat partilerinden biri olarak, siyasal gelişmeleri belirliyor. Hollandalı siyaset bilimci Paul Scheffer, Belçika’da Flaman aşırı sağ parti Vlaams Belang’ın hiç iktidara gelememesi ama 1990’larda sunduğu programda yer alan yetmiş konudan altmışının bugün Belçika’da yönetici sınıfın gündeminde yer aldığını hatırlatıyor. Geert Wilders’in partisinin de son beş yılda İslam, göçmen ve AB karşıtlığı konularında giderek daha fazla radikalleştiğini ve siyasal alanı bu yönde etkilediğini belirtiyor. Fransa’da Marine Le Pen’in lideri olduğu aşırı sağ Milliyetçi Cephe partisi gibi, Geert Wilders’in partisi de solun geleneksel birçok temasını sahiplenerek seçmen tabanını genişletiyor. Bu temaların başında, iktisadi liberalizm eleştirisiyle birlikte, sosyal hakların korunması ve geleneksel refah devleti savunusu yer alıyor. Bu korumacı sosyal politikaları, sağ geleneğin korumacı kültürel politika önerileriyle birleştiriyor günümüz yeni aşırı sağ hareketleri. Küreselleşme karşıtlığının paratoneri işlevini Fransa’da, Hollanda’da ve Almanya’da göçmen ve elbette Müslüman göçmenler karşısında milli ve yerli kimlik kaybı endişesi oluşturuyor. İslam, güvenliğe yönelik asli tehdit olarak gösteriliyor. Toplumda yükselen korunma talebi ve buna yanıt veren iktisadi ve kültürel korumacılık önerileri, sol ve sağı yatay olarak kesip, aşırı sağın etki alanını genişletmesine imkân veriyor. Hollanda’da Geert Wilders’in kültürel korumacı politika önerileri radikal imamların hızla sınırdışı edilmesi, camilerin kapatılması, Avro para birliği ve Schengen antlaşmasından çıkılmasına bağlı olarak geleneksel devlet kurumlarının (polis, adalet, ordu) güçlendirilmesini öne çıkarıyor. Ama aynı kültürel korumacı politikalar arasında, eşcinsel haklarının, kadın eşitliğinin savunulmasının yanında, emekli maaşlarının artırılması, sosyal sigorta kurumunun ve sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi de yer alıyor. “Sınırları kapatalım” sloganı AB’den çıkış talebini ve liberal küreselleşmeye tepkiyi özetliyor. Birleşik Krallık’ın AB’den nasıl çıkacağı önümüzdeki iki yıl içinde somutlaştıktan sonra, AB’den ve ortak para sisteminden çıkış talep eden güçlü bir dalganın Hollanda’da ortaya çıkması ihtimali var. Hollanda’da Nisan 2016’da yapılan ve ulusal egemenlikçi bir girişimin başını çektiği, AB ve Ukrayna arasındaki ortaklık antlaşmasına ilişkin halkoylamasında hayır açık ara önde gelmişti. Gerçi oylamaya katılım sadece yüzde 32 olmuştu ve halkoylaması sonucunun yaptırım gücü yoktu. Ama Hollanda’da 2005’te Avrupa Anayasası’nın halkoylamasında reddedilmesinden sonra, AB’ye yönelik ikinci açık tepki oyuydu bu. İleride üçüncüsünün Avro veya Schengen konusunda gündeme gelmesi mümkün. Hollanda’da veya Fransa’da seçim sonuçlarının aşırı sağı iktidara getirme ihtimali şimdilik yok denecek kadar zayıf. Ama İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin çatırdadığı bu ortamda, beşon yıl sonrası için bu ihtimal artık yabana atılmıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle