20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 16 Mart 2017 10 Bir meydan okuma: Akademi Eki Cumhuriyet üç haftadır her çarşamba bir ek yayınlıyor: Akademi... Yok, bu cümle pek kısa ve yetersiz oldu. Tekrarlayacağım: Cumhuriyet üç haftadır her çarşamba, olmayan mali olanaklarını olmayacak ölçülerde zorlayarak bir ek çıkarıyor: Akademi... Kâğıdın, mürekkebin, baskı giderlerinin dolarla hesaplandığı ve doların koskoca Cumhurbaşkanımızın “Dolar in, TL çık” buyruklarına kulak asmadığı, kanatlanıp yükseklere uçtuğu şu günlerde 18 sayfalık ana gazeteyi çıkarmakta bile zorlanırken bir de Akademi eki nereden çıktı? Hiiiiç! Bir meydan okuma gereksiniminden çıktı. Üniversitelerde benzeri görülmemiş bir kıyımda KHK denen giyotin akademisyenlerin boynuna durmaksızın inerken özgür düşüncenin beşiği hoyratça parçalanıp, bilimin tepesine siyasal İslamın balyozu vurulurken ne akademisyenler susturulabilirdi, ne Cumhuriyet. İkisi de susmayınca, susmayı reddedince, susturmak isteyenlere inat dirençlerine direnç katınca Akademi eki doğdu. Burada salt akademisyenler yazıyor ve yazacak. Üniversitelerden atılan, atılmayıp susmayan, emekli olmuş, olmamış akademisyenler... Hunharca koparıldıkları öğrencilerine ve öğrenciliği geride bırakmış ama öğrenmekten vazgeçmemiş okurlara üniversite amfilerinden, kürsülerinden olmayınca Cumhuriyet’in sayfalarından seslenecekler. Sesleniyorlar da... Kapı yoldaşım Tayfun Atay dün kendi köşesinde akademinin, akademisyenin ne olduğunu ve ne olmadığını pek güzel anlattı. Onun üstüne benim ekleyeceğim her cümle fuzuli olur. HHH Akademi ekimizi bir meydan okuma olarak niteledim. Çölleşmiş medya ortamında halkın haber alma hakkını savunmak, olup bitenin doğru yorumlarını sayfalarında yansıtmak zaten bu ülkenin bu koşullarında başlı başına bir meydan okuma. Üç koldan kuşatılmış, susturulmak istenen bir Cumhuriyet var. Bir idari dava ile Cumhuriyet Vakfı ele geçirilmek isteniyor. Bir ceza davası, iddianamesi bir türlü yazıl(a)madan 11 arkadaşımızı Silivri zindanında tutuyor. Bir mali kuşatma ile Cumhuriyet’in oldum bittim kıt mali olanakları kurutulmak isteniyor. Bütün bu saldırılara, bu ağır kuşatmaya rağmen bir de Akademi eki çıkarmak ilk bakışta pek akıl kârı değil. Nitekim bunu söyleyen birkaç okur epostası bana bile yollandı. Eğer kovulan, öğrencilerinden koparılan; kürsülerinden, bilim ürettikleri yuvalarından kovulan akademisyenler sussaydı; boyun eğseydi, diz çökseydi bu ek çıkmazdı. Mülkiye’de, Marmara Üniversitesi’nde, Ege Üniversitesi’nde, Boğaziçi’nde öğrencileriyle omuz omuza vermiş, kimi kovulmuş, kimi henüz kovulmamış akademisyenler susmadı, boyun eğmedi, diz çökmedi. Bu koşullarda Akademi eki çıkarmadan Cumhuriyet gazetesi de Cumhuriyet gazetesi olmazdı. HHH Cumhuriyet reklamı gibi bir Tırmık oldu değil mi? Evet, tam da onu yaptım zaten. Reklam yaptım, övündüm, “Ben de oradayım” diye kıvandım. Hayır, bir Akademi eki yayımladığı için Cumhuriyet’in tirajı patlamadı. Olsun. Bilime karşı karanlığı çıkaranlara meydan okumanın keyfi ve onuru bize yeter. Candaş cinayetinde Keten İnşaat iddiası CANAN COŞKUN Şişli Belediyesi İmar ve Şehircilikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Cemil Candaş’ın 18 Temmuz’da belediye binasında öldürülmesine ilişkin davada, tetikçi Şenol Şahin ile azmettirici Mithat Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu 6 tutuklu sanık ilk kez yargıç karşısına çıktı. Savunmasında etkin pişmanlıktan yararlanıp bildiklerini anlatmak istediğini söyleyen Şahin, “Rıza Keten, belediyede bir müdürün burnunun kırılmasını istediğini söyledi. Bana fotoğrafını gösterdi, 80 bin TL para teklif edildi. ‘Sana silah vereceğim, burnunu kırdıktan sonra silahını göstererek çıkarsın’ dedi. Maktülün uzun boylu ve yapılı olduğunu görünce burnuna vurmaktan vazgeçip ateş ettim” dedi. Sanıklardan Hacı Avcı da “Selahattin Keten, ‘Ben bu başkan yardımcısını dövdüreceğim. Hayri başkan randevu da vermiyor’ dedi. Cemil Candaş ‘Burada 30 senedir bir çete var. Bunu kırmam gerekiyor’ diyordu” diye konuştu. Müteahhit Engin Gölve de “Hacı Avcı gelerek, ‘Bir ağabeyimin işlerine taş koyuyor. Birini dövdüreceğim’ dedi. Şenol’a söyledim. ‘Olur’ dedi ben de gönderdim. Pazartesi günü Hacı ve Rıza Keten geldi. Çocuğa anlattılar. ‘Cemil Candaş 20 günlük rapor alsın yeterli’ dediler” diye konuştu, Candaş’ın ağabeyi Cemal Candaş ise “92 yaşında bir annenin çocuğuyum. Kardeşimin öldürüldüğünden annemin haberi yok. Trafik kazasında öldüğünü biliyor. Öğrenirse ölür” dedi. Mahkeme, Mithat Yılmaz ve Bilal Yaman’ı tahliye ederek davayı 19 Nisan’a ertelendi. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Ne de olsa kışın sonu bahardır... Haksızlığın, adaletsizliğin habis bir ur gibi toplumu sardığı bir dönemde buna karşı çıkmak, itiraz etmek gerekir. Bu, her insanın ahlaki sorumluluğu olmalıdır. Bana ne, beni ilgilendirmez zihniyeti hem kendisinin hem toplumun felaketine neden olur. Ama yargı kurumu ve görevlileri ile gazeteler ve gazeteciler bakımından zulme, adaletsizliğe, haksızlığa seyirci ve sessiz kalmamak salt insani, ahlaki bir sorumluluk olmanın ötesinde aynı zamanda mesleki bir yükümlülüktür. Türkiye’de yargı kurumu ve istisnalar dışında kalan yargı görevlileri bırakın haksızlığın ve adaletsizliğin karşısında durmayı, bu zulmün fiilen ortağı ve uygulayıcısı oldular. Varlık ve meşruiyet sebeplerinin tam zıddı bir işlevi yerine getirir oldular. Tamamen siyasi iktidarın güdümünde bir kuruma dönüşen yargı gücünde görev yapanlar, korkudan ya da maddi çıkarla rının esiri olarak siyasi iktidara hizmet et meye başladılar. Kendileriyle birlikte yar gıyı da iktidarın hizmetine sundu lar. Eski bir Yargıtay Başkanı, yaklaşık 20 yıl önce hâkimlerin karar verirken “Vicdanla cüz dan arasında sıkıştığını” söyle mişti. Şimdi geldiğimiz nokta da, “vicdanla sultan” arasında sıkışıldığına dair çok sa yıda işaret var. Ancak bu konuda görüş açık lamak, saptama yap mak, eleştirmek, ger çekleri ifşa etmek ya sak ve yaptırıma tabi. Biz yine de söyleyelim ve ruhumuzu kurtara Akın Atalay lım. Zira ne diyor halk ozanımız: Ne de olsa kışın sonu bahardır. Bu da gelir, bu da geçer... Gazetelere ve gazetecilere gelince, doğrusu çok az sayıdaki birkaç gazete ve buralardaki gazeteciler dışında kalanlar tıpkı yargı kurumu gibi davranıyor. Haksızlık ve adaletsizliği eleştirmek, kamuoyuna aktarmak, duyurmak bir yana, tersine meşrulaştırıcı, destekleyici yayınlarla bu zorlu dönemde çok çok “trajik” bir yerde duruyorlar. Yine de gazeteciliğin onuruna, haysiyetine, mesleki etik ve ilkelere sahip çıkan, boyun eğmeyen, sessiz kalmayan, itiraz eden gazeteciler hâlâ varlar; zulmün ve adaletsizli ğin yaygınlığı ve derinliği arttıkça bu gazetecilerin sayısı da artıyor. Bizler de, gazetemiz de haksızlık ve adaletsizlik karşısında seyirci ve sessiz kalmaktan, utanç içinde “özgür” (!) olmaktansa, hem insani, ahlaki hem de mesleki onur ve haysiyetimizi koruyarak huzur içinde olmayı yeğledik. Dışarıda olduğumuz zaman yine aynı şekilde davranacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Bazıları gibi dışarıda prangalar altında yaşamak yerine mecbur kalındığında tecrit altında ama gönül rahatlığıyla ve insani değerlere bağlı kalarak hapiste olmak karşılaştırılamaz. Tekrarlayalım: Ne de olsa kışın sonu bahardır. Bu da gelir, bu da geçer... AKIN ATALAY 09.03.2017 Miraz uyuyamıyor8 aylık Miraz bebek, annesiyle birlikte 25 gündür cezaevinde Annesi Gülistan Diken Akbaba ile birlikte Bakırköy Cezaevi’nde Gülistan Diken Akbaba, 2012 yılında, ‘örgüt üyeliği’ suçundan, 6 yıl 3 ay hapis ce 25 günü geride bırakan se zasına mahkum edildi. Ceza, kiz aylık Miraz bebek geceleri uyuyamıyor. Yan koğuşta uyuşturucudan tutuklu SEYHAN AVŞAR Yargıtay tarafından onanınca 7 aylık bebeğiyle geçen hafta tutuklanarak cezaevine ko kadınların olduğunu ve sık nuldu. Akbaba, eşini ve çocu sık çığlık attıklarını söyleyen ba ğunu önceki gün kapalı görüşte zi ba Cengiz Zaza Akbaba, “Gecele yaret etti. Çocuğunu kucağına ala ri kapılara vuruyorlarmış. Miraz’ım mamanın üzüntüsünü yaşayan Ak uyurken aniden uyanıyormuş. Ko baba, şöyle konuştu: “Miraz’ımı ses şullar çok kötü. Bebeğim orda kal geçirmez bir camın arkasında görü mamalı” dedi. yorum. Bebeğimi camın arkasında görmüş olmanın üzüntüsü ile eşimle bir şey konuşamıyorum. Konuşacaklarımızı unutuyoruz. Bıraksınlar bari bebeklerimize sarılalım. Ona izin versinler. Bebeğim sekiz aylık oldu. Böyle giderse ilk yaş gününde de beraber olamayacağız.” Akbaba, Miraz bebeğin diş çıkardığı için huysuzluğunun devam ettiğine dikkat çekerek, “Diş problemine birde uyku problemi eklendi. Yan koğuşlarından uyuşturucudan yatan tutuklular varmış. Gece kapılara vurup gürültü çıkarıyormuş. Miraz da uyuyamıyor. Bazen de uykusundan uyanıyormuş. Diş çıkardığı için hâlâ huysuz” dedi. Annesi Gülistan Diken Akbaba ile cezaevine giren Miraz bebek, yan koğuşta kalan uyuşturucu bağımlısı mahkumlar nedeniyle uykusuzluk sorunu yaşıyor. KCK ana davasında mahkeme Kürtçe dilekçeyi kabul etmedi: Biz bunu anlamıyoruz Aralarında milletvekilleri ve belediye başkanlarının da bulunduğu 154 sanıklı KCK Ana Davası’na Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. DBP MYK üyesi Salih Yıldız, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1725 Aralık operasyonunun ardından söylediği ‘Ne istediniz de vermedik” sözlerini anımsatarak “Cumhurbaşkanı daha sonra Balyoz, Ergenekon davalarının kumpas olduğunu söyledi. Ancak KCK davası için bir şey söylemedi. Görülüyor ki bu siyasi dava devam ettiriliyor. Bu dava baştan sona hayal ürünüdür. Bu iddianame FETÖ üyesi savcılar tarafından hazırlanmış. Bu kişiler şu anda tutuklu. Neden bu gerçek göz önünde bulundurulmuyor” diye konuştu. Kürtçe savunma yapan DTP Eş Genel Başkanı Yardımcısı ve partinin Yerel Yönetimler Komisyonu Bayram Altun’un hazırladığı 4 sayfalık Kürtçe savunma metni mahkeme heyeti tarafından Türkçe olmadığı için kabul edilmedi. Mahkeme başkanı, Altun’a, “Dilekçe Türkçe değil iade edeceğiz. Biz bunu anlamıyoruz. Sen hiç Türkçe bilmeseydin durum farklı olurdu” dedi. Altun’un avukatı Sedat Demirtaş, bu davada daha önce de Kürtçe yazılı dilekçe alındığını belirterek, Kürtçe dilekçenin kabul edilmesini istedi. Bunun üzerine duruşmaya ara veren mahkeme heyeti, Altun’un Kürtçe yazdığı dilekçesinin Türkçesinin yazılması kaydıyla dilekçenin kabul edilmesine karar verdi. l DİYARBAKIR / Cumhuriyet ABF’DEN AKP’LİLERİN ORGANİZE ETTİĞİ TÖRENE TEPKİ: Amaçları Hz. Ali’yi anmak değil gözümüzü boyamak MEHMET MENEKŞE Alevi kurumlarının çatı örgütü olan Alevi Bektaşi Fede lar. Aleviler kadimden bugüne kadar hep bu zihniyet tarafından zalimliğe uğramıştır, bugün de uğramaktadırlar. Biz Alevi toplumu olarak rasyonu (ABF) Genel Başkanı Mu 21 Mart’tan sonra dergâhlarımızla, hittin Yıldız, 7 Haziran seçimlerin ocaklarımızla, kurumlarımızla be de AKP’den Sivas milletveki raber bu işe çanak tutan li adayı olan Yalçın Özdemir dergâhları ve dernekleri top başkanlığında bir heyetin 21 lum nezdinde tek tek ifşa Mart’ta Ankara’da “Ulusla edeceğiz, kimler olduklarını, rarası Hacı Bektaş Veli An kimlerle ilişkileri olduğunu ma ve Sultan Nevruz Ce açıklayacağız. Bizim için bu mi Buluşması” adıyla Hazre nu yapanlar bir nevi yoluna ti Ali’nin doğum gününde et ihanet etmiştir, yol düşkün kinlik düzenlemesine sert leridir. Bu Aleviliğe bir iha tepki gösterdi. Gazetemize Muhittin Yıldız nettir” diye konuştu. konuşan Yıldız, “Bunların İktidarın Alevi örgütleri amacı Hz. Ali’yi anmak değil, sadece nin bir araya gelmesinden ve güç referandum sürecinde Alevilerin gö lenmesinden rahatsız olduğunu söy zünü boyamak” dedi. leyen Yıldız, “Toplumda ‘Biz Alevile “Bunları Alevi olarak tanımıyoruz” rin haklarını savunuyoruz, Aleviler diyen Yıldız, “Ne olduğu belli olma le beraber seçime gidiyoruz’ gibi bir yan, düne kadar Aleviliği tanıma algı yaratmak istiyorlar. Tüm Alevi yan, Aleviliği inkâr eden bir yapı ile kurumlarımızla birlikte 21 Mart’tan beraber kendilerinin oluşturduğu bir sonra Ankara’da yapacağımız top Alevi kurumları yarattılar. Alevile lantıda gerçekleri haykıracağız. Hü ri kandırmak adına sözüm ona çak kümetin ve güdümündeki kuruluş ma Alevilerle beraber Hz. Ali’nin do ların en büyük kaygısı Aleviliğin ve ğum gününü kutlamaya çalışıyor Alevilerin güçlenmesidir” dedi. İncecik bir umut ışığı... Sevgili Turhan, Bir Kitap Fuarı daha sensiz geldi geçti. Yoğun imza günlerinin sonunda, yazar çizer takımı âdetimiz üzere Deniz’in çağrısıyla bir balıkçıya ya da kebapçıya gidip (çalmakoynamaktan çoktan vazgeçtik) yemek yiyecektik. Ben içimden gelmediği için yemeği dahi es geçip dosdoğru otelime gittim, kitap okumaya çalıştım, kitaba dikkatimi hiç veremeden. Rahatsızlanmışsın. Hastaneye kaldırılmışsın. İyiye gidiyormuş sağlığın. Bir dostun hastalığını zamanında haber alamamış, onu hastanede ziyaret edememiş olmanın burukluğu nasıl olurmuş, öğrendim sayende. Haklarında iddianame dahi yazılmadan dört aydır içeride tutulan Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Ahmet Şık, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku ve M. Kemal Güngör’e ve elbette bir kitap ekinin başında olduğun için tek bir siyasi yazı dahi yazmadığın halde tutuklanan sana, sabır dilemekten başka elimden hiçbir şey gelmiyor ve ben buna kahroluyorum. Sizin gibi daha yüzlerce gazeteci, şiddete bulaşmadıkları halde içerideler. Aralarında çocukluk arkadaşlarım, yazılarını severek okuduklarım, görüşlerini hiç paylaşmadıklarım hatta günahım kadar sevmediklerim var. Olsun, sevsem de sevmesem de kalem tutan ellerin tutsaklığında sanki payım varmış gibi, tuhaf bir suçluluk hissi duyuyor, kendimi yetersiz, değersiz, beceriksiz hissediyorum. Fikirlerinden dolayı yangın çıkaranlar, tekme atanlar, kadın dövenlerin, resim sergisi basanların... Haydi bunları geçtim çocuk istismar edenlerin dahi kollanabildiği bir toplumda bir şey yapamamanın utancına dayanmaya çalışarak, yaşıyorum. Ben bir işe yaramadan üzülüp dururken, bilim adamları boş durmuyor. Siz içerideyken yeni gezegenler keşfedildi. Evren hızla genişliyor ve giderek hızlanıyormuş. Galaksi kümeleri bu nedenle birbirlerinden uzaklaşır olmuşlar ve Evrende bizi kaçınılmaz bir yalnızlık bekliyormuş. Şu kadere bak be Turhan... Ülkemin yalnızlığı yetmedi, bir de yüz yıl önce keşfettiğimiz Galaksimiz tek başına kalacaksa, sen düşün halimizi... Neyse ki dünyamızla aynı büyüklükte yedi adet yeni gezegen bulundu bu arada. Biz ‘Başkanlık’la meşgulken, insanoğlu bak nelerle uğraşıyor. Artık, gönül rahatlığı ile ‘Batsın Bu Dünya!’ diye bağırabiliriz. Bizimki batarsa, yedi gezegenden birini seçer, ona atarız canımızı. Gökbilimcilerimiz, Doğu Anadolu Gözlemevi’nde çok gelişmiş teleskoplarıyla Kırmızı Ötesi bölgedeki yıldızları izlemeye hazırlanıyorlar. Elbette, geçmişte günahtır diye Hezârfen Ahmet Çelebi’nin kanat takıp uçmasına, rasathanenin kapatılmasına ve matbaanın Müslümanlar için kullanılmasına izin vermeyen o ses, yine uğursuz bir kuş gibi ötmez, önleri kapanmazsa çok şey yapabilirler... Ne de olsa ilk rasathanenin kurulduğu toprakların çocukları onlar. Kırmızı ötesine dair de olsa, incecik bir umut ışığı... Ne güzel! Umut hep var. Hepinize sevgiler, selamlar, sabırlar ve hayırlı günler dileğiyle. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle