20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 4 Mart 2017 10 16 Nisan’da postdemokrasi oylanacak Bugün Türkiye’de Tayyip Erdoğan etrafında kümelenmiş, genellikle seküler gelenekten gelen, bazıları geçmişte sol hareketlerde veya liberal çevrelerde yer almış, gerçek demokrasi kılıfı altında bir “postdemokrasi” projesini dile getiren bir çevre var. Bu çevrenin en fazla kullandığı gerekçe, demokrasi için halkın liderle bütünleşmesinin gerekli ve yeterli olduğu, temsili demokrasinin aracı kurumlarına ihtiyaç olmadığıdır. Bazen “devrimci” bir doğrudan demokrasi savunusuna dönüşen bu iddianın dayanağı, siyasal ve toplumsal konularda yegâne doğruyu halkın bildiğidir. Bu yaklaşıma göre demokrasi, halkın iradesini bir şefe, bir mercie teslim etmesiyle gerçekleşir. Demokrasi bir süreç değil, bir andır. Seçimle başlar ve biter. Dünyada postdemokrasi söylemi 20. yüzyılın son yıllarında ortaya çıktı. Liderle halkın yek vücut olduğu iddiası üzerine kuruldu. Bu iddiaya göre, halk/millet iradesini, kendisiyle hemhal olduğuna inandığı kişiye seçim yoluyla teslim eder. Dolayısıyla bu yaklaşım, bütün güçleri halk/millet adına elinde tutan bir şeflik rejimini savunuyor. Bunu 2007’de Birikim dergisinde yayımlanan “Postdemokrasi, iyi yönetişim ve Caudillo” başlıklı yazıda ele almıştım. Postdemokrasi ideolojisi, doğruyu bilen yegâne merci olarak ilan edilen halkın yetkilendirdiği kişinin, vekâleten doğrunun tekeline sahip olduğunu söyler. Gerçekte şeflik rejimlerinin hemen hepsinde, Şef veya Önder doğrunun tekeline sahip olma yetkisini vekâleten değil, asaleten kullanır. Doğrunun tekeli Şef’te olduğu için, bunu kurumsal olarak dengeleyecek, denetleyecek ve sınırlandıracak bütün güçler millet iradesine karşı çıkmış olurlar. Yegâne doğruyu halk ve onun seçimle yetkilendirdiği Başkan biliyorsa ve bu ikisi hemhal haldeyse, o zaman yargıçların da milletle bütünleşmiş Başkan’ın iradesine tabi olmaları gerekir. Keza medyanın da. Günümüz dünyasındaki bütün otoriter popülist liderler için yargı ve medya hep bir tehdit unsuru olarak hedef gösteriliyor. Bunun en yakın örneği ABD, Trump. Postdemokrasi yaklaşımı halkın egemenliği fikrini bir aritmetik çoğunluğa indirger. Bağımsız bütün kurumları iktidar, dolayısıyla “millet” için bir tehdit olarak görür. Bunları denetimi ve yönetimi altına almak için hem siyasal baskı yöntemlerini hem de mali baskı araçlarını kullanır. Rusya’da Vladimir Putin’in, iktidarın dikeyi olarak tanımladığı güç yoğunlaşmasında ilk hedef medyadır. Millet/halkın iradesini temsil eden bir tek merci olmalıdır. O da seçilmiş Başkan’dır. Postdemokrasi rejiminde siyasal partiler büyük ölçüde işlevlerini kaybeder. Zaten postdemokrasiye geçişi hızlandıran etmenlerden birisi, siyasal partilerin temsil krizidir. Postdemokrasi savunucuları kişilerin bir kimlikle doğrudan aidiyet kurdukları temsil biçimlerini yüceltir. Seçmenlerin parti programına değil, bir kişinin şahsına, temsil ettiği kimliğe (dinsel, kültürel, sosyal, vs...) oy verdiğini, dolayısıyla Şef’in ya da Başkan’ın şahsında kendilerini gördüklerini iddia ederler. Bu nedenle, milleti temsil etmenin tekeline sahip olmasının ötesinde, Başkan’ın millete ikame olması postdemokrasi yaklaşımı açısından doğal ve meşrudur. Bunun düzenli aralıklarla yapılan seçimlerle teyit edilmesinin, rejimin bir demokrasi olma niteliğini koruması açısından yeterli olduğunu kabul ederler. Bugün bu postdemokrasi başlığı altında sayabileceğimiz birçok şeflik rejimi var. Kimisi bütün kamu kurumlarını mutlak yönetimi altına alıp iktidarın kurumsal denetlenme yollarının hepsini kapatıp medyayı da ya susturup ya teslim alarak ülkeyi yönetiyor. Kimisi, Türkiye’de veya Rusya’da olduğu gibi, bunlara ilaveten devletin yasal şiddet tekelini suiistimal ederek, kendisi için tehdit olarak gördüğü herkesi temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakıyor. Ya da keyfi biçimde her an yoksun bırakılma tehdidi altında yaşamaya mecbur kılıyor. Postdemokrasi yaklaşımı, adı üzerinde (demokrasi sonrası), demokrasiyle ilişkinin bittiği, demokrasinin sonrasına geçildiği, Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle tramvaydan inildiği durağın adıdır. Bu çerçevede 16 Nisan’da halkoyuna sunulan anayasa değişikliği önerisi dört dörtlük bir postdemokrasi projesidir. l KAYMAKAM BAŞKAN OLDU Beytüşşebap’a kayyım atandı Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü terör soruşturması kapsamında DBP’li Beytüşşebap Belediye Başkanı Nurettin Ataman, 2 Mart tarihinde gözaltını alındıktan sonra, İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı. Ataman’ın emniyetteki sorgusu sürerken, İçişleri Bakanlığı tarafından İlçe Kaymakamı Murat Şener, belediyeye kayyım olarak atandı. Dün sabah belediye binasına gelen polis, binada arama yaptı, ardından belediye binasına büyük bir Türk bayrağı asıldı. l DHA haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: EMİNE BİLGET ezbTeürrinkiybeobzmr tuüyrolüri iCSUIRMKROHIUNSRUAİŞKYTIEKUT’E DEP milletvekili olduğu dönemde 2 Mart 1994’te tutuklanan Sırrı Sakık, tam 23 yıl sonra bu kez Ağrı Belediye Başkanlığı göre vinden alındı. Cumhuriyet’e konuşan Sakık, “23 yıl sonra yine aynı yöntem uygulanıyor. Türkiye bir türlü ezbe rini bozmuyor. Sürekli yanlışlıklarını tekrarlayan evin yaramaz çocuğu gi bi. Biz bunun çıkmaz sokak olduğunu hep söyledik ve söyleye ceğiz” dedi. Leyla Zana, Hatip Dic le, Orhan Doğan, Selim Sadak, Ahmet Türk ile birlikte 2 Mart 1994’te MAHMUT tutuklanan Sırrı Sakık, ORAL tam 23 yıl sonra İçiş leri Bakanlığı tarafın dan Ağrı Belediye Başkanlığı görevin den alındı. Cumhuriyet’e konuşan Sa kık, “Diğerleri gibi benim de görev den alınmama yönelik tutarlı bir ne den yok. Siyasi bir operasyon” dedi. Türkiye’de ezberin değişmediğini ifa de eden Sakık, “23 yıl sonra yine aynı yöntem uygulanıyor. Türkiye bir tür lü ezberini bozmuyor. Sürekli yanlış lıklarını tekrarlayan evin yaramaz ço cuğu gibi. Demokratik siyaset kanalla rının açılması gerekirken, uzun yıllar dır demokratik siyaseti ablukaya alıp sandıkta alt edemediklerini kayyım atayarak, halkın iradesini yok saya rak, sonuç almaya çalışılıyor. Biz bu nun çıkmaz sokak olduğunu hep söy ledik ve söyleyeceğiz. Yapılması gere ken tek şey demokratik siyaset kanal larını açık tutmaktır. Gerçekten bir likte yaşayacak ve birlikte bir hukuk oluşturacaksak, hepimizin ortak bir yurdu, demokratik bir ülkesi, hukuk ve demokrasinin ülkesi kurulacaksa, bu kanalların hepsinin açık olması la zım. Yoksa KHK’ler, OHAL uygulama ları, biz bunları geçmişten bugüne ka dar teker teker yaşadık” diye konuştu. Bu uygulamaların çözüm olmadığı Milletvekili olduğu dönemde tutuklanan Sakık, 23 yıl sonra Ağrı Belediye Başkanlığı görevinden alındı. Sakık, demokratik siyaset kanallarının açık tutulması gerektiğini vurguluyor ‘POL SLER AĞRI’YI ST YOR’İ İ İ Ağrı’yı huzur kenti yaptıklarını ifade eden Sakık, “Ben şu anda iddia ediyorum. Gelip Ağrı’da bir anket yapsınlar, eğer halkın yüzde 90’ı memnun değil ise bu ülkeyi terk etmeye hazırım. Biz yoksulluk içindeki kentte mega projeler yapmadık ama biz halka dokunduk, sokağa, insana dokunduk. Ağrı kurulduğu günden bu yana yapılmayan birçok şeyi yaptık. En önemlisi huzurun kenti yaptık. Birçok polis, polis şefi, tayin için ilk tercihlerini Ağrı yapıyor. Benim hiç kimseden üstün bir tarafım yok ama bu yöntemin çıkmaz bir sokak olduğunu söylediğimiz için görevden alınıyoruz” dedi. nı vurgulayan Sakık, “Eğer çözüm olsa idi 1994’te çözüm olurdu. O dönem ben kürsüde şunu söylemiştim. ‘Anadolu tabiriyle Allah’a ısmarladık, gidiyoruz ama hayat bizi ne kadar beton yığınlarına hapseder. Biz buraya geri geleceğiz ama siz bugün ne için elini kaldırdığını bilmeyenler, o gün burada olmayacaksınız’. Ve o gün el kaldıranlar bugün tarihin çöplüğün de. Eğer haksız olsak, bugün biz olmazdık. Ama ortada devasa, Ağrı Dağı kadar ağır bir Kürt sorunumuz, demokratikleşme sorunumuz, özgürleşme sorunumuz var. Gerçekten bu ülkede iç barış inşa edilir ve demokrasi oturursa, herkes ‘İşte benim ülkem bu’ diyebilirse, o zaman ülke gurur duymalı. Evet yollar, köprüler yapılacak ama asıl olan iç barışı de mokrasiyi getirebilmekte. Ne yapacağız, biz bu işin emekçileri olarak demokrasinin bedellerini ödemeye adayız. Ne olursa olsun biz bu toprakları kan deryasından kurtarmak zorundayız” dedi. Sesimizi duyuramıyoruz Görevden alınan birçok belediye başkanının daha sonra gözaltına alınıp tutuklandığını anımsatarak bu yönde bir endişesi olup olmadığını sorduğumuz Sakık, “O kadar haksızlığa maruz kaldım ki, birkaç gün gözaltına alınmam ya da tutuklanmam çok şey ifade etmiyor. Tabii ki bunları konuşurken, o kadar çok üzülüyoruz ki, eğer sığınacağımız son liman hukuk olacaksa o zaman bu hukuksuzluk neyin nesi? Konu biz olunca, sesimizi duyuramıyoruz. Görevden alındık, medyada sesimiz yok. Açıklama yapıyoruz gören yok” dedi. Anayasa referandumunun OHAL koşullarında yapılacağına dikkat çeken Sakık “Bölgede korkunç bir korku tohumu ekildiğini gözlüyorum. Referandumda insanların can korkusu var. OHAL, KHK, yasaklar var oğlu var. Bölgede her insan baharda ne olacağından kuşku duyuyor. Biz zaten sayın Barzani ile de konuşurken 2013 dönemine dönülmesi gerektiğini söyledik. Artık herkes beyninde bir bahar temizliği yapmalıdır. Tutuklamaların, görevden almaların çözüm olmadığını hayat bize gösterdi. Hepimizin baharla, Nevruz’la birlikte hücrelerimizi temizlemeli ve yarım bıraktığımız yerden başlamalıyız” diye konuştu. l DİYARBAKIR Faillerin bulunması barış için milat olur Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin, 28 Kasım 2015’te Sur ilçesinde çatışmalarda zarar gören tarihi Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaptıktan sonra öldürülmesinin üzerinden 66 hafta 462 gün geçti. Diyarbakır Barosu her cuma olduğu gibi dün de Tahir Elçi’yi anmak ve Elçi cinayetinin aydınlatılması için Diyarbakır Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Baro adına açıklamayı okuyan Yönetim Kurulu üyesi Mahsun Batı, “İnanıyoruz ki Tahir Elçi’nin faillerinin bulunması da bir milat olacaktır. Bu anlamda devlet ile toplum arasındaki barışın ve uzlaşının miladı olacağını düşünüyoruz” dedi. 33 YIL HAPSİ İSTENİYOR Pir: Hendekleri tasvip etmedim HDP Milletvekili Ziya Pir, 33 yıl hapis istemiyle yargılandığı davanın dünkü duruşmasında hendek kazılmasını tasvip etmediğini, böyle hak aranamayacağını, siyasetçi olarak ölümlerin durmasını istediğini söyledi. NATO Parlamenterler Asamblesi Alt Komite Başkan Yardımcılığı görevine seçilen Pir hakkındaki yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol kararı kaldırıldı. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya bir önceki duruşmada hakkında zorla getirme kararı çıkarılan Pir ile avukatları katıldı. 5 Haziran Diyarbakır mitinginde bir konuşma yaptığını ve 5 dakika sonra bomba patladığını belirten Pir, “Konuşmamdan bir kelime alınarak dava konusu yapılmış. HDP Türkiyelileşme hedefi olan bir partidir. Ben de mitinglerde Türkiye bayrağı olması gerektiğini savundum. O mitingde de 20 civarında Türkiye bayrağı vardı ve alkışlandı. Ortak vatanın, ortak bayrağını alkışlattım” dedi. Pir, hendek kazılmasını tasvip etmediğini, hak arayışının böyle olmadığını söylediğini belirterek, “Hatta silahlı çatışmanın bir tarafı olan örgütün beni linç edeceğini düşündüm” dedi. Hendek olayları sırasında, kafasına silah dayayan polisin “Sen bizim vekilimiz değilsin, geçemezsin” dediğini söyledi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle