28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Beşir Göğüş Ödülü Yalvaç Ural’ın Türk Dilini ve Çocuk Edebiyatını Geliştirme Ödülü, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen törenle sahibini buldu. Dil Derneği’nin her yıl Beşir Göğüş adına düzenlediği ödül bu yıl Yalvaç Ural’ın oldu. Son dört yıldır çocuk edebiyatı dalında verilen ödül bu yıl çocuk şiiri dalında verildi. Beşir Göğüş’ün 102. doğum yılına denk gelen bu yılki ödüle, çok sayıda başvuru arasındanYalvaç Ural’ın “Yaban Öküzü Boynuzlu Tilki” adlı çocuk şiir kitabı layık görüldü. Pazar 12 Şubat 2017 EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: BAHADIR AKTAŞ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Berlin’de herkes politika konuşuyor BerlInale’ninilk Trump’a kadar günlerinde mültecilerden ABD Başkanı bir çok politik mevzu ön planda 15 yıldır ne istedi de alamadı? RIchard Gere: Şimdilerde dünyanın sinemasını buluşturan 67. Berlin Film Festivali, namı diğer Berlinale’de yine politik mevzular ön planda. Kırmızı halı pırıltısı eksik olmasa da Cannes ve Venedik’in şatafatından uzak, her zaman güçlü politik mesajıyla öne çıkan Festivalin direktörü Dieter Kosslick, yeni ABD başkanının adını açıkça vermese de bu yıl ‘dünyanın gidişatına itirazı olan’ filmlerden oluşan bir seçki hazırladıklarını söylemişti zaten. Mesaj da gayet açık; geçtiğimiz perşembe akşamı efsane caz gitaristi Django Reinhart’ın Nazi mezalimi altında ezildiği ve Paris’ten kaçmak zorunda kaldığı döneme odaklanan “Django” adlı biyografik filmle açılan festival, 2. Dünya Savaşı’nda soykırıma uğrayan ama okul kitaplarında dahi bahsi geçmeyen çingenelerin yaşadıklarıyla seyirciyi yüzleştiriyor. Almanya, Avrupa’nın en çok mülteci kabul eden ülkelerinden birisi olduğundan “Django”nun yaşadığı trajedinin Berlin’de gösterilmesi ayrıca manalı elbette. Altın Ayı için yarışan 18 film arasında da yer alan ve nisan ayında İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek olan filmin yönetmeni Etienne Comar’la görüşmemizde de zaten “Filme başlarken günümüzle bu kadar alakalı bir film yapma niyetim yoktu. Amacım bir döneme damgasını vuran savaşın acımasızlığını ve arada sıkışan bir sanatçıyı anlatmaktı ama derine daldık ça mevzunun şimdilerde yaşanan kaotik ortamla ne denli benzeştiğini fark ettim” diyor. Bütününde maalesef klişelere saplanan film, Django’yu canlandıran Fransız aktör Reda Kateb’in performansıyla sürükleniyor ve şahane Gypsy swing notalarıyla akıyor. Açılış öncesinde basının karşısına çıkan ana jüri başkanı Paul Verhoeven ise sanata politika karıştırmamaya çalışarak “Mühim olan sinema sanatı, kışkırtıcı filmler arayışındayız” diyor. Jüri üyelerden şahane oyuncu Maggie Gyllenhaal ise zaten politik duruşuyla tanınıyor ve itiraza hazır: “Bir Amerikalı olarak bilmenizi istiyorum Berlin Film Festivali’nin açılış filmi “Django”nun yönetmeni ve oyuncuları kırmızı halıda izleyicileri selamladı. ki, ülkemde çok insan bu gidişata direnmeye hazır” diyor. Bir başka jüri üyesi olan Meksikalı aktör ve yönetmen Diego Luna Trump’ın iki ülke arasına çekmeye çalıştığı duvar meselesinde gayet net, “Tüm duvarları yıkmak olmalı hedefimiz” diyor. Danny Boyle Kült film“Transpotting”den 20 yıl sonra devam filmiyle gelen Oscarlı yönetmen Danny Boyle’un da politik konulara dalması kaçınılmaz oluyor elbette ve belki de filmden beklenen büyük umutları pek karşılamadığı için mevzu iyice AB’nin gidişatına evriliyor. Kendisi de bir İngiliz olarak Brexit konusundaki fikirlerini bizden esirgemiyor: “Büyük hayalkırıklığı oldu hepimiz için. Çünkü o sırada İskoçya’da çekim yapıyorduk ve orada oylar aksine kalmak lehineydi. Ama zaten şimdi bir daha referandum yapılsa bence herkes kalmak ister. Avrupa Birliği’nden ayrılmak bence çok kötü olacak. Hele ki çocuklarımın geleceği açısından iyimser olamıyorum.” Trump’ın en feci icraatı... Yarışmadaki “The Din ner” filmiyle Berlin’e gelen ünlü aktör Richard Gere “Trump’ın yaptığı en feci icraat mülteci ile terörist kelimelerini aynı kefeye koymak oldu” sözleriyle basın toplantısında büyük alkış alıyor ve festivalin ikinci gününe damgasını vuruyor: “Mültecilere yardım etmemiz gerekirken onlardan korkar hale geldik! Mülteci ve korkuyu aynı anlamda kullanmak suçtur. İşte muhafazakâr görüşler bizi bu hale getirdi!” Richard Gere’ın konuşması ufuk açıcı olsa da film için aynı söylemek mümkün değil. Çok lüks bir restoranın abartılı tantanasında, aile içi hesaplaşmalar ve ahlaki çelişkilerin yaşandığı bir geceyi anlatan film politikacıyı canlandıran Gere’ın yanısıra Laura Linney, İngiliz komedyen Steven Coogan ve Rebecca Hall gibi iyi isimlerle dolu. Gelgelelim dağınık senaryo ve yönetimle elden kaçmış ve iç bayacak denli sıkıcı bir film olmuş. ‘Barbar bir dönemden geçiyoruz’ Tiyatro Pera Taksim Sıraselviler’deki mekânından çıkıyor. 16 yıla ikisi çocuk oyunu olmak üzere 22 oyun sığdıran Tiyatro Pera, Taksim’deki diğer kültür mekânlarının akıbetinden kurtulamadı “Pes etmek yok’’ son zamanlar değişken bir yapı içeren, kimi zaman izleyicinin da en çok duyduğum bu oyuncularla iç içe oyun cümle oyuncu, yönet izlediği 100 kişilik bu sa men, çevirmen ve yazar lon kapandı. Taksim’deki Nesrin Kazankaya’ya ait. ÖZNUR Ülkenin hızla geriye gittiği, sanat mekânlarının OĞRAŞ ÇOLAK genel eğilim, buraya kültürsanatla ilgili bir yer yapılmayacağını göste kapandığı, sanatçıla riyor. Baklavalokum sa rın tiyatrolardan ihraç edildi tan bir yere dönüşmesi büyük ği, oyunların durdurulduğu bu olasılık. dönemde umudu yitirmemek Sezonu bitirmek zorunda ka Kazankaya’nın dediği gibi pes lan Tiyatro Pera, gelecek se etmemek gerek. zon için yeni bir mekân arayı 2001 yılında kurulan Tiyat şı içinde. Kazankaya, “Çok üz ro Pera Taksim Sıraselviler’de günüm, bunca yılın emeği var. ki mekânından çıkıyor.Pera Gü Dramaturg Şafak Eruyar’la zel Sanatlar Okulu’nun alt ka birlikte bu mekânda hayal tında, eskiden altılı ganyan lerimizi gerçekleştirdik. Kla bayii olan bir yerde, Nesrin sik oyunlardan çağdaşlara 22 Kazankaya’nın fikriyle oluştu oyun sahneledik, yeni düşün rulan ve hiç ara vermeden haf celer ve estetik arayışlar peşi tada üç temsil verilen, sanat et ne düştük. Kendi okulumuz kinlikleri yapılan, kendi oku dan mezun öğrencilerimiz lundan yetiştirdiği oyuncula den oyuncular yetiştirip, insa rı ve konuk oyuncularla binler na yatırım yaptık’’ diyor. Ken ce kez, binlerce izleyiciye ula di izleyicilerini oluşturdukla şılan bu mekân da artık yok. İs rını söyleyen Kazankaya, “Sa tanbul kültür yaşamına katkıda hip olduğumuz dünya görüşü, bulunan, modern bir mimariyle akademik eğitime verdiğimiz Nesrin Kazankaya “Pes etmek yok!” diyor. önem ve repertuvar politikamız, kimliğimizi belirledi” diyor. Sanatçı, bu sözlerin kuşkusuz bir veda olmadığını ve yeni mekân bulacaklarını ve kaldıkları yerden devam edeceklerini de ekliyor... ‘Başka bir ülkede ödüllendirilirdik’ Kazankaya, “Pes etmek yok. Ama düşünmeden edemiyorum, kültürsanatın önemini bilen bir ülkede olsaydık, böyle bir mekân yaratıp kente armağan ettiğimiz için ödüllendirilirdik, görmezden gelinmezdik. Daha önce İstanbul’un kültür tarihini oluşturan mekânlar tek tek elimizden giderken de bu katliamı durduramadık” diyor. Son zamanlarda yaşanan olumsuzlukları ‘Karşı devrim provalarının yapıldığı, barbar bir dönem’ olarak niteleyen Kazankaya, “Ama geçecek, konu Tiyatro Pera değil yalnızca, ülkemizin aydınlık yarınlara ulaşması için, sanatın öncü rollerden birini üstlendiği, uzun öfke isteyen mücadelemiz. Kendimize güvenmek, şikâyet etmeden, eğilip bükülmeden, inandığımız yolun takipçisi olmak zorundayız. Yapmamız gereken tek şey, inancımızı, aklımızı ve gücümüzü diri tutmak. Bütün bu olumsuzluklar hayırlara vesile olacak, biliyorum. Gelecek sezon yeni bir mekânda buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın” diyor. Bize de önümüzdeki sezon Tiyatro Pera’nın oyunlarını kaçırmayın demek kalıyor. Üniversitelerde yaşananlar, atılan, konuşması yasaklanan, tartaklanan hocalar, postallar altında çiğnenen cüppeler, yerlerde sürüklenen öğrenciler... Tam da bunların yaşandığı sırada, “Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu”nu oluşturan 25 eğitim kuruluşu, üç aylık çalışmalarının sonuçlarını ortaya koydu. Ülkemizdeki gericiliği, bilimsellikten uzaklaşmayı, dinci, irticai örgütlenmeleri, eğitimdeki niteliğin düşüşünü sergileyen bir kitapçık hazırladı. “Dindar ve kindar bir nesil” amaçlanmıştı... Yapboz tahtasına dönen 4+4+4 ucube sistemle, dindar değilse de dinci bir eğitimi hayata geçirdiler. İmam hatip ortaokulları 201213’te 1.099 iken, bugün 1.961... İmam hatip liseleri 200203’te 450 iken bugün 1.149. 15 yıl içinde imam hatipli öğrenci sayısında artış, 20 katın üstünde! Okullaşma oranı giderek düştü. Zorunlu din derslerine eklenen seçmeli din dersleri muhafazakâr bölgelerde zorunluya dönüştü. Uzmanlar, dünyada 12 yıllık zorunlu eğitimde 33 din dersi bulunan başka ülke yok diyor. İran’da bile bizimkinden daha az din dersi var. Kız çocukların okullaşması azaldı. Liseyi bitirmeden ayrılma oranı yüzde 35. Eğitimde programı geliştirmek, bilimsel yöntemlerle sürdürülen bilimsel bir araştırma sonucudur. Oysa 2005’ten beri Milli Eğitim Bakanlığı uygulamanın eksiğini, yanlışını değerlendirmeden, neredeyse her bakan değişikliğinde akademik özellikleri belirsiz kişilere program hazırlattı. Tüm müfredat çağdaş normlardan uzaklaşıp dincileşti. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, din dersi bilgileriyle çeliştiği için iktidar zihniyetine uyduruldu. Eğitim kadrolarında bilgi, liyakat dışlanıp yandaşlık ve siyasal tercihler etkili oldu. “Proje okulları”yla neredeyse tümü Anadolu ve fen liselerinden olmak üzere binlerce öğretmen rotasyon listelerine alındı... Köklü başarılı okullardan deneyimli öğretmenler uzaklaştırıldı. 15 Temmuz sonrasında FETÖ’cü diye tutuklanan “hoca”ların yazdığı, yanlış bilgiler içeren kitaplar yıllarca öğrencilere okutuldu. Müfredatta 2005, 2009, 2012, 2016’da ha bire “pardon” denilip değişiklikler yapıdı... Sonuçta: Matematik bilmeyen, kendi dilini konuşup yazamayan, soyut düşünemeyen bir kuşak yetişti... Şu satır başlarıyla andığım her tümcenin altını doldurabilirsiniz. Tüm bilgiler ve daha fazlası “Laik Bilimsel Eğitim Platformu” kitapçığında... (İsteme adresi: sekreterya@cydd.org.tr ve tel: 0212.252 44 33 /137.) Çok önemli bir işlev yüklenen platformun oluşması için çağrıyı yapan beş sivil toplum kuruluşuna (ÇYDD, ADD, ÇEV, İKKB ve KAD) çabaları için sonsuz teşekkür ve minnet duygularımı iletiyorum. HHH Şimdi gelelim neden bu başlığı attığıma... Hani birileri FETÖ için “Ne istediler de vermedik” demişti ya... Hani kimileri “aldatıldık, kandırıldık” dediler ve ceza almadılar ya... Şimdi biz de artık kandırılmayalım, aldatılmayalım diyorum... 15 yıldır ne istedi de alamadı, diye soruyorum. Önümüzde bir referandum var: “HAYIR diyenler FETÖ’cü, PKK’ci, vatan hainidir” deseler de “Parlamenter Sistem Pranga”dır deseler de adına gazete denen borazanlar bunları manşet yapsalar da işin doğrusu bilimsel verilere bakmak: 15 yılda laik ve bilimsel eğitimden verilen ödünlere HAYIR! Çağdaş değerlerin daha fazla aşınmasına HAYIR! On binlerce öğretmen ve akademisyenin açığa alınmasına HAYIR! Özgür düşünceli bireyler yerine biat eden kul yetiştiren eğitim sistemine HAYIR! Radiohead ortalığı karıştırdı Müzik endüstrisinin aykırı grubu Radiohead bir kez daha ortalığı karıştırdı. İngiliz grup hemen hemen tüm endüstrinin boykot ettiği İsrail’de bir konser vereceğini duyurdu ve hayranlarını ikiye böldü. Hatırlanacağı üzre İsrail’in Batı Şeria’yı işgalinden bu yana birçok önemli müzisyen İsrail’i boykot ediyor. Geçen yıl Roger Waters bir mektup yazarak İngiliz DJler The Chemical Brothers’ın İsrail’deki bir etkinlikten çekilmelerini istemişti. Öte yandan NME dergisi Radiohead’den Johnny Greenwood’un İsrailli sanatçı Sharona Katan ile evli olduğunu ve yakın zaman önce de İsrailli besteci Shye Ben Tzur ile ortak bir albüm yayımladığına dikkat çekti. Radiohead’in 19 Temmuz’da Tel Aviv’de vereceği konserin iptal olup olmayacağı merak konusu. ‘Vank’ın Çocukları’ gösterildi “İki Tutam Saç Dersim’in Kayıp Kızları” ve “Hay Way Zaman” adlı belgesel filmlerin yönetmeni Nezahat Gündoğan’ın yeni filmi “Vank’ın Çocukları” Beyoğlu Sineması’nda yapılan özel bir galada izleyiciyle buluştu. Afişinde “En iyi tarihçiler, çocukluklarını ceplerinde taşıyanlardır” sloganı yer alan filmin galasında yazar Karin Karakaşlı bir sunum yaptı. Film 1915 Ermeni soykırımında sağ kalan Dersimli Ermenilerin 193738 Dersim Tertelesi’nde ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor. “Vank’ın Çocukları” belgesel film ekibi, 75 yıl sonra, Dersim Tertelesi’nden sağ kalan fakat köklerinden koparılan bu Ermeni topluluğu bulmak için Konya, Bolu, İstanbul, İzmir, Dersim’de iz sürerek görüşmeler yaptı ve öykülerini kayıt altına aldı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle