20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 22 Mart 2017 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: SERPİL ÜNAY GDO’suz soya yok ekonomi 9 4 Sağlık açısından: Hayvanlar üzerinde yapılan pek çok çalışma, GDO’lu ürünlerin böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını bozduğu, kısırlığa yol açtığı ve alerjiye hatta kansere bile neden olduğunu gösteriyor 4 Tarım açısından: GDO’lu ürünlerin hayvan yemi olarak kullanımına izin verilmesi, kontrolü ve denetimi mümkün olmayan bir süreç başlattı. Hayvan gübresiyle toprağa karışan GDO’nun nereye kadar yayılacağı bilinmiyor Adana’da ünlü bir firmaya ait ekmeklerde katkı madde nin telafisi mümkün olmayan gelişmelere yol açacağı belirtildi. sinin GDO’lu soya içerdiği TMMOB Ziraat Mühen iddiası üzerine gözler, han disleri Odası İstanbul Şu gi ürünlerin GDO’lu olduğunu ve ülkede olup olma SİBEL BAHÇETEPE be Başkanı Ahmet Atalık, GDO’lu ürünlerin insan dığı konusuna çevrildi. Bi sağlığı üzerine etkilerinin yogüvenlik Kurulu bugüne dek kesin olarak bilinmediğini, bu ko kadar GDO’lu 25 mısır ile GDO’lu nuda çalışma ve izleme olmadığı7 soya çeşidinin ithalatına yalnız nı söyledi. Atalık, “Hayca yem amaçlı kullanılmak üzere vanlar üzerinde ya İşler kontrolden çıkıyor izin verdi. Uzmanlar, GDO’lu gı pılan pek çok çadaların insan sağlığı üzerine etki lışma GDO’lu lerinin kesin olarak bilinmediği ürünlerin böb GDO konusunda en büyük yanlışın Bi nüştüremeyeceği için yogüvenlik Kanun’u ile yapıldığını an dışkısı ile toprağa söz ni ancak hayvanlar üzerinde ya rek ve karaci latan Çiftici Sen Başkanı Abdullah Ay konusu GDO bulaşa pılan pek çok çalışmada bu ürünlerin böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını bozduğunu, kısırlığa yol açtığını, alerjiye hatta kansere bile neden olduğunu söylediler. Telafisi olmaz Diğer yandan Çiftçi Sen’in kontrolü mümkün olmayacağı için karşı çıktığı GDO hayvan yemi olarak kullanımına izin verilmesi ğer fonksiyon larını bozdu ğunu, kısırlı ğa yol açtığı nı, kandaki şe ker ve trigliserid miktarını arttırdığı Ahmet Atalık nı göstermektedir” de di. Biyogüvenlik Kanunu’na göre ülkemizde GDO’lu bitki ve hayvan üretimi ile GDO’lu ürünlerin ço cuk ve bebek gıdalarında kullanıl masının yasaklandığını anımsa tan Atalık, şöyle devam etti: “Ülkede mısır üretimi 6 milyon su, ardından iki yıl önce kurul tarafından GDO ürünlerin hayvan yemi olarak kullanılmasının ciddi bir handikap doğurduğunu dile getirdi. Üreticiler olarak, söz konusu uygulamanın telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı için karşı çıktıklarını dile getiren Aysu, karşı çıkış noktalarını iki noktada özetledi: Çıkan ürünler ne oldu? “Uygulama tarımsal üretime zarar verecekti. Çünkü tarım bitkisel üretim ile hayvansal üretimin toplamından oluşuyor. Bunlardan birine GDO’nun bulaşması diğerini dışında tutamaz. İkincisi de hayvan yemi olarak verilen ürünlerin tama cak ve bunun takibi nin ve toprağa ekilen ürünlere ne kadar bu laşacağının kontrolü mümkün olmadığı gi bi tedavisi de müm kün değil.” Ülkede üretiminde GDO kullanılan ürün Abdullah Aysu lerin takibinin zor olduğunu yüz binler ce işletmenin kontrolünün zaman ve ma liyet açısından denetimden geçirilmesi nin oldukça güç olduğunu anlatan Aysu, önceki gün bakanlık tarafından açıklanan 112 GDO’lu ürüne ne olduğunun da takip edilmesi gerektiğini söyledi. tonun üzerine çıkmış olsa da hala mını hayvan öğütüp başka bir şeye dö l Ekonomi Servisi 11.5 milyon ton civarında mısır Yavuz Dizdar ‘Kanser ve alerji nedeni’ Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar ise GDO’lu gıdaların dış alımı yapılıyor. Her yıl 2 milyon tonun üzerinde soya dışalımı yapılıyor. Dünyada soyanın yüzde 83’ü GDO’lu tohumlardan üretiliyor. Mısırda bu oran yüzde 29. Dünya ticaretine konu olan soyanın GDO’suzunu bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Soya dışalımımızın yüzde 55 ile yüzde 70’i GDO’lu soya üreten ülkelerden yapılıyor. Biyogüvenlik Ku Yasaklar bir bir gevşetildi alerjiye ve kansere neden ola rulu gıda amaçlı kullanılmak üze bileceğini söyledi. Dizdar, “Hay re hiçbir GDO’lu ürüne henüz izin vanlar üzerinde yapılan araştır vermiş değil. Bu nedenle yapılan malar gösteriyor ki bu gıdalar denetim ve analizlerde gıda mad alerjiye yol açıyor, böbrek ve delerinde GDO çıkmaması gereki karaciğer fonksiyonlarını bozu yor. Gıda denetçilerinin sayısı ar yor. GDO’lu mısırın kansere yol tırılmalı, denetimde sayıya değil açabileceği de yapılan bir çalış kaliteye önem verilmeli. Çözüm mada gösterilmiş. Diğerlerinin yolları da açıktır. Buna rağmen ne gibi bir sorun yarattığı ko ekmeğe kadar GDO giriyorsa ne nusunda araştırma yapılmasına müsaade edilmedi. Çünkü bunlar patent korumasında ürünler. Şirket izin vermediği sürece, patent koruması kalkana kadar çalışma yapamıyorsunuz. Yapılan mısır çalışması da ancak patent koruması kalkınca yapıldı. Hayvanlarda hastalıklara yol açan bir şeyin insan metabolizmasında soruna yol açmayaca deni tarım politikaları ve bu politikaları üretenlerdir.” Maliyeti de aynı Gıda Mühendisi Sedat Kuru ise GDO’lu soya ile GDO’suz soya arasında çok büyük maliyet farkı olmadığını vurgulayarak “Böyle ürünleri kullananlar, ya bilinçiz ya da dikkatsiz” dedi. Kuru, ekimi en yaygın olan GDO’lu ürünlerin Abdullah Aysu’nun verdiği bilgiye göre, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu (BK), 18 Mart 2010’da kabul edildi, Resmi Gazete’nin 27533 sayısında 26 Mart 2010’da yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak yasak her geçen gün gevşetildi. Önce, 2014 yılı 25 Mayıs’ta bir çocuk mamasında GDO saptandı. Bakanlık soruşturma başlattı. Jet hızıyla yeni bir yönetmelik gündeme geldi. Olaydan üç gün sonra yani Bakanlığı kanuna tamamen aykırı bir şekilde, “Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerine dair yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair yönetmelik” yayımlayarak, gıda ürünlerinde kabul edilen GDO oranı sıfırdan binde 9’a yükseltildi. Yönetmeliği bulaşma sözü eklendi. Ardından da 2015’te tohumda yasaklanan GDO’nun, hayvan yemi olarak kullanılmasına olanak tanındı. ğını söyleyemeyiz” dedi. başında soya, mısır, pamuk, kano 29 Mayıs’ta Gıda, Tarım ve Hayvancılık l Ekonomi Servisi la geldiğini kaydetti. l İSTANBUL 14 bankaya eksi not Ekspres Yatırım 2 yıl faaliyetini dondurdu. Bir foreks şirketi daha havlu attı Net Holding, grup şirketlerinden Ekspres Yatırım Menkul Değerler AŞ’nin faaliyetlerini durdurdu. Şirketten Kamuoyunu Aydınlatma Platformu’na yapılan açıklamaya göre aracı kurum iki yıl süreyle geçici olarak faaliyet durdurma kararı aldı. KAP açıklamasında, “Şirketin faaliyetlerini iki yıl süreyle geçici olarak durdurulması kararı almış olup konuyla ilgili olarak Sermaye Piyasası Kurulu’na gerekli başvuruyu yapmıştır” denildi. Ekspres Yatırım gelirlerinin yarısından fazlasını foreksten elde eden 16 aracı kurumdan biriydi. Son bilançosuna göre Ekspres Yatırım’ın gelirlerinin yüzde 98.54’ü forekstendi. 2016 yılı 9 aylık bilançolara bakıldığında forex piyasası 413 milyon TL ile tüm aracı kurum sektör gelirlerinin ise yüzde 38.3’ünü oluşturuyor. l Ekonomi Servisi Moody’s 14 Türk bankasının görünümlerini negatife çekti. Değişikliğin, kredi notundaki bozulmanın yansıması olduğu belirtildi Domates yasağına tepki Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Gürdoğan, Rusya yetkililerinin “Kendi üretimimizi teşvik etmek için Türk domatesine uygulanan yasağı kaldıramıyoruz” açıklamalarını samimi bulmadıklarını söyledi. Gürdoğan “Rusya, Türk domatesine yasağı devam ettirmesine rağmen, piyasanın ihtiyaç duyduğu domatesi Çin, Mısır, Suriye, Fas, İran, Ürdün ve hatta Sırbistan’dan ithal etmeye devam ediyor. Mademki kendi üretimini teşvik etmek istiyorsun neden diğer ülkelerden domates ithalatına aynı hızla devam ediyorsun diye Rus yetkililere soruyor ve cevabını bekliyoruz” dedi. l Ekonomi Servisi Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, 17 Türk bankasına yönelik değerlendirmede bulundu. Moody’s; Akbank, Alternatifbank, HSBC, ING Bank, Finansbank, Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıflar Bankası, Türk Ekonomi Bankası, Garanti Bankası, Yapı Kredi, İş Bankası, TSKB ve GRI Export Credit Bank of Turkey’in kredi notunu korudu ancak not görünümlerini negatife çekti. Kuruluş ayrıca Şekerbank’ın kredi notunu negatif görünüm ile bir kademe düşürürken, Burgan Bank’ın notunu durağanda, Denizbank’ın notunu da negatifte sabit tuttu. ‘Ciddi kötüleşti’ Kuruluş, bankacılık sektörüne ilişkin not değişikliklerinin Türkiye’nin kredi notu görünümündeki bozulmanın bir yansıması olduğunu belirtti. Moody’s geçen hafta cuma gecesi Türkiye’nin notunu durağandan negatife indirmişti. Ekonomik görünümün eylülden bu yana ‘ciddi kötüleştiğini’ belirten kuruluş bu gelişmelerin bankaların varlık kalitesini negatif etkileyeceğini belirtti. l Ekonomi Servisi Şimdi Kapital’i okumak zamanı Karl Marx Kapital’i bundan yüz elli yıl önce yayımladı. Kapital, kapitalizmin işleyiş yasalarını ortaya çıkarmak ve işçi sınıfına da burjuvaziye karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesinde teorik bir donanım sağlamak amacını gütmekteydi. Marx’ın bu devasa entelektüel çabasının ardında yatan ana soru sadece sermaye birikimi sonucunda doğacak sınıfsal çatışmaları ve bunların sonuçlarını kapitalizmin doğal yasaları çerçevesinde ele almakla sınırlı olmayıp, doğrudan doğruya kapitalizmin birikim yasalarının özünü incelemeyi amaçlamaktaydı. Yayımlandığı tarihten yüz elli yıl sonra Kapital’i okumak istiyorsak, kapitalizmin bir üretim biçimi olarak özgün yasalarının kuramsal ve soyut düzeyde irdelenmesi çabasıyla, tarihsel bir gerçeklik olarak günümüzün sınıfsal çatışmalarını ve sınıf mücadelesini anlama çabasının farklı olgular olduğunu öngörmemiz gerekmektedir. Kapital’de geçen kapitalizm analizinin soyut boyutları olduğunu görmezden gelip Marx’ın önermelerini hiç değişmeyen mekanik doğrular olarak ele alırsak, 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde küresel ekonomide farklı ülkeler, bölgeler ve sermaye grupları ile emekçiler arasında şekillenen “yeni uluslararası işbölümünün” ana dinamiklerini anlamamız mümkün olamayacaktır. HHH Marta Harnecker, The Bullet sayfasında paylaştığı yazısında bu değerlendirmeleri Latin Amerika ülkeleri açısından ele alıyor.(*) Harnecker’in yorumlamasına göre, neoliberalizmin Latin Amerika ülkelerinde yaratmış olduğu tahribat ve sömürü ortamı, 20. yüzyıl başında Sovyet Ekim Devrimi öncesinde Rusya’nın içine sürüklendiği emperyalist savaş ve dehşet günlerini andırmakta. Latin Amerika ekonomileri üzerine uluslararası finans şebekesi, ulusötesi tekeller ve IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü benzeri Vaşington Uzlaşması kurumlarınca 1970’lerden bu yana yürütülen kolektif emperyalist saldırı neoliberal politikalarla sürdürülmekteydi. Özelleştirmeler, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi ve parçalanması ve sosyal devletin tahrip edilerek, başta eğitim ve sağlık olmak üzere sosyal altyapı hizmetlerinin ticarileştirilmesini amaçlayan neoliberal muhafazakâr uygulamalar, söz konusu ülkelerde orta sınıfların çözülerek yoksullaşmasına, gelir dağılımının giderek bozulmasına ve bu ülkelerde emekçilerin ulusal ve uluslararası sermaye çevrelerince açık sömürüsünün derinleşmesine yol açtı. Marx’ın Kapital’in üç cildi boyunca açıklamakta olduğu çıplak ve acımasız sömürü, neoliberalizmin cenderesine sıkışmış Latin Amerika’da da tüm şiddetiyle hüküm sürmekteydi. Aynı Latin Amerika ülkeleri günümüzde neoliberal sömürü ve talan politikalarına karşı yürütülen başkaldırı ve direnişin de öncülleri oldu. Şili, Arjantin, Brezilya ve Kolombiya’da sol popülist akımlar hızla güçlenerek kendi adaylarını iktidara taşıdılar. Bu akımların ayırt edici özelliği, bu direnişi başlatan ve yürüten kitlelerin geleneksel sanayi işçi sınıfı örgütlerinin değil, popüler ve çoğunlukla yatay/kitlesel biçimli örgütlenmeleri hedefleyen geniş katılımlı unsurlardan oluşmasıydı. İçlerinde üniversiteli gençlerin, yerel halk örgütlerinin, köylülüğün ve hatta kilisenin de bulunduğu bu geniş yelpazenin talepleri tek bir odağa yönelmiş idi: Neoliberalizme hayır! Ve “başka bir dünya mümkündür”! Burada son derece önemli olan olgu, bu direnişte geleneksel sanayi işçi örgütlerine dayalı liderliğin görece olarak son derece zayıf olmasıydı. İşçilerin “sınıfsal” taleplerinin yerini çoğunlukla ulusal ve yerel talepler almıştı. “Somut” ve “kitlesel” öğeler içeren bu taleplerin ortak yönü kuşkusuz “aciliyeti” idi. Neoliberal tahribatın acil olarak önüne geçilmeliydi. HHH Antineoliberal direniş cephesinde geleneksel işçi sınıfı örgütlerinin katılımının göreceli olarak cılız kalmasının nedenleri, kuşkusuz, bu yazının sınırlarının fazlasıyla üstünde. Ama bu sonuçta belirleyici olan öğelerin en başından beri neoliberal politikaların doğrudan doğruya işçi sınıfının politik ve kitlesel hareketlerinin, sendikalarının ve diğer mesleki örgütlenme biçimlerinin antidemokratik ve açık faşizan uygulamalarla engellenmesi ve parçalanmasının amaçlanmasıydı. Yerel ve uluslararası sermaye çevreleri, söz konusu politikalarla geliştirilecek direnişin ana ekseninin işçi sınıfı olacağını öngörmüş ve bu olası direnişin örgütlenme merkezlerini yıpratmayı öncelikle amaçlamış idi. Bunun yanında kapitalizmin 21. yüzyıla girerken uluslararası yeni işbölümünün kuralları ve kurumsal yapıları da yeniden biçimlenmekteydi. Azgelişmiş, çevre ekonomilerde geç kapitalistleşmenin getirdiği yapısal sorunlar ve bu ülkelere biçilen bağımlı ve taşeronlaştırılmış (altişveren) birikim modelleri işçi sınıfı içerisinde de örgütlüörgütsüz, formelenformel ve marjinalleştirilmiş farklı kategorilerin yapılanmasını hızlandırdı. İşçiler ve işgücü piyasaları esnekleştirilmiş olarak bölündü, parçalandı ve heterojen işgücü biçimleri ortaya çıktı. Ücretli emeğin bu “parçalı” görünümü 21. yüzyıl kapitalizminin doğal sonucuydu, zira sermayenin kendisi (alt taşeron ve benzeri biçimlere bürünerek) parçalanmaktaydı. Bu gelişmelere ek olarak bir de neoliberal dünyanın emekçilere sunmakta olduğu yepyeni bir fırsat demetinin altını çizmemiz yerinde olacaktır: Tüketim sepetinin genişlemesi. Yoksulluk hızlanır, sosyal devlet hizmetleri tahrip edilir ve gelir dağılımı uçurumları derinleşirken, aynı dönemde de emekçiler birer tüketici olarak yepyeni bir olanağa kavuştular: Hane halkı borçlanması. Kredi kartları, tüketici kredileri, ... ile belirlenen bu “şimdi al, sonra öde” dünyası, emekçilere sistemle bütünleşme ve hayallerinin ötesinde bir tüketme olanağı yaratmaktaydı. Bu hipertüketim olanağı, kuşkusuz ki kapitalizmin finansallaşmasının doğrudan bir uzantısıydı ve işçi sınıfını bireyselleştirerek gelecek umutlarını sistemle uzlaşmaya koşullandırmaktaydı. Kapital yeniden okunmalı, evet; dogmalara sapmadan, hazır sorulara basma kalıp hazır yanıtlar yetiştirmeye çalışmadan; her türlü bağnazlıktan arınarak. Kapital’in özünde yatan devrimci diyalektiği 21. yüzyıla taşıyarak dünyayı anlamak ve değiştirmek için... (*) Bkz. Marta Harnecker, “Reading Marx’s Capital Today: Lessons from Latin America, 3 Mart 2017. http://www.socialistproject.ca/bullet/1377.php C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle