20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 12 Mart 2017 10 AB macerasına geçici bir süre ara mı? Başlıkta “geçici” dedim ama geçici’nin ne kadar geçici olduğunu kestiremiyorum. “Ara” dedim ama bu ara ne kadar sürecek kestiremiyorum. Ancak Hollanda’nın Türkiye Dışişleri Bakanı’nın uçağına iniş izni verilmeyeceğini resmen ve bir hükümet kararı olarak açıklaması; ardından Cumhurbaşkanı’nın “Bunlar Nazi kalıntısı; bunlar faşist...” diye naralanması ve “Bakalım bundan sonra onların uçakları nasıl inecek” diye eklemesinden sonra Türkiye’nin 200 yıllık Avrupa ile yakın ilişkiler kurma ve 54 yıllık Avrupa ile bütünleşme macerasına ara verildiğini anlamak için “siyaset dehası” olmak gerekmiyor. Son dönemde zaten pamuk ipliğine bağlı bir ilişki vardı. Salt Hollanda ile değil, Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ile Türkiye arasındaki ilişkiler bıçak sırtında yürüyordu. Hollanda’nın uçuş iznini iptal kararı sadece ve sadece bardağı taşıran damladan ibaret. Nitekim iptal gerekçesi olarak açıklanan “Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyaretinin kamu düzeni ve güvenliğine risk oluşturması”nın ciddiye alınacak bir yanı yok. Ne yani, Çavuşoğlu, Rotterdam ya da Amsterdam’da 16 Nisan referandumu için oy kullanma hakkı olan Türkiye kökenlilere “Evet” propagandası yaparsa, “Hayır”dan yana olanlarla “Evet” diyecekler arasında “kamu güvenliğini riske atacak” çatışmalar mı patlak verecekti? Haydi canım sende!... HHH Ortalık toz duman. Bu yazı yazılırken toz duman henüz dağılmamıştı. Cumhuriyet baskıya girip elinize ulaşana kadar ortalık durulur, ne olup ne bittiği daha iyi anlaşılır mı bilemem. Bildiğim Avrupa Birliği’nin özellikle lokomotif ülkelerinin diplomasi sanatında sınıfta kaldıkları, çözüm arayıp bulmak yerine yangına körükle gittikleri. AKP iktidarına, Tayyip Erdoğan’a gelince... AB’nin Türkiye’ye yönelik yellim yepelek, salkım sepelek politik ve diplomatik savrulmaları “hem mağrur, hem mağdur” olmakta uzmanlaşmış Erdoğan’a bir taşla birkaç kuş birden avlama fırsatı yarattı. O, bu fırsatı kaçırmaz. Keyifle kullanıyor ve kullanacak. Bir: Avrupa ülkelerindeki Türkiyeli seçmenlerin “Evet” oylarını artıracak mitingler yapamıyor ama ülke içinde “Kibirli AB’ye kafa tutan milliyetçi lider Erdoğan” rolü oy getirecektir. İki: AKP iktidarı için “AB ülkeleri ile bol bol ticaret yapalım; mal alalım, mal satalım, turist yollasınlar döviz kazanalım” desteklenmesi gereken bir ilişki. Ancaaaaak, Avrupa Birliği’nin demokrasi standartlarını benimsemek ve uygulamak AKP iktidarı için “kösteklenmesi” gereken bir koşul. Şimdi Erdoğan’gillerin eline “Bu mu sizin demokrasi dediğiniz? Böyle demokrasi olmaz olsun” dedirtecek bir koz geçti ve Erdoğan’ın bu kozu tepe tepe, evire çevire kullanacağı daha ilk günden belli oldu. Üç: Rusya ve hele Suudi Arabistan, Katar gibi demokrasiden nasipsiz ülkelerle kurulacak yeni ve sıkı ilişkilerin kamuoyunda yaratacağı tepkileri göğüslemek kolaylaşacak... Sonuç olarak: Ne kadar süreceğini kestiremeyeceğimiz önümüzdeki dönem “Avrupa Birliği ile ticarete devam, siyasete fren” ekseni üstünde yürüyecek gibi. Başka bir deyişle: Yaşasın Maastricht kriterleri; kahrolsun Kopenhag kriterleri... ANTALYA DAYANIŞMA AKADEMİSİ Şık: Savaş her açıdan bir yıkımdır Akdeniz Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyenlerin oluşturduğu Antalya Dayanışma Akademisi, ikinci dersini gerçekleştirdi. Yar. Doç. Dr. Bülent Şık tarafından verilen ikinci dersin konusu ise “Savaş, Göç ve Ekoloji” oldu. Yrd. Doç. Dr. Şık, savaşın her açıdan bir yıkım olduğunu belirterek “İnsan, doğal hayat, insan eliyle yaratılan maddi dünya ve en önemlisi gelecek nesiller büyük zarar görür. Savaş insanlarda gelecek hissinin kaybına yol açan bir olaydır. Yol açtığı insani acılar kolay kolay sağaltılamaz. Zorla yerinden yurdundan olan başka bir yere yerleşemez. Savaşın yol açtığı maddi yıkım ise onarılabilir sanılır. Oysa yıkıcı etkileri geleceğimizi güvende hissettiğimiz barış dönemlerinde de sürüyor. Savaşın neden olduğu kalıcı toksik kirlenme savaşın yıkıcı etkilerini sürekli kılıyor” dedi. l Haber Merkezi haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ECE KURTULUŞ Bugün pazar. Sizi güneşe çıkardılar mı bilmiyorum. Dışarda baştan çıkarıcı bir bahar güneşi var. Ben evde ciddi bir soğuk algınlığıyla boğuşuyorum. Aklım sizde. Dün gece Kenter Tiyatrosu sahnesinden burnumu çeke çeke gene seslendim size. “İlerleyen aydınlığın içindeyim Ellerim iştahlı, dünya güzel... Mesele esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele.” Bu dizeler her derde deva. Yıllardır seslendiriyorum. İçerde hep birileri var. Bu memleketin, aydınlarıyla, gazeteci, şair, yazar, düşünürleriyle derdi hiç bitmeyecek mi? “Bizi esir ettiler, bizi hapse attılar, beni duvarların içinde seni duvarların dışında. Ufak iş bizimkisi. Asıl en kötüsü: bilerek, bilmeyerek hapishaneyi insanın kendi içinde taşı Sevgili Cumhuriyetçi dostlar ması.” “Yaşamaya Dair Bursa Cezaevi’nden Mektuplar” adlı oyunumuzu Ali Paşa Hanı’nın avlusunda oynamaya başladığımızda Balyozcular, Oda TV içerdeydi. Onlar için söylüyorduk: “Yani içerde on yıl, on beş yıl, daha da fazlası hatta, geçirilmez değil, geçirilir, kararmasın yeter ki, sol memenin altındaki cevahir.” Neyse o kadara kalmadan çıktı onlar. Darısı başınıza. Derken sıra geldi Can Dündar’a, Erdem Gül’e. Bizim gündem değişti. Ellerimizde pankartlar, sahneden onlara özgürlük istedik. Ardından hesabı şaşırdık. Darbe bahane, OHAL şahane. Hâkimiyet KHK’lerindir durumu hasıl oldu. Dilediğini tıkarsın içeriye, iddianame bile yazmaya gerek yok. Aylarca bekletirsin, verirsin cezalarını peşin peşin, seslerini kesip otursunlar zindanda. “Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyoruz tamam da her şeyin bir sınırı var. Sevgili Cumhuriyetçiler, sadece size mi, biz artık kime üzüleceğimizi şaşırdık. İçerdeki gazeteci sayısı 150’yi geçmiş. İşinden atılan akademisyenlerin, müzisyenlerin, tiyatrocuların durumu ayrı, dışa rısı açık cezaevi, yurtdışına da çıkamıyorsun. Açlığa mahkum ediyorlar adamı. Vatan hainiymiş bunlar. Öyle diyorlar. “Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan...  maaşlarınızsa, ödeneklerinizse... vatan kurtulmamaksa kokmuş karanlığınızdan, ben vatan hainiyim” demiş. İşte o kadar. Enseyi karartmayalım a dostlar. Umutsuzluk yakışmaz bize. Önümüzde büyük sınav var. 16 Nisan bir dönüm noktası olsun. Ben bu milletin sağduyusuna inanmak istiyorum. Göz göre göre bunca yetkiyi tek adama vermezler diyorum. Nâzım’ın dizeleri çınlasın kulaklarınızda. “Güzel günler göreceğiz çocuklar. Güneşli günler göreceğiz…” Mektubumu Bertolt Brecht’in sözleriyle bitirirken yakın gelecekte, hayır’lısıyla kavuşmayı diliyorum. “Irmakların suyu taşları sürükler bir gün silinip yok olur zorbalar gece uzun da olsa güneş mutlak doğar.” Kalemler prangalı ‘Dışardaki gazeteciler’, mektup almaları ve yazmaları engellenen tutuklu meslektaşlarına destek olmak için Silivri Cezaevi’ne kartpostal gönderdi Gazeteciler, cezaevinde mektup alma ve gönderme hakkı yasaklanan meslektaşlarına “Tecride karşı mektup” eylemiyle kartpostal yolladı. Eylem öncesi yapılan açıklamada, Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde gazetecilere yönelik bir zulüm yaşandığı belirtilerek, burada tutulan gazetecilerin aylardır tecrit altında olduğu, mektup haklarının keyfi olarak yasaklandığı vurgulandı. Kadıköy’deki postane önünde dün bir araya gelerek kartpostallarını postalayan gazetecilere CHP Milletvekili Barış Yarkadaş da destek verdi. “Dışarıdaki gazeteciler” adına açıklama yapan Gülşah Karadağ, Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olduğunu belirterek, “Gazetecilere yönelik en büyük zulümlerden biri de hiç kuşkusuz Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi’nde yaşanıyor. Bu cezaevinde aylardır tutuklu bulunan gazeteciler tecrit altında. Haklarında iddianameler hazırlanmadan tutuklanarak, bir nevi ‘peşin yatan’ gazetecilerin tamamen keyfi bir uygulama ile mektup almaları ve göndermeleri yasak. Demir parmaklık altında olmaları yetmezmiş gibi bir de kalemlerine pranga vuruluyor” dedi. Karadağ, fikir ve düşünce özgürlükleri tutsak edilen yazar, çizer ve hukukçuların mektup alma haklarına, mektup yazma haklarına ambargo konduğunu ifade ederek, “Bu durum tam bir hukuksuzluk değilse nedir” diye sordu. Yarın da utanacaklar Yaşanılan ihlallerin bununla sınırlı olmadığının altını çizen Karadağ, şunları söyledi: “Haftada bir saat, evet sadece bir saat avukatlarıyla bir saat da aile yakınlarıyla görüşme hakları var. O da birinci derecede aile yakınlarıyla. Açık görüş iki ayda sadece bir saat. Ai Kadıköy’de bir araya gelen çok sayıda gazeteci, cezaevinde mektup alma ve gönderme hakları engellenen gazetecilere hazırlanan kartpostalları gönderdi. le ve avukat görüşmeleri sırasında yanlarında bir infaz memuru bulunuyor, bütün konuşmalar sesli ve görüntülü kayda alınıyor. Üstelik avukatların aldığı notlar cezaevi yönetimince okunuyor ve kopyalanıyor. Demokratik bir ülkede gazetecilere reva görülen uygulamanın adını siz koyun. Aynı hücrede kaldıkları kişiler dışında kimseyi görmelerine izin verilmiyor. Sağ olsunlar, havalandırmaya çıkma hakkına henüz bir yasak yok. 7 adıma 4 adım alanda dururken artık gökyüzünü de göremi yorlar. Neden mi? Çünkü havalandırmanın üzeri tel örgü ve dikenli tellerle kapatıldı. Herkes biliyor ki onlar, sadece hakikatin peşinde oldukları için ve gazetecilik yaptıkları için hapsedildiler. Dün FETÖ’nün devlette örgütlendiğini ispatladığı için Ahmet Şık’ı tutuklayanlar, bugün Ahmet Şık’ı FETÖ’den tutuklayacak kadar gözleri kararmış halde. Dün aldatıldık diyenler ve bunun utancını taşıyanlar yarın da bugünlerin utancını yaşayacaklar. Gazetecilerin ve gazeteciliğin yanındayız.” Bu bir cinayet CHP’li Yarkadaş yaptığı açıklamada, “Tamamen keyfi bir uygulama ile gazeteciler mektup yazamıyor, giden mektuplar gönderilmiyor. Musa Kart çizdiği karikatürleri gönderemiyor, bu cinayettir. Belli ki gazeteci arkadaşlarımızı cezaevine atanlar ikna edici bir delil, bir kanıt bulamıyorlar. Cumhuriyet yazarları tam 133 gündür iddianamesiz bir şekilde cezaevinde tutuluyorlar. Onlara sorulan tek şey yazdıkları yazılar, attıkları twetler ve attıkları gazete başlıkları” dedi. Yarkadaş, Türkiye ve Almanya arasındaki krizle ilgili, “Almanya’dan şikâyet edenlerin önce dönüp Silivri Cezaevi’ne bakmaları gerekir” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet KHK MAĞDURLARIYLA DAYANIŞMA ‘Üniversiteler daha kötü olmamıştı’ YUSUF ÖZKAN Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile meslekten ihraç edilen akademisyenler, İzmir Düşünce Topluluğu ve Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği (SODEM) işbirliğinde düzenlenen “Yalnız Değilsiniz!” dayanışma toplantısında bir araya geldi. Konak Belediyesi Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde önceki akşam gerçekleştirilen buluşmaya CHP milletvekilleri Musa Çam, Özcan Purçu, Tacettin Bayır, Mustafa Balbay, SODEM Yönetim Kurulu ve Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, görevden alınan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, KHK mağduru akademisyenler katıldı. Soyer, “Mümkün olduğu kadar aramızdaki dayanışmayı güçlendirmeliyiz. KHK’lerle ihraç edilen, akademisyenleri, memurları ve öğretmenleri dinleyeceğiz. Hayalini kurduğumuz bir demokrasi ya da siyaset akademisini bu arkadaşlarımızla kurabiliriz” dedi. Pekdaş da “Türkiye’nin hayırlı bir geleceği de var. Biz ona hep birlikte çok inanıyoruz” dedi. Daha çok ders İzmir Düşünce Topluluğu adına Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Engin Önen de, “Hayatım boyunca üniversitenin bu kadar kötü olduğunu görmedim” dedi. İhraç edilen akademisyen Melek Göregenli ise şunları söyledi: “İhraç oldum, ama eskisinden daha çok ders veriyorum. Hukuk hepimize lazım. Ben sosyalist bir insanım ve Fethullah Gülen Cemaatini hoş görmem ya da desteklemem mümkün olamaz. Ama FETÖ gerekçesiyle işten atılan insanların somut delillerle yargılanması gerekiyordu. O insanlardan bazıları intihar etti. Bizim üniversitemize kayyum atandı. Seçimle ilk üçe girenler atanmadı, çünkü hiçbirine güvenmiyorlar. Güvendikleri dinci insanlar FETÖ’cü mü değil mi bilmedikleri için güvendikleri başka birilerini atadılar.” ODTÜ’den ERDOĞAN, HATİPOĞLU’NU ATADI Cumhuriyet’e sanat ödülü YÖK’ün yeni üyesi televizyon yıldızı ‘TlKydaDHefBfşOdöalaöddiaödosaRetAraleSüdsOdrepmdnnlidKkDiüyğBduönsevatınaı.yfNaaseaaüioDürıaalğrmTiüelrnSnndkiükietegKnte‘tmSlğlnOlAnÜayOTuetaelükelütiobecvAöagan1iöaklgütÜnednranl7kPnrdDeerlinlSdOcsörgR;rklkrerukıll1de’eeıdrgünçeta7aiieTAey.reAiedOllaröpineekereüatsinür’örÜAavrslhnrlPesMedk”imiikçrönrlra/1nnaeynğstPdçimk1iaTrksneeüriüSintmtylrıetliloeiCıdMoaoıüh6eteÜe‘iae,a’nrllaeseClğsnıbreesafzkeai.inrtubşss0mntvaıkyprut.“iiatöScçuru’iknRyktnısmiueTayl.relas’DenvlmntaiıaaKrmerzseteiee’lktgüevienzeaesn‘dıkyahslrneBgPaşrrrkleueirgüdh’.sl1rieimıtıu’idluaenilo7aznarkyHtknngerklMırssn1uöeroitb.röleu0nk’ziellkadikrie,eBaieyaçagirsvBss,euma,yeRl,1rslbnboOevuesr7rvüSaNetaöpissuştsdetıcengaKluaaeineelşy’’yomöeieelDio’rntıbdiütkytdnınsişşölysrl’üürtyasKnuryrmnyieanaTeaziaiktgleneıeekgvmlfikeonelrluıişdsaşenÜtnaAeladni,iorkeeSi1ddrrmarkzvloeymndü7nni‘aşCelü.lContrdolVKçogvöeetıkDrçi.ll.eddiiEaznneiıiu,lmüıleiGniüiecnknnğndidolanlreektıebl,ıanem7z.tlieüiuşgünrrıaüidıöyvAtğhpgnstuğleşOeş3ıbrSkşeremüenzshaöuisokillolalanirn,eeaiuteYeerütrnDrdlaeeunmrbleznnüirİmliyentrnşrnntrıiidvOortlsreTiölrlyviaCiaeüearsulidegKbaonleaeıiOayÜrtaeoerdrşpDilyaynddnöaiiiselt’rıversnlrmnor,ü,DozoTda’aıYSoikimei.iytnSzOselınllnlÜrsTriaen,aıe’,ieiraiel..,nidıÜDnzne OZAN ÇEPNİ la öne çıkmış isimlerin YÖK Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ikti yönetiminde olması gerekirken AKP’ye yakınlığı ile bili nen isimler tercih edi dara yakın kanallar liyor. Gerçekten akıl da yaptığı dini soh almaz buluyoruz bu betlerle milyonlar atamayı. Televizyon ca lira kazandığı id larda Diyanet görevli dia edilen Prof. Dr. Ni si gibi iş yapan Hati hat Hatipoğlu’nu YÖK poğlu, üniversitelerin üyeliğine atadı. de bir şekilde dinsel 2012 yılında pro leştirilmesinin simge fesör olan Hatipoğ Hatipoğlu selleştirilmesi olacak. lu, Dicle Üniversitesi İlahi AKP’nin üniversitelerde bilim yat Fakültesi Hadis Anabi ve eğitim kaygısının olmadığı lim Dalı’nda sürdürdüğü gö görülüyor” dedi. revden ayrılmış durumda. Çeşitli televizyon kanallarında 6 rektör atadı dini içerikli programlar su Erdoğan, Abdullah Gül nan Hatipoğlu, 2011’den be Üniversitesi Rektörlüğü’ne ri ATV’de. Yurtiçinde ve yurt yeniden Prof. İhsan dışında konferanslar veren Sabuncuoğlu’nu, Çankı Hatipoğlu’nun 20 kitabı, 60’a rı Karatekin Üniversitesi yakın kaset, CD, VCD’si bulu Rektörlüğü’ne Prof. Hasan nuyor. Hatipoğlu, iktidara ya Ayrancı’yı, Iğdır Üniversite kın birçok yazar tarafından si Rektörlüğü’ne Prof. Meh da “pop star ötesi” olarak de met Hakkı Alma’yı, Nevşe ğerlendiriliyor. Hatipoğlu’nun hir Hacı Bektaş Veli Üniversi YÖK’e atanmasına en sert tep tesi Rektörlüğü’ne Prof. Maz kiyi KHK ile yüzlerce akade har Bağlı’yı, Siirt Üniversitesi misyen üyesi ihraç edilen Eği Rektörlüğü’ne yeniden Prof. tim Sen’in Genel Başkanı Ka Murat Erman’ı, İbn Haldun muran Karaca gösterdi. Kara Üniversitesi Rektörlüğü’ne ca, “Akademisyenlerin ve bu ise Prof. Recep Şentürk’ü ata konuda yaptıkları çalışmalar dı. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle